Katalog
                    Yayınlar
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Yıllar
                    
                    - 2025
 - 2024
 - 2023
 - 2022
 - 2021
 - 2020
 - 2019
 - 2018
 - 2017
 - 2016
 - 2015
 - 2014
 - 2013
 - 2012
 - 2011
 - 2010
 - 2009
 - 2008
 - 2007
 - 2006
 - 2005
 - 2004
 - 2003
 - 2002
 - 2001
 - 2000
 - 1999
 - 1998
 - 1997
 - 1996
 - 1995
 - 1994
 - 1993
 - 1992
 - 1991
 - 1990
 - 1989
 - 1988
 - 1987
 - 1986
 - 1985
 - 1984
 - 1983
 - 1982
 - 1981
 - 1980
 - 1979
 - 1978
 - 1977
 - 1976
 - 1975
 - 1974
 - 1973
 - 1972
 - 1971
 - 1970
 - 1969
 - 1968
 - 1967
 - 1966
 - 1965
 - 1964
 - 1963
 - 1962
 - 1961
 - 1960
 - 1959
 - 1958
 - 1957
 - 1956
 - 1955
 - 1954
 - 1953
 - 1952
 - 1951
 - 1950
 - 1949
 - 1948
 - 1947
 - 1946
 - 1945
 - 1944
 - 1943
 - 1942
 - 1941
 - 1940
 - 1939
 - 1938
 - 1937
 - 1936
 - 1935
 - 1934
 - 1933
 - 1932
 - 1931
 - 1930
 
                    Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
                    Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
                    Sayfayı Satın Almak İstiyorum
                
            
                Cuma 20 Nisan 2018  haber  10 EDİTÖR: SERKAN OZAN  Saray’ın ‘özgürlük’ sınavı  İç ve dış krizlerden önce baskın seçim İktidarın işleri hızla kötüye gidiyordu ve bunu durduramayacaklarını bildikleri için zaman geçirmeden baskın seçime gitmeye mecbur kaldılar. 24 Haziran’da seçim, ErdoğanBahçeli ittifakının menfaatı açısından mantıklı bir karardır. Bu olmasa ve seçimler takvime uygun olarak 3 Kasım 2019’da yapılsaydı, başta ekonominin olumsuz gidişatına ve sağ muhalefette İYİ Parti  SP ekseninde güçlenen ittifak dinamiklerine karşı alınacak her türden tedbirin maliyeti zaman geçtikçe katlanarak büyüyecekti... Bir kriz ortamında gidilecek yolun sonunda iktidar, bu ağır maliyetin baskısı altında kendiliğinden çökebilir ya da bu nedenle çökertilebilirdi. Şimdi ise iki ay sonra baskın seçim yaparak iktidarlarını menfi gidişatın tahripkâr sonuçlarından nispeten az maliyetle korumayı deneyecekler. Dikkat buyurunuz, vaziyeti baskın seçimle iyiye çevirebileceklerinden bahsetmiyorum. Bu iktidar kalırsa gidişatın yönü ve sonuçları değişmeyecek. Ayrıca, işlerin kötüye gittiğini biz iddia etmiyoruz, ittifakın ortakları söylüyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin geçen salı partisinin Meclis grubunda, ortağı Cumhurbaşkanı Erdoğan’la aralarındaki iş bölümü gereği yaptığı konuşmada, erken seçim çağrısını gerekçelendirmek için seçtiği sözcüklerin anlamı yeterince açıklayıcıydı: “Türkiye’nin sistem tartışmalarıyla boğulmak istendiği bugünkü şartlar altında, 3 Kasım 2019’a kadar istikrar ve denge halinde ulaşması her geçen gün zorlaşmaktadır.” Meali şu: Sistem krizi, ülkenin istikrar ve dengesini tehdit ediyor. Bahçeli, iktidarın OHAL’siz yapamadığı Türkiye’de yaşanan rejim bunalımının gittikçe ağırlaştığını bizzat anlatıyor. Hem de nasıl: “Seçim sürecine giden yolda toplumsal, ekonomik ve siyasi dinamikleri etkileyen çok sayıda menfi faktör yeşermektedir.” Bahçeli, çok boyutlu ve karmaşık bir krizin uç vererek derinleşme yolunda olduğunu ifade etmek istiyor. Ne yapsın, daha fazlasını söylemeye dili varmıyor. Bu arada, Bahçeli’nin geçen salı günü 26 Ağustos’ta seçim istemesiyle, Erdoğan’ın önceki gün kendisiyle usulen yaptığı yarım saatlik görüşmeden sonra baskın seçim tarihini 24 Haziran olarak açıklaması, ortaklar arasındaki rol paylaşımı gereği sahnelenmiş bir siyasi tiyatro idi. Lakin bu tiyatroda “tuluat” da vardı. Misal, Bahçeli bir an önce seçim yapılmaz ise Erdoğan’la arasındaki ittifakın çatlayabileceğini ima etti: “Türkiye’nin bekası açısından Cumhur İttifakı’yla hasıl olan milli mutabakatın titizlikle korunması, hedeflerine varması elzemdir.” MHP Genel Başkanı’nın erken seçim istemek için özel nedenleri olduğunu teslim etmek gerekli. Parti tabanından İYİ Parti’ye kaymaları önlemek ve bu maksatla 2002’den beri iktidar açlığı çeken MHP kadrolarını iktidarın nimetleriyle bir an önce doyurmaya başlamak için seçime ihtiyaç duyuyor. Diğer taraftan, konuşmasında bahsettiği “Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası ilişkileriyle bunların sosyal, siyasal ve askeri yansımalarının ve de uluslararası aktörler tarafından yönlendirilen denetimsiz göç trafiği”, seçimin öne alınması için neden bir gerekçe oluştursun ki? Öyle ya, baskın seçim olmazsa iktidar bu tehditlere karşı koyamayacak mı? Ordu, istihbarat, Emniyet, yargı, medya, her şey iktidarın tam kontrolünde. İktidarın daha fazla güçlenmesi imkânsız çünkü zaten Türkiye’de güç namına ne varsa iktidarın elinde. O zaman akla şu geliyor: Yukarıda Bahçeli’nin değindiği sorunlu alanlarda risklerin gerçekleşmesi bekleniyor olmalı... Mesela Suriye’de bazı istenmeyen çatışmalar ve İdlib’den bir göç dalgası... İşte, seçimler bu tehditler kuvveden fiile geçmeden, bir an önce yapılsın ve ErdoğanBahçeli ittifakı bu nedenlerden ötürü oy kaybetmesin isteniyor. Aynı hususlar önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından, seçim tarihini ilan ettiği konuşmada da dile getirildi: “Suriye ve Irak merkezli olarak tarihi önemdeki olayların belirsizlikleri aşmayı zorunlu hale getirmesi...” “Türkiye’nin önündeki gündemin yoğunluğu, erken seçim kararının açıklanması ile ortaya çıkacak belirsizliğin bir an önce ortadan kaldırılmasını zorunlu kılması...” “Suriye’deki gelişmeler...” Bu seçime bir baskın halinde gidilmesinin dış kaynaklı nedeni olduğu aşikâr: Suriye meselesi sandığa ittifakın aleyhinde yansımasın... Ayrıca, soralım: Hangi belirsizlik? 16 Nisan 2017’deki şaibeli referandumda çok az farkla onaylanan bu yeni yönetim biçimi, bütün güç ve yetkiyi tek adamın elinde toplayıp, demokrasilerdeki denge ve denetimi olanaksız hale getirdiği ve keyfi yönetimin önüne set çeken kurumsal mekanizmaları etkisizleştirdiği için belirsizlik ve öngörülemezliğin bizatihi kaynağı değil mi?  Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında açılan tazminat davasında savunma  yapan avukat Özel, ‘Düşünce özgürlüğü, demokrasinin temel ilkesidir’ dedi  Aşağıdaki alıntı bir insan hakları örgütünün açıklamasından ya da AB’nin son Türkiye raporun  dan değil. Bir insan hakları savunucu  su ya da muhalif siyasetçilerden biri ta  rafından dile getirilseydi türlü suçlama  larla karşılaşması kesin olan bu sözler,  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdo  ğan adına avukatı Ah  met Özel’in mahkeme  ye gönderdiği savunma  dan alındı:  “Düşünce özgürlüğü,  demokrasinin temel ilke  KEMAL GÖKTAŞ  sidir. AİHM’e göre ifade özgürlüğü, devletin veya nüfusun bir bölümü için  saldırgan, şok edici veya rahatsız edi  ci bilgi ve düşünceler için de uygula  nır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün  ve açık fikirliliğin gerekleridir. Bunlar ol  maksızın demokratik toplum olmaz.”  Düşünce özgürlüğü açısından tarihi  nin en karanlık dönemlerinden birini ya  şayan Türkiye’de, sorumluluk pirami  dinin zirvesinde oturan Erdoğan adına  söylenen bu sözler, yaşadığımız günle  rin gerçeküstü ironisi niteliğinde.  Peki ama, Erdoğan’ın avuka  tı neden, düşünce özgürlüğü  nü savunan herkesin altına  imza atacağı bu sözleri sarf  etme gereği duydu?  Erdoğan, Afrin operas  yonunun başladığı günler  de, harekâta karşı çıkan ve  yurttaş kimlikleriyle yaptık  ları uyarıları AKP milletvekil  lerine mektup atarak duyuran  170 aydına “vicdansız, hain, ahlak  sız, adi, terör yardakçısı” demiş, bunun  üzerine aralarında Baskın Oran ve Şa  nar Yurdatapan’ın da olduğu aydınlar  Erdoğan aleyhine 1 TL manevi tazminat  talebiyle dava açmışlardı. İşte bu dava  da Erdoğan’ın avukatı Özel, müvekkilini  ancak AYM ve AİHM’nin düşünce öz  gürlüğü kriterlerine göre savunabildi.  YANINIZDAYDIK BEYEFENDİ, YARGILANIYORDUK  Şanar Yurdatapan Baskın Oran  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağır ifadelerine karşı dava açan aydınlar arasında yer alan Şanar Yurdatapan, Cumhurbaşkanı’na tarihi bir hatırlatmada bulundu. Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken 6 Aralık 1997’de Siirt’te yaptığı bir konuşmada okuduğu “Minareler süngü, kubbeler miğfer, Camiler kışlamızdır, müminler asker” dizeleri ve “Göğsümü gere gere söylüyorum, benim referansım İslamdır” sözleri nedeniyle Diyarbakır DGM’ce TCK’nin 312/2. maddesinden 10 ay hapse mahkum edilmişti. Erdoğan’ın hapse girmesine neden olan sözlerini Düşünceye Özgürlük serisinden çıkan kitapçıklarda yayımlayan aydınlar arasında Yurdatapan’ın yanı sıra gazeteciler Sadık Albayrak, Abdurrahman Dilipak ve Ahmet Kekeç ile yayıncı Ahmet Remzi, Cengizhan Atakul, Abdülmelik Fırat, Ali Nesin, Cevat Özkaya, Hasan Celal Güzel yer alıyordu. Bu kitapçıklara karşı açılan dava Basın Affı adı verilen  4454 sayılı yasa ile düşünce, aydınlar bu defa o zamana kadar yayımladıkları  1 kitap ve 48 kitapçığı Düşünceye Özgürlük 2000 adlı yeni bir kitapta toplayıp bir daha yayımladı. Bunun üzerine 4 mahkemede, DGM, Ağır Ceza, Asliye Ceza ve Gen. Kur. Askeri Mahkemesi’nde 4 dava açıldı. Aydınlar, Erdoğan’ın suçuna iştirak ettikleri için DGM’de yargılandılar. Yurdatapan, Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada, Erdoğan’ın, eski TCK’nin 312. maddesinden hüküm giydiğini anımsatarak “Aynı madde şimdiki TCK’nin 216. Maddesinde düzenleniyor. Ve şimdi biz, savaşa karşı bildiri yayımlayan 170 kişi, onun hakkımızda kullandığı nefret söylemi nedeniyle aynı maddeden yargılanmasını talep ediyoruz. Beyefendi hep diyor ya: ‘Ey sözde insan hakları savunucuları. Ben bir şiirden ötürü hapse girdiğimde siz neredeydiniz?’ Yanınızdaydık beyefendi, suçunuza katıldığımız için DGM’de yargılanıyorduk” dedi.  Erdoğan’ın konuşmasının “ifade özgürlüğü kapsamında” değerlendirilmesi gerektiğini savunan Özel, yukarıda alıntılanan savunmasını yaptı ama AİHM’nin hakaret içeren sözleri dü şünce özgürlüğü kapsamında görmediğini bildiği için ek olarak Erdoğan’ın konuşmasında isim vermemesini de savunma argümanı yaptı. Özel’e göre Erdoğan “tanımadığı davacılara karşı özel bir husumetle” değil, şehitler verdiğimiz günlerde milletin hislerine tercüman olmak için bu açıklama yı yapmıştı. Davacıların avukatlarının bu savunmaya yanıtında ise “Erdoğan bu sözlerle bizim müvekkillere hakaret etmediyse kime hakaret etti?” diye soruldu. Teröre destek... Erdoğan’ın avukatının savunmasında “saldırgan, şok edici, rahatsız edici” açıklamaların dahi düşünce özgür  lüğü sayılmasını savunmasından daha ironik olan ise avukatın aydınlara yönelttiği suçlamalar. Müvekkilinin açıklamalarını düşünce özgürlüğü olarak savunan avukat, “Devletin terörle mücadele ederken haksız ve ölçüsüz eleştirilmesinin terör örgütlerine moral ve motivasyon sağlayabildiğini” savunup “Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde teröre doğrudan veya dolaylı destek mahiyetinde açıklamalar, düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemektedir” dedi. Üstelik bir adım daha ileri giderek davacıların “dava dilekçesindeki benzer ithamları için yasal haklarımızı saklı tutuyoruz” ifadesini kullanarak Erdoğan’a dava açma “cüretini” gösteren aydınlara yönelik yeni bir davanın sinyalini verdi. Erdoğan daha önce de “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriye imza atan akademisyenlerle ilgili benzer açıklamaları nedeniyle Oran’ın açtığı davaya da aynı savunmayı göndermiş ve mahkeme o savunmaya itibar  ederek davayı reddetmişti. Şimdi emsal gösterdiği bu savunmayla yeniden ret kararı verilmesini istiyor. AİHM’nin düşünce özgürlüğü ihlalleri ile ilgili aleyhine karar verdiği ülkeler sıralamasında 281 kararla Türkiye geliyor. Türkiye bu alanda açık ara farkla önde, çünkü Türkiye’yi 39 kararla Rusya, 37 kararla Fransa ve 35 kararla Avusturya izliyor. TGS verilerine göre 149 gazeteci halen cezaevinde. Sınır Tanımayan Gazeteciler’in raporuna göre Türkiye 180 ülkenin yer aldığı basın özgürlüğü sıralamasında 155. sırada yer alıyor. Freedom House da Türkiye’nin basın özgürlüğü sıralamasını 154. sırada ve ilk defa “özgür olmayan ülke” kategorisinde veriyor. Bu veriler, Erdoğan’ın savunması ve yargı kararları birlikte okunduğunda, düşünce özgürlüğünün yönetilenlerin yönetenleri eleştirmesinin güvencesi olduğu yönündeki evrensel gerçek, Türkiye’de “yönetenlerin yönetilenlere istediğini söyleme özgürlüğü” olarak tecelli etmiş oluyor.  ÇAĞLAYAN ADLİYESİ’NDEKİ ADALET NÖBETİ 55. KEZ TUTULDU  Hukuk krizindeyiz  ADALET NÖBETİ’NDEN CUMHURİYET DAVASI İÇİN ÇAĞRI  Gazetemizin tutuklu İcra Kuru şöyle devam etti: “24 Nisan’da baş bilgi kirliliğine tanık olacağız. Bunlu Başkanı Akın Atalay nez layacak Cumhuriyet davasında sizin ların başında cumhurbaşkanlığı hü  dinde, haksız tutuklamalara kar kararınız ne olursa olsun, şimdiden kümet sistemi kavramıyla topluma  şı sürdürülen Adalet Nöbeti’nin  söyleyelim ki yok hükmündedir.”  şırınga edilmeye çalışılan bir söz  55’incisi, Çağlayan’daki İstanbul  Ardından söz alan Prof. Dr. İbra de yönetim sistemi var. Oysa 6771  Adliyesi’nin C kapısı girişindeki  him Kaboğlu ise adil yargının 7 ana sayılı kanunda ne hükümet var ne  Themis heykellerinin bulunduğu kuralı olduğunu, bunların mahkeme cumhurbaşkanlığı var ne de siyasal  alanda tutuldu. Nöbete Prof. Dr. İb hakkı, silahların eşitliği ilkesi, ba sistem diyebileceğimiz bir düzenle  rahim Kaboğlu, gazetemiz yöneti ğımsız ve tarafsız bir mahkeme hak me var. Hükümetin, cumhurbaşkan  cisi Önder Çelik, yazarımız Hakan kı, açık usul ve çabukluk ilkesi, yar lığının olmadığı, sistemin mevcut ol  Kara ile editörümüz Nazan Özcan gı kararlarının uygulanması, suç madığı bir anayasal düzenlemeye  ve çok sayıda hukukçu katıldı. Avu suzluk karinesi ve savunma hakları cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi  katlar bir saatlik sessiz nöbetin ar olduğunu hatırlattı. Söz konusu ilke demek bir yalandır ve algı operasyo  dından adliyenin C kapısı önünde lerin tümünün ihlal edildiğini vur nudur” ifadelerini kullandı.  basın açıklaması yaptı. “Herkes için adalet” pankartının  gulayan Kaboğlu, “Savunma hakkı esasen mağdurlar için gerekli olan  ‘OHAL istismar ediliyor’  açıldığı nöbette tutuklu avukatla  temel bir hak ama savunmanların  Kaboğlu, Türkiye Barolar  rın fotoğraflarının yanı sıra geçtiği yani avukatların da kendilerini sa Birliği’nin “OHAL’de adil yargılanma  miz günlerde hayatını kaybeden Av. vunma hakkına muhtaç hale getiril hakkı ihlalleri” konulu tematik ra  Nurdan Düvenci Tarkan’ın fotoğraf mesi hukuki kazanımlarımız açısın por hazırlama sorumluluğunu daha  ları taşındı. Dışarıdaki Gazeteciler dan hiçbir biçimde kabul edilebilir fazla geciktirmemeleri gerektiğini  adına açıklama yapan gazetemiz edi bir durum değildir” dedi.  belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:  törü Nazan Özcan, tutuklanan yazar ve yöneticilerimiz Cumhuriyet  Yalan ve algı operasyonu  “OHAL’in çok yönlü istismarını belgeler ile ortaya koymalıdır. Çün  Gazetesi’nin çizgisini değiştirmek  Kaboğlu, “Seçim güvenliği ilke kü; OHAL, anayasa için kullanıldı.  gibi bir niyetleri olmadığına değindi. si hukuk güvenliği içinde yer alır OHAL, adil yargılanma hakkının ih  Özcan, “Aksine Cumhuriyet’i ele ge ve hukuk devletinin ayrılmaz bir  lali için kullanıldı. OHAL, toplum  çirip gazetenin muhalif siyasi çizgi parçasıdır. Bu açıdan bakıldığında sal muhalefetin tasfiyesi ve baskı al  sini yok ederek iktidarın değirmeni Türkiye’de son 2 yılda tam bir ana tına alınması için kullanıldı. OHAL,  ne su taşımak isteyenler bu davanın yasasızlaştırma süreci yaşanıyor. 16 seçimler için kullanılacak. Kısaca  açılmasını sağlamışlar, hatta adları Nisan referandumunda anayasa fi sı, hukuk ve amaç dışı kullanılan  nı hiç utanmadan tanık diye yazdır ili duruma uyduruldu. Üzerinden 1 OHAL, istismar edilmeye devam et  mışlardı. Biliniyordu ama daha ilk yıl geçti, ‘Bizim yaptığımız anaya mekte. Bütün bunları rapor etmeye  duruşmadan itibaren yalanları birer sa değişikliği ülkeye yeterli değildir. en elverişli kurum Türkiye Barolar  birer döküldü. Geriye sadece savcı Ülke gerek ekonomi gerek güven Birliği’dir. Geçirdiğimiz süreç biz hu  nın gazeteciliği suç gösterme gayre lik bakımından gerekse hukuk ba kukçuları anayasasızlaştırma karşı  ti kaldı. Gülen Cemaati ile arkadaş kımından derin bir krize girmiştir, sında ne yapmamız gerektiğini sor  larımız arasında ilişki kurabilecek bu nedenle seçimi yenileyelim’ den gulama görevinden uzak tutamaz.  somut tek bir delil bile bulamadılar” di. 24 saat içinde 24 yalan söylen Biz hukukçulara önemli görev düşü  diye konuştu. Hakikatin karşısın  di fakat hukukçular olarak yalanları yor. Lütfen anayasal bilgi kirliliğine  da duyulan büyük korkunun çok an teşhir etme hakkımız bile elimizden alet olmayalım. ”  laşılır olduğunu dile getiren Özcan alınıyor. Bu süreçte yoğun anayasal l İSTANBUL / Cumhuriyet  GEREKÇE ‘FETÖ PROPAGANDASI’ Çalışkan’a 1 yıl 6 ay hapis kararı Akademisyen Koray Çalışkan “FETÖ propagandası” yaptığı iddiasıyla 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezasına çarptırıldı. Geçen aylarda İstanbul’da Boğaziçi ve Medeniyet Üniversiteleri’ne yönelik gerçekleştirilen FE Koray Çalışkan TÖ operasyonları kapsamında Koray Çalışkan da gözaltına alınmıştı. Hakkında “FETÖ/PDY propagandası yapmak” suçlamasıyla iddianame düzenlenen Çalışkan hakkında açılan dava dün 24. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından karara bağlandı. Çalışkan’a 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezası veren mahkeme, 5 yıllık denetimli serbestlik şartıyla ceza hükmünün açıklanmasını geri bıraktı. l Haber Merkezi GazetecilerGİZLİLİĞİ İHLAL İDDİASI yargıç karşısında Gaziantep’te FETÖ soruşturmasında gözaltına alındıktan sonra itirafçı olan iş insanı A.S.E’nin ifadelerini haberleştirdikleri için haklarında dava açılan gazeteci Murat Güreş ve Furkan Gökşen ile eski gazeteciler Metin Aybey ve Yunus Emre Alıcı ile avukat Yusuf Subaşı’nın yargılanmasına başlandı. Gaziantep 9. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmayı Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş ve Diyarbakır Temsilcisi Mahmut Oral da izledi. Avukat Önder Alkurt, AKP’li Şamil Tayyar’ın “FETÖ borsası var” çıkışını anımsatarak, Tayyar’ın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği ifadelerin istenmesini ve Tayyar’ın tanık olarak dinlemesini talep etti. Mahkeme, taleplerin daha sonra değerlendirilmesine karar vererek duruşmayı erteledi. l DİYARBAKIR/Cumhuriyet 7 GÜNDÜR GÖZALTINDAYDILAR İki ETHA çalışanı daha tutuklandı Yedi gündür gözaltında olan Etkin Haber Ajansı (ETHA) editörü Semiha Şahin ve muhabiri Pınar Gayıp, SGDF üyesi Ferhat Pehlivan ve Gazi Mahallesi’nde gözaltına alınan Gülsen İmre dün sabah savcılığa sevk edildi. Savcılık, ifadelerini almadığı Şahin, Gayıp, Pehlivan ve İmre’yi “örgüt üyesi olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla tutuklama istemiyle Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etti. ETHA editörü Semiha Şahin mahkemedeki ifadesinde, “Tutuklanabiliriz ama iktidarın istediği gibi değil, muhalif gazetecilik yapmaya devam edeceğiz” dedi. Mahkeme Şahin, Gayıp, Pehlivan ve İmre’nin tutuklanmasına karar verdi. l Haber Merkezi  C MY B   
            
    
