27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER eposta: [email protected] Cuma 2 Kasım 2018 2 TASARIM: BAHADIR AKTAŞ için imece çağrısı Bu kampanya; CUMOK’un (Cumhuriyet Okurları), Atatürk devrimlerine inanmış Atatürkçü Düşünce Derneği, kadın kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin çağrısıdır. Bu, tüm halkımıza “son kale”nin korunması için önemli, içten ve açık yürekli bir çağrıdır. Bu çağrıya Atatürkçü si vil toplum örgütleri, kuruluşlar destek vereceklerini Cumhuriyet Vakfı’na bildirmişlerdir. Vakıf senedimize göre, CUMOK’ların çağrısıyla başlayan kampanyayla bağış almaya vakfımız yetkilidir. Ba ğışlarınızı “26 Ekim26 Kasım 2018” tarihleri arasında bir ay süresince gazetemizden ve internet sitemizden duyurulan hesap numaralarına yatırabilirsiniz. l TL Iban numarası: TR67 0006 4000 0011 3980 0074 52 l USD Iban numarası: TR69 0006 4000 0021 3980 0112 91 l Euro Iban numarası: TR28 0006 4000 0021 3980 0118 35  l Bağışlarınızı Cumhuriyet Vakfı’nın web sitesi www.cumhuriyetvakfi.org. tr adresi üzerinden de yapabilirsiniz. paha biçilemez değer Cumhuriyet okurları, Atatürkçü Düşünce Derneği, n İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Misket Dikmen: Cum kadın kuruluşları ve sivil top huriyetin kazanımları, hem fik lum örgütlerinin çağrısıyla baş ri anlamda hem de varlıklarıy layan “Cumhuriyet İmecesi”ne la birer birer elden çıkarılırken, destek büyüyerek devam ediyor. tüm bu yağmaya direnen Cum Kurum ve kuruluşların destek huriyet gazetesi, elbette yaşama mesajları özetle şöyle: lı. Cumhuriyet gazetesi, cumhu n CHP Ankara İl Başkanı Rıf riyet değerleri demektir. Bu de kı Güvener: Cumhuriyet için ğere paha biçilemez, ancak ime “imece çağrısı”na destek veriyo ceyle destek olunabilir. ruz. Cumhuriyetin savunucusu n İstanbul Eczacı Odası Baş partimizin ve gazetemizin ilele kanı Ecz. Cenap Sarıalioğlu: bet yaşaması için her türlü des Demokrasinin, laikliğin, Atatürk teğin verilmesi gerekiyor. Des ilke ve devrimlerinin savunucu tek vereceğiz, elimizden geleni su Cumhuriyet gazetesinin ime yapacağız. Cumhuriyet gazetesi ce kampanyasını yürekten des susturulamayacak, ilelebet yaşa tekliyor, herkesi Cumhuriyete yacak” dedi.  güç vermeye davet ediyorum... Üniversitelilerden ziyaret İstanbul Işık Üniversitesi öğretim görevlisi Selçuk Öziş, bir grup tipografi dersi öğrencisiyle birlikte önceki gün gazetemizin Şişli’deki merkez binasına gelerek Cumhuriyet Müzesi’ni gezdiler. Genel Yayın Yönetmenimiz Aykut Küçükkaya ile görüşen Selçuk Öziş, “ Cumhuriyet gazetesine sizinle birlikte yeni döneminizde başarılar diliyorum. Cumhuriyet Müzesi’ni gezdik, dünden bugüne baskı tekniklerini gördük. Tipografi dersini alan öğrencilerime burada eski baskı tekniklerini gösterdim” dedi. Bir ekmek, bir gazete Umut ÖZKAN Eğitimci Yazar Sabahları evde kim erken kalkarsa, önce gazete bayimiz İsmet Ağabeye uğrar. Gazetemiz “Cumhuriyet”i ardından mahallemizin ekmek fırınından ekmeğimizi alırdı. Zaman zaman ekmek almayı unuturduk ama sınıfımız, öğretmenimiz Cumhuriyet’i asla unutmazdık. Devir, “bir ekmek, bir ‘Cumhuriyet’” devriydi. Gazete bayimiz çok iyi birisiydi. Babacan, güleç yüzlü... Her gün aldığımız Cumhuriyet’in ücretini her ay başı ödeyen sadık, emektar okuyucusuyduk. Babam bir Cumhuriyet sevdalısıydı. Bize Cumhuriyet’in bir okul olduğunu öğretmişti. 12 Eylül’ün karanlık günlerinde bile arka cebinden Cumhuriyet’i hiç çıkarmadı. Öğretmenimiz hep evdeydi. İlhan Selçuk’un “Pencere”si ilk öğretmenimizdi. Uğur Mumcu kahramanımızdı. Hıfzı Veldet büyük tarihçimizdi. (Cumhuriyet) Mustafa Ekmekçi, Köy Enstitüsünün Hasan Âli Yücel’i, Tonguç’uydu. Yazılarıyla ilk kez Köy Enstitüleri’ni anlatan, unutulmaz, espri dolu bir yazardı. Erdal İnönü’ye “Hint horozu” lakabını takmıştı, evde gülerdik. İş, sendika, emek yazıları; Işık Kansu, Şükran Soner ve Atilla Özsever “Emek en yüce değerdir” anlayışını okuyucuya didaktik mesajlar vererek ulaştırırlardı. Biz “Halit Çelenk” adında bir hukuk savaşçısını Cumhuriyet’te tanıdık. “Fakir Baykurt” adında sol sosyalist yazarla orada el sıkıştık. Şehitler veren gazete Cumhuriyet, şehitler veren bir gazeteydi. Her şehitte biz evde ailece ağladık. “Ali baba sının gazetesini bırakıyor” sloganıyla Cumhuriyet’e alternatif kartel medyanın çıkarttığı gazetelerine bile tenezzül etmedik, elimizin tersiyle ittik. Hak, adalet, eşitlik kavramlarını çocuk yaşta Cumhuriyet’ten öğrendik. Son Cumhuriyet’e yapılanlar bizim gibi kadim Cumhuriyet öğrencilerini yürekten üzdü. Biz, önceleri öncülüğünü Hasan Cemal’in yaptığı gazeteyi parçalamaya çalışan ekibi bile yerdik, eleştirdik. Cumhuriyet bir düşünce gazetesidir. Bir ilke, fikir, ideoloji gazetesidir. O yüzden diğerlerinden ayrılır. Aydınlık, çağdaşlık ve demokrasi onun adıdır. Son gazetenin çizgisinde yapılan ufak tefek değişiklikleri bile “Yüz çiçek açsın, bin fikir yarışsın” diyecek kadar çoğulcu ve demokrat karşıladık. Gazeteyi bir kuşak aktarımı ayakta tutuyor. Nitekim gazetenin binalarını, bahçelerini kimler üzülerek akın akın doldurdu gördük. Bu gazetenin “yüzergezer” okuyucusu yoktur. Sayısı belli, niteliği belli bir tiraj kitlesi vardır. Bu kitleyi bir dönem yapıldığı gibi faşist falan diye de nitelemek sayın yazarlara yakışmaz. Konjonktür yazarlığı, rüzgâr ne yandan esiyorsa tavrı bu gazete geleneğinde hiç olmamıştır. Bu gazetede uzun yıllar yazarlık yapan bir yazar, akil adam olmuştur. Hatta İlhan Selçuk’un deyimiyle, Cumhuriyet, Fethullah’a yazar bile vermiştir. Toktamış Ateş bunlara örnektir. Bu kavgalar bile Cumhuriyet’i yıkamamıştır. Hey koca çınar. Sen ne kavgalardan alnının akıyla çıktın, bu nedir ki. Bu nedir ki! Kul değil, Cumhuriyet yurttaşı Prof. Dr. Süheyl Batum ADD Genel Başkanı Bundan 10 yıl öncesine kadar, Türkiye’nin, bu coğrafyadaki birçok ülkeyle kıyaslandığında, hukuksal açıdan göz ardı edilmesi mümkün olmayan bir “deneyime” sahip olduğunu söyleyebilirdik. Nitekim, 1808’den başlayarak 2016 yılına kadar “9 anayasal belge” yapmış bir ülkeydik. Bu sayının, çok önemli bir hukuk mirası ya da “hukuksal mal varlığı” anlamına geldiği kuşkusuzdu. Üstelik 1920 yılında “egemenlik (üstün kural koyma gücü) kayıtsız şartsız milletindir” diyerek TBMM’yi kurmuş, ülke işgal altında iken Ankara’da “anayasa” yapmış ve 3 yıl sonra da Cumhuriyeti ilan etmiş bir ülke... 1923’te kurulan Cumhuriyet rejiminin çok önemli bir özelliği ve farklılığı da vardı; nitekim ilk baştan beri Cumhuriyet bir “devlet biçimi” olarak anayasalarımıza girmişti, oysa 1793’te ilk kez Cumhuriyet rejimini denemiş olan Fransa’da, Cumhuriyet, her zaman “bir hükümet biçimi” olarak kabul ediliyordu. Hukukun üstünlüğü Ve bu fark, basit bir kelime farklılığı değildi. Hükümet biçimi olarak Cumhuriyet, sadece “devlet başkanının seçimle işbaşına geldiği bir hükümet biçimi” anlamına gelir. O kadar. Oysa Türkiye Cumhuriyeti, 1923’ten bu yana, çok daha farklı, çok daha geniş bir kavramı; “egemenli Çok kısa bir zamanda Cumhuriyet yoluna, Atatürk’ün Cumhuriyet’ine geri döneceğimizi biliyor ve bunun için durmadan, yorulmadan mücadele etmemiz gerektiğine inanıyorum. ğin millette olduğu; demokratik, laik, sosyal, hukukun üstünlüğüne dayalı bir devlet anlayışını, bu zorunlu ilkelere dayalı bir devlet biçimini” ifade ediyordu. Üstelik, bu anlayış 1961 Anayasası’yla kurulan, Anayasa Mahkemesi’nin “süreklilik kazanan” içtihadı ile, bir derinlik, bir güvence de kazanmıştı. Nitekim, Anayasa Mahkemesi aynen şöyle demekteydi; “Cumhuriyet içi boş bir kalıp değildir, anayasada yer alan ilkelere (demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti) hiç dokunmuyormuş gibi görünerek, Anayasa değişikliği yoluyla bile olsa, bu kavramların içini boşaltamazsınız. Cumhuriyetin gerçek anlamını yok edemezsiniz”... Zaten büyük çoğunluğumuz da aynı şeyi düşünmüyor muyduk; “Hükümetler değişebilir, kavramlar değişebilir, belli dönemlerde zarar bile görebilir ama Cumhuriyet rejimi de, ona yaşam veren temel nitelikler de hiçbir zaman değişmeyecektir. Aynen devam edecektir” demiyor muyduk? Pekiyi, böyle düşünmemize, bu kadar emin olmamıza neden olan “güven, inanç” nereden kaynaklanıyordu dersiniz? Çünkü Atatürk ve arkadaşları, Cumhuriyeti kurarken, bir noktayı hiç unutmamışlardı; “bir hükümet biçimi olarak Cumhuriyeti kurmak kolaydı, ama onu sürekli kılmak, ancak bir tek şeyle mümkündü; Cumhuriyetin bireyini, yurttaşını oluşturmakla”... Tebaa değil, kul değil, Cumhuriyet yurttaşıyla”. Cumhuriyetin bireyini oluşturmak için 4 önemli devrim yaptılar. a) Din, dil, ırk, mez hep, etnik köken, cinsiyet ayrımına dayanmayan eşit bireylerden oluşan bir millet anlayışı; b) Her alanda kadın erkek eşitliği; c) Laik hukuk anlayışı; d) Laik, eşit, bilimsel ve çağdaş eğitim anlayışı. Yani kimilerinin dediği gibi “dindar ve kindar” bir nesil yetiştirmeye değil, “fikri hür, vicdani hür, irfanı hür bir nesil” yetiştirmeye yönelik bir eğitim anlayışı. Bugün, geldiğimiz noktada, Cumhuriyetin yaşayıp yaşamadığını, devam edip etmediğini değerlendirebilmenin kolay bir yolu var. Cumhuriyetin bireyi, yurttaşı anlayışı devam ediyor mu? Yani eşit bireylerden oluşan bir millet anlayışımız devam ediyor mu? Kadın erkek eşitliği her alanda kendini gösteriyor mu? Laik bir hukuk anlayışı ve tek güvencesi olan yargının bağımsızlığı ilkesi geçerli mi? Ve her şeyden önemlisi eğitim sistemi, bilimsel ve çağdaş esaslara dayalı “fikri hür, vicdanı hür gençler” yetiştirmeye mi yönelik? 2018’in 29 Ekim’ine baktığımda, olumlu bir cevap vermek bana mümkün görünmüyor. Ama çok kısa bir zamanda Cumhuriyet yoluna, Atatürk’ün Cumhuriyetine geri döneceğimizi biliyor ve bunun için durmadan, yorulmadan mücadele etmemiz gerektiğine inanıyorum. Mahkemesi’nin, Avrupa İn san Hakları Mahkemesi’nin, Avrupa İn san Hakları Sözleşmesi’nin ilgili karar ve Tarikatlara teslim içtihatlarına dayandırarak şöyle olan MEB’de skandal   diyor: “Bir öğrenci ve Skandal, Üsküdar’daki İTÜ Geliştirme Vakfı Beylerbeyi lisinin çocuğunun din dersinden muaf tutulmasını sağlamak için herhangi bir dine mensup İlkokulu 4. sınıf öğrencile olduğunu veya olmadığını rinden birinin velisinin, ev veyahut inanmadığını açıkla ladının din dersinden muaf mak durumunda bırakılması tutulmasını istemesiyle 2709 sayılı Türkiye Cumhuri başlıyor: yeti Anayasası’nın ‘VI. Din ve “Henüz yaş itibarıyla soyut Vicdan Hürriyeti’ başlıklı 24. işlemler dönemine geçmediği maddesinde yer alan ‘kimse için, anlatılan soyut konuları dini inanç ve kanaatlerini anlamıyordu, kafası karışı açıklamaya zorlanamaz’ hük yordu, evde sorular sormaya müne açıkça aykırılık oluştu başlamıştı. Bazı kavramlara racaktır. dili bile dönmüyordu. Yukarıda atıf yapılan 910 yaşındaki bir çocuk AİHM’nin verdiği ihlal karar kendi özgür iradesiyle her ları ve sadece Hıristiyanlık hangi bir dinsel sisteme ina ve Musevilik dinlerine inanan nıp inanmama tercihinde bu öğrencilere din dersinden lunabilecek bir bilinçte değil. muafiyet imkânının tanınma Dolayısıyla o yaşta çocu sının, diğer dinlere inanan, ğa hangi dini öğretirseniz hiçbir dine inanmayan ya da öğretin, bu bir dayatmadır. Tanrıtanımaz kişiler açısından Yetişkin olduğunda, kendisini eşitsizlik yaratacak olması entelektüel olarak donattığı karşısında, davacının çocu zaman istediği kararı verebilir. ğunun din dersinden muaf Şu anda devlet eliyle ona bir tutulması talebinin, ‘Hıristiyan dinin, bir mezhebin dayatılı ve Musevi dinlerinden birine yor olmasına karşı durdum.” mensubiyetini belgelendirme’ HHH koşuluna bağlanmak suretiyle İntihar videosu reddedilmesine ilişkin dava “Çocuğum derslere ilk konusu işlemde hukuka uyar girmeye başladığında evde lık bulunmamaktadır.” bunun olumsuz sonuçlarını HHH almaya başladık. Korkmaya Aysever ‘korkmayın’ di başladı. Din öğretmeni diyor yor: ki, sınava girerken besmele Pek çok velinin kendisi gibi çekerseniz sınavınız iyi geçer. düşündüğünü ama damga Çocuğun böyle bir anlayışı lanma korkusundan ses çıka yok. Çocuk, sınavının iyi geç ramadığını belirten Aysever mesi için çalışması ve öğren şöyle konuşuyor: mesi gerektiğini biliyor ama  “Birçok veli damgalanmak din öğretmeni çocuğun aklını istemediğini, çocuğunun karıştırdı ‘besmele çekerseniz afişe olmasını istemediğini sınavınız iyi geçer’ diye.... söyleyerek geri adım attı. Din dersi öğretmeni 9 Pek çok ebeveynin aslında yaşındaki çocuklara intihar çocuklarını din dersinden videosu izletti. Pek çok çocuk muaf tutmak istediğini ancak odasında tek başına yatabilir fişlenme ve toplumsal linç ken, bu olaydan sonra evde kaygısıyla bunu yapmadığına yalnız kalamamaya başladı tanık olduk. lar.” Oysa şunu bilmek gere HHH kiyor: Din dersinden muaf MEB’den skandal yazı olmayı istemek bir haktır. http://Sol.org.tr Sol.org.tr. Çıkan bu mahkeme kararı sitesindeki habere göre, İs da, bu gerçeği doğruluyor.”  tanbul İl Milli Eğitim Müdürlü HHH ğü, Selnur Aysever’in, çocu Selnur Aysever’in avukatı ğunun zorunlu din dersinden Özge Demir de, zorunlu muaf tutulması için yaptığı din dersine karşı açılan 5 Ekim 2017 tarihli başvu davalarda benzer kararların ruya, 10 Kasım 2017’de, daha önce de verildiğini Anayasa’ya aykırı olan akıl anımsatarak şöyle diyor: almaz bir yanıt veriyor: “Ancak bu mahkeme kararı “Hristiyan ya da Musevi diğerlerine göre çok daha dinlerinden birine mensup detaylı. Zorunlu din dersi olduğunuzu belgelendirin” dayatılan çocuğun hem eği diyerek bu isteği reddedi tim hakkının hem de din ve yor.  vicdan özgürlüğünün ihlal Aysever bunun üzerine edildiğini, uygulamanın kanun avukatı Özge Demir aracı önünde eşitlik ilkesine aykırı lığıyla idare mahkemesine olduğunu karar altına alan bir başvuruyor. metin” İstanbul 4. İdare Mahke HHH mesi İstanbul İl Milli Eğitim DİREN DEMOKRATİK VE Müdürlüğü’nün “ret” işlemini LAİK HUKUK DEVLETİ: hukuka aykırı bularak oybirli MİLLİ EĞİTİM BAKAN ğiyle iptal ediyor. LIĞI, DİN VE VİCDAN ÖZ Mahkeme, gerek GÜRLÜĞÜNE AYKIRI DA çe olarak, Anayasa YATMA YAPAMAZ! Büyük tarım ülkesi Türkiye ne hale geldi? Turgut ÜNLÜ Eğitimci Osmanlının yok olan küllerinden Cumhuriyetin kazanımları ile büyük bir tarım ülkesi haline gelen Türkiye ve üretken çiftçimiz; özellikle AKP iktidarının son 16 yılda uyguladığı politikalarla bakınız ne hale geldi? Çiftçimiz, gübre, mazot, elektrik fiyatlarındaki fahiş artış, yasal olarak alması gerektiği halde alamadığı gerekli destek, ödemelerin üretim sonu verilişi, yabancı ülke çiftçisinin tercih edilmesi, ipotek karşılığı kredilerden dolayı tarla ve üretim araçlarını yitirişi, girdi ürün piyasasının uluslararası tekellerin eline geçişi, iklim değişikliği, tarım ürünleri ithalatı vb. nedenlerden tarımdan uzaklaşmak zorunda bırakıldı. Tarım alanları 4 milyon hektar geriledi. Geçen yıla göre çiftçimiz yüzde 50 yoksullaştı. Tarım arazileri rantçılara satılmaya başlandı. Çiftçi sayımız son 1 yıl da yüzde 5.2 oranında azaldı. En hızlı azalan 15 ilimiz sıra ile: Hakkâri, Trabzon, Bartın, Zonguldak, Elazığ, Osmaniye, Samsun, Kastamonu, Urfa, Hatay, Sakarya, Tunceli, Antalya, Bilecik ve Siirt oldu. Kentlere göçe zorlanım sonucu tarımsal nüfusumuz 7 milyon azaldı. Çiftçiye verilmesi gereken 102 milyar liralık destek verilmedi. Çiftçimiz 109 milyar lira tarımsal borçlandırıldı. Çiftçimiz küresel sermayeye kul edildi. Tüm bu olumsuzluklara karşın; Hükümet, Sudan’dan arazi kiraladı. Ve 2019 bütçesinde tüm emekçilere olduğu gibi çiftçilere yer verilmedi. “Kimsesizlerin kimsesi” Cumhuriyetimizin baştacı köylümüz, tarımımız 95. yılda yok olma ile karşı karşıya... Bu gidişata derhal dur demek tüm emekçilerin ve de çiftçimizin hem ülkesine hem kendine hem de 95. yılını idrak ettiğimiz Cumhuriyetimize karşı borcudur. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle