19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 26 Kasım 2018 [email protected] TASARIM: ilknur filiz Türkiye’nin büyüme ekonomi 9 modeli iflas etti Odak noktaSI sanayi olmalı İSO Başkan Yardımcısı ve MAKFED Başkanı Adnan Dalgakıran: Entelektüel ve yaratıcı bir sınıf yaratmadan Türkiye içine girdiği sarmaldan çıkamayacak ŞEHRİBAN KIRAÇ riyle komşu olmak iş bile yap İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkan Yardımcısı ve Makina İmalat Sa mak istemiyor. Bu bölünmeyi ortadan kaldırmalıyız. Türbanlı mini etekli, Alevi Sünni, KürtTürk, gibi kavramla nayii Dernekleri Federasyo rın asla aklımızdan geçmediği nu (MAKFED) Başkanı Adnan bir Türkiye yaratmalıyız. Ço Dalgakıran, Türkiye tam ola cuklar da bu siyasi angajman rak sanayileşmeden hizmet ların gölgesinde bilenerek bü sektörünü geliştirerek hata yüyolar. Güçlü ve sürdürüle yaptığını söyledi. bilir bir ekonomi istiyorsak Dalgakıran, “Gelişmiş ülke bunları halletmemiz lazım. lerde kişi başı 10 bin doların Teşvikler vererek bir yerlere yüzde 40’ı sanayiden geliyor, gelinebilir. Ama o hayal etti bizde yüzde 16’sı. Batı büyü ğiniz büyük Türkiye sonucu yor bizi de beraberinde götü na ulaşamazsınız. Arabayı sü rüyor. Yaratıcı, entelektüel rekli ve hızlı bir ivmeyle yu bir sınıf yaratmadan bu sar karı götürmek istiyorsak bun maldan çıkamayız. Her gelen kendi ideolojisine göre insan yetiştirmeye çalışıyor. Düşünen, merak eden, sorgulayan, empati kurabilen... Bu temel ları tartışmamız gerekiyor. Yaratıcı sınıf şart n Var mı bunları tartışacak ortam? Finansman büyük risk Adnan Dalgakıran Şehriban Kıraç’a ko değerleri aşıladığımız zaman Durum tespitini doğru ya nuştu. devamı gelir. Mümkün oldu pamıyoruz. Girişimci oranı en ğunca gençlerin kafasına az yüksek ülkeler başında Yu n İş dünyası için yaratıcıcı beyinler entelek göre kamunun da ona yaklaşmasını ister. parmaklık koyalım. Farklı gö nanistan, ikinci sırada Türki tüel bakıs açısı ne kadar önemli ki? n Sanayiciler olarak önümüzde kısa ve orta rüşte olan insanlar birbirleriyle komşu olmak iş yapmak istemiyor. Bu bölünmeyi ortadan kaldırmalıyız. Güçlü ve sürdürülebilir bir ekonomi is ye geliyor. Önemli olan daha fazla üniversite daha fazla girişimci daha fazla öğrenci filan değil. Önemli olan nitelik. Fark yaratabilen, inovas Türkiye’nin entelektüel yanı tüm alanlarda kötü. Analitik düşünemediğin zamna mukayese edemiyorsun. Senin mühendsinin analitik zekâsı yoksa yaratıcı olamaz yani ArGe yapamaz. Yani değişmesi gerekenler değişimi talep etmez. Etmez yani sadece var olan sistemin devamını ister ve ona vadede ne tür riskler görüyorsunuz? Finansman maliyetleri en büyük risk. Faizlerin tek haneli rakamlara düşmesi lazım. Bizim kendi kaynaklarımız büyümemiz için yeterli değil. n Şu anda yatırım iklimi var mı? Yok. tiyorsak önce bunları halletmemiz lazım. Yoksa teşviklerle hayal ettiğiniz büyümeyi yakalayamazsınız” dedi. Yaşanan sıkıntının ana ne yon yapabilen, küresel ölçekte düşünebilen girişimci ve sermaye sahiplerine ihtiyacımız var. Nitelikli girişimciniz olursa siz eğitimde de önemli 2019 sıkıntılı geçecek denlerinden birinin dışarı çığır açarsınız. Teknoloji üre dan alınan döviz kaynakları ten firmaların ne olursa olsun kısmını az sayıda firmamız yapı Türkiye’nin sadece inşaat nın TL gelirli işlere yatırılma gerekirse ayaklarına kırsı olduğuna işaret eden Dal mızı halı serelim bu ül İç piyasa kötü yor. Türkiye’de 13 bin 750 tane odaklı büyümesi yanlış. Bugün makine firması var. Almanya’da yaşadığımız sıkıntının ana ne gakıran, 2019’un da zor geçe keye getirelim. Bunlar 6 bin firmayla 300 milyar dolar denlerinde biri dışarıdan aldığı ceğini vurguladı. Adnan Dalgakıran ile ekonominin içine girdiği sarmaldan nasıl çıkacağı ve sanayinin sorunlarını konuştuk. Güven sorunu var n Şu anda sanayicisinden yurttaşa kadar herkeste bir güven problemi var, ne diyeceksiniz? Ekonomide güven çok önemli. Dünyada birbirine güvenmeyen toplumlardan biriyiz. Eğer paranız altınınız yastık altındaysa, mevduatların yarısı dövizdeyse sizin o ülkeye güvenle ilgili sorununuz var demektir. Neden bu insanlar bu ülkeye güvenmi bgğ6TÖlkpmrğayıayiaüaoi5üuşnmeltynnmrn’rriıekinckuııvmma.çhyAımimzaoAyıeslaBmlrziceelatım.maalniu’yodeıDşykrıelkeaırkçıfeaiağrinnılıyinokniaıköndykolmralbnıabelarıaşı’iiğcentudnkerkeibaırasşnğirdyykuÇçtlaiıbdieaüiat.tanrıkuioğzrmldı.enerdiay,EaMkpdogaoşaonelkeünmlğimİvyoOnçaielmeadyr.ppngylAaeiıaiyid,dıalyğzlizyöyaenruaiaolecolniirr.zkysradluleMalalaakuavetmsmş,badysekkyayku.oüaıböonğpiityrynisntanıola.üneeeüüneArpiıync,rçynzlyameomeoaosfyreçrlkielavaare.akol,mearnrbüfcniısdşrndinaualriyaenıalbmkzoabrkili?ıisrotoniinaryieehllalviamiracrşveygaeraibcıiskblbnıuai.,ini.rt..içzı caklar. Kim yaratacak bu iş leri bizim yaratacağımıza inancım yok. 300 yıldır dünya ekonomisinden aldığımız pay aynı. Türkiye’nin problemi entelektüel bakışı yakala n Makine sektöründe işler nasıl gidiyor? Bu yılı 18 milyar dolar ihracatla kapatabiliriz. Ama içeride yatırımcılarda sıkıntı var. Maki lık ihracat yapılıyor bizde 13 bin 750 firmayla 18 milyar dolar. Ölçek sorunu çözülmeden ge reken kalite, verimlilik, inovasyon ve katma değer gibi unsurlar da oluşturulamıyor. n Hangi sektörlerde makine yatırımları azaldı? Hemen hemen her alanda düşüş var. Sanayi üretimi rakamlarında da bu görülüyor. İnşaat makinelerinde işler durdu gibi. Ama ihracat yapanlar hiç durmadı. Belli bir ölçekte olanlar finansman yönetimini iyi yapanlarda bir problem yok. Ama sadece iç pazar odaklı çalışanlarda sıkıntı var. Aynı sektöre bu kadar firmayı yaşatmanız zor. Liberal ekonomilerde ya da serbest pazarlarda devletin yön mız döviz kaynaklarını TL gelirli işlere yatırmamız. Yani bugün bir sanayi tesisi kurduğunuzda parayı yatırırsınız kazanırsınız geri ödersiniz. Ama öbür taraftan size geri dönen bir şey yok. Türkiye’nin çok borcu var deniyor. 100 bin lira tek başına birşey anlatmıyor. 100 bin lirayı nereye yatırdığınız önemli. Mesela 1 trilyon doları alıp da bunun geriye ödeyebileceğiniz işe yatırırsanız sorun yok. Ama 100 bin lirayı alıp geriye döndüremeyeceğiniz alana yatırırsanız sorun vardır. Türkiye’nin bunu analiz etmesi gerekiyor. 30 senedir iş hayatındayım. Bu sürede 6 tane böyle sıkıntılı dönem yaşadım. Bu son olmayacak. yor diye tartışmanız gereki yamıyor. Bir parça girişimci ne alanında yatırımlar çok ya lendirici bir mekanizma olarak n Böyle devam ederse kriz yor. Asıl en ciddi konu birbi lik yapıp sonra bir araba bir vaş. İçerisi daralırken dışarısı var olması gerekiyor. daha da derinleşir mi? rimizle olan diyaloglarımızda ev alıp doygunluğa ulaşan genişliyor. Sektörün ciddi ölçek n Yatırımlarda nerelerde yan 2019 da sıkıntılı geçer. Mec ciddi hasar oluştu. Farklı gö girişimci yapısıyla bir yere sorunu var. İhracatın büyük bi lış yapıldı? buren tedbirler alınmalı. rüşte olan insanlar birbirle varamazsınız. Şeffaflığın bayrağı dikilmelisihirli değnek arıyoruz n Entelektüel bakış açısı nasıl olacak ki, var mı öyle bir ortam? İçinde bulunduğumuz durumu vasatlık olarak adlandırıyorum. Bu vasatlıktan çıkış gelişmişlik seviyesine çok farklı bir hikâye. 60 yılda bunu sadece iki ülke başarabildi, Güney Kore ve Tayvan. Kültürel değişimleri, odaklandıkları noktalar ve eğitim sistemleri onla rı bu noktalara getirdi. Makine sektörü Türkiye’nin önündeki önemli şanslardan biri. Türkiye bunu iyi kullanamıyor. Meselelerimize kültürel olarak çok kısa vadeli bakıyoruz. Kısa vade içinde de sihirli değnekler arıyoruz. Sizin nitelikli insan kaynağınız yoksa gökten para yağdırsanız bir şey yaratamazsınız. Bu sarmaldan yaratıcı sınıfınız olmadan çıkamazsınız. n Hangi tedbirler onlar ? Türkiye’yi topyekün reforme edecekseniz o zaman eğitimden demokrasiye her şeyi değiştirmeniz gerekiyor. Yönetim biçimlerini değiştirmelisiniz. Şeffaflığın bayrağını ülkeye dikmelisiniz. Hiçbir popülizme yer vermeden katmadeğeri, kaliteyi, verimliliği ve ölçek ekonomisini geliştirecek bir teşvik mekanizması kur malısınız. Katmadeğirli teknoloji alanlarına odaklanılmalı. Türkiye her yıl 1 milyon kişiye iş yaratmak zorunda. Hizmet sektörüyle bunu yapmak sanayiiye göre daha az maliyetli. Türkiye aslında tam olarak sanayiileşmeden hizmet sektörünü geliştirerek hata yaptı. Gelişmiş ülkelerde kişi başı 10 bin doların yüzde 40’ı sanayiden geliyor bizde ise yüz de 16’sı. Kimse eleştiriyi duymak istemiyor. Ben şirkette beni eleştirsin diye maaş veriyorum elemanlarıma. Ben mühendisim ve verilerle durum tespiti yapmadan hareket edemem. Biz takdir edilmeyi bekliyoruz. Ego tavan. Yaptıklarımızı çok abartıyoruz. Hedefler büyük olmalı. Gidecek yol keyifli olmalı. İnsanlar yaptıkları işten zevk almalı. Ekonomide zor günler kapıda Dolar/TL’nin gerilemesiyle yaşanan rahatlama, yerini soğan fiyatları ile ilgili tartışmalara bıraktı. Ekonomistlere göre ekonomideki asıl zor dönem ise kapıda. DW Türkçe’ye konuşan Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Veysel Ulusoy, “Buna ‘ilk şok’ diyelim. Döviz kuru, arkasında yüksek faiz, yüksek seviyede enflasyon oranı ve daha önemlisi çevirmek zorunda olduğumuz dış borç piyasasında yüzde 6’ları aşan borçlanma maliyeti gibi kalıcı hasarlar bıraktı” dedi. GlobalSource Partners Türkiye Danışmanı Atilla Yeşilada da, “Verem olan insana öksürük şurubu vermeye benziyor. Veremi tedavi etmiyorsunuz” dedi. l Ekonomi Servisi Denetime rağmen ölüm CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, maden ocaklarındaki kazaların neden önlenemediği sorusuna Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, “Maden sahaları yılda en az bir kez denetleniyor. Riski yüksek olan madenler dört kez” yanıtı verdi. Dönmez’in söz konusu yanıtı verdiği gün Zonguldak’ın Kilimli ilçesindeki kaçak maden ocağında meydana gelen patlamada 3 işçi yaşamını yitirdi. Gürer, “Bazı maden sahalarının yılda 4 kez denetlendiği ifade ediliyor ama bir maden ocağı kaçak olduğu halde nasıl oluyor da faaliyetini sürdürüyor?” diye sordu. Yapılan denetimler sonucunda 2017’de 80 olan ölümlü maden kazası sayısının bu yıl 27’ye indiğini söyleyen Dönmez, “Amacımız ölümlü maden kazalarını sıfı ra indirmektir” dedi. l ANKARA Batık inşaatlar finansı yıkacak CHP Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu, “İnşaat şirketleri batınca bankaların kredilerini ödeyemeyecekler. Ödenmeyen krediler artınca da reel sektörün domino etkisiyle finans sektörü de yıkılacak” dedi. Erdoğdu, ipotekli konut satışlarının çöktüğünü, hükümetin bir süre önce konut sektörünü kurtarma planı tasarlamaya başladığını ama bunu henüz tam olarak açıklamadığını söyledi. Erdoğdu, “İnşaat şirketlerini kurtarmaya çalışan bir yönetimle karşı karşıyayız” diye konuştu. l ANKARA Rejimin ‘gerçeği’ Siyasal İslamın gerek siyasi liderliğinin gerekse organik entelektüellerinin simgesel evreninde, gelecek beklentilerinde “iktidardan gitmek olasılığı” yok. Peş peşe gelen referandumlarda ve OHAL altında çıkarılan yasalarla, devletin disiplincezalandırma kurumlarındaki kadrolaşmalarla, seçimleri kendileri için bir tehlike olmaktan çıkardılar. Ancak, içleri bir türlü rahat edemiyor. ‘Parlamenter’ mi ediniz? Haksız da değiller! Başlangıçta, “bu ülkenin yüzde 99’u Müslüman”, “nasıl olsa bizden” diyerek avunuyorlardı. Gezi olayından, 2015 Nisan seçimlerinden sonra, nüfusunun çoğu Müslüman olan bu ülkede aslında azınlık oldukları, bundan sonra ancak hileyle, hatta zor kullanarak ayakta kalabilecekleri kafalarına dank etti. Bu durum, hayal ettikleri yaşam tarzıyla, ekonomik ve siyasi çıkarlarla, parlamenter demokratik pratikleri bağdaştıramadıklarından, onlar için çok ciddi bir sorundur. Bu sorun onlarda dinmek bilmez bir gerginlik yaratıyor. “Cumhur İttifakı” dedikleri şeye bu derecede, denize düşen yılana sarılır misali sarılmak, işte bu gerginliğin ürünüdür. Hem içinde bu gerginliği yaşayıp hem de dışında “burası demokratik bir ülkedir” fantezisini korumak son derecede zor. Bu fantezinin bastırıp gizledikleri rejimin Gerçeği her fırsatta kendini gösteriyor. Bu Gerçek, seçim gecesi, daha resmi sonuçlar açıklanmadan “atı alan Üsküdar’ı geçerken”, “ya bu geçişi engellemek isteyenler olursa” korkusuyla birtakım silahlı tipleri sokağa dökerken kendini göstermişti. Daha yakınlarda “beğenmezsek kayyım atarız” açıklamaları da bu Gerçeğin (seçmenin iradesi bizi bağlamaz) bir tezahürüdür. Ekonomik kriz, giderek derinleşiyor, kaynak dağılımı giderek bozuluyor, Merkez Bankası rezervleri hızla tükeniyor. “Piyasa ekonomisi” fantezisi de hızla, faizlere, fiyatlara, Merkez Bankası’na, enflasyon hesaplarını yayımlayan bürokratlara, hatta “soğancılara” müdahalelerin basıncı altında parçalanıyor; çatlaklarından yine rejimin Gerçeği ortaya çıkıyor. Fanteziler dağıldıkça, siyasal İslamın liderliğinin ve organik entelektüellerinin ruhsal gerginliği artıyor; rejimin Gerçeği, ağızlarından dışarı kaçıveriyor. Ya biz ya iç savaş Parlamenter demokratik bir rejimde, hiçbir hükümet / yönetim, seçimlerde kendisine oy kaybettirmek isteyenleri muhalefetini “kaos ittifakı” olarak tanımlayamaz. Muhalefetin görevi ve amacı, hükümeti kurmuş olan partiye oy kaybettirmek, onu düşürerek yerine yeni hükümeti kurmaktır. Ancak bugün Türkiye’deki rejimin Gerçeği şudur: Bu rejim ne parlamenterdir ne de demokratik. AKP yanlısı Sabah’ın yazarı Salih Tuna’nın 21 Kasım 2018 tarihli “Tercih mi zaruret mi” başlıklı yazısında, bu Gerçek birçok yerde kendini gösteriyor. Yazar, kendi cemaatlerinde âdet olduğu üzere muhalefeti “kaos ittifakı” olarak niteliyor ve devam ediyor. “Önümüzdeki yerel seçimlerde AK Parti’yi oy kaybına uğratmak, ‘kaos ittifakının’ yegâne hedefi.” Yazarın, Gezi olayı sırasında yakalandıkları kolektif PTSD (Travma sonrası stres bozukluğu) hastalığı da nüksediyor: “ ‘Sistem değişikliği halktan güvenoyu almadı’ tezviriyle erken seçimi zorlayacaklar, gerekirse sokakları harekete geçirmeye çalışacaklardır... Yıllar yılı zehirledikleri sosyolojileri buna aşeriyor zaten... Söylemeye dilim varmıyor ama söylemesem de olmaz: Bu yolun sonu maalesef iç savaştır!..” (abç). Yazara göre Cumhur İttifakı “ölümüne” kurulmuştur. “Şu belediyeyi ben aldım sen aldın; meclis üyesi o oldu bu oldu gibi” sıradan demokratik kaygılar, yazara göre “küçük hesaplardır”, esas olan “Türkiye’nin bekasıdır.” Demek ki, Cumhur İttifakı’na oy kaybettirmeye kalkan muhalefet aslında Türkiye’nin bekasına karşıdır. Demek ki, yazara göre, muhalefet esas olarak vatan hainidir. Eh, muhalefet vatan haini ise, bunun mantıki sonucu, “iç savaşın” kaçınılmaz olarak gündemdeki olasılıkların arasına girmesidir. Siyasal İslam son seçimlere de adeta kıyamete gider gibi gitti. Sık sık iç savaştan söz etti, silah gösterdi. Biz birçok kez uyardık ama CHP, liberal entelijansiya, rejimin, her fırsatta yüzünü göstererek sırıtan bu Gerçeğini görmezden geldi. Hadi daha insaflı davranalım “göremedi” diyelim. Ancak bu dünkü durumdu. Şimdi, yerel seçimlere, bu deneyimi de yaşamış olarak gidiyoruz. AKP liderliği “beğenmezsek kayyım atarız” diyor. Geçmişte birçok kez yararlandığı AİHM’nin kararına “bizi bağlamaz” diyor, Siyasal İslamın organik entelektüelleri yine iç savaştan söz ediyor. Medya ve sokaklardaki neredeyse total kontrole değinmek artık gereksiz. Ve CHP, bu ortamda, “kaos ittifakı” olmak bir yana, sandığa durumu tamamen kabullenerek ve adeta, “düzenin içine kurulmuş” bir meşruiyet yaratma makinesi olarak gidiyor. ODTÜ’lüler ekonominin geleceğini konuşacak Aralarında İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince’nin de bulunduğu ODTÜ’lü ekonomistler Mustafa Sönmez ve Ege Cansen, Türkiye ekonomisinin ve finansal sistemin mevcut durum analizi ve gelecek beklentisini konuşmak üzere bir araya geliyor. İstanbul Şişli’deki Milli Reasürans Merkezi’nde bugün düzenlenecek etkinlik, saat 19:00’da gerçekleştirilecek. Cansen ODTÜ İşletme’den 1961’de, Özince 1975’te, Sönmez ise 1978’de mezun olmuştu. l Ekonomi Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle