21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 27 Şubat 2018 14 GAP’tan BOP’a, istikrardan kaosa… Az bilen vardır, Güneydoğu Anadolu Projesi’nin (GAP) Devlet Planlama Teşkilatı öncülüğünde hazırlık çalışmaları yapılırken master plan için Batı’dan uzman bulmakta zorlanmıştık, Japon uzmanlarla çalışmıştık. GAP Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında Güneydoğu Anadolu’da “tarıma dayalı sanayi ve tarım ağırlıklı” muhteşem bir projeydi. Türkiye’nin ağırlıklı olarak yer aldığı: yalnız Doğu ve Güneydoğu değil komşu ülkelerle “ortak iktisadi çıkarları geliştirecek bölgesel bir projeydi.” (*) Cumhuriyet Türkiye’sinin Doğu Anadolu’da yeşertmeye başladığı “kamu ağırlıklı yatırımların bir devamı niteliğindeydi.” Devlet şeker fabrikalarından et ve balık kombinalarına, tekstilden madene yatırımlar yapmıştı. Bu yatırımların “mikro kârlılıklarından çok makro ve dolaylı sosyal ve ekonomik yararları” önemliydi. Doğu insanı için iş, öğrenme, sosyal yaşam öncülüğü ve girişimcilik sağlıyordu. Gençlere iş yaratarak onların PKK’nin tuzağına düşmelerinin yolunu kapatıyordu. İran, Irak ve Suriye sınırından silah, uyuşturucu ve terörist yerine iktisadi malların geçmesine ortam hazırlıyordu. Dört ülkenin de ortak çıkarlarını geliştiriyordu. Doğu ve Güneydoğu’da devletin, Doğu’nun kalkınması için yaptığı kamu yatırımları, özelleştirme yolu ile satılarak tasfiye edilmeye başlandı. Bundan en çok da bölgedeki terör, uyuşturucu ve silah kaçakçıları memnun oldu. Kamu yatırımları tasfiye edilince işsizler örgütlerin tuzaklarına düştüler. PKK’den uyuşturucu hatta din tacirlerine kadar herkesin iştahı kabardı. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi haberini görünce “büyük yanlışın” devam ettiğini gördüm, içim sızladı. Ulusal birlik ve bütünlüğümüz darbe yiyordu. Siyasilerin büyük hesap hatası Doğu ve Güneydoğu başta olmak üzere Anadolu’da kamunun (devletin) yatırımları, “kurumların mikro kârlılık hesaplarına göre yapılmaz.” Dolaylı olarak yarattıkları iktisadi, sosyal ve hatta siyasal katkılar göz önüne alınır. Bunu sadece “satarsak bütçeye ne kadar para girer” diye düşünmek, “ülkenin geleceğini satmakla eşanlamlıdır.” Çünkü ülke sınırları bu tesislerle korunur. Özelleştirmelerinizden en fazla terör ve kaçakçılık örgütleri ile BOP hesabı içindeki emperyalist devletler yararlanır. Bir de bu özelleştirmeleri onların şirketlerine sattığınız zaman çifte kavrulmuş bir olanak sunmuş olursunuz. Aynen, 2000’lerin başlarında, o ünlü ABD mısırözü karteline yaptığımız gibi! Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Kürdistan (ve BOP) projesi için haritaları değiştirmek isteyenler GAP’ın yerine BOP’u yerleştirmeye başlamışlardır. Anadolu’daki özelleştirmeler kaosu yarattı. Türkiye’nin İran, Irak ve Suriye sınırından iktisadi sivil mallar değil, teröristler, kaçak silahlar ve uyuşturucu geçmektedir. Bugün Türkiye’nin Suriye ve Kuzey Irak ile ilişkilerine ve “geçen nesnelere bakın”. Türkiye GAP ile bölgedeki ekonomik bir çekim merkezi olacağına, “sınırlarından tehdit ve saldırı tehlikesi ile karşı karşıya bırakılan bir konuma sokulmuştur.” Şeker fabrikaları ‘sınırları da korur…’ Devletin az gelişmiş bölgelerdeki kamusal tesisleri ve yatırımları güçlendirilerek sürdürülmelidir. Bu tesisler bölge insanı için iş, aş, yaşam tarzı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin güvencesi demektir. Özelleştirerek ortalığa savurduğumuz zaman bu en çok, bölücü terör örgütlerinin işine yarar. Sınırlarımızın korunmasına tanklar kadar bu bölgelerdeki kamusal tesisler ve yatırımlar da katkı sağlar. Ekonomik, sosyal, siyasal ve güvenlik öğeleri bir arabanın tekerleği misali bir bütündür. Tanklar tek başlarına işe yaramazlar. Bugün geldiğimiz nokta mı? Anti Amerikan sosu yedirilmiş BOPSiyasal İslam sentezi… (*) Bu konuyu 70’li ve 80’li yıllarda incelemiştim. (E. Manisalı, The South East Anatolia Project, MEBB Centre, 1988) 27 ŞUBAT 2018 SAYI: 33746 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:11 05:56 06:19 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07:35 13:23 16:26 07:19 13:07 16:12 07:40 13:30 16:37 Akşam 18:59 18:44 19:09 Yatsı 20:18 20:02 20:24 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY A BD Dışişleri Bakanı Reks Tillerson, ABD Reisi Umumisi ile 3 saatten fazla görüştü. Ardından meslektaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile konuştu. İkilinin konuşmasından sonra bir ortak bildiri yayımlandı. Tarafların, sorunları görüşmek üzere “ortak mekanizma” kurmaya karar verdikleri açıklandı. Bildiride, ABD’nin Suriye’de desteklediği PYD ÖzAgecanr Deniz Gezmiş’in başında bulunduğu devrimci gençler, tdenize döktüler. Bir gece kulübünde 150 kuruşluk hesaba itiraz eden 3 Amerikan denizcisi dışarı atılıp üzerlerine Özgeboya ve katran fırlatıldı. 16 Şubat 1969… Gençler, daha fazla muhriple gelen 6. Filo ile bağlantılı olarak “emperyalizm ve sömürü karşıtı” bir toplantı düzenlediler. Ameri YPG terör örgütlerinden söz edilmedi! kan askerlerinin geneleve ulaşmaları engellendi. 1815’te, Napolyon Bonapart’a karşı ünlü Viyana Kongresi’nin mimarı, Alman kökenli, Avustur Kavşak Günümüzde TBMM Başkanı olan ve “Laiklik yeni anayasada olmamalıdır” diyen dönemin TC ve ABD Nereye? (3)ya Başbakanı Prens Klemens von Metternich’in şu ünlü sözünü anımsadım: “Bir işi sürüncemede bırakmak istiyorsan komisyona havale et!” MTTB Başkanı olarak İsmail Kahraman sağcı gençleri devreye soktu. Çatışmalarda 2 kişi öldü, 200 kişi yaralandı. Bu olaylar siyasal tarihe “Kanlı Anlaşılan saatlerce konuşmalardan sonra Pazar” olarak geçti. Tillerson, “PYD YPG sorununu” komisyona, Türkçe deyimiyle “çıkmaz ayın son çarşambasına” havale etmiş… Bu görüşmelerde bir de “protokol sorunu” dikkati çekti… Şimdiye değin herhangi bir ABD Başkanı, Türk Dışişleri Bakanı’nı “Beyaz Saray’da” kabul etmedi. Ancak, Türkiye’de bu protokol hatası “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde”, üstelik önce iki Dışişleri bakanı dahi görüşmeden yaşandı… Bu görüşmeden 8 gün sonra, “sürünceme” olgusu devreye girmişti. ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü “Doğu Guta’da sivillerin öldüğüne” ilişkin bir açıklama yaptı. Bu açıklamaya Türk Savunma Bakanlığı sözcüsünden değil, Bakan’dan değil, Başbakan’dan değil, AKP Reisi Umumisi’nden küfürle karışık “Be Vicdansız… Be Ahlaksız…” sözleriyle geldi. Böylece, bu kez “devlet protokolünde” bir sözcünün seviyesine inildi. Hem de ne sözlerle! Anımsarım! 1960’lı yılların başında, bir gün Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin ile söyleşi yaparken Bakanlık Sözcüsü Büyükelçi İsmail Soysal içeri girdi. Önemli ve çok güzel bir haber verdi. Bakan Erkin sevindi ve “Bu haberi ben açıklayayım!” dedi. Sözcü Soysal şu tepkiyi gösterdi: “Sayın Baka nım! Yarın bu olayın tersi olursa, ben sözcü olarak 12 Mart 1971… TSK’nin verdiği “muhtıra” nedeniyle Başbakan Süleyman Demirel istifa etti. Prof. Dr. Nihat Erim “partiler üstü teknokratlar sizi yalanlayamam. İsterseniz ben hükümetini” kurdu. ABD açıklayayım. Tersi gelişme olursa siz beni yalanlayıp kulağımdan tuttuğu karşıtı gösterileri başlatan Deniz Gezmiş, nuz gibi bu görevden de alabilirsiniz…” Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan idam edildiler. Erkin’in yanıtı, “Tamam, sen 30 Mart 1972… ABD açıkla!” oldu. Bakan, “devlet proto karşıtı “Türkiye Halk kolünde hiyerarşik seviyeyi” çok iyi biliyordu! HHH Kurtuluş Partisi Cephesi” kurucusu Mahir TC Cumhurbaşkanı’nın ağzından çıkan sözler... Çayan ve 9 arkadaşı TC ABD ilişkilerine göz atmayı öldürüldü. sürdürelim… (19 Temmuz 1980… Mahir Çayan ve arkadaşla 15 Temmuz 1968… ABD’nin 6. Filosu’na bağlı rının intikamı olarak Erim öldürüldü.) bir uçak gemisi ile 5 muhrip Dolmabahçe açıkla 8 Şubat 1972… Erim ABD’nin baskısı ile “haş rında demirledi. Bu olay, 50 yıl önce Türkiye’de haş ekimini” yasakladı. Yasaklamanın karşılığında ABD aleyhtarlığını fişekleyen dönüm noktası oldu. ABD, ilk taksit olarak 35 milyon liralık tazminat 18 Temmuz 1968’de yalnızca Türkiye tarihinin ödedi. değil, dünya tarihinin en önemli Amerikan karşıtı 1 Temmuz 1974… Bülent Ecevit, Necmettin eylemlerinden biri gerçekleşti. Dolmabahçe rıhtı Erbakan ile koalisyon hükümeti kurdu, “haşhaş mına yanaşan 6. Filo’nun askerlerinden 3’ünün , ekimi yasağını” kaldırdı. “Yankee go home! (Yankee defol!)” söylemleri ile (Devam edecek.) Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] Başkanın emir erliği ve eğitimin çökertilmesi MUSTAFA ALTINTAŞ Prof. Dr., YÖKYDK üyesi (Eğitim Sen Adına) Eğitim sorununun Türkiye’nin başat sorunu olduğu, hizmeti sunan ile hizmeti alan milyonların görüş birliği içinde olduğu konu. Çünkü, sıralayacağımız hangi sorun olursa olsun, bu sorunların çözümünün tek yolu, bu sorunu algılayacak, irdeleyecek ve çözümleyecek nitelikli insandır. Buna karşın, son zamanlarda bu alan, siyasetin yarattığı belirsizlik ve karmaşayla içinden çıkılmaz duruma getirildi. Eğer bir ülkede, yaşanan her sorunda çözümsüzlüğü “ehliyetsizlik”, “liyakatsızlık” ile açıklıyorsanız, gerçekte insan gücü yetiştirme sisteminden, yani “dinci ve kinci kuşaklar yetiştirmeye programlanan” eğitim sisteminden yakınıyorsunuz demektir. Kendini teslim etmek Yakınılan bu sorunun, giderek ivme kazanması, çözüm diye sunulanların sistemi daha da içinden çıkılmaz kılmasının nedeni olarak, sistemin kaptan köşkünde oturanların, büyük bir aymazlık ve bilisizlik içinde, kendilerini “emir eri” olmanın rahatlığına teslim etmiş olmalarıdır. 12 Eylül 2010’daki anayasa halkoylaması sonrasında, yasama, yürütme ve yargı erkini kullanan kadrolarda emir erliği, 15 Temmuz 2016 “yararlı salaklarca” gerçekleştirilen ve tarihte ilk kez, kendilerinin hedeflendiğini ileri süren kadrolarca “Allah’ın lütfu” olarak kutsanan kalkışma ve girilen “OHALKHK” süreci ile 16 Nisan 2017’deki halkoylaması sonrasında, muhalefeti de içerir biçimde derinleşti ve yaygınlaştı. Başkancı sistem Eylemli olarak uygulanmaya başlanan “başkancı sistem” ve “devletin partileşmesi”nin en büyük yıkım alanı anaokulundan yükseköğretim sonrasına kadar yaygınlık gösteriyor. Onca istihbarat örgütü bulunmasına karşın, darbenin bile enişte tarafından duyurulduğu ülkemizde, eğitim sistemimizin altüst edilmesi de, partili Cumhurbaşkanı’nın yakın çevresinin etkilemesiyle oldu. Dıştan yapılan bu türden karışma girişimleri, bilim ve aklın süzgecinden geçirmesi gereken kurumlar ise tam tersine TEOG’un kaldırılmasını, yükseköğretim geçiş sınavlarının ye Yardımcı doçentlik, evrensel bir akademik unvan olan doktora sonrası, ulusal bir akademik unvan olan doçentliğe geçişte bir ara durak olup profesörlük gibi, kurumsal bir unvandır. Kaldırılması yüksek eğitimi iyileştirmez Cumhurbaşkanı Erdoğan, yardımcı doçentliğin kaldırılacağını söylerken akademiden herhangi bir itiraz gelmedi. niden belirlenmesi ve son olarak da yükseköğretim sistemimizde, akademik unvanlar üzerinde oynama girişimleri, “Emriniz olur!” diyerek alkışlandı. ‘Yeni’ YÖK Türkiye, “yeni” eki ile tanımlanmaya başlandığı gibi, YÖK de kendisini “Yeni YÖK” olarak ilan etti. AKP’nin nereden nereye savrulduğunu programındaki yükseköğretim ile ilgili hedefleri ile günümüzdeki düzenlemeleri bir araya getirerek gözleyebiliriz. AKP programında şöyle deniyor: “Türkiye’de yüksek öğretim, nicelik açısından büyük bir ilerleme kaydetmiş, ancak nitelik bakımından aynı başarı gösterilememiştir. Yükseköğretimde köklü bir reforma ihtiyaç vardır. YÖK, üniversiteler arasında koordinasyon sağlayan, standart belirleyici bir yapıya kavuşturulacak, üniversiteler idari ve akademik özerkliğe sahip, öğretim elemanları ve öğrenciler üzerinde baskı, dayatma ve antidemokratik uygulamaların bulunmadığı, bilimsel bilginin üretildiği, araştırma ve öğretim faaliyetlerinin esas olduğu kurumlar haline getirilecektir.” 17 sene sonra, bu hedefin gerçekleşmesi yerine, tam bir çöküntü ve karmaşa yaşanıyor. Konumuz, TBMM gündeminde olan ve 2547 sayılı yasada yaratılmak istenilen akademik unvan karmaşasından biri olan yardımcı doçentlik yerine ikame edilmek istenilen “Dr. öğretim üyeliği” ucubesi. Bağlılıklarını sundular Buyruk, partilicumhurbaşkanı’ndan, 26 Temmuz 2017 ve 07.01.2018 tarihlerinde iki kez yinelendi. PartiliCumhurbaşkanı, yardımcı doçentliği, “ilmiye sınıfını oyalamak ve engellemek için uydurulmuş bir kavram, aldatmaca, siyasi karar, gönül alma amaçlı ara unvan, doçentliğe doğrudan geçişin önleyicisi” olarak çarmıha gerdi ve bu unvanın değişeceğini ilan etti. PartiliCumhurbaşkanı tarafından 1981’den beri bu unvanla oyalandığı suçlamasına muhatap olan ilmiye sınıfından YÖK Başkanı ve rektörler bu suçlamanın, gerçeklik taşımadığını ortaya koyacak yerde, “hazır olda alkışlayarak”, kendilerinden beklenen bağlılık ve boyun eğmenin ibretlik bir resmini verdiler. Cehaletin egemenliği Cumhurbaşkanı, 37 yıldır yerleşik bir kadronun, düşünülmeden ve buyruğa dayalı olarak kaldırılmasının yaratabileceği hoşnutsuzluğu önlemek amaçlı olarak da, “doçentliğin ucuzlatılması müjdesini” de önerisine ekledi. Hemen herkesin ve bu arada Cumhurbaşkanı’nın da eğitimin niteliğinden yakınır olduğu bir zamanda, doçenlik sınavında yabancı dil başarısının aşağı çekilmesi (65’ten 55’e geriletilmesi) ile, doçentlik sözlü sınavının kaldırılması, “kurumsallaşan ve derinleşen cehaletin egemenliğine” emanet edilen üniversiteden de bir anlamlı tepkiye neden olmadı. Ve, bu buyruğun ikinci kez yinelemesinden bir hafta sonra, yasa önerisi TBMM’ye sunuldu ve 15 gün sonra da, yeniden değiştirildi. Bilime bakmalısınız Yardımcı doçentlik, evrensel bir akademik unvan olan doktora sonrası, ulusal bir akademik unvan olan doçentliğe geçişte bir ara durak olup profesörlük gibi, kurumsal bir unvandır. AKP’nin yasama ve yürütme erkini denetime aldığı 2003’te toplam öğretim üyesi içinde yüzde 43.1’lik ağırlığa sahip olan yardımcı doçentlik, 2017’de yüzde 48.8 erişti (11 bin 190’den 36 bin 307’e yükseldi). Kurumsal bir akademik unvan olan yardımcı doçentliğin, her yükseköğretim kurumu tarafından belirlenen bilimsel ölçütlere (yabancı dil ve bilimsel üretim) bağlı kılınması, akademik yayınların hızlı bir sıçrama yapmasına neden oldu. Yapılması gereken, yerleşik akademik unvanlar ile oynama yerine, eğitimin bütünüyle niteliğinin yükseltilmesi için yapılması gerekenleri, sendikalar, akademi dünyası ile, bilimsel araştırmaya dayalı olarak yerine getirmek için ortak aklın devreye sokulması ve akademik unvan kazanımının ucuzlatılmaması. AKP, yukarıya alıntıladığım kendi programının ayarlarına dönmeli, YÖK’ün, eşgüdümleyici ve standart belirleyici konuma getirilmesini sağlayarak, üniversiteleri yönetsel ve mali özerklik ve akademik özgürlük ile güçlendirmeli. Yoksa, debelenip dururuz. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle