18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Etik, inançlar ve eğitim... YKY Loca’da Yapı Kredi Yayıncılık tarafından yirmi iki yıldır yayımlanan üç aylık düşünce dergisi Cogito ve Felsefeciler Derneği’nin işbirliğiyle düzenlenen “Etik, İnançlar ve Eğitim Sempozyumu” 20 ve 21 Nisan günlerinde YKY Loca’da düzenlenecek. Ülkemizde sorunsal olarak ortada duran ancak akademik düzeyde ve farklı perspektiflerden yeteri kadar tartışılmayan “seküler eğitim” kavramı ve olgusu ele alınacak. Sempozyumun açış konuşmalarını dernek adına Caner Asna, Cogito adına Zeynep Direk yapacak. Sekiz oturumda felsefe, psikoloji, psikanaliz, ilahiyat ve eğitim disiplinlerinden gelen otuza yakın konuşmacı bildiri sunacak. Çarşamba 18 Nisan 2018 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Saklanmak keyif [email protected] 15 peki bulunamamak!.. Başak Bugay yeni sergisi ‘Saklanmak Keyiftir’ ile 5 Mayıs’a kadar Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde sanatseverle buluşuyor “Saklanmak keyiftir bulunmamak felaket”, psikanalizin önemli kuramcıların dan Donald Woods Winnicott’un ün lü bir sözü. Winnicott’a hayranlık du yan Başak Bugay yeni sergisi “Sak lanmak Keyiftir” ile 5 Mayıs’a kadar Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde sanatse verle buluşuyor. Bugay, “Saklanmak keyiftir’in arkasını izleyici doldur ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK sun istedim” diyor ve ekliyor, “İsim koymak benim için çok zor çün kü mümkün olduğun ca işime tarif vermekten kaçıyorum. İsim vererek izleyicinin çağrışımını sınırlama riski var. Saklanmak keyif tir... sözü sergiye hazırlık boyunca te kerleme gibi kafamda döndü çünkü hem işlerimin içeriğiyle hem de plas tik anlatımıyla çok uyumlu.” Bugay’ın sergisi bütünüyle mahre miyetle hesaplaşıyor. Herkes bazı za manlar saklanmayı sever, peki hiç bulunamama korkusu, işte bu fela ket. Bu sergiyi izleyen herkes ken disine ait bir şeyler bulabilir. Bugay, “İşlerim izleyiciyle doğrudan iliş ki kurmuyor, hepsi saklı ya da saklı öğeler barındırıyor. Görmek için ter cih ve ihlal gerek” diyor. ‘Tek Dilek’... n Sergide ayrıntı çok, hepsi özenle yapılmış işler, küçücük bir avize bile var. Bu avizenin belki bir hikâyesi de vardır? Milano Mucizesi çocukken babamın bana okuttuğu ilk kitaplardan biriydi. Hayal meyal, romanın kahramanı Toto lahanadan doğmuş bir bebektir ve büyüdüğünde mucizeler gerçekleştirebildiğini fark eder. Bu yeteneğini kendisi için kullanmayan çilekeş Toto’nun önünde her gün yüzlerce insan dilek kuyruğuna girer ve herkesin tek bir dilek hakkı vardır. Bunlardan biri, kanalizasyon borusunda yaşayan, kimsesiz, çok fakir bir adam tek dilek hakkını görkemli bir kristal avize için kullanır... Son derece saçma, ironik ve dokunaklı bu bölümü ben hayat boyu aklımda taşıdım. Doğrusu iple ördüğüm o küçücük avize sergide beni en çok zorlayan şeylerden biri oldu. “Tek Dilek” doğrudan bir hikâyesi olan tek işim sanırım. Uğraşılmış çalışmalar... Sergide sanatseverleri, çok çeşitli malzeme ve teknik kullanılmış, epey oynanmış ve uğraşılmış çalışmalar bekliyor. Bugay, kutular, desenler ve bebekler olarak 3 gruba ayırıyor işlerini. Kutular, küçük mekânlar; dışları sıvayla kaplı... Sert, kimliksiz ve belki kaba formların içinde güvenli kişisel alanlar oluşturmaya çalışmış sanatçı. Bu yüzden içeride yoğunlukla sıcak ışık ve kumaş kullanmış. Kumaşı ana malzemem diye tanımlayan sanatçı, için realistik işler yaptığı söylenemez ama malzemenin olanaklarıyla mümkün olduğunca realistik çalışmış, bezden yatak odası ya da tuvalet gibi örneğin... Bugay, “Bebekler için çamurdan modelleyip pişirdiğim seramik mas keleri kullandım. Elyafla doldurduğum amerikan bezlerini el dikişi kullanarak forme ediyorum. Desenler dediğim işler de aslında üç boyutlu... Desenle içinde belirli bir motifi takip ettiğim kâğıt küreleri, papier mache tekniğiyle yine farklı motifler kullandığım kağıt kutuların içine yerleştirdim” diyor. Finali bütün anlatım teknikleri ni içeren büyük bir işle yaptığını söyleyen Bugay, “Ayrıca Balamir Nazlıca’nın sanatçı portrelerinden oluşan Unconcealment serisi için hazırladığı benimle ilgili 5 dakikalık Unconcealment VIII filmi de sergide izlenebilecek” diyor. Bu sergi Bugay’ın bez bebeklerle başladığı sürecin bir devamı. “Yeni malzeme kullanmaya başlamak iştahımı açmış olacak ki çok çeşitli mal Başak Bugay zeme ve tekniklere daldım” diyen Bugay, “Pek çok kaza ve başarısızlık oldu ama her yeni teknikte her yeni başarı bana motor becerileri gelişen çocuğun yaşadığı sevinci yaşatıyor. Öte yandan serginin ana teması mahremiyet. Ötekinin mahremiyetine yapılan saldırı beni dehşete düşürüyor ve benim yaptığım her mekân bana göre güvenli ve sıcak ama böyle bir saldırı ihtimalini taşıyor” diyor. Ankara’nın festivali başlıyor Türkiye’nin en köklü festivallerinden olan Ankara Uluslararası Film Festivali’nin 29.’su, yarın akşam MEB Şura Salonu’nda yapılacak görkemli açılış töreniyle başlıyor. 2018 yılı Onur Ödülleri’nin sahiplerini bulacağı ve Türkiye sinemasının tanınmış simalarının katılımıyla gerçekleşecek olan törenin sunuculuğunu Ünsal Ünlü ve Özge Uzun üstlenecek. Aziz Nesin Emek Ödülü’nü sinemamızda hem başrollerde hem de yan rollerde ortaya koyduğu oyun gücüyle sanat yaşamına pek çok film ve ödül sığdıran Menderes Samancılar’a rol arkadaşı oyuncu Tuba Ünsal, Sanat Çınarı Ödülünü çok yönlü ve üretken sanatçı Rüştü Asyalı’ya oyuncu Bennu Yıldırımlar, Kitle İletişim Ödülünü Türkiye’de akademik alanda bilimsel ve hakemli ilk sinema dergisi olan sinecine Sinema Araştırmaları Dergisi’ne yapımcı Elif Dağdeviren takdim edecek. Tören Lüksemburg’da CCRN Kültür Merkezi, Paris’te Chez Papa Jazz Club, Sırbistan’da Nisville Jazz Festival’de konserler gerçekleştiren Emin Fındıkoğlu Quartet konseri ile devam edecek. Piyanoda caz üstadı Emin Fındıkoğlu, vokalde Meltem Ünel, kontrabasta Esra Kayıkçı ve davulda Monika Bulanda’nın yer aldığı dörtlü gerek caz gerekse cazın türevi olan müziklerden özenle oluşturulmuş renkli bir repertuvarı seslendiriyor. Dünya ve Türkiye sinemasının dikkat çekici filmlerinin bir araya geldiği zengin bir programla sinemaseverlerle buluşacak olan Ankara Uluslararası Film Festivali, 29 Nisan tarihine kadar film gösterimleri, yarışmalar, atölyeler ve özel etkinliklerle devam edecek. Lars Von ThIerry, Cannes’a geri dönüyor 2011 yılında Adolph Hitler hakkında yaptığı açıklamalar sonucu şimşekleri üzerine çeken ve Cannes Film Festivali’nde ‘istenmeyen adam’ ilan edilen Lars von Thierry’nin bu yıl festivale geri döneceği açıklandı. Katıldığı bir radyo programında soruları yanıtlayan Cannes Film Festivali’nin içerikten sorumlu yönetmeni Thierry Fremaux önümüzdeki günlerde Von Thierry’nin filmiyle ilgili duyuruyu pılan basın toplantısında Cannes seçkisinde yer alan filmler arasında Lars Von Thierry’nin son filmi “The House That Jack Built” yer almamıştı. Radyo programı sırasında bu konu açılınca Fremaux önce renk vermedi ama sunucu ısrarla Von Thierry’nin katılımının onaylanıp onaylanmadığını sorunca “Onayladım sayılır” diyerek konuya nokta koydu. Zvyagintsev jüride Aynı programda Fremaux ayrıca geçen yıl Altın Palmiye yarışında olan Rus sinemacı Andrey Zvygintsev’in bu yıl jüride yer alacağını da açıkladı. Başkanlığını Cate Blanchett’in üstleneceği jürinin diğer isimleri önümüzdeki günlerde açıklanacak. Kadın Eserleri Kütüphanesi 28 yaşındayapacaklarını söyledi. Hatırlanacağı üzre geçen hafta ya Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı “28. Kuruluş Yıldönümü Şenliği” vakfın bahçesinde kutlandı. Vakıf Başkanı Aslı Davaz’ın açış konuşması ile başlayan şenlikte kütüphane gönüllüleri anılarını paylaştı. Davaz konuşmasında Hakkı Tarık Us Kütüphanesi’nde eksiksiz buldukları dergilerle tanıştıkları cesur ve akıllı kadınların dünyasını nasıl bugünlere taşıdıklarını anlatarak, “Bu İstanbul kütüphanesi bizim kütüphanecilik serüvenimizin çok önemli bir kaynağıdır. Orada dergilere imza atmış kadınlarla tanıştık” dedi. Etkinlikte solist Burcu Baysal, Mücahit Kol (tambur), İbrahim Özdemir (ney), Semih Yahya Bulut’un (vurmalı sazlar) yer aldığı Klasik Türk Müziği topluluğu ünlü kadın bestekâr Neveser Kökdeş’in şarkılarını açıklamalarla seslendirdi. Etkinlikte kadın dansçılardan oluşan Etnik34 Flamengo Dans Grubu’nun gösterisi büyük beğeni topladı. Bir tatlı huzur Günümüzde bunca kargaşa, bunca tasa varken geçen hafta Emirgân’da bir “tatlı huzur” ortamı yaşadık. Sabancı Korusu The Seed’deki İspanyol piyanist Javier Perianes’in resitalini dinlerken kendimizi, adeta kurtarılmış bir bölgede, arınmış bir ortamda hissettik. Alçakgönüllü, kendisiyle ve dinleyicisiyle barışık ve son derece güzel buluşları olan bir piyanist. Her zaman konser ve resitallerde program seçiminden söz ederim. Alımlı program yapmak sanatçıya özel, ayrı bir marifettir. Perianes seçtiği eserlerin birçoğunu art arda bitiştirerek çaldı. Manuel de Falla, Chopin ve Debussy’nin bu kadar birbirini tamamlayacağı aklınıza gelir mi? Meğerse bu birleşmeleri başka eserlerde de kayıtlarında da uyguluyormuş. Örneğin Harmonia Mundi’den yeni çıkan CD’sinde Franz Schubert’in iki ünlü sonatını birleştirmiş: D.960 sonatının son bölümü olarak bestecinin son sonatı D.664’ün son bölümünü çalmış. Gerçekten o gözle bakınca inanılmaz bir estetik bütünlük oluşuyor. Javier Perianes, İstanbul resitallerindeki programında tuşlara hâkimiyetiyle, derinlerdeki anlatımını besteci ve dinleyicinin dünyasıyla birleştirdi. Bırakın tuşlardaki icrasını, sahneye giriş çıkışındaki, selamlamasındaki tevazu, hiç nazlanmadan çaldığı bisler, dinleyiciyi avucuna alıverdi. 1978’de İspanya’da doğmuş ve eğitimini orada almış. Kısa zamanda uluslararası müzik merkezlerinde kendini kanıtlamış. Onunla yapılmış söyleşileri okudum. Tıpkı icrası gibi hem açık fikirli, hem de klasik müzikten kopmuyor. Örneğin, bir festival yöneticisi olsanız açılışı nasıl yapardınız sorusunu şöyle yanıtlıyor: “Süreklisanat kavramıyla müzik, edebiyat, şiir, sinema, heykel gösterileri gibi multimedia halinde yapardım.” Kulaklıkla veya evindeki sistemlerle dilediği gibi kusursuz müzik dinlediğini ama canlı icranın kendine özgü olduğunu, onu dinlerken tekrar düğmesine basamayacağını söylüyor. Caz ve flamenko dinlerken kendini klasik müziğe ihanet etmiş gibi görmüyor. Klasik formatı değiştirmek gerektiğinde aynı dinleti içinde senfonik müzik, oda müziği, bir çello sonatı, bir şarkı da yer alabilmeli, diyor. İyi bir orkestra şefinin de magnetic kimliğe sahip olması gerektiğine inanıyor. Dünyanın en iyi şefleriyle ve orkestralarıyla çalan, büyük festivallerinde yer alan sanatçının 13 albümü de ödül kazanmış. 2012’de İspanya Kültür Bakanlığı Perianes’e “Ulusal Müzik Ödülü”nü vermiş. Bir sanatçı için kendi ülkesinden aldığı ödül en anlamlısı olmalı. Geçen hafta ünlü rejisör Milos Forman öldü. Mozart’ı anlattığı o harika Amadeus filmini de bu vesileyle bir kez daha izlemenizi öneririm. Spielberg’den yeni rekor Steven Spielberg Hollywood’un son 40 yılına damgasını vurmuş isimlerden Steven Spielberg yeni bir rekora imza attı ve filmleri gişede 10 milyar dolar hasılat toplayan ilk yönetmen olarak sinema tarihine geçti. Son filmi “Ready Player One”ın şimdiye dek dünya çapında 475 milyon dolar toplamasıyla bu rekoru kıran Spielberg’i toplam 6 milyar 520 milyon dolar hasılatla “Lord of the Rings” üçlemesinin yönetmeni Peter Jackson izliyor. Listedeki diğer isimler ise şöyle sıralandı: “Transformers” serisinin yönetmeni Michael bay (6 milyar 451 milyon dolar), “Titanic” ve “Avatar”ın yönetmeni James Cameron (6 milyar 139 milyon dolar) ve Harry Potter serisinin yönetmenlerinden David Yates (5 milyar 347 milyon dolar). Meraklısı için bir bilgi daha: Spielberg’in en çok hasılat toplayan 3 filmi şöyle sıralanıyor: 1993 tarihli “Jurassic Park” (983 milyon dolar), “Indiana Jones and the Temple of the Crystal Skull” (786 milyon dolar) ve “E.T.” (717 milyon dolar). C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle