19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 29 Mart 2018 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Mülkiye’de dışarıdan dekan endişesi Dekan Gürdal’ın istifa ettiği Mülkiye’de rektör İbiş’in SBF dışından dekan atayabileceği konuşuluyor OZAN ÇEPNİ Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) Dekanı Kadir Gürdal, tartışmalı bir dönemin ardından istifa etti. Mülkiye’nin gündemine ise Rektör Erkan İbiş’in başka fakültelerden dekan atama ihtimali damga vurdu. OHAL KHK’leri ile ihraç edilen akademisyenler ve kampusa müdahaleler sırasındaki ‘pasif’ tutumuyla tartışılan SBF Dekanı Gürdal is tifa etti. Yaklaşık 2 yıl önce istifa eden Prof. Dr. Serpil Sancar’dan boşalan dekanlığa vekil olarak atanan Gürdal, Erkan İbiş tarafından asaleten atandı. Mülkiye’nin 40. dekanı olan Gürdal, 2016’da devraldığı görevi fakülte içinden yükselen tepkiler ve üniversite yönetiminin baskı iddialarının arından görevi bıraktı. İstifanın son 2 haftadır SBF’de konuşulduğu, Gürdal’ın Mülkiyeliler Birliği seçimlerinde gündem ya ratmaması için istifasını seçim sonrasına bıraktığı öğrenildi. Kararını önce fakülte yönetim kurulunda paylaşan Gürdal’ın geçen perşembe günü rektör İbiş’e sözlü olarak ilettiği belirtildi. Gürdal, önceki attığı bir epostayla kararını SBF kamuoyuna da açıkladı. Rektörlük konu ile ilgili açıklama yapmadı. Gürdal, istifanın kabul edilmesi durumunda 30 Mart’ta görevden ayrılacağını açıkladı. Fakültelerin ilk sıradaki dekan adaylarının uzun yıllardır “eğilim yoklaması” ile belirlendiği Ankara Üniversitesi’nde, bu gelenek SBF için Gürdal döneminde bozuldu. Akademisyenlerin eğilimine bakılmaksızın önce vekil olarak sonra da asaleten atanan Gürdal’ın istifa için rektör İbiş’la yaptığı görüşmede yeni dekanın da gündeme geldiği öğrenildi. “Benden sonra gelecek dekanın SBF içinden atanması için rektör beyle görüştüm” diyen Gürdal’ın, İbiş’in bu konuda garanti vermediğini söylediği de öğrenildi. Gürdal’ın iki yıllık dekan lığına OHAL KHK’leri damga vurdu. SBF’den 30’a yakın akademisyenin ihraç edilmesi sürecinde ‘pasif’ kalmakla suçlanan Gürdal, o dönemde de akademisyenler ve öğrenciler tarafından istifaya davet edilmişti. İhraçlardan haberi olmadığını söyleyen Gürdal ise akademisyenlere verilen disiplin cezalarında imzası bulunmasını “Disiplin kurulunun işleyişi böyle” diyerek savunmuştu. l ANKARA Ihraç edildiysenAKADEMİSYENİN KONGREYE GÖNDERDİĞİ BİLDİRİ GEREKÇESİZ REDDEDİLDİ Savaş Karabulut, her şey yasakihraçedildikten sonra fasulye satarak geçiniyordu. KHK ile ihraç edilen Savaş Karabulut’un da aralarında yer aldığı 4 akademisyenin, Türkiye Ulu sal Jeodezi ve Jeofizik Birliği Bi lim Kongresi’ne sunduğu bildiri reddedildi. Bildi riyi, Bilim Kurulu yerine Organizas yon Kurulu değer lendirdi. Bildiriyi hazırlayan akade ZEHRA misyenlerden biri ÖZDİLEK olan, İstanbul Üni versitesi Mühen dislik Fakültesi’ndeki görevin den ihraç edilen Yrd. Doç. Dr. Savaş Karabulut, “Bilim üretme ve üretilen bilgiyi sunma hakkı mız gasp edilemez” dedi. Dört akademisyenin, Türk ve yabancı akademisyenlerin des teğiyle hazırladıkları bildiri, İzmir’in Dikili ilçesindeki tek tonik yapıları konu alıyor. Tür kiye Ulusal Jeodezi ve Jeofi zik Birliği Bilim Kongresi’nden, Karabulut’a hitaben gönde rilen epostada, “Uluslarara sı katılımlı Türkiye Ulusal Je odezi ve Jeofizik Birliği Bilim Kongresi’ne göndermiş olduğu nuz bildiri, kongre organizas yon kurulu tarafından yapılan değerlendirme sonucu reddedil miştir” denildi. Kendileri çağırdı Karabulut, kararı Cumhuriyet’e değerlendirdi: “Normalde bilimsel kurulları, bilimsel hakemler belirler. Hakemler de ‘İçeriği veya formatı olmamış’ der. Bizim yaptığımız çalışma da güzel bir çalışma. Saygın dergilerde bir kısmı yayımlandı zaten. İşin garip tarafı ise bu bildiride İstanbul Üniversitesi’nden iki öğretim üyesi, Kanada’dan bir araştırmacı vardı. Bizden bildiri talep ettiler. Hem kendileri bildiriyi istiyor hem de reddediyorlar. Kongre Kurulu’na mesaj atarak reddedilme sebebini sordum. Eğer bir cevap ile geri dönülmezse, nezdimde ‘yasaklı kongre’ olarak tarih sayfasında yerine alacak. Kendilerinden hâlâ bir dönüş olmadı. Kongre 30 Mayıs’ta başlayacak.” ‘Kim izah edecek?’ Kongre organizasyon kurulu ve üyelerine “Bilim üretmemizi ve kongrelere katılmamızı mı engelliyorsunuz?” sorusunu yönelten Karabulut, “Bir ‘bilimsel’ kongreye göndermiş olduğumuz orijinal çalışmamızın, neden ‘organizasyon kurulu’ tarafından reddedildiğini bize kim izah edecek? Geçen günlerde Antalya’da bir kongreye katıldım. Sunum yaparken yabancı katılımcılar da olduğu için, Türkiye’de OHAL olduğunu, ihraç edildiğimi ve fasulye satmak zorunda kaldığımı söyledim. İki kişi, ‘Seni dinlemek istemiyoruz, propaganda yapamazsın’ diyerek müdahale etti. Sunumumu bitirmeden kürsüden inmedim. Beni asıl üzen şey, ürettiğim bilginin yasaklanması” dedi. Barış talebi suç olamaz Barış bildirisine imza atan Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Matematik bölümünden Doç. Dr. Özlem Beyarslan ve felsefe bölümü doktora öğencisi Nevim Borçin’in “örgüt propagandası” iddiasıyla yargılandıkları dava dün başladı. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ayrı ayrı dosyalarda yargılanan akademisyenlerden Özlem Beyarslan yurtdışında olduğu için duruşmaya katılamadı. Borçin ise iddianame kendisine tebliğ edilmediği için savunmasını hazırlamak üzere ek süre talep etti. Avukatı İnayet Aksu ise derhal beraat ve dosyaların birleştirilmesini istedi. Mahkeme heyeti derhal beraat talebini reddetti. Birleştirme talebinin ise savunmalar alındıktan sonra değerlendirmesine karar verdi. İki dava da 19 Haziran’a ertelendi. Duruşma öncesinde adliye önünde bir araya gelen akademisyenler ve Boğaziçili öğrenciler, akademisyenlere destek açıklaması yaptı. Açıklamada, “Meslektaşlarımız Prof. Onur Hamzaoğlu’nun 47 ve Serdar Başçetin’in 43 gündür tutuklu olduğu bu günde Barış icin Akademisyenler olarak barışı, ifade özgürlüğünü ve akademiyi savunmak icin bir kez daha buradayız. 2226 Mart arasında Boğaziçi Üniversitesi’nden 11 öğrenci gözaltına alındı. 22 Mart’ta yine Boğaziçi’nde gözaltına alınan ve sonra bırakılan 7 öğrenci ise gözaltında darp edildi ve tacize uğradı. 5 Aralık 2017’den beri Barış için Akademisyenler adaletin kapısını aşındırmakta. Açılan 262 davada, 173 meslektaşımızın 1. celse, 24 meslektaşımızın 2. celse duruşmaları görüldü; 3 duruşmada karar çıktı. İfade özgürlüğü anayasal haktır, barış talep etmek suç değildir, olamaz. Eğitim hakkı anayasal güvence altındadır, ihlal edilemez. Tutuklu olan hocalarımız Onur Hamzaoğlu ve Serdar Başçetin ve gözaltında olan 11 öğrencimiz derhal serbest bırakılmalıdır” denildi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Yüzde 96 engelli ve hâlâ gözaltında SEYHAN AVŞAR Engelli maaşı kesilince Cevahir AVM önünde oturma eylemine başlayan, serebellar sendromu hastası İrfan Yılmaz, gözaltına alındı. Yılmaz, hukuksuzca gözaltına alındığını belirterek açlık grevine başladı. Yılmaz’ın yüzde 40 olan engelli raporu 2016 yılında iptal edildi ve tüm sosyal hakları elinden alındı. Daha sonra engelli maaşı da kesildi. Yılmaz yeni bir rapor almak için İstinye Devlet Hastanesi’ne başvurdu. Bu kez Yılmaz’a yüzde 96 engelli raporu verildi. İddiaya göre aldığı raporla Sarı Kesilen engelli maaşını geri alabilmek için eylem yapan İrfan Yılmaz, Emniyet’te açlık grevine başladı yer Kaymakamlığı’na başvuru yapan Yılmaz’a engelli aylığı bağlanmadı. Maaşını ve sosyal haklarını geri almak isteyen Yılmaz, Cevahir AVM önünde cuma, cumartesi ve pazar günleri oturma eylemi yapmaya başladı. Eylem yapmaya fırsat bulamadan polis tarafından gözaltına alındı. Geçen cumartesi günü yaptığı eylemde kendisine refakat eden TAYAD’lı Zeynel Danacı gözaltına alındı. Yılmaz, pazar günü yine eylem için Cevahir AVM önüne gelir gelmez gözaltına alındı. Şişli Karakolu’nda tutulan Yılmaz ve Danacı hakkında yedi günlük gözaltı kararı var. Yılmaz haksız gözaltı uygulamasını protesto etmek için açlık grevine başladığını, su ve şekeri kestiğini duyurdu. Avukat odasında Yılmaz’ı karakolda ziyaret eden avukat Berrak Çağlar, “İrfan Yılmaz akülü tekerlek sandalyeye bağlı yaşıyor. Tekerlekli sandalye nezarete girmediği için avu kat görüş odasında tutuluyor. Zeynel Danacı ise nezarette. İrfan Yılmaz kendi kişisel ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak durumda. Bu kadar ağır bir hastanın böyle bir koşulda tutulması hiçbir vicdana sığmaz. Polisler, ‘Ağır engelli olduğundan savcının haberi var’ dediler. Yılmaz’ın karakol koşullarında tutulması akıl alır gibi değil. Savcılığa çıkarılana kadar açlık grevine devam edeceğini söyledi. Su ve şekeri de kesmiş” diye konuştu. haber 9 Varna’da ne oldu? A vrupa Birliği sürecini iyi bilen dış politika yazarları bir bir tasfiye olduğu için, Bulgaristan’ın Varna kentinde yapılan AB zirvesiyle ilgili yalan yanlış haberler okuyorum. Sanki Avrupa’da vizesiz seyahat hakkı kazanmamıza ramak kalmış, sanki Avrupa Birliği süreci yeniden ivme kazanmış gibi yorumlar var televizyonlarda. Oysa bakın Varna’da ne oldu, ne olmadı... EN ÖNEMLİ KAZANIM, O FOTOĞRAF: Varna zirvesi, Ankara’nın ısrarı ve AB dönem başkanı Bulgaristan’ın çabalarıyla gerçekleşti. Avrupalılar, son derece düşük beklentilerle geldi görüşmeye. Avrupa Birliği’nde, Türkiye insan hakları ve hukuk devleti normlarına dönene kadar Türkiye’yle ilişkilerin ‘derin dondurucuda’ kalması konusunda kararlılık var. Türkiye ‘normalleşmediği’ sürece AB yolu kapalı. Varna’daki zirveden birkaç gün önce yapılan AB Konseyi toplantısında, tüm AB ülkeleri ortak karar alarak, Türkiye’nin Kıbrıs açıklarındaki tutumunu ‘yasadışı’ diye tanımladı ve tutuklanan Yunan askerlerinin bırakılmasını istedi. Haliyle Türkiye açısından bu zirvenin en önemli yanı, gerçekleşmiş olması. MÜLTECİ ANLAŞMASINA DEVAM: Ankara açısından zirvenin diğer kazanımı da, AB’yle 2016’da yapılan mülteci anlaşması çerçevesinde vaat edilen ikinci 3 milyar Euro’luk dilimin yapılacağı sözünün alınmış olması. Bu anlaşma, zamanında çok eleştirildi. Malum, Türkiye Suriyeli mültecileri burada tutma karşılığında Avrupa’ya fatura kesiyor. Türkiye’nin 3.5 milyon mülteciyi barındırarak yaptığı fedakârlık karşısında Avrupa’dan maddi yardım alması, iyi. Ancak korkarım bu, Türkiye ve AB ilişkisinin yeni şeklini tanımlıyor. Avrupa’yla parasal bir alver ilişkisi olan bir komşuyuz; ancak AB kulübünde değiliz. Avrupalılar, bu meblağın ödenmesi için proje ve kalem kalem harcama görmek istiyor. Bizim hükümet buna itiraz ediyor, ‘Ben sana IBAN yollayayım sen havale yap’ demeye getiriyor. Ancak AB, eli sıkı bir yapı; Türkiye’nin ise bu paraya ihtiyacı var. Bu yüzden belli ki 3 milyar Euro’luk yardım paketi, Avrupa’nın kuralları çerçevesinde dağıtılacak. AVRUPA YOLU KAPANDI: Benim için zirvenin en önemli yanı Türkiye ile kullanılan terminolojiydi. Doğrusunu söylemek gerekirse Varna’da net bir biçimde Türkiye’nin AB yolunun kapalı olduğunu işittik. Nasıl mı? Anlatayım. 2004’ten bu yana gazeteci olarak Türkiye’nin AB serüvenini takip ediyorum. Geçmişte bu tarz zirvelerde Türkiye’nin AB’ye ‘tam üyelik’ için ‘aday’ statüsünde olduğu teyit edilir, ‘genişlemeden’ söz edilir, Türkiye’den beklentiler sıralansa bile bunun ‘üyelik sürecinin’ bir parçası olduğu anlatılırdı. Bu sefer ne ‘tam üyelik’ ne de müzakere sürecinden söz edildi. AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker açıklamasında, Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin ‘müttefiki’ ve ‘stratejik ortağı’ olduğunu söyledi. Bu ne demek? ‘Bizden biri değilsin ancak seninle yakın iş tutmak istiyoruz’ demek. ‘Üyelik kapısını kapattık’ demek. Bundan sonra Türkiye ve Avrupa arasında, Türkiye ve ABD arasındakine benzer bir stratejik ortaklık kurulabilir, ancak ‘üyelik’ olmaz demek. AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ise bir yerde Türkiye’nin ‘aday ülke’ olduğuna atıfta bulundu. (Türkiye aday ülke olarak demokrasisini en üst seviyeye çıkarmayı ve burada tutmaya söz vermişti.) Ancak daha sonra Türkiye’nin bunu yapmadığını anlattı. Sorulara cevap verirken net bir ifadeyle bu konuda hiçbir ‘ilerleme’ kaydedilmediğini söyledi. Kimse Türkiye’nin üyeliği ya da donmuş müzakerelerin açılmasıyla ilgili tek bir laf etmedi; yolun sonunda ‘tam üyelik’ olabileceğine dair bir söz telaffuz edilmedi. ERDOĞAN’IN ÜSLUBU: Bütün bunlara karşın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın üslubu, son dönemlerde hiç görmediğimiz şekilde mutedildi. Medyayı selamlarken, AB sürecini anlatırken, Türkiye’nin nihai hedefini belirtirken, miting meydanlarındaki Erdoğan değil, tatlı tatlı konuşan bir Erdoğan vardı karşımızda. Ancak sanırım bunun için artık çok geç. Cumhurbaşkanı’nın deyimiyle ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti.’ Geçen yaz Almanya’yla yapılan kavgaların tortusu, Türkiye’nin Kopenhag Kriterleri ve demokrasiye dönmeme konusundaki ısrarı ve Avrupa kamuoyundaki Türkiye algısı, bu süreci bitirdi. İşte bu yüzden, basın toplantısını izlerken hüzünlendim. Korkarım Avrupa kapısı, bir daha açılmayacak şekilde kapandı... TOMA’yla ölüme 1 yıl 8 ay hapis Beyoğlu’nda, 1 Mayıs 2016’da Toplum sal Olaylara Müdahale Aracı’nın (TOMA) çarpması sonucu Nail Mavuş adlı yurttaşın ölümüne ilişkin davada polis memuru Abdurrahman O. “taksirle ölüme neden olma” suçundan 1 yıl 8 ay hapse çarptırıldı. Mavuş’un ailesinin şikâyetini geri çektiği davada mahkeme, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdi. l DHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle