18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 13 Nisan 2018 haber 10 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: EMİNE BİLGET Öğrenci kıyımı Şimdiki mesele kimyasal silah değil Suriye’deki savaş, Suriye’deki savaş olmaktan çıkıp büyük güçleri karşı karşıya getiren bölgesel ve hatta küresel çapta bir savaşa dönüşebilir mi? Evet, büyük güçlerin liderleri akıllarını peynir ekmekle yemişlerse bu olabilir. Pekâlâ mümkün. Sizin bu satırları okuduğunuz 13 Nisan 2018 Cuma günü, Batılı güçlerle Rusya arasında patlak vermesi muhtemel bir bölgesel çatışmaya bir adım daha yaklaşmış olabiliriz. Yine de kanaatim Batılı güçlerin Rus tehdidini ciddiye aldıkları yönünde. Öyle olmasa Atlantik’teki deniz gücü unsurlarını Akdeniz’e doğru yola çıkarmazlardı. İlk darbeyi, Akdeniz’deki caydırıcı deniz ve hava gücünü tahkim ettikten sonra indirmek istiyor olabilirler. Bu da iki taraftaki akıllı insanların büyük bir savaşı önlemek için yapabilecekleri diplomatik girişimlere zaman kazandıracaktır. “Akıllı insan” derken tabii, Beyaz Saray’daki Twitter trollünü kastetmiyorum. “Hazır ol Rusya, çünkü hoş ve yeni ve akıllı (füzelerimiz) geliyor olacak” diye tweet atabilen bir ABD Başkanı öncelikle ülkesi ve sonra tüm dünya için tehlikelidir. Donald Trump adlı “demokrasi kazası” bu süreçte nasıl yönetilecektir? Bu mümkün müdür? Göreceğiz. Derken dün bir tweet daha attı Trump. Şöyleydi: “Bu sefer Suriye’ye saldırının ne zaman olacağını söylemedim. Çok yakında olabilir ya da hiç de çok yakında olmayabilir. Ne olursa olsun, benim yönetimim altındaki ABD bölgeyi IŞİD’den kurtararak harika bir iş yaptı. Nerede bizim ‘Teşekkürler Amerika’?” Suriye’ye saldırının an meselesi olmayabileceğini ima eden bu tweet Washington’da birilerinin Trump’ı idare etmeye çalıştığını gösteriyor. Onlara başarılar dilemek lazım. Ne de olsa çatışmanın ötelenmesi, önlenmesinin ilk şartıdır. Lakin şimdi büyük güçler arasında bir çatışma ihtimalini yaratan mesele, Doğu Guta’nın Duma nahiyesinde düzenlendiği iddia edilen kimyasal silah saldırısı değil. Savaşan tarafların yıllardır birlikte yarattıkları bir duman perdesi gerçeği gizliyor ve bu durum düşman cephelerin işine geliyor. Şam rejiminin bu savaşta hiç kimyasal silah kullanmadığı nasıl büyük bir yalansa, fail olarak rejimin gösterildiği bütün kimyasal silah saldırısı iddialarını hiç sorgulamadan, araştırmadan doğru olarak kabul etmek de gerçeği kurban eden propaganda savaşının gönüllü askerliğini yapmaktan farksız. Şimdi ABD ve müttefiklerinin meselesi, Duma’daki sinir gazı saldırısı iddiasının bağımsız uluslararası kuruluşlarca bütün boyutlarıyla araştırılıp gerçeğin belgelenmesinden sonra gerekiyorsa harekete geçmek değil. Kimyasal silah kullanımına karşı çıkmanın da, önlemek için uluslararası anlaşmalar çerçevesinde eyleme geçmenin de gerekçesi ahlaki ve insani olmak zorundadır. Suriye’deki kimyasal silah kullanımı meselesi ise maalesef siyasallaşmış ve jeopolitik mülahazaların konusu haline gelmiştir. Dünyada ve Türkiye’de bu hususta çatışan iddialara siyaseten itikat edenleri muhatap alarak sağlıklı ve etik kurallara bağlı bir tartışma yürütmek mümkün değil. ABD ve müttefiklerinin şimdiki esas meselesi ise, Rusya’ya, İran’a ve bunların himayesindeki Şam rejimine haddini bildirmek, ders vermek. Meseleleri, Suriye’deki savaşın Rusya ve İran destekli Şam rejimi tarafından nihai olarak kazanılmasını önlemek; bunu yapamıyorlarsa mümkün olduğunca uzamasını sağlayıp, bu savaşın zaten ekonomik sorunlarla boğuşan Rusya ve İran’a maliyetini azami ölçüde artırmak. Sovyetler’i çökerten faktörlerden biri Afganistan’da girdiği savaştı malumunuz. “Acaba Suriye, Putin Rusya’sının Afganistan’ı olabilir mi?”... ABD ve Büyük Britanya’nın başını çektiği Batılı müttefiklerinin Putin Rusya’sına karşı böyle bir arayış içinde olduklarını gözlemliyoruz. Suriye’ye, kimyasal silah kullandığı gerekçesiyle düzenlenecek bir saldırı bu amaca hizmet eder mi? Yoksa astarı yüzünden pahalı mı olur? Uluslararası Kriz Grubu’nun sitesinde okuduğum Sam Heller imzalı ve “ABD, Suriye’deki kimyasal silah saldırısına (askeri) tırmanışı riske etmeden mukabelede bulunabilir mi?” başlıklı yazıda ABD ve müttefiklerinin ikilemi, kendi bakış açılarından bir cümlede mükemmel özetlenmişti: “Özünde, dar tutulmuş, sınırlı bir saldırı kimyasal silahların yeniden kullanılmasına karşı caydırıcı olmaz, diğer taraftan geniş çaplı olanı da istenmeyen ve kontrol edilemeyecek sonuçlar doğurabilir.” Bu, “işe yaramaz” ile “çok kötü” arasında yapılacak bir tercihtir. Türkiye’nin Suriye’de bugüne kadar iyi kötü yürüte geldiği ABD ve Rusya’yı birlikte idare etme “politikasının” ve Rusya ile ittifakının geleceğini, ABD’nin bu ikilem karşısındaki tercihi belirleyecek. ‘Kızlarımın tek suçu annelerini sevmek’ Kızının tutuklanmasını protesto etmek için açlık grevine başlayan tutuklu avukat Erden, cezaevinden Cumhuriyet’e mektup yazdı. SEYHAN AVŞAR Karabük T Tipi Cezaevi’nde tutuklu Halkın Hukuk Bürosu (HHB) avukatlarından Şükriye Erden, kızı Merve Önem’in tutuklanmasını protesto etmek için pazartesi gününden itibaren bir haftalık açlık grevine başladı. Erden gazetemize gönderdiği mektupta, “Kızlarımın tek suçu HHB avukatı olan Şükriye Erden’in evladı olmak. Annelerini sevmek. Annen bile olsa sahiplenirsen cezalandırırız diyorlar” diye yazdı. 12 Eylül darbesinin yıldönümünde gözaltına alındıklarını anımsatan Erden, “Evlatlarımın suçu annelerini sevmek. Annelerine ve onun arkadaşlarına, dostlarına, çalıştığı ofise vefa duymak, emeklerine sahip çıkmak. Annesini sürdükleri 800 kilometrelik mesafede, onu bir gün olsun yalnız bırakmamak. Annesine sahip çıkmak. Kardeşine annelik yapmak. İşte kızımın büyük suçu” dedi. Erden mektubunda kızı Merve Önem’in AKP’nin yaratmak istediği genç kız modeline asla uymadığını belirtti. Erden, kızının hiç kimseye biat etmediğini, biat kültürüyle değil, demokrasi kültürüyle yetiştiğini yazdı. “Annen bile olsa sahiplenirsen seni cezalandırırız” zihniyetinin egemen olduğuna dikkat çeken Erden özetle şunları yazdı: “Annesi ne duydukları kin ve nefreti tutuklamalarla dindiremiyorlar. Annesini teslim alamadılar. Şimdi kızını tutuklayarak düşüncemizle sevdiklerimiz arasında seçim yapmaya zorluyorlar. Oysa biz bu seçimi çoktan yaptık. ‘Yarin yanağından gayri, her şeyde hep beraber’ diyenlerin safında yerimizi aldık. Buradan kızımı tutsak alanlara sesleniyorum. Kızım serbest bırakılana kadar bir kenarda oturup, ağlayıp sızlayacağımı bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Ne yaparsanız yapın, zulmünüze boyun eğmeyeceğiz.” l İSTANBUL Rektör Erkan İbiş’in yönetiminde Ankara Üniversitesi’ndeki disiplin cezaları son 3 yılda yüzde 1000 oranında arttı Ankara Üniversitesi 2017 yılına ilişkin Faaliyet Raporu’nu açıkladı. Üni nın sayısının 2015’e gelindiğinde 626’ya, 2016’da 758’e, 2017’de de 815’e yükselmesi dikkat çek versitenin mali ve idari uygula ti. 2017’de ceza alan öğrenciler malarının yer aldığı rapora, An den 171’ine uyarma, 220’sine kı kara Üniversitesi genelinde rektörlüğünün ikinci döneminde ‘sı OZAN ÇEPNİ kıyönetim’ koşulları işleten rek nama, 424’üne ise üniversiteden uzaklaştırma cezası verildi. İbiş yönetiminin toplamda son 3 yılda tör Erkan İbiş’in akademisyen ve öğren 2 bin 200 öğrenciyi cezalandırdı. cilere yönelik soruşturmalar, cezalar ve ihraçları damgasını vurdu. Akademisyen kaybı Binlerce öğrenciye çeşitli gerekçeler Raporda, “zayıflıklar” başlığı altında le soruşturma açan İbiş yönetimi, son 3 “Öğretim üyesi sayısının yetersiz olma yılda ceza oranını yüzde 1000 oranın sı” maddesi yer alırken OHAL dönemin da artırdı. Rapora göre 20162017 eği de üniversitenin akademisyen kaybı da timöğretim yılında hakkında soruştur dikkat çekti. Rapora göre 2017 yılın ma başlatılan öğrencilerden 815’ine ce da AÜ’den toplam akademisyenin yüz za verildi. Disiplin cezası alan öğren de 9.7 oranında öğretim bileşeni üniver cilerin de yüzde 21’ine uyarma, yüz siten ayrılırken bu oranın %63,5’i araş de 27’sine kınama ve yüzde 52’sine tırma görevlileri oluşturdu. İhraç edi de uzaklaştırma cezası verildi. 2013’te len akademisyenlerin de ayrılma du 72, 2014’te 78 olan disiplin cezaları rumu “diğer sebepler” olarak yer aldı ğı tabloda, emeklilik, naklen ayrılma, istifa, diğer sebepler gibi başlıklarda toplam 71 profesör, 17 doçent, 14 yardımcı doçent, 4 örğetim görevlisi, 11 okutman, 216 araştırma görevlisi ve 7 uzman olmak üzere toplam 340 akademisyen üniversiteden ayrıldı. Ayrılanlar da katlandı Üniversiteden ayrılan öğrenci sayısında da önceki yıla göre artış da dikkat çekti. Son yıllarda ortalama 10001500 sayıları arasında değişen öğrenci ayrılma sayısı 2017’de 8 bin 408’e ulaştı. Ayrılmaların temel nedenini ‘başarısızlık’ oluşturdu. 2017’de 6 bin 266 öğrenci başarısızlık nedeniyle üniversiten ayrıldı. l ANKARA Erkan İbiş YÖK hukuku hatırladı YOsmangazi Üniversitesi’ndeki katliamın ardından olağanüstü toplanan YÖK, rektörlüğe Prof. Kemal Şenocak’ı vekâleten ükseköğretim Kurulu (YÖK) Genel Kurulu Osmangazi Üniversitesi’nde yaşa atadı. YÖK, üniversitelere hukuk kurallarını anımsattı nan katliama ilişkin dün ‘olağanüstü’ toplandı. Toplantının ardından YÖK, ihraç edilen binlerce akade misyenin ardından hukuk kuralla rını hatırlatarak “Üniversitelerimi zin FETÖ ve benzeri tüm terör ör gütleriyle mücadeleyi serinkanlı lıkla, hukuk kuralları çerçevesin de, kurumsal düzlemde ve geciktir meksizin yürütmelerinin önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır” ifadele rini kullandı. YÖK’ün talebiyle rek törlük görevinden istifa eden Prof. Dr. Hasan Gönen yerine Osmangazi Üniversitesi Rektörlüğü’ne Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğre tim Üyesi Prof. Dr. Kemal Şenocak vekâleten atandı. YÖK Genel Kurulu, Prof. Dr. Yek ta Saraç başkanlığında Osmanga ‘Oğlum hain değil’ Tutuklu öğrencilerin aileleri Meclis’te Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan olaylar sonrasında tutuklanan öğrencilerin aileleri Meclis’e gelerek, CHP’li milletvekilleriyle buluştu. CHP Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm, tutuklu Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin aileleriyle Meclis’te basın toplantısı gerçekleştirdi. Toplantıya, CHP’li Orhan Sarıbal, Sezgin Tanrıkulu, Nurettin Demir, Hüseyin Çamak ve Ali Şeker ile öğrenci ailelerinden ise Bülent Nazım Yılmaz, Hasan Yıldız, Belgin Öztürk ve Tevfik Tulay katıldı. CHP’li Tüm, okuldaki öğrenciler ve öğretim görevlilerinin tedirgin, ailelerin de artan baskılar karşısında kaygılı olduklarını söyledi. “Öğrencilere sürekli gözdağı verildiğini, takip ve tehdit edildiklerini” belirten Tüm, “Ülkemizde savaş çığırtkanlığının değil, barış dilinin kazanacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın” dedi. Tutuklu öğrencilerden Deniz Yılmaz’ın babası Bülent Yılmaz, görüşme talebinin tüm siyasi partilerle olduğunu belirterek “Biz bu öğrencilerin hedef tahtasına çıkarılmasını kabul etmiyoruz” dedi. Yusuf Noyan Öztürk’ün annesi Belgin Öztürk ise “Oğlum Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü ve Sosyoloji Bölümü çift anadal öğrencisidir. Fakülte birincisidir. Bir anda terörist, komünist ilan edildi. Benim oğlum vatan haini değil. Düşünen, olayları anlamaya çalışan biri. Ben oğlumla gurur duyuyorum” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet 2Bogğöazzailçtiı’nddaeha BlrtdvbhireBrdnreorisİanaebrdnüdoiScedsğıislanCanillreğieaTea.edklsnaechodunamAnnnBıiüekisnnkazmösNğogtmdşı1itükulinağtçanüaağöyhaBo0iinmiadrikrrömazuhğUoed’ibıpatÜaluavyznuraalentaefLoeiebllneosziıçrtacthldgknlrraiıaiiilup/iiiinrçvaisasöidngşngkatatkeiiağüzCaukiöitedtknralnrÜoaeılndnakkuzraaetseomlpenaainialkmmtliörkv.ahıtgeıknliipıannğeettvnnÜkeöprhçlTaıumdrrseaaadnumdzneuuasessıirrsaeraeğp’siasıiyurnsaınuvyntlşfıiuilyientacbydeylioıtatmbıgaçnsiiledilınrepenlıöre.eenödsgensaükatğrlAösEiıköiaeiadtg.i’rsrağrsanfetnvraeataülişpeiınynlı Müzakeresiz ceza zi Üniversitesi’nde araştırma görevlisi Volkan Bayar’ın 4 akademisyeni katlettiği silahlı saldırıya ilişkin dün toplandı. Genel kurul sonrası yapılan açıklamada, üniversitelerden 7 bin 256 kişinin ihraç edildiği hatırlatılarak “Üniversitelerimizin FETÖ ve benzeri tüm terör örgütleriyle mücadeleyi serinkanlılıkla, hukuk kuralları çerçevesinde, kurumsal düzlemde ve geciktirmeksizin yürütmelerinin önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bu mücadeleyi üniversitelerimiz, terör örgütlerine sıfır toleransla ve mağduriyetlerin yaşanmaması için azami dikkatle sürdürmelidirler” denildi. Rektörlere hatırlatılacak Eski Rektör Gönen’in de dinlendiği ve sorular yöneltildiği, sürece ilişkin hazırlanan raporun da değerlendirildiği toplantının ardından yapılan açıklamada, “Bu tür saldırıların akademik ortamlarda tekerrür etmemesi, üniversitelerimizin bilim, huzur ve güven mekânları olması için gerekli güvenlik tedbirlerinin gözden geçirilmesi rektörlerimize tekrar hatırlatılacaktır. Yükseköğretim sistemimizin güzide bir kurumu olan Eskişehir Osmanga Barış Bildirisi’ni imzalayan Benlisoy ve Acar’a 1 yıl 3’er ay hapis cezası zi Üniversitemizin bu travmaya sebep olan hadisenin etkisinden kur CANAN COŞKUN Barış Bildirisi’ne imza attığı için yargılanan İstanbul Teknik Üniversitesi’nden doktor Stefo Benlisoy ve Özyeğin Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Yasemin Gülsüm Acar’a 1’er yıl 3’er ay hapis cezası verildi. Mahkeme başkanı Ömer Günaydın, Benlisoy hakkındaki cezayı müzakere etmeden verdi, hükmün açıklanması geri bırakıldı. Benlisoy ve Acar’ın yargılanmalarına dün İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Esas hakkındaki savunması sorulan Stefo Benlisoy, suçlamaları reddederek beraatını talep etti. Ardından söz alan avukatı Ali Soydan, mahkemenin aynı metne im gılamayı etkileyen bir durum. Hüküm yargılamanın sonunda verilir ancak biz hükmü şimdiden biliyoruz. Savunmamız bir işe yarayacak mı endişeliyiz” dedi. Başkan Günaydın, Soydan’ın sorusuna “Evet” şeklinde karşılık verdi. Sanık yerine bile oturmadan açıkladı Bugün yeni bir suç icat edildiğini belirten Soydan, “İddianame müvekkili nesnel olmakla suçluyor. Önceden düşünce suçu vardı şimdi düşüncesizlik suçlama konusu. İddianame devleti muhattap alıp PKK’yi almadığı için müvekkili suçluyor” diye konuştu. Avukat Foti Benlisoy ise iddianamenin siyasal metin niteliğinde olduğunu söyledi. Ardından Stefo Benlisoy’a son pis cezası verdiğini, hükmün açıklanmasının ise geri bırakıldığını söyledi ve salondaki seyircilere gülümsedi. Yrd. Doç. Dr. Yasemin Gülsüm Acar’ın avukatı Selin Yılmaz ise esasa ilişkin savunmasında müvekkilinin bildiriyi imzalama maksadının barış temelli olduğunu belirtti. Örgüt propagandası suçunun unsurlarının oluşmadığını savunan Yılmaz, Acar’ın beraatini talep etti. Kararını açıklayan mahkeme Acar’a 1 yıl 3 ay hapis cezası vererek hükmün açıklanmasını geri bıraktı. Dosyalar birleşti İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün barış akademisyenlerinin yargılandığı duruşmalar vardı. Mahkeme, dün görülen 10 dos tulabilmesi için YÖK olarak her türlü gayreti sarf edeceğimizi de ifade ederiz. Bu olay ile alakalı başlatmış olduğumuz idari soruşturma en kısa sürede tamamlanacaktır. Diğer taraftan adli makamlarca başlatılmış olan soruşturmayla da olayın bütün yönlerinin aydınlatılarak adaletin tecelli edeceğine olan inancımız tamdır” denildi. 11 öğrenci gözaltında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde akademisyen Volkan Bayar, biri dekan yardımcısı, biri fakülte sekreteri, ikisi akademisyen dört kişiyi katletmesine tepki olarak YÖK’ü protesto etmek isteyen öğrenciler gözaltına alındı. YÖK’ün Bayar hakkındaki şikâyet dilekçelerini görmezden gelmesini eleştiren ve Bayar’ı korumakla suçlanan Rektör Hasan Gönen’in de katılacağı toplantı öncesinde Öğren za atan başka akademisyen sözü soruldu. Benlisoy aya yayı birleştirdi. Yargılama ci Kolektifi üyeleri YÖK önüne gel lerin davalarında mahkumi ğa kalkarak, “Beraatımı ta ların yapıldığı diğer mahke di. “Katliamın hesabı sorulacak” slo yet kararı verdiğini anımsata lep ediyorum” dedi. Mahkeme meler şimdiye kadar görülen aganı atan 11 öğrenci polis tarafın rak, “Bu dosyada ne düşündü başkanı, Benlisoy’a henüz ye duruşmalarda avukatların bu dan darp edilerek gözaltına alındı. ğünüzü biliyoruz. Bu adil yar rine oturmadan 1 yıl 3 ay ha talebini reddetti. l ANKARA / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle