20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 25 Şubat 2018 10 NECATİ SAVAŞ haber EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: İLKNUR FİLİZ Deprem çantası Gözaltı çantasıordum: N’apıyorsun kuzum sabahın Sköründe öyle takır takır, tıkır tıkır, haşır huşur… Başını kaldırmadan, yaptığına ara ver meden cevapladı: Gözaltı çantamı güncelliyorum… İster inanın, ister inanmayın, önce hiç şaşırmadım, yadırgamadım. Ama sonra, yadırgamayışımı yadırgadım, şaşırmayışıma şaşırdım. Gözaltına alınma olasılığına karşı bir çanta hazır etme ve değişen mevsim koşullarına göre o çantayı güncelleme, bir ülkede doğal bir davranış, akla uygun bir önlem olarak algılanır olmuşsa ve bu yadırganmıyor, şaşkınlığa yol açmıyorsa bunun bir anlamı olmalı. Bir anlamı var: Bu 2018 Türkiyesi’dir ve 2018 Türkiyesi’ni pek güzel, pek eksizsiz anlatmaktadır… HHH 1999 depreminde Cumhuriyet’te hem Tırmık yazıyor, hem haberci olarak çalışıyordum. Depremin ertesi günü bölgeye gittim: Yalova Gölcük İzmit Adapazarı şeridinde 27 gün boyunca aralıksız dört döndüm. Depremin sonuçlarını bütün sonuçlarıyla yaşadım. Ölü kokusunu da, ölüm kokusunu da, ölüm korkusunu da evsiz, barksız ve çaresiz kalmış kadın, erkek ve çocuklarla birlikte yaşadım. Depremin üstünden birkaç ay geçince o günleri yoğun yaşamış bir haberci olarak bu kez de yeni bir depreme hazır olmak üzere bir “deprem çantası” hazır eden ve etmeyenler üstüne bir röportajhaberin peşine düştüm. Sonuç ilginçti: Onca uyarıya, onca yazılıp çizilene rağmen bir deprem çantası hazır edenler pek azdı. Büyük çoğunluk, “Allah yazdıysa sen ne yapsan nafile” kaderciliğine çoktan teslim olmuş ve bir daha deprem yaşanmayacakmışçasına bir ruh tembelliği, bilinç körelmesiyle günlük hayata dönmüştü. O haberröportajın sonuçlarından birine göre, bir deprem çantası hazır edenlerin çoğunluğu akademisyenler, sanatçılar, öğretmenler, sivil toplum örgütlerinde etkinlik gösterenler, hekimler, gazeteciler, toplumda “aydın” kategorisinde sayılanlardı… HHH Artık yaşlıyım, üstelik yorgun, bezgin, işi başından aşkın ve tembelim; bu kez de bir “gözaltı çantası” haberröportajın peşine düşemem. Ancak genç haberci meslektaşlarımın önünde üstesinden gelebilirlerse onlara ödüller getirecek bir konu duruyor: Kimler gözaltı çantası hazırlamış!.. Ben bildiklerimden yola çıkıp soruya bir cevap verebiliyorum, aslında birkaç paragraf yukarıdaki “deprem çantası” hazırlayanlara ilişkin cümleciği yineliyorum: “Akademisyenler, sanatçılar, sivil toplum örgütlerinde etkinlik gösterenler, öğretmenler, hekimler, gazeteciler, toplumda ‘aydın’ kategorisinde sayılanlar…” HHH Öğüdümdür: Genç haberci meslektaşlarım kolları sıvasın. Çok iyi bir haberröportaj olur. Birinci sayfadan basılması, habercinin adının nal gibi harflerle yazılması için de ben kolları sıvarım. Merakımdır: 2018 kışında ülkenin aydınlarını, akademisyenlerini, sanatçılarını, sivil toplum örgütlerinde etkinlik gösterenlerini, öğretmenlerini, hekimlerini, gazetecilerini bir sabah evlerinin polis ekiplerince basılıp gözaltına alınabilecekleri olasılığı hatta öngörüsü ile bir gözaltı çantası hazırlamak zorunda bırakanlar bir aptes tazeleyip, utançla başlarını öne eğip, kendileriyle bir hesaplaşmaya girişirler mi acaba? Hiç sanmıyorum ama yine de içimden sormak geldi… CUMARTESİ ANNELERİ: Murat Yıldız’ın mezarı nerede Cumartesi Anneleri, kayıplarının akıbetini öğrenmek için 674’üncü haftasında da ellerinde kayıplarının fotoğrafları ve karanfillerle Galatasaray Meydanı’ında eylem gerçekleştirdi. Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen Murat Yıldız’ın akıbetini sordu. 23 yıldır oğlu için meydanda adalet isteyen Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız, “Güvendiğim devlet, güvendiğim adalet 23 yıl önce beni karakola alıp ‘Oğlun nerede? Gelsin teslim olsun. Silahla havaya ateşin cezası olmaz’ dediler. Oğluma “gel temizle’ dedim. Sanki ben demişim ki, oğlumu alın temizleyin. Burada sesimi çıkarıyorum diye savcılığa çıkarmak istiyorlar” diye konuştu. Murat Yıldız’ın avukatı İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, “Feribottan atılarak kaybedilmişti. 23 yıldır da dosyası kapatılmaya çalışılıyor” dedi. Cumartesi Anneleri’ne HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ve CHP İzmir Milletvekili Zeynep Altıok da destek verdi. l İSTANBUL/ Cumhuriyet ‘Barolar Türkiye’dir’Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, baronun yönetim, disiplin ve denetim kurulu üyelerini tek tek kürsüye çıkarıp TTB olarak destek ve müdahil oldukları davaları anlattı. Türkiye Barolar Birliği’nin çağrısıyla binlerce avukat Ankara’da bir araya gelerek hep bir ağızdan Erdoğan’ın hamlesine karşı çıktı Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) çağrısıyla Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gelen binlerce avukat, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın TBB’deki “Türkiye” ifadesinin çıkarılacağını açıklamasına karşı sesini yükseltti. Avukatlar, cüppeleriyle Anıtkabir’i ziyaret etti. Başkan Metin Feyzioğlu, Atatürk’ün mozolesine çelenk bıraktı, ardından Anıtkabir Özel Defteri’ne “Baroların Birliği Türkiye’nin birliğidir” diye yazdı. TTB delgeleri, baro başkanları ve binlerce avukat, daha sonra “Türkiye Barolar Birliği ve Barolar Türkiye’dir” konulu toplantı için Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu’na geldi. Yaklaşık 5 bin avukat, ellerinde bayraklarla salonu doldurdu ve çalan “Memleketim” şarkısına eşlik etti. Alkışlarla salona giren TTB Başkanı Feyzioğlu, TTB’nin adından Türkiye ibaresinin çıkarılmasına ilişkin şu mesajları verdi: “Meslek birliklerinin bölünmesi, Türkiye’nin bölünmesidir. Bundan sadece terör örgütleri ve onları kullanan güç odakları memnun olur. Meslek örgütlerinin parçalanmasına yönelik proje, bir FETÖ projesidir. 2009’da Devlet Denetleme Kurulu’nun raporuna damgalı bir FETÖ pro Feyzioğlu’nun konuşmasını beğenmeyen çok sayıda avukat salonu terk etti. Bir avukatın açmak istediği pankarta el konuldu. jesi olarak girmiştir. Ancak hainler, bu planlarını hayata geçirme fırsatı bulamamıştır. Hain planın yazarları bugün ya tutukludur ya kaçmıştır. Fakat hain planın kripto takipçileri hâlâ işbaşındadır ve devletimizi yönetenleri bu hain planlarına alet etme çabasındadır.” Teşekkür tepki çekti Feyzioğlu’nun, konuşmasının devamında “Bu planları anlattığımızda bizi dikkatle dinleyen, diyalog imkânı sağlayan başta Başbakanımız Binali Yıldırım ve bizi dinleyen, notlarını alan ve bize haklılık payı olduğunu ima eden Adalet Bakanımız Abdülhamit Gül olmak üzere devletimizin üst düzey bürokrat ve yargı mensuplarına teşekkür ederim. Diyalog kapısı açılmıştır, teşekkür ediyorum” deyince, salondaki avukatlardan “yuh” sesleri yükseldi. Avukatların tepkisini “hayır, asla” diyerek susturan Feyzioğlu, kimsenin kendisinden siyasi konuşma beklememesini isteyerek, şunları kaydetti: “Bizim amacımız kavga etmek değildir. Bizim tek amacımız vardır; ülkemize, memleketimize ve mesleğimize en iyi şekilde hizmet etmek. Biz, doğru ya doğru yanlışa yanlış demek zorundayız. Çünkü biz hiçbir siyasi partinin ne emrindeyiz, ne karşısındayız, ne arka bahçesiyiz. Biz meselelere siyasi parti gözlükleriyle bakmayız. Hiçbir meseleye siyasi parti gözlüğüyle bakmayız, sadece hukuk gözlüğüyle bakarız. Tek bir idealimiz var, herkes için adalet.” Feyzioğlu, konuşmasında salondaki avukatlara, “hükümetin avukatı olacak mısınız” diye sordu. Avukatlar, “hayır” diye karşılık verdi. Feyzioğlu da “Bu, avukatları hükümetin avukatı yapma projesidir” dedi. ‘Bu gidişe razı değiliz’ Ankara Barosu Başkanı Hakan Canduran ise “Söz Savunmanın” toplantısında “Kendilerini efendi görmek isteyenlere sesleniyorum; savunmanın efendisi olmaz” dedi. Avukatlara birlik çağrısı yapan Canduran, “Mesele, sadece Türkiye Barolar Birliği’nin adından Türkiye kelimesinin çıkarılıp çıkarılmaması meselesi de değildir. Mesele, Türkiye’nin hukuk devleti olup olmamasıdır. Hukuki güvenlik meselesidir. Bağımsız savunmanın yok edilmesi; yurttaşın kul seviyesine indirilmesi meselesidir. Cumhuriyet’e inanan milyonlar, bu gidişe razı değiliz; ol mayacağız da. Ya hep birlikte mesleğimize, birliğimize, geleceğimize sahip çıkacağız ya da iktidara teslim olacağız. Bize efendilik yapmak isteyenler, avukatlığın mücadele tarihini, savunmanın tarihsel gücünü bilmiyor olmalılar. Bağımsız savunmanın gücü, binlerce yıllık birikime ve köklü mücadelelere dayanmaktadır. Kendilerini efendi görmek isteyenlere sesleniyorum; savunmanın efendisi olmaz, olamaz. Bağımsız savunmanın efendisi, bilimdir, akıldır, adalettir” diye konuştu. Canduran, “Baroları ortadan kaldırmak için atacağınız imzanın vebali büyüktür. Bu yanlış yoldan dönünüz. Yargının bağımsız savunma ayağını oluşturan avukatların meslek kuruluşu olan barolar ve onların çatı örgütlenmesi olan Türkiye Barolar Birliği, siyaset yapmaz, sadece hukuku konuşur. Ben de yasanın bana verdiği bu görevi bir kez daha yerine getiriyor ve Türkiye’yi yönetenlere sesleniyorum; görevini yapan baroların sesini kısmak için girdiğiniz bu yol, yol değildir. Baroları bölmek, yargıyı bölmektir. Yargıyı bölmek ise hukuk devletini ortadan kaldırmak, Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmek demektir” ifadelerini kullandı. l ANKARA / Cumhuriyet Bakanlık ‘katliam’ diyemedi Adalet Bakanlığı, AYM’ye gönderdiği savunmada, Sivas katliamında yaşam hakkı, ayrımcılık, adil yargılanma hakkı ihlallerinin olmadığını öne sürdü Adalet Bakanlığı, Cafer Erçakmak’ın aralarında bulundu ğu 8 sanığın yargılandığı Si vas katliamı davasında za manaşımı ge rekçesiyle ve rilen düşme kararı üzeri ne, Anayasa ALİCAN ULUDAĞ Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuru ya karşı 22 sayfalık savun ma metni gönderdi. Bakanlık Sivas katliamından ‘olay’ di ye bahsederken başvurunun tüm yönleriyle reddedilme sini istedi. Bakanlık, Ana yasa Mahkemesi’nin başvu ruyu insanlığa karşı suç ve adil yargılanma hakkı ihla li yönünden inceleyemeyece ğini öne sürdü. Katliamdan sağ kurtulan başvurucuların “yaşam hakkı ihlali” iddiası nın tartışılır olduğunu savu nan bakanlık, “Başvurucula rın bu olaylar nedeniyle na sıl bir yaralanmalarının oluş tuğunu kanıtlamaları gerek mektedir” denildi. Başvurunun reddinin is SAĞ KURTULANLAR VE YAKINLARINI YİTİRENLER BAŞVURDU Madımak Oteli’nde 2 Temmuz 1993 tarihinde 35 kişinin yakılarak katledilmesine ilişkin Ankara’da görülen, arasında Cafer Erçakmak’ın bulunduğu 8 sanıklı Sivas katliamı davası, 2012’de zamanaşımı kararıyla düşürülmüştü. Mahkeme, katliamı insanlığa karşı suç olarak kabul etmemiş, Yargıtay da bunu onamıştı. Bu kararın ardından katliamda ya şamını yitirenlerin yakınları ile sağ kurtulanlar, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştu. Başvuruda, Madımak katliamı nedeniyle yaşam hakkı, eşitlik hakkı, ayrımcılık yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının ihlal edildiği şikâyeti yapılmıştı. Ayrıca davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesi nedeniyle “makul sürede yargılanma”, katliamın insanlığa karşı suç olarak nitelendirilmemesi nedeniyle de “gerekçeli karar” hakkının ihlal edildiği belirtildi. Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm, başvuruyu yaşam hakkı, adil yargılanma hakkı, ayrımcılık yasağı ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlali iddiaları yönünden ele almaya karar vererek, Adalet Bakanlığı’ndan savunma istemişti. tendiği savunmada, başvurucuların hukuksal sürecin tüm aşamalarında bütün zarar görenlerin adeta suçlu muamelesi gördükleri, duruşmalar sürecinde sanıkların hakaret dolu eylem ve sözleri ve sanıkların yakalanmasında gösterilen görev ihmallerinin adeta özellikle sol görüşlü ve Alevi olan yurtttaşların bir değeri olmadığı, ikinci sınıf insan oldukları sonucunu doğuracak eylem ve işlemlerle dolu olduğu, konuyla ilgili TRT’nin yanlı programlar yaptığı, Madımak Oteli’nin Utanç Müzesi yapılması isteminin reddedildiği, bu nedenle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiasına da değinildi ve başvurucuların ayrımcılığa maruz kaldığına dair yeterli somut bilgiler olmadığı iddia edildi. ‘Sen ispatla’ Yaşam hakkı şikâyetinin ise en azından bazı başvurucuların bakımından uygulanabilirliğinin tartışılması gerektiğini belirtilen savunmada, “Anılan başvurucula rın, başvuru konusu olaylar veya yangın nedeniyle oluşmuş bir yaralanmaları olup olmadığı konusunda herhangi bir açıklamaya yer verilmemiş ve destekleyici uygun bir delil sunulmamıştır” denildi, AİHM’nin “Hayata Dönüş Operasyonu”yla ilgili “Erol Arıkan ve diğerleri” kararında, sağ kurtulan başvurucunun herhangi bir yaralanmasının olmaması nedeniyle yaşam hakkı ihlali kararı vermediğine dikkat çekilen kararda, “Bu nedenle, bu başvuru bakımından yangın da sağ kurtulan başvurucuların yaşam hakkı kapsamında ileri sürdükleri şikâyetlerin anayasanın 17. ve AİHS’nin 2. madde hükmü kapsamında incelenebilmesi için bahsi geçen başvurucuların bu olaylar nedeniyle nasıl bir yaralanmalarının oluştuğunu kanıtlamaları gerekmektedir” ifadesi kullanıldı. Mağdurları suçladı Yaşam hakkı şikâyetleriyle ilgili etkili soruşturma yapılmaması konusunda mağdurları suçlayan bakanlık, 23 Eylül 2012 tarihinden önce 6 ay içerisinde AİHM’ye aynı tarihten itibaren 30 günlük süre içerisinde AYM’ye başvuru yapılmamış olması nedeniyle rededilmesi gerektiğini belirtti. Savunmada, Sivas olaylarıyla ilgili ceza davalarının sonuçlandığı, açılan tazminat davalarında başvurucular lehine tazminata hükmedildiği belirtilerek, başvurucuların artık “mağdur sıfatını” taşımadıkları öne sürüdü. l ANKARA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle