22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 13 Nisan 2018 haber 6 EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Bol oyunculu saha Uluslararası aktörlerin oyun sahası haline gelen Suriye’de, çelişen çıkarlar ve güç devşirme kaygısı her gün yeni cepheler açılmasına neden oluyor Suriye ‘de 2011 yılında dış aktörlerin de etkisiyle başlayan savaş, 8. yılında büyük güçler ara sında Soğuk Savaş dönemi rüzgârlarını estiren bir gerilimi beraberinde getir di. Önce dış güçlerin vekil yerel un surlara para ve silah desteğiyle girişti ği çatışma, bugün ABD, Rusya, Britanya, Fran sa, İran, Türkiye’nin de aralarında olduğu ülke lerin bizzat kendi ordu larıyla dahil oldukları DOĞAN ERGÜN bir kapışmaya dönüştü. Sahadaki tablo istemli hamleler kadar, provo kasyonlara da açık bir zemin sunuyor. Dönemsel ve tarihsel çıkarları uyarın ca hem askeri hem diplomatik ittifak lar kurup dağıtan çok sayıda dış aktör, iç politikadaki sıkışmalarına çare bul mak için de Suriye’yi bir oyun saha sı olarak değerlendiriyor. Her aktör bir diğeri ile Suriye’de bölgeler bazında ki mi zaman ittifak kimi zaman ise karşıt cephede yer alıyor. Tomahawk yüklü USS Donald Cook savaş gemisi Kıbrıs’taki İngiliz üssündeki Tornado savaş uçakları Nükleer başlıklı füze taşıyan Ohio sınıfı denizaltı ABD Irak işgalinin ardından Suriye’deki savaşın da en önemli oyuncularından ABD son 17 yılda Ortadoğu’daki askeri misyonlar için 7 trilyon dolar harcadı. Resmi rakamlarla Suriye’de 2 bine yakın askeri personeli, başta Tabka ve Tanf olmak üzere 15’e yakın üssü bulunan ABD’nin bu ülkedeki varlığı halen IŞİD karşıtı mücadele olarak gerekçelendiriliyor. Doğu Akdeniz’de deniz gücüne sahip olan ABD, Türkiye, Ürdün ve Umman’da da konuşlu hava gücüyle Suriye’yi vurmak için farklı seçeneklere sahip. Suriye’nin kuzeyindeki petrol zengini Deyr ez Zor ve çevresinde varlığını sürdüren ABD yerel müttefik olarak en ciddi desteği YPG/PYD’nin omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne veriyor. ABD daha önce eğitdonat programı çerçevesinde ÖSO’ya destek vermiş, IŞİD ve El Nusra’nın gelişmesine göz yumduğu iddiaları gündeme yansımıştı. Trump yönetimi, bir yandan Suriye’den çekilme planlarını dillendirirken bir yandan da Rusya’yla tarihinin en ciddi gerilimlerinden birini yaşayarak zikzaklı bir tutum izliyor. Suriye topraklarının Şam kontrolüne geçmesinden rahatsız olduğu bilinen Washington ve müttefiklerinin, enerji kaynakları üzerinde etki sahibi olmak, bölgede artan ve giderek Akdeniz’i zorlayan Moskova etkisini kırmak, İran’ı baskı altına almak gibi hedeflere sahip olduğu biliniyor. ABD ve müttefiklerinin son dönemde özellikle Soçi ve Astana ile ilerleyen siyasi çözüm süreçlerinden rahatsız olduğu, Kürtler, silahlı İslamcı güçler ve Şam olarak tasnif edilebilecek üçlü yapıyı yerleştirmek isteyen bir politikayı devreye soktuğu yorumları dikkat çekiyor. Türkiye ile özellikle YPG/PYD gündemi nedeniyle gerilim yaşayan Beyaz Saray’ın son dönemde ise NATO müttefikiyle daha yumuşak bir ilişki kurarak AnkaraMoskova yakınlaşmasını engelleme politikasına geçtiği, TürkAmerikan diplomatlarının Kuzey Suriye için ortak yol haritası toplantıları yaptıkları biliniyor. FRANSA Ülke tarihinin en genç Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron liderliğindeki Fransa, Ortadoğu’daki tarihsel hırslarını yeniden canlandırdığı bir dönemden geçiyor. AB içindeki tartışmaları alevlendiren sığınmacı politikası yükünü neredeyse tamamen Almanya’nın üzerine atan Fransa, Suriye’de ABD liderliğindeki IŞİD karşıtı koalisyonun aktif üyelerinden. Beş ayrı üste konuşlanmış 200 ile İSRAİL: CİHATÇILARA DESTEK VERİYOR Filistin sorunu ve bölgede İran etkisi nedeniyle Suriye savaşına kayıtsız kalmayan İsrail’in sahada 7 ayrı cihatçı örgüte destek sağladığı iddiaları son aylarda basına yansıdı. İsrail’e karşı Filistin’e verdiği destek nedeniyle İsrail’in hedefinde olan Suriye’de Devlet Başkanı Esad’ın tam hâkimiyetle iktidarını sürdürmesi İsrail açısından tahammülü kolay bir seçenek olarak görünmüyor. Öte yandan, 2007 Lübnan savaşında İsrail’e büyük kayıplar verdiren Hizbullah’ın ve İran’ın Şam davetiyle sahadaki varlığı, Suriye’nin batısındaki Golan Tepeleri’ni kontrol altında tutmak isteyen İsrail’in kaygılarını artırıyor. Duma’daki kimyasal saldırı iddialarının ardından Suriye’deki İran askeri varlığına yönelik saldırı düzenleyen Netanyahu liderliğindeki İsrail, Suudi Arabistan ve ABD’yle temaslarını artırarak bölgede Tahran’ın nüfuzunu kırma peşinde. 800 arasında askerle sahada bulunan Fransa’nın Doğu Akdeniz’de de Aquitaine adlı bir fırkateyni bulunuyor. AB ülkeleri arasında deniz ötesi faaliyetlerde sivrilen Fransa’nın son dönemde Suudi Arabistan ve ABD’yle ilişkileri yoğunlaştırması dikkat çekiyor. Trump’ın ortadan kaldırmak veya köklüce revize etmek istediği İran uluslararası nükleer anlaşması konusunda da Macron yönetiminin ABD’ye göz kırptığı biliniyor. BRİTANYA AB’den çıkış (Brexit) yönünde tarihi bir karara imza atan Londra, Theresa May’in başbakanlığında, bir kez daha Ortadoğu siyasetinin önemli aktörlerinden biri olarak sahnede. Son yirmi yıllık süreçte de Irak ve Suriye müdahalelerinin öncülerinden Britanya’da hükümet, Almanya ve Fransa merkezli şekillenen AB’den çıkışı, dünya siyasetinde elini rahatlatma ve ABD’yle müttefikliğini geliştirme olanağı olarak görüyor. May hükümeti, Brexit nedeniyle yaşanan iç ve dış tartışmaları ise Skripal krizinde Rusya’ya karşı Batı’yı arkasına alarak dizginlemiş görünüyor. Suriye savaşının başında ÖSO, İslamcı gruplara silah ve para desteği veren Londra’nın, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi gibi silahlı muhalefete yakın sivil toplum örgütleriyle de ilişkileri bulunuyor. ABD öncülü ğündeki IŞİD karşıtı koalisyonun parçası olan Britanya, daha önce IŞİD hedeflerine yönelik hava saldırılarına, Kıbrıs üssündeki Tornado uçaklarıyla destek verdi. TÜRKİYE Suriye savaşıyla tarihin en büyük göç dalgalarından birini kucaklamak zorunda kalan Türkiye, Suriye’de çatışmaların neredeyse ilk gününden itibaren Şam’a karşı tavrını ortaya koydu. İç çatışmanın başlamasından hemen önce bahar havası esen ŞamAnkara ilişkileri bir anda tersyüz hale geldi. Ankara sahada ÖSO’yu desteklerken Suriye muhalefetinin siyasi merkezlerinden biri haline geldi. ÖSO kuvvetleriyle ortak düzenlenen Cerablus ve Afrin harekâtlarıyla Ankara’nın önceliği son dönemde Suriye’nin kuzeyini PYD/YPG unsurlarından arındırmak ve İslamcı güçlerin yerleştiği bir tampon alan yaratmak oldu. ABD, Batı ve Körfez ülkeleriyle önce Şam karşıtlığında buluşan Ankara, IŞİDYPG çatışmasında Kürt siyasetinin güç kazanmasıyla ABD ile ilişkilerinde sorun yaşadı. Moskova ile de gelgit’li bir ilişki yaşayan Türkiye, son dönemde ateşkesi sağlamak üzere oluşturulan Astana sürecinin İran ve Rusya ile birlikte partnerlerinden biri haline geldi. Sı ğınmacı dalgasını Batı’yla ilişkilerinde koz olarak kullanma yeteneğini gösteren Türkiye’nin, önümüzdeki dönemde Astana partnerleriyle yaşayabileceği en önemli gerilimin cihatçıların yoğun olarak bulunduğu İdlib bölgesi olabileceği belirtiliyor. Çatışmasızlığı sağlamak konusunda Rusya’yla ortak çalışan Ankara, Esad’ın geleceği, Kürtlerin siyasi temsiliyeti ve Guta’da yaşananlarla ilgili Moskova’yla ihtilafta. RUSYA Suriye’de 2015 yılındaki katılımıyla savaşın seyrini değiştiren en önemli aktörlerden olan Rusya, İran’la birlikte Şam hükümetinin kilit müttefiki. Suriye’deki etkin hamleleriyle bir yandan ülkenin yeniden inşası ve enerji kaynakları için ticari kazanımlar elde eden Putin liderliğindeki Rusya, bir yandan da sahip olduğu askeri üslerle askeri nüfuz alanını genişletmeyi başardı. Suriye’deki varlığını IŞİD ve El Nusra karşıtı faaliyetle gerekçelendiren ordusunun Suriye’de 3 bin civarında askeri personeli bulunuyor. Tartus’ta deniz ve Lazkiye’de Hmeymim hava üssüne sahip. Cenevre görüşmelerinde çıkmaza giren siyasi süreç ise yine Rusya öncülüğünde Soçi’de düzenlenen Suriye Ulusal Diyalog Kongresi ile ivmelenmiş görünüyor. Kırım’ın ilhakından bu yana Batı’yla ilişkilerinde sertleşme başlayan Rusya’nın, çok sayıda aktörün etkin olduğu Suriye sahasında üstlendiği misyonun riskleri bulunduğu, karmaşık Ortadoğu coğrafyasının istikrarsızlık yaratan doğasının Moskova’yı da etkileyeceği yorumları yapılıyor. İRAN 2015 yılında BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi (ABD, Britanya Çin, Rusya, Fransa) ve AB ile uluslararası nükleer anlaşma yaparak kendisine uygulanan ablukayı büyük oranda kırmayı başaran Tahran, Suriye’deki nüfuzunu genişlettikçe ABD, Suudi Arabistan ve İsrail’in radarına girmeye başladı. Devrim Muhafızları’na bağlı milisler ve destek verdiği Hizbullah güçleriyle sahada etkin hale gelen İran askeri gücü, İsrail saldırılarının hedefi oluyor. İran destekli milislerin Şam, Dera ve Kuneytra başta olmak üzere çok sayıda cephede savaştığı belirtiliyor. Kürt meselesindeki gerilimin kendisini etkileyeceğini düşünen, Sünni güçlerin etkinliğine ise mezhepsel olarak karşı çıkan İran, Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumayı ve bu sayede nüfuzunu artırmayı hedefliyor. Savaş Kötüdür Ölüm ve yaşam diye de anlatılabilir. Savaş, uzayan ömrümüze ölümün insan eliyle müdahalesidir. Barış, o ömrün verimli, insanın kendisi için, insanlık için iyi ve güzel geçirilebilmesi için kapıların ardına kadar açılması demektir. İnsanlık, ne yazık ki, bütün tarihi boyunca egemenlerin kışkırttığı, örgütlediği savaşlardan kendini kurtaramadı. Dahası savaşları gelişmenin zorunluluğu, itici gücü bile sayanlar oldu. Savaş kötüdür. HHH Savaş, insanın sömürüye karşı mücadelesine egemenler adına sert bir darbedir. Ne zaman üniformalılar ya da ülkelerini demir yumrukla yönetmek isteyenler devletlerin başına geçseler ilk yaptıkları iş, hak arama yollarını tıkamak, grevleri yasaklamak, hapishaneleri hak arayanlarla doldurmak olur. Savaşı kutsayanlar savaş zamanlarında egemenlerin her şeye hakkı olduğunu baştan kabul eder, varlıklarından, ki en önemli varlıkları kendileridir, vazgeçerler. Savaş kötüdür. HHH Savaş, tarih boyunca oradan oraya sürüklenerek en sonunda yaşayacak bir toprak, o toprağın altında madenler, petrol, altın ve gümüş bulanların elinden o zenginliklerin alınması demektir. Savaşta coğrafya ölüm olur. İnsanlar savaşın zulmünden, ölümün yaşamı silip atan kahredici gücünden kaçmak için yollara düşer, duvarları aşmak, denizleri geçmek için yoksulluk içinde kurtuluş arar, çoğu zaman ölüme yenik düşerler. Savaş kötüdür. HHH Savaş insanların kişiliklerini başkalarının akılsızlığına rehin vermesi demektir. Savaşları hep egemenler, başka coğrafyalarda gözü olan emperyalistler, savaşlardan kârlı çıkmak ümidi ile yaşayan, bunun için halkını hiçe sayan politikacılar çıkarırlar. İnsanlar savaşlarda kişiliklerini, onu geliştirme olanaklarını, aklın egemenliğini bırakıp, geride kalanlara aldatıcı bir avunmayı miras bırakarak ölüme giderler. Savaş kötüdür. HHH Savaş başladığında ya da daha doğrusu başlatıldığında düşünme yetimizi yitiririz. Çünkü savaşı başlatanlar savaşın sorgulanmasını istemez, böyle bir sorgulamada ısrar edenleri “vatan haini” ilan etmekte gecikmez, savaşın kutsanması için tüm olanakları kullanır, tüm kamu kaynaklarını insanlardaki en ilkel duyguların kışkırtılmasına harcamakta tereddüt etmezler. Savaş kötüdür. HHH Savaş ölüm demektir. Bugünlerde yine emperyalistler dünyanın neresinde olursa olsun enerji kaynaklarının bulunduğu yerlere doğru devasa uçak gemileri yollamaya, tehditleri artırmaya, savaşta paylarını artırmak için didişmeye, yalana dayalı gerekçelerle insanları kendi kötü emellerine alet etmeye hız verdiler. Bu kez yüksek teknolojinin iç savaşta denemeye fırsat bulamadıkları silahlarıyla o coğrafyanın yoksul insanlarına ölüm götürmek istiyorlar. Savaş kötüdür. HHH Emperyalistler Irak savaşında yedeklerine alamadıkları, o günlerin vekillerinin halkın isteklerine uyarak “hayır” dediği maceraya bu kez bizi ille de sürüklemek istiyorlar. Umuyoruz ki Türkiye bu oyuna gelmeyecek. Bizler, ülkesini seven, derdi çok olan, tehlike çanları çalmanın ötesine geçmiş ekonominin yükünü çeken, sosyal yaşamda bin türlü haksızlıkla boğuşan, sömürüye karşı bir an önce ayağa kalkması gereken yurttaşlar olarak savaş kapımızı çalarsa ne yapacağımızı bilemiyoruz. Ama biliyoruz, savaş kötüdür. HHH Evet, bu gerçeği bilmek yeterli değil ama ne yapalım? Hiç değilse Marx’ın akılcı bir sosyalist toplum kurmanın ilkelerini anlamaya yanaşmayan akılsız sosyal demokratları uyarmak için söylediği gibi, “Dixi et salvavi animam meam” “söyledim ve ruhumu kurtardım” diyebilelim. Ve bin kere yineleyelim, savaş kötüdür. KÖRFEZ ÜLKELERİ: GERİLİMDE ROLÜ BÜYÜK Krizin patlak verdiği 2011’den bu yana Suriye’deki savaşta vekil güçlerin en önemli destekçileri olan Körfez ülkelerinin, bugün tırmanan gerilimde de büyük bir role sahip oldukları yorumları sürüyor. Guta’da kimyasal silah saldırısına maruz kaldığı iddia edilen Duma, Suudi Arabistan’ın desteklediği bilinen Ceyş ül İslam’ın (İslam Ordusu) elindeydi. Riyad’ın aynı zamanda El Kaide’nin Suriye kolu Nusra’yla bağlantılı, İdlib’de konuşlu Heyet Tahrir el Şam’a da Katar ve Kuveyt lie birlikte destek verdiği öne sürülüyor. “Ilımlı İslamcı” politika izleyen, Batı’da “reformcu” olarak lanse edilen Veliaht Prens Selman döneminde Suudi Arabistan, İran’a karşı İsrail’le ilişkileri yumuşatırken Yemen’de de yine İran destekli Husilere karşı operasyonlara liderlik ediyor. Mezhepsel gerilimin öncülerinden Suudi Arabistan ve BAE’nin son dönemde ambargo uyguladığı Katar’ın ise Ahrar uş Şam ve Feylak el Rahman gibi silahlı örgütlere desteği olduğu savunuluyor. ABD Baş kanı Trump’ın son dönemde Katar ile diğer Körfez ülkeleri arasındaki buzları eritmeye çalıştığı, İran’a karşı ortak bir politika izlemek için çaba harcadığı biliniyor. ABD, Britanya, Fransa, Suudi Arabistan, Ürdün ve Mısır’ın son dönemde Suriye’nin Şam’ın kontrolüne geçmesini engellemek ve çok parçalı yapıyı zorlamak üzere temaslarını yoğunlaştırdığı haberleri basına yansıdı. Veliaht Prens’in son Washington ve Paris turunda verdiği yatırım taahhütlerinin ise Suriye geriliminin tırmanmasını tetiklediği değerlendirmeleri gündeme geliyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle