21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 9 Şubat 2018 TASARIM: SERPİL ÜNAY yorum 13 ‘Cibiliyetsizler!’ ve bir ‘soylu’... Başlıktaki “cibiliyetsizler” sözünün Arapça olduğu bilinir; Türkçe karşılığının “soysuzlar” olduğu da... Üstelik bu “soylusoysuz” nitelemeleri de tutuldu, tutundu; Arapça olanı hemen hemen unutulmuştu, demek yeniden kullanıma sürüldü... Öte yanda, “soylu” birinin “soysuzlar!” diye haykırması da, pek uygun görülmemiş ki, “cibiliyetsizler!” yeğlenmiş. Kuşkusuz sorun böyle haykıranın “kim” olduğu... Evet bu kişi, TC Devleti’nin bir “Bakanı”. Bu “Bakan”ın, böyle seslendiği kişiler de “doktorlar”... Ve hemen belirtelim, “tıp doktorları”... Ama yine de bu Bakan, doktorlarımızı, “aptes suyunun kandaki alyuvarları artırdığı”nı destekleyen “Dr.” gibi mi sandı? Böyle düşünmekten de insan kendini alamıyor; çünkü, “savaş bir halk sağlığı konusudur!” diyen doktorlarımıza, çok öfkelenen Cumhurbaşkanı da bir “Dr.”dir, “Dr. R.T. Erdoğan”dır ve bu “Aptes Suyu” teorisini, bu “tıbbi teoriği(!)” yürekten desteklemiştir... Ayrıca bu “Dr.” unvanı kendisine, bir “üniversite” tarafından verilmişti; bu önemli. Çünkü Erdoğan’ın, “Uganda”nın da içinde yer aldığı, “40”ı aşan ülkece kendisine verilen siyasi “Dr.” unvanından ayrı özellikte; bir “bilim ocağı” tarafından verildiği de unutulmamalıdır. Böylece doktorlarımızın, her zaman olduğu gibi, bugün de savaşa karşı evrensel olan duruşlarını, “terör sevici” olarak değerlendirip, adlandıran Erdoğan’ın daha dün, birkaç yıl önce başlattığı ünlü “Çözüm Süreci”ni ya da teröristbaşı “Öcalan”ın isteklerini içermesi bakımından söylendiğinde, “Açılım Süreci”ni, hep yaptığımız gibi, yine unuttuk mu? Hiç sözünü etmiyoruz... Kenarından, köşesinden olsa da, şöyle bir anımsayalım, diyorum, o süreçleri, o günleri... Bu dönemlerin Başbakan Yardımcılarından olan “Beşir Atalay”: “Yeni bir yol haritası üzerindeyiz. Yeni yol haritası sonuca götürücü olacaktır. Yasal düzenlemeler de yapılacak. Biz kararlıyız!” diyordu ve ekliyordu... “bu düzenlemelerle, ‘eve dönüşler, siyasete, hayata dönüşler’ başlayacak!” diye “2014”ün Ağustos ayı başlarında... Dahası da var; bu süreçte, teröristlere karşı güvenlik güçlerimiz, “çok temkinli” davranacaklardı; yani “ölçülüyumuşak”... “AKP” iktidarı ve tepesindeki, “R.T. Erdoğan” böyle istiyordu; bu durum, günümüzün daha doğrusu Erdoğan’ın diliyle söylenirse, tam bir “terör seviciliği” oluşturmuyor mu? Hele, “onurlu, gururlu terör örgütü!” söylemini, bunu “döktüren”i “yalancı” çıkarmamak için, “PKK”nin, “Güneydoğu” bölgemizde yaptığı katliamı, korkunç yıkımı... Unutmak olası mı? “Noktalayayım” diyorum değerli dostlar... Burdur’da da açıkta içki içmek yasaklandı Burdur Valisi Şerif Yılmaz, il sınırları içerisinde huzur ve güvenliğin, kamu esenliğinin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla açıkta ve çevreyi rahatsız edecek şekilde alkollü içki içilmesinin yasaklandığını kaydetti. Vali Şerif Yılmaz, yaptığı yazılı açıklamasında, araç içinde ve dışında olmasına bakılmaksızın ‘çevreyi rahatsız edecek şekilde’ ve açıkta içki içmenin yasaklandığını ifade etti. Yasak kapsamına piknik ve ören yerleri, gar, otogar, meydan, cadde, sokak, tarihi ve kültürel mekânlar, ibadethaneler, terk edilip kullanılmayan yapılar, inşaatlar, banka ATM’leri, köprü altları, mezarlıklar ve gezinti yerleri alındı. Yasağa uymayanlara Kabahatler Kanunu’na göre ceza kesilecek. Daha önce Düzce ve Antalya’da da benzer yasaklar getirilmişti. l DHA 9 ŞUBAT 2018 SAYI: 33728 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:33 06:18 06:40 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:00 13:24 16:10 07:42 13:09 15:57 08:02 13:32 16:23 Akşam 18:37 18:23 18:49 Yatsı 19:58 19:43 20:06 Bir denizci çocuğu olarak babamdan ve uzun yolculuklarda arkadaşlarından çok sayıda ilginç hayalet gemi öyküsü dinledim. En ilginçlerinden biri 1861 yılında inşa edilen Amazon adlı yelkenli gemininkiydi. Bu öyküye yakınlarda internette rastladım. Gemi, 1872 Ekimi’nde denize açılmış aralık ayında başka bir gemi tarafından denizin ortasında bulunmuştu. Bulunduğunda içinde hiç kimse yoktu, okyanusta başıboş seyrediyordu. Gemide bir uğursuzluk vardı. Geminin ilk kaptanı ilk sefere çıktıktan dokuz gün sonra ölmüş, daha sonra bir balıkçı teknesiyle çarpışmıştı. Gemi tersanede tamir edilirken yangın çıkmış, daha sonrasında Manş Denizi’nde bir gemiyle çarpışmış, 1867’de karaya oturmuştu. Tamir edildikten sonra 1868 yılında adı Mary Celeste olarak değiştirilmiş, Amerika ile Adriyatik Denizi arasında sefer yapmaya başlamıştı. Mary Celeste 1872 ekiminde İtalya’ya doğru yola çıktı. Gemide kaptanın karısı ve kızı ile yedi mürettebat bulunuyordu. Yükü 1700 varil alkoldü. Dei Gratia adlı bir geminin kaptanı 4 Aralık günü uçsuz bucaksız denizde bir gemi gördü. Gemide bir tuhaflık vardı, sanki kontrolsüz bir şekilde sürükleniyordu. Gemiye yanaşan Dei Gratia’nın mürettebatı şaşkına döndü. Gemi insansızdı. Yelkenleri yırtılmıştı. Hiçbir kaza ve çatışma izi yoktu. Fakat bir filika, pusula ve seyir defteri ortada yoktu. Gemideki yükün ve gemicilerin kumanyasının yerli yerinde olması bir korsan saldırısı olasılığını boşa çıkarıyordu. HHH Olay basına yansıyınca çeşitli komplo teorileri üretilmeye başladı. Kimilerine göre gemi Dei Hayalet gemiler Gratia’nın mürettebatı tarafından yağmalanmış, içindekiler öldürülmüştü. Fakat Dei Gratia gemisinin, Mary Celeste’den bir hafta sonra yola çıktığı belli olunca bu teori de çöktü. İleri sürülen bir başka teori de geminin şiddetli bir fırtınaya yakalandığı, gemidekilerin bir filikayla kaçtıkları yönündeydi. Fakat o ay içinde şiddetli bir fırtına görülmemişti. En ilginci ise Londra’da yayımlanan bir dergide Mary Celeste gemisinde yolcu olduğunu iddia eden birinin ifadeleriydi. Adam ifadelerinde geminin uğursuz, lanetli olduğundan yola çıkmış, bir hikâye kurgulamıştı. Fakat bu hikâyeyi Sherlock Holmes kitapları yazarı Arthur Conan Doyle’nin ürettiği ortaya çıkmıştı. En sonunda şu teori gerçek olarak kabul gördü. Gemi bir fırtınaya tutulmuş, geminin ambarında birkaç varil yerinden düşerek parçalamış, gemiye gözleri yaşartan bir buhar ve dayanılmaz bir koku yayılmıştı. Kaptan, mürettebatı ve ailesini geminin arkasına bir halatla bağlı filikaya bindirmişti. Buhar ve koku geçince yeniden gemiye geçeceklerdi. Hava rüzgârlıydı. Halat koptu. Geminin yelkenleri şişerek hızla filikadan uzaklaştı. HHH Bugün de denizlerde her birinin öyküsü farklı hayalet gemiler var. Fakat bunlarla ilgili teoriler üretilmiyor çünkü hayaletleşmelerinin nedenleri belli. Çoğunlukla sahipleri iflas ettiğinden gemiler herhangi bir yerde terk ediliyor. Bugün yalnız Marmara Denizi ve İzmit Körfezi’nde 50 civarında hayalet gemi var. Aylarca, yıllarca demirledikleri yerde duruyorlar. Zaman zaman bazıları demir tarayıp karaya vuruyorlar. Bunun son örneği 2015 yılında terk edilen, on gün önceki lodos fırtınasında Zeytinburnu’nda karaya vuran Kamboçya bandıralı Tallas adlı yük gemisi. Aynı sahilin açıklarında Bereket adlı bir gemi var. 2014 yılında terk edilmiş. 2017’nin şubat ayında dörtte üçü batmış, yalnızca kaptan köşkü ve üst güvertenin bir bölümü su üzerinde kalmış. Bu hayalet gemiler gerek deniz trafiği gerekse denizi kirletmeleri açısından büyük tehlike oluşturuyorlar. Fakat sahip çıkanları yok. Bazıları hâlâ yakıt sızdırıyorlar. Hiçbirinin sigortası yok; bir kaza durumunda mağdurun zararını kimin karşılayacağı meçhul. Eski yıllarda bu tür gemilerin batırılarak balıkların üremesine destek olunacağı düşünülürdü. Fakat bu gemilerdeki kimyasal bazlı malzemelerin ve elektronik donanımların deniz ekolojisine büyük zarar vereceği bilim insanları tarafından saptandı. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın bir an önce bu gemilerin uygun bir limana çekilmesini sağlayacak adımları atması, önlem alması gerekiyor. Denizlerimiz hurdalığa dönmemeli. Yarın çok geç olacak. Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] Kurultayın ardından RIZA TÜRMEN Eski CHP milletvekili ve AİHM yargıcı CHP’nin 36. olağan kurultayı hafta sonu yapıldı. Parti Meclisi’nin yapısına, Genel Başkan’ın söylemlerine bakarsak CHP içinde statükonun korunacağı, aynı siyaset çizgisinin sürdürüleceği anlaşılıyor. Bazı sütun yazarları bu durumu “eski tas eski hamam” olarak nitelendirdiler. Oysa, tas eski olsa bile, CHP’nin de içinde bulunduğu hamamda önemli değişiklikler var. Otoriter rejim karanlığı Bir savaştan geçiyoruz. Savaşın doğurduğu milliyetçilik dalgası ülkenin her yanını sardı. Bununla birlikte tahakkümün, baskının dozu da arttı. Ülke soluk alınamaz bir durumda. İfade özgürlüğünden, toplantı özgürlüğünden söz edilemez oldu. Anayasa Mahkemesi kararlarının alt mahkemece uygulanmadığı, insanların keyfi bir biçimde tutuklanıp Yedikule Zindanları örneği çürümeye terk edildikleri bir ülkede hukuk devletinden de söz edilemez. Güçler ayrılığının ortadan kaldırıldığı, tüm güçlerin tek bir elde toplandığı bir ülkede demokrasiden de söz edilemez. Böyle bir ortamda seçime gidiyoruz. Önümüzdeki seçimlerde iktidar değişikliği olmazsa, Türkiye otoritertotaliter bir rejimin karanlığına gömülecek. Tek umut ışığı Öte yandan ana muhalefet partisi yüzde 25’lik oy potansiyeli, mevcut yapısı ve politikalarıyla bu gidişi tersine çevirecek güce sahip değil. Bu karamsar tablonun içinde tek bir umut ışığı var. Referandumda ortaya çıkan, toplumun yüzde 50’sinin üstünde bir bölümünün AKP iktidarına karşı itirazı olduğu gerçeği. Adalet Yürüyüşü’ne katılan geniş halk kitleleri de bu gerçeği doğruladı. Önümüzdeki sorun, CHP’nin kendisine oy vermeyen ama bu iktidarı da istemeyen yüzde 2530’luk halk kit KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI Türkiye’nin karamsar tablosunun içinde tek bir umut ışığı var: Hayır bloku. Önümüzdeki sorun ise CHP’nin kendisine oy vermeyen ama bu iktidarı da istemeyen yüzde 2530’luk halk kitlesiyle birlikte bir demokrasi bloku oluşturup oluşturamayacağı. CHP olağan kurultayını yaptı ve şimdi 2019 seçimlerine gidecek yolun haritasını çıkarmak önemli. lesiyle birlikte bir demokrasi bloku oluşturup oluşturamayacağı. Anlatabilmek önemli CHP’nin böyle bir demokrasi blokunun içinde yer alması, her şeyden önce, AKP’nin inşa ettiği tahakkümcü, baskıcı yapının bir parçası olmamaktan ve bu yapıyı reddetmekten geçiyor. Bu, Türkiye’de esen milliyetçilik rüzgârlarının dışında kalıp ülke içinde ve dışında barış istemek, “yerli ve milli” gibi söylemlere kapılmayıp Türkiye Cumhuriyeti’nin evrensel değerler üstünde kurulduğunu, amacın bu değerlerden kopuk, içine kapalı, baskıcı bir toplum oluşturmak olduğunu halka anlatabilmek, Kürt sorunuyla ilgili somut çözüm önerileri getirebilmek, dokunulmazlıkların kaldı [email protected] [email protected] rılmasına, başka ülkelere asker gönderilmesini öngören tezkerelere oy vermemek demek. Ancak böyle bir CHP, yüzde 25’lik dar çerçevenin dışına çıkarak geniş kitlelere uzanabilir, onlarla birlikte hareket edebilir. CHP’nin de içinde bulunduğu bir demokrasi blokunun baskıcı iktidara karşı direnmenin, bir demokrasi mücadelesinin en önemli aracı olması, siyasetin ağırlık merkezinin Meclis dışına, kamusal alanlara kaydırılması anlamı taşıyor. Bu aynı zamanda Meclis’te siyaset yapmanın olanaksızlaşmasının bir sonucu. Kolektif direniş Kamusal alanlarda ağ biçiminde yatay, merkezsiz, eşitlikçi, farklı kimliklere yer açan bir örgütlenme, bir kollektif direniş ortaya koymak ve yeni bir demokratik bir dünya inşa etmek için gerekli. Böyle bir örgütlenmeye katılan her bileşen kendini eşit ağın düğümleri olarak görmeli ve birbiriyle iletişim kurmalı. CHP’nin kendisini bu ağın önemli bir bileşeni olarak görmeli. Edilgen değil, aktif yurttaşlık Ağ biçiminde bir örgütlenme yoluyla direniş, demokrasi mücadelesini tabana indirebilir. AKP’nin tahakkümcü hegemonyasının parçalanması ancak tabandan gelen talepler ve eylemlerle olanaklıdır. Bunun için durumdan memnun olmayan yurttaşların edilgen durumdan çıkıp yeni bir aktif yurttaşlık kimliğiyle demokrasi mücadelesinin öznesi olmaları büyük bir önem taşıyor. Bu amaçla CHP örgütlerinin sivil toplum örgütleriyle birlikte çalışarak siyaseti tabana yaymaları, seçmeni yurttaşa dönüştürmeleri gerekiyor. CHP’nin örgütleriyle, sivil toplum örgütleri birlikte el ele çalışma alışkanlığını kazanmalı. Bu sadece CHP için değil, demokrasi mücadelesinin bileşenleri olan, başka siyasal partiler için de geçerli. Cesaret etme hakkı Doğal olarak sivil toplum ile siyasal partilerin mücadeleleri farklı amaçlara yönelecek. Sivil toplumun amacı tahakkümcü, baskıcı bloku parçalamak, etkisizleştirmek, demokrasiyi yeniden inşa etmek. Siyasal partilerin nihai amacı ise iktidara gelmek. Ancak bu iki amacın da birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olduğu, birincisi gerçekleşmeden ikincisinin de gerçekleşemeyeceği açık. O nedenle bunları farklı amaçlar olarak değil, ortak bir amacın değişik aşamaları olarak görmek daha doğru. 36. Olağan Kurultay’ın bir sloganı da “cesaret”ti. CHP’nin yeni yönetiminin bu slogana uygun davranacağına inanmak istiyorum. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle