26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ÇEVRE [email protected] Cuma 21 Aralık 2018 Yerel tohum ölüyor8 EDİTÖR:HAZALOCAK Adı: Kin Soyadı: Nefret Düşünen, itiraz eden, protesto eden, zulme tahammülsüz, emekten ve özgürlüklerden, hukuktan adaletten yana vicdanlı herkesten nefret ediyorsunuz. İçinizdeki kini ve öfkeyi her daim kusuyorsunuz. Sürekli düşman yaratmak, sizden olmayanı yok etmek arzusu ile yanıp tutuşuyorsunuz. Zalimsiniz. Bu da yetmiyormuş gibi, bunun bir “marifet, ayrıcalık ve erdem” olduğuna canı gönülden inanıyorsunuz. Aykırı kelam eden, yazı yazan, söz söyleyen tüm gazetecilerin üzerine çöreklenmeye çalıştınız. Kin ve nefretinizin kaynağı belli. Barış Terkoğlu’na ve tüm Oda TV’cilere mahkeme koridorlarını mekân bellettiniz. Mine Kırıkkanat’ı, çakalların önüne atabilmek için elinizden geleni ardınıza koymadınız. Yazgülü Aldoğan’ı mahkum ettirebilmek için, telaşınızdan yemeden içmeden kesildiniz adeta. Enver Aysever’i, İsmail Saymaz’ı ve nice yürekli gazeteciyi defalarca savcı önüne yolladınız. Doğan Şentürk ve FOX ekibini manşetlerden asmak için yağlı urganı elinizden eksik etmediniz. Fatih Portakal’ın üzerine atmadığınız ok, sıkmadığınız nefret mermisi kalmadı. Emin Çölaşan’dan, Necati Doğru’dan bile, geçmişte hayatını anti FETÖ, anti gericilik, anti darbecilik, anti yolsuzluk mücadelesine hasretmiş Cumhuriyet’in ve Sözcü’nün onurlu muhabir ve yazarlarından, Kadri Gürsel’den, Ahmet Şık’tan, Güray Öz ve Turhan Günay’dan bile FETÖ’cü yaratmaya çalıştınız. Bununla da kalmadınız... 1725 Aralık’ta ortalığa saçılan ve kokusu bu ülkenin dağına taşına sinmiş iddialara cevap vermek ve mahkemeye gidip aklanmak yerine “Bunları FETÖ kurguladı, yalan, yanlış, montaj, uydurmaca” dediniz. “Sadece Cenabı Allah’a hesap veririz” mantığı ile, yargıyı ayağınızın altına alıp paspas ettiniz. Bu iddiaları sizlere hatırlatan ve gayet tabii ki, asla ve kat’a FETÖ ile ilgili olamayacak bizim gibi Atatürkçü, laiklik taraftarı vatansever insanlara bile “FETÖ karası çalmaya” gayret ettiniz. Şunu anlamak istemiyorsunuz, bilmezden geliyorsunuz. Evet.. FETÖ’cülerin, yıllar süren gizli dinleme ve izleme ile ortaya çıkardıkları 1725 Aralık hamlesi bir darbe girişimiydi. AKP iktidarına karşı düpedüz bir darbe manevrasıydı. Bunu bilmeyen ve reddeden yok. Ama siz, asıl başka bir gerçeği gözlerden kaçırmaya çalıştınız. Bu iddialara konu olan olay ve bağlantıları; para makinelerinin, kol saatlerinin, çikolata kutularının, ayakkabı kutularının, hırsızların önüne yatmaların, sıfırlama, para dolu depoları boşaltma konuşmalarının bir zamanlar birlikte iş tuttuğunuz, kol kola iş çevirdiğiniz ve bu maksatla adliyenin, polisin, istihbaratın, askeriyenin, mülkiyenin içine birlikte yerleştirdiğiniz FETÖ’cü çetelerce kaydedildiği gerçeğini kimse reddetmiyor. Ama... O dönem ortalığa saçılan bu belgelerin doğruluğunun mahkemede, bağımsız yargıda “test edilmesini, laboratuvara girip analizden geçmesini, test sonuçlarının da kamuoyu tarafından bilinmesini” istemediniz. Bal gibi engellediniz. Oysa, aynı FETÖ’cü alçak çetenin, pekâlâ düzmece olduğu ilk bakışta sırıtan başka deliller ile açtırdıkları Ergenekon, Balyoz, Oda TV, Askeri Casusluk gibi kumpas davalarının kurbanları, gidip yargı önünde aklandılar. Belgeleri alıp birer birer müfterilerin, kumpasçıların suratına çaldılar, oradan da çöpe yolladılar. Siz bunu yapmadınız. Yapamadınız. Sonra da çıkıp, 17 diyeni ihanetle, 25 diyeni FETÖ’cü teröristlikle suçluyorsunuz. FETÖ ile yan yana poz vermek için birbirini çiğneyen, Pensilvanya uçaklarında ve Abant Otelleri’nde rezervasyon için adeta birbiri ile yarışan ruhlarıvicdanlarıkişilikleri satılık gazetecileri ve siyasetçileri gizliyor, yaşamını bu Cumhuriyet’i korumaya, FETÖ benzeri alçak çetelerin ipliğini pazara çıkarmaya adamış insanlardan “kripto” imal etmeye çalışıyorsunuz. Kin ve nefretinizin kaynağı belli. Bir ayağı hâlâ Pensilvanya, bir ayağı Ankara’da. Çünkü her defasında suçüstü ve iş üstünde yakalandınız. Yok öyle yağma.  Piyasada hiç yerel tohum ürünü kalmadığını belirten Buğday Derneği Koordinasyon Kurulu üyesi Gürmen, “Özgürlük alanı giderek daraltılan yerel tohum iyice köşeye sıkışıyor” dedi Ülkemizde tohum gerçeği doğadan yaşamımıza kadar etkili. Buğday Derneği Koordinasyon Kurulu üyesi Mehmet Gürmen’le A’dan Z’ye tohumu konuştuk. Gürmen “Yerel tohum ürünleri maalesef hemen hemen piyasadan tamamen silinmiş durumda. Endüstriyel tarımda kullanılan geliştirilmiş tohumlar, suni gübre, ot zehiri ve her türlü tarım kimyasallarına (pestisit) ihtiyaç duymakta” diyor ve ekliyor: “Yerel tohumun özgürlük alanı gitgide daraltılıyor ve yerel tohum iyice köşeye sıkıştırılıyor.” n Yerel tohum nedir? Günümüzde “yerel” ve “yerli” kavramlarının aynı tohumu ifade etmek için kullanılmadığı gözlemlenmekte. Özetlemek gerekirse; yerel tohum; doğadaki formuna en yakın olan ve üzerinde oynanmamış tohumken; “yerli” tohum; T.C. ticaret kanunlarına tabi olarak kurulmuş bir şirketin üzerinde oynadığı tohum anlamında yaygın olarak kullanılmakta. İkinci sene ekemezsin n Yerel tohum nasıl anlaşılır? Bir tohumun yerel tohum olup olmadığı ürüne, tohuma bakarak veya fiziksel muayene ile anlaşılamaz. Ancak çok bilge üreticiler veya uzmanlar bir tezgâhtaki tek bir ürünün birbirinden çok farklı meyvelere sahip olduğu gözlemi ile tam ve kesin olmasa da bir kanaatte bulunabilirler çünkü yerel tohum durağan değildir yani ıslah edilmiş / melezlenmiş tohumların meyveleri gibi “tornadan çıkmış” tabir edilen birebir aynı meyvelere sahip olmaz. Ancak asıl olarak yerel tohumun ürününden her sene tohumluk ayrılarak sonsuza kadar ekilmeye devam edilebilir. Hibrit veya standart tohumda bu çok zor. Özellikle de hibrit tohumları bir sene ekersiniz, ikinci sene yeniden tohum şirketinin kapısını çalıp satın almak durumunda kalırsınız çünkü ikinci sene tohumluk alarak ekimini yaparsanız aynı hibrit çeşidi tarlada göremezsiniz. Yerel ürünler silindi n Yerel tohumun önemi nedir? Yerel tohum, birçok türde yüksek besin değeri, kuraklık, don, sel ve zararlılara karşı güçlü olması sebebiyle ve en önemlisi de ticari bir meta olmadığı için finansal bağımlılığı kırdığı için son derece önemli. Ayrıca biyoçeşitliliğe katkısı tartışılmaz. Yerel tohumu halen üreten küçük üreticiler, köy kökenli vatandaşlar var; kırsalı aramak gerek. Ayrıca günümüzde birçok kent kökenli STK de yerel tohumun korunması ve yaygınlaştırılması için fiilen veya internet üzerinden takas grupları, oluşumları üzerine çalışmakta. n Hangi tohumları kullanıyoruz? Hal zincirinden geçerek manav, market ve semt pazarlarına gelen hemen hemen tüm ürünler standart veya hibrit çeşitler. Endüstriyel üretimde verimlilik ve kâr maksimizasyonu ilkesinden hareketle, görece düşük verimli / uzak yol dayanımı daha za Üniversiteli bostanlar nTohumlar Kampusa projenizden ve bugün geldiği noktadan bahseder misiniz? Proje; ‘Adım Adım koşu’ grubunun desteğiyle başlatılan kampanya ile 2015’te hayat buldu. Kampanya, Bugˆday Dernegˆi’nin, devlet u¨niversitelerinin kampuslarında bahc¸e kurulumu ve kompost egˆitimi (organik atıklardan dogˆal gu¨bre elde edilmesi ), ekolojik yas¸ama giris¸ egˆitimleri vermesi s¸eklinde gerc¸ekles¸miş. Bostanlardan birçoğu halen hayatına devam ediyor. yıf olan yerel tohum ürünleri malesef hemen hemen piyasadan tamamen silinmiş durumda. Endüstriyel tarımda kullanılan geliştirilmiş tohumlar, suni gübre, ot zehiri ve her türlü tarım kimyasallarına ihtiyaç duymakta. Bu nedenle de üretim şekli itibarıyla hem toprağı / ve sonrasında yağmurla taşınarak yeraltı sularını; hem de üzerinde / bünyesinde taşıyabileceği tarım zehiri kalıntılarıyla doğrudan insan hayatını olumsuz yönde etkilemekte; birçok hastalığa sebep olduğu bilinmekte. n 2006’da yerel tohumların satışına yasak getirilmesi neye mal oldu? 2006 yılında kabul edilen 5553 sayılı tohumculuk kanunu ile yerel yani kayıt altına alınmamış tohumların ticareti yasaklanmıştı. Bir ürünün ticaretini yasaklarsanız kolay erişimine engel olduğunuz için gün geçtikçe daha zor bulunur hale gelir. 19 Ekim 2018 tarihinde yayımlanan yönetmelik ile 2006 yılında çıkarılan kanunda boş bırakılan bir alan tanımlanarak; yerel tohumların kayıt altına alınabilinmesine imkân verilen bir prosedür tanımlanmış. Bu prosedüre göre ilgili olmak kaydıyla STK’ler, birlikler, meslek odaları, üniversiteler ve yerel idareler, yerel tohumları kayıt listesine kaydettirebilecekler. Yerel çeşit kayıt listesinde kaydo lunan tohumlar ise; tohumluk ticareti amacı ile üretilebilecek. Ancak yönetmelik daha çok bu tohumlukların şirketlerce üretilmesi gerektiği ölçütünde standartlar tanımlamış. (Laboratuvar, tohumluk üretim alanı, ölçüm aletleri, ziraat mühendisi barındırma vb.) Bu koşulların köylü tarafından sağlanamayacağı aşikâr. Uygulamanın nasıl olacağını göreceğiz ancak ilişkisel olarak kanun ve yönetmelikleri takip ettiğimizde yerel tohumun özgürlük alanının gitgide daraltıldığını ve yerel tohumun iyice köşeye sıkıştırılmakta olduğunu görüyoruz. En basiti desteklemek n Bireysel olarak yerel tohumun yaygınlaşması için ne yapabiliriz? Şu anda takas için yasal bir engel bulunmadığı için takas şenlikleri ve etkinliklerine katılıp, bulunabilecek her ufak bahçede / alanda bu tohumun üretilmesine bireysel çaba gösterip; halen yerel tohum ile üretim yapan üreticiyi bulup kendisinin ürünlerini desteklemek yapılabilecek en basit bireysel eylemler. Bunun dışında bu konuda faaliyet gösteren STK’ler ile temas halinde olup, lobi ve savunuculuk noktasında birlikte hareket etmek gerekir. n Devlet somut olarak yerel tohumun yaygınlaşması için ne yapabilir? Yerel tohumu bir meta olarak görmek ve şirketleştirmek yerine küçük üreticiyi de kapsayan ve küçük üreticiliği cazip kılan politikalar geliştirilmesi gerekir. Avrupa’da plastik yasaklandı AB tek kullanımlık plastiklerden vazgeçme konusunda uzlaştı Avrupa Birliği, tek kullanımlık plastiklerle mücadele için anlaşmaya vardı. Greenpeace Akdeniz Projeler Sorumlusu Deniz Bayram, Avrupa Birliği’nin plastik kirliliği ile mücadele için attığı bu adımın Türkiye’ye de örnek olması gerektiğini söyledi. Anlaşmaya göre plastik kulak çöpü, plastik tabak, plastik çatalbıçak takımı, plastik içecek karıştırıcıları, plastik pipet, plastik balon çubukları, oksobozunur plastikler, köpük (genleştirilmiş polistiren) gıda kapları ve içecek bardakları AB çapında yasaklandı. Anlaşmadaki eksikler arasında ise gıda kapları ve bardakların tüketimini azaltmaya yönelik AB çapında hiçbir hedef bulunmaması yer alıyor. Greenpeace Avrupa Birliği Kimyasallar Uzmanı Kevin Stairs “Avrupa Birliği’nin yeni ku ralları, denizlerimize zarar veren plastik kirliliğiyle mücadele etmek için ilk adım. Ulusal hükümetler, üreticilerin sorumluluğunu takip etmeyi ve doğa ile sağlığımızı tehdit eden plastik üretimi ve kullanımını ciddi biçimde azaltmayı taahhüt etmeli” dedi. Türkiye’ye örnek olsun Greenpeace Akdeniz Projeler Sorumlusu Deniz Bayram “Türkiye’de de plastik poşetlerin ücretlendirilmesi, sıfır atık konusunda tartışmaların başlaması olumlu. Ancak plastik kirliliği daha etkili ve kararlı adımlar atılmasını gerektiren acil bir konu. Türkiye, plastikle mücadelede henüz yolun çok başında. AB’de yasaklanan tek kullanımlık plastikleri yasaklamalı” ifadelerini kullandı. Ayvacık’ta tehlike SÜRÜYOR Maden gitti JES geldi! UĞURCAN ÜLGER Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Kısacık köyünde yapılmak istenen altın madenciliğin ÇED süreci geçen gün durdurulmuştu. Ancak aynı ilçeye bağlı Gülpınar köyünde jeotermal elektrik santralı (JES) kurulmak isteniyor. Tuzla Barajı’na 210 metre uzaklıkta kurulacak santralla ilgili ÇED süreci başlatıldı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Kısacık köyünde Pumice Madencilik tarafından yapılmak istenen altın madeninin ÇED sürecini durdurması sevinçle karşılanmıştı. Haziran 2017’den beri devam eden sürecin durdurulmasıyla, proje alanının çok büyük bir bölümünü kaplayan kaplayan ormanlık arazi ranta açılmaktan kurtulmuştu. Ancak bölge bu kez JES tehdidinin altına girdi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada Transmark Jeotermal Enerji Santralı için yeniden ÇED süreci başlatıldığı belirtildi. Şirket daha önce de aynı bölgede JES kurmak için girişim başlatmasına karşın Gülpınar köylülerinin 33 günlük direnişi karşısında geri adım atmak zorunda kalmıştı. Bakanlığın yeniden gündeme getirdiği santral, bölgenin içme suyu ihtiyacını karşılayan Tuzla Barajı’na sadece 210 metre uzaklıkta. Köylüler, yeniden mücadeleye hazırlandıklarını söylediler. l İZMİR TERMİKTEN VAZGEÇİLDİ AMA... ‘Çerkezköy yeşil kalsın’ Tekirdağ’ın Çerkezköy ile Kapaklı ilçeleri arasında kurulması planlanan kömürlü termik santraldan ‘teknik nedenlerle’ vazgeçildiği belirtildi ancak somut bir adım atılmadı. Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Onur Akgül, Onur Akgül Çerkezköy’deki kömürlü termik santrali tehdidinin tamamen ortadan kalkması için çevre düzeni plan değişikliğinin iptal edilmesi ve enerji üretim alanına dönüştürülen bu bölgenin yeniden ormanlık alan olarak tescil edilmesi gerektiğini söyledi. Akgül şöyle konuştu: “Talebimiz Çevre Düzeni Planı’nda orman alanını ‘Enerji Üretim Alanı’ olarak tanımlayan değişikliğin iptali ve bölgenin enerji üretim alanı kapsamından çıkarılıp yeniden ormanlık alan olarak tanımlanması. Ancak bu sayede santral projesi yapılmasının önüne geçilmiş olacaktır. Kırklareli (Dokuzhöyük) ve Vize ile birlikte ülke genelinde plan aşamasındaki 40’tan fazla kömürlü termik santral projesi de iptal edilmeli. Greenpeace’in Çerkezköy, Vize ve Kırklareli’nde yapılmak istenen termik santral projelerinin hava kirliliği etkisi üzerine yaptırdığı modelleme çalışmasına göre, bu santrallar 40 yıl çalışırsa, toplamda 11 bin 230 erken ölüme sebep olacak.’’ ‘YAZLIK SARAY’ İÇİN Okluk’ta kamulaştırma Gökova Körfezi’ne yapılan Cumhurbaşkanlığı yazlık konutu nedeniyle bölge sakinlerinin arazileri için kamulaştırma kararı verildi. Deutsche Welle’nin haberine göre dört odalı Cumhurbaşkanlığı yazlık konutunun genişletilmesi istemiyle, konuta ait arazinin etrafındaki arazileri hakkında kamulaştırma kararı alındı. Geçen haftalarda Marmaris Kaymakamlığı tarafından hak sahibi yurttaşlara “Cumhurbaşkanlığı hizmetlerinde kullanılmak amacıyla kamu yararı kararı alınmıştır” ifadesiyle resmi yazı yollandı ve hak sahipleri, arazilerinin bedeli için pazarlık yapmak üzere kaymakamlığa davet edildi. Yurttaşlarla pazarlıklar başladı. Bölge sakinleri dava açmak konusunda kararlı. Bölgede yaşanan en büyük endişe ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koya birkaç defa gidişinde olduğu gibi Okluk Koyu’nun güvenlik gerekçesiyle yaya, araç ve deniz taşıtı trafiğine tamamen kapatılması. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle