19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
İsveç arşivlerinde Abdülhamid “Karikatürlerle Abdülha mid”, İsveç’te yaşayan ga zeteci arka Ali Haydar daşım Abdul NERGİS lah Gürgün’ün Kaynak Yayınları’ndan çıkan son çe viri kitabı... Matrak olduğu kadar da düşündürücü ve günümüze gönder melerle dolu bir kitap.. Kitabın yazarı İsveçli Güstaf Noring. Sonradan Ali Nuri adını almış. Avusturya Musevisi Teodor Herzl’ın deyişiyle de bu kişi, “fraklı bir Osmanlı Vikingi”dir... Malmö’de doğdu Osmanlı’nın hizmetinde başarılı bir diplomatken, sonradan 2. Abdülhamid’in baş belası haline gelen Ali Nuri, 1861 yılında Malmö’de doğdu. Daha 17 yaşındayken, beş bin kitaplı bir kütüphaneye sahip oldu. “Doğu Sorunu Üzerine Bazı Düşünceler” adlı bir kitap yazdı. Osmanlı düzenine merak sardı. İstanbul’a taşındığında 18 yaşındaydı. Abdülhamid’in eşlerinin birinden dolayı bacanağı olan Tunuslu Mahmut Benayad’ın kızı Hayriye Hanım’la evlendi. Bu akrabalık ilişkisinden yararlanıp Osmanlı bürokrasisinde hızla yükseldi, Abdülhamid’in en yakınlarına kadar sokuldu. Hariciyede önemli görevler aldı. Çeşitli ülkelerde konsolos yardımcılığı görevinde bulunduktan sonra Rotterdam’a başkonsolos olarak atandı. Ancak, “dik başlı, söz dinlemez” biri olması yüzünden Abdülhamid’le arası açıldı. İsveçli olmasına karşın, “Jön Türkler” hareketine katıldı. Avrupa’da çıkardığı “Davul” adlı bir gülmece dergisinde Osmanlı yönetimini ve Abdülhamid’i eleştiren yazı ve karikatürlere yer verdi. İhbar mektupları Saray’ın “Jurnalciler”’i boş durur mu? Saray’a ihbar ettiler. Paris Sefiri Münir Bey, Abdülhamid’e uzun bir name yazarak, Ali Nuri’nin “Jön Türkler” içindeki faaliyetlerini ve Abdülhamid karşıtı çalışmalarını anlattı. Sayısız ihbar mektuplarından sonra Ali Nuri’nin Saray’la bağları koptu. Muhalif “Davul” dergisi, Abdülhamid karşıtı yayınlarını sürdürdü. Hakkında İstanbul’da dava açıldı. Yargılamanın asıl nedeni Davul’da yer alan yazı ve karikatürler olmasına karşın, “cinayetle” suçlandı. Çünkü, Abdülhamid yönetiminde gülmece “cinayet” demekti. Ali Nuri, gıyabında yargılanarak önce 101 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Daha sonra bu karar ömürboyu hapis cezasına çevrildi... Belçikalı ajan Ali Nuri, “Abdülhamid’in yabancı güçlerin baskılarına boyun eğen bir kişiliğe sahip olduğunu”, Mabeyn Başkâtibi Tahsin Paşa’nın anılarına dayandırarak Davul’da şu iddialarla anlatıyor: “Abdülhamid’e karşı düzenlenen bir bombalı suikastın en önemli sanıklarından biri olan Belçikalı Jorris idama mahkum edilmişti. Bir gece, Brüksel’den Yıldız Saray’na bir telgraf geldi. Tehdit dolu ifadelerin yer aldığı bu telgrafta Jorris’in serbest bırakılması isteniyordu. Abdülhamid’in, bu telgrafa karşı takındığı tavır dikkat çekiciydi. Bombayı elinde tutarak fitili ateşlediğini itiraf eden Jorris idam edilmedi, hapiste de tutulmadı. Affedilerek Yıldız Sarayı’na götürüldü. Yüzyüze görüştürüldüğü Abdülhamid tarafından maaşa bağlandı, Ermeni komitacılara karşı ajan olarak görevlendirildi. Bu hizmeti yerine getirmesi için beş yüz altın harcırah verildi. Sirkeci’de trene bindirilerek Avrupa’ya gönderildi. Belçikalı Jorris, Avrupa’da Abdülhamid’e yararlı hizmetlerde bulundu.” Davul’da yayımlanan, Abdülhamid’in ruhsal durumunu anlatan ve karikatürlerle süslenmiş başka bir yazı da şöyle: “Abdülhamid, uykudayken sürekli sayıklıyor. Uyanıkken arkasından koşup gelen ve onu korkutan hayaller görüyor. Örneğin, kendisini ipin ucunda, idam edilmiş halde, halkın da bu olayı alkışladığını hayal ediyor. Yıldız Sarayı’nın bahçesindeki ağaçları darağacı sanıyor. Zehirlenme korkusuyla, saray mutfağında pişen yemekleri, önce kedi ve köpeklerine yediriyor. Yıldız Sarayı’nın her köşesinde bir suikastçının beklediği paranoyasını yaşıyor.” Abdülhamid’in bu ruh hali, dergide şu dizelerle dile getiriliyor: “Acı günlerin zamanı şimdi/ Korkarım halkımın yüzüne bakmaya/ Çünkü dolanır intikamcılar etrafımda/ Ellerinde zehir, tabanca ve bıçak!..” Abdülhamid’in ölümü ise kalp ve böbrek yetmezliğinden oldu. (10 Şubat 1918). [email protected] PAZAR YAZILARI [email protected] Pazar 18 Kasım 2018 Kanada’ya nasıl gideriz!.1.5 Bir süredir çok karşılaştığım soruların başında Kanada’ya yol tarifi geliyor. Haksız da değiller tabii; soracaklar. Türkiye’deki zamanlarımda yakınlarım bir yana, onların tanışları hatta ahbapları da beni arıyor, buluyor, ne yapıp edip soruyor. Herkesin gitmek istediği yer, ütopya ülkesi gibi uzaklardaki hayalin yeri, “bir an evvel kapak atılacak yer” Kanada’ya dair sorular bitmiyor. Somali doğumlu, Kanadalı Ahmed Hussen’i hükümetinde Göçmenlik Bakanlığı’na getiren Federal Başbakan Justin Trudeau’nun göçüp yerleşmek isteyenlere eskiden olduğu gibi kapıyı sonuna kadar açmadığı, kuralları bir parça gözden geçirip sıkılaştırdığı söylenebilir. Yılda 140 bin civarında göçmen alan Kanada, bundan böyle işi sıkı tutacağını açıklamasına rağmen, 2021’de rakamı 350 bin kişiye çıkartacak. Yani durum o kadar da umutsuz değil. Tabii göçmen alımı ülkeler arasında belli bir eşitliğe göre hesap ediliyor ve bu durumda en çok Çin’den, Hindistan’dan gelenleri görmek mümkün oluyor. Bakan Mr. Ahmed’e sorulması gereken sorulara muhatap olmak bir hayli zor iş. “Nasıl gideriz?” sorusunun sahibi, topraklarıyla dünyanın 2. büyük ülkesi olan Kanada’nın haritadaki yerini gösteremez durumda olunca, uygun bir kar şılık vermesi de zor. Karşınızdaki, sizi Kanada’dan gelmiş kurtarıMahmut Şenol cı gibi görmekte, geleceğini âdeta sizde bulmaktadır. Doğruyu da duymak istemezler açıkçası; hayalleri bozulmamalı. Kanada’dayken de bu soru peşimi bırakmıyor; İnternet sağ olsun! Şikâyetçi miyim, değilim elbette ama üzülmemek mümkün mü? Ülkenin yetiştirdiği pırıl pırıl beyinler, kol gücü, insan ruhu buradan uzaklaşmak istiyor; üzerinde düşünülmesi gereken bir olgu! Büyükşehir merakı Sanki az sonra Mr. Ahmet Hussen telefon açıp onları davet edecekmiş gibi bir rahatlıkla konuşan kimileri de, “Fakat çok soğukmuş oraları, gideriz gitmesine ama!” dedikleri vakit, ortalıkta epeyi dolaşmış bir fıkrayı hemen hatırlıyoruz. İzmirlinin birisi Kanada’ya gitmiş, kar kış kıyamet, ev sıcacık, garajda çifte araba; hayat güzel. Bir de bakmış geyikler evin bahçesine kadar geliyor; kartpostalını arasan bulamazsın, manzara hârika! Arkadaşlarına yazıyor: “Bugün geyikler kapıya kadar geldi! Kar 3 metre...” Bir ay sonra ikinci mektup aynı şeyden bahsediyor fakat “Geyikler evin camlarına kadar yanaşıp boynuz atıyor, camcılara dadandık” diye. Öteki ay, kışın zemheri vaktidir, yılbaşı yaklaşmış, kar yağmaya devam ediyor, geyikler arabaya çarpıyor, orası burası çiziliyor; mektup kötüleşmeye başladı. Bu böyle nisana kadar sürer, mayıstayız kar hâlen kapıda. İzmirli küfür döşenerek son mektubunu yazıp tası tarağı topluyor. Ahmed Hussen de gelmek isteyenlere bu fıkrayı anlatıyor mu, bilmesi zor. Gerçek şu ki, dünyanın insan haklarına saygılı üç beş ülkesinden biri olan Kanada’nın yaşam koşulları da sanıldığınca kolay değildir; ama göçmenlik tamamen imkânsız da değildir. Geldikten sonra Kanadalı olmaya ayak direyenleri haliyle istemiyorlar; dil öğrenmesi, sosyal yaşama katılması, demokrasinin bir parçası olması bekleniyor. Ne yazık ki, bizimkiler vatandaşlığıpasaportu aldıktan sonra “memlekete” dönmeye can atanların başında gelir; geyikten mi bıkıyorlar ne! Çinliyi, Hinti kovsan gitmez, yerleşir kalır. Buna ülkeye uyum meselesi deniyor! Soranlara, federal başvuru dışında aynı zamanda 10 eyaletin kendisine ait göçmenlik programları olduğunu hatırlatmakla yetiniyorum. Fakat ne yazık ki, kimse kırsal alandaki kasabalara git mek, yerleşmek istemiyor; herkesin gözü Toronto, Vancouver, Montreal gibi büyük kentlerde. Oysa işin püf noktası tam da burada! Kanada’nın kırsal büyüklüğü hesap edilirse, yeni gelenleri buralara iskân ettirmek politikası anlaşılır olmalı; gel de bizim hayalcilere anlat. Göçmenlere destek Öte yandan ABD sınırına doğru güneyden yürüyüşe geçmiş Honduraslı ve onlara katılan Guatemalalı, Meksikalıyla 6 bin kişiye ulaşmış göçmen kafilesi henüz Teksas’a dayanmadan, Başkan Donald Trump 5 bini aşkın askeri gücü sınıra yerleştirdi. Trump karşıtlığının had safhada olduğu Kanada’nın eylemcileri de boş durmayıp, geçen günlerde benzer bir yürüyüşü kuzeyden başlatarak ABD’yi kıskaca almak üzere yola çıktı. Kanadalı göçmenlik yanlısı bu grupların ABD’ye girip güneye kadar yolu katetmek ve Honduraslılar ile buluşmak istediklerine dair haber üzerine Trump bu kez kuzey sınırına da asker yığdı. İşler böylesine karışıkken dünyanın dört köşesinden insanlar ABD’ye, Kanada’ya göçmek için pılı pırtıyı toplamışken, siz de niyetliyseniz elinizi çabuk tutun! Sonra biçare geyiklere de kızmayın! [email protected] ‘SARI YELEK’ İSYANI SÜLEYMAN TOSUNOĞLU Fransa yakıt fiyatlarındaki artışa karşı dün ülke genelinde protestolara sahne oldu. Başkent Paris başta olmak üzere pek çok kentte on binlerce kişi meydanlara çıktı, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un tartışmalı ekonomik reform paketine karşı tepki gösterdi. Halihazırda Macron’a karşı sendikaların ara ara eylemlerinin sürdüğü ülkede son olarak yakıt vergisinin artırılması kararıyla birlikte Jacline Mouraud isimli bir kadının sosyal med ya üzerinden başlattığı kampanyaya yoğun ilgi oldu. Macron’un akaryakıttaki vergilerin aşağı çekilmesinin söz konusu olmadığı çıkışı gündeme yansırken “Sarı yelek” adı altında örgütlenen eylemciler dün yönetimi protesto için sokaklara çıktı, yolları kapattı. Muhalefet ve sendikalar da eyleme destek verirken birçoğu alanda kendi sembollerini kullanmadı. Paris’teki eylemlerde “Macron istifa”, “Yalancı”, “Zenginlerin başkanı Macron” sloganları atıldı. Elysee Sarayı’na yürümek isteyen kalabalığı polis engel ledi. Yerel basın, eyleme halkın desteğinin yüzde 76 olduğunu aktaran anketlere yer verdi. Son dönemde Macron’un kamuoyu desteğinin düşüşte olduğu biliniyor. Bir kişi yaşamını yitirdi Öte yandan İçişleri Bakanlığı, çocuğunu doktora götürmek üzere aracını süren bir kadının kalabalığı görünce panikleyerek kaza yaptığını, eylemcilerin arasına aracıyla girdiğini, olayda bir kişinin yaşamını yitirdiğini duyurdu. 20 kişinin de yaralandığı kaydedildi. l PARİS Hayallere açılan kapı Güney Afrika’nın bu en uç noktası, Cape St Francis’te ai man ışığınla aydınlat lemle birlikte yeni hayat macera tığın yolda sına başlamadan önce Fethiye’de yürüyorum, Esenköy’de bir okulda resim öğret diye mırıl meniydim. Okulda bir gün kazan dairesinin yanındaki o kasvetli depo burcu cunneen dandım. Karşımda ya hayran hayran bakışım dün gibi şaşkın göz aklımda. Kafamın içindeki projeyi nasıl lerle ne düşündüğümü anlamaya çalı dile getireceğim diye düşüncelere da şırcasına bakan Thedora vardı. lışım da, sonra anlatmaktan vazgeçip Thedora’yı ilk gördüğüm gün hatırım yaşatmayı seçmem de... da... Seavista’da kilisenin sosyal so Oda resme dönüştü rumluluk projeleri çerçevesinde düzenlediği bir etkinliğe davet edilmiştim. O depoyu resme dönüşen bir sınıfa Katılımcılar, bu bölgede yaşayan, ta çevireceğimizi söylediğimde çocukları ciz, şiddet, kayıplarla ağır travma yaşa mın şaşkın bakışı hâlâ gözlerimin önün mış dokuz kızdan oluşan “Sunrise Girl” de. Kova kova boyalar ve fırçalarla oku grubuydu. Kendimi ve sanatımı onlara la gittim ertesi gün. Tavandan zemine, anlatırken çok heyecanlıydım. Benimle masadan üzerindeki bilgisayara odanın çalışmak isterler mi? Olur mu? Olursa içinde fırçamızın dokunduğu herşeyi nasıl olur?.. Ben bunları düşünürken bir renklerimizle, çizgilerimizle resme dö yandan da yaptığım çalışmaların gör nüştürdük. Ve kapıya kocaman “Hayal lere Açılan Kapı” yazdık. O gün onlara imkânlar ne olursa olsun hayallerimizi takip etmemiz gerektiğini, kendine gü venin önemini ve bunu başarabilirsen yaşamı cennete dönüştürebileceğimi zi anlatmıştım. “Bu mümkün mü öğret menim” diye sormuştu bir öğrencim. “Elbette mümkün, şu an bunu başaran bir dehanın hayallerinde kendi hayalle rimizi boyuyoruz” demiştim. “Kim o de ha, öğretmenim” sorusunun cevabı tek kelimeydi bende: ATATÜRK. Cape St Francis’in, ülkede genel olarak yerli siyahların yaşadığı, yoksul, yoksun kalmış mahalle olarak adlandırılan “township”i Seavista’da, Thedora modelim de oldu. Bedenini gözlerim uzaklara dalıp elimdeki fırça boyayıp onu yı tutarken bir anda 2 yıl öncesine git bir resme miştim. Ve şimdi gene elimde fırçam dönüştürdüm. hangi kıtada olursam olayım her za selleri elden ele dolaşıyordu. Birçoğunun tepkileri ortadayken içlerinden birinin uzaklığı, görsellere gözünün ucuyla bakıp geçmesi dikkatimi çekti. Sanki karşımda yıkılması çok zor, kocaman bir duvar ve onun arkasında bir o kadar hassas bir kız duruyordu. Beni zorlayacaktı ama ona ulaşırsam herşey çok başka olacaktı. Grup benimle çalışmaya olumlu baktı, bir tek o hariç... Buraya gelir gelmez ilk kez kolları sıvamıştım. Fırçamla hayata, o hayatın içinden yaşanmışlıklara dokunacak ve gerçekliğin yok saydığı tüm hayalleri ve onların kendine olan inançlarını rengarenk gözler önüne serecektim. Fark edilmek... İlk iki resim çalışmasından sonra Güney Afrika’nın ulusal tv kanalı SABC NEWS, o küçük kasabaya kadar gelip bu sanatın yol hikâyesini ana haber lerine taşıdı. Bu ne mi demekti kızlar için; elbette ilk kez fark edilmekti ve onca yokluğun içinde renklerle var olmaktı.  Thedora duvarın ardındaki kız, “Mama Afrika” adlı resimle akşam saat 18:00’de tüm Güney Afrika’da ruhunun renkleriyle var oldu... Şimdi o koyduğu duvardan eser yok. İçinden bülbül çıktı desem yeridir. Benim de buradaki ilk ve en özel arkadaşım oldu zamanla. Sanatın gücüne inananlardan o da. Ve “Seavista township”in içinde nice güzel ruhları, o duvarın ardında saklı kalan tutulmuş nefesleri, benle beraber resmime can veriyor. O township’in güzel yüzü, gerçekliğin resme dönüşen hali. O Thedora, duvarın ardındaki tutulmuş nefes... [email protected] Türk Sinagogu ve Kasım Katliamı Alman diplomat Ernst vom Rath, Paris’te Yahudi bir genç tarafından öldürülme sinden sonra Naziler Avusturya ve Almanya’da Yahudi “avına” çıkarlar. Nazilerin emriyle Ya hudilere saldırılar 9 Kasım 1938 gecesi başlar. 9 Kasım’ı 10 Kasım’a bağla yan gecede 30 Yahudi öldürü lür, 7 bin 800 kişi tutuklanır ve 4 bin kişi ise Kadim Ülker “toplama kamp larına” gönderi lir. Çok sayıda Yahudi ise intihar eder. Ayrıca bu saldırılarda Yahudilere ait evler, dükkânlar, gazeteler ve sinagoglar yakılır, yıkılır... Bu saldırıların başladığı günden altı ay ön ce Avusturya’yı işgal eden Naziler, “Rayh Kristal Gecesi” olarak adlandırdıkları Kasım Katliamı’nı “Paris’teki alçakça saldırıya hal kın doğal tepkisi” olarak değerlendirirler. Jo seph Göbbels, 11 Kasım tarihli Salzburger Volksblatt’a yapmış olduğu açıklamada “halk Rayh sınırları içinde bulunan çeşitli kasaba ve kentlerde öç almak için harekete geçmiştir. Halk Yahudilere karşı yapmış oldukları protes to eylemlerine son vermelidir. Katile en doğ ru cevap mahkemelerde yasal yollarla verile cektir” diyerek Nazilerin programlı saldırısı nın üstünü kapatmaya çalışır. Polise Viyana’da zengin Yahudilere ait mallara el konulması ve dükkânlarının mühürlenmesi emri verilmiştir. Açıklamanın yapıldığı 11 Kasım tarihine ka dar olan olmuştur zaten. Ölümler, hapisler, in tiharlar ve “toplama kampına” gönderilenler olurken geriye kalanların bir kısmının evleri Nazilerce basılarak, mezarlığa veya ırmak ke narlarına götürülürler, kendi mezarlarını kaz malarını veya ırmağa topluca atlama emrini verirler. Hayatını kurtarmak için malını mül künü devredenler de olur. Onlardan biri tari hi Opera binasına komşu olan görkemli otelin sahibidir. Viyana’dan kaçabilmek ve hayatını kurtarabilmek için otelini pasaport karşılığın da Nazi subayına verir. Nazilerin Viyana’da Yahudilere ait yakıp yık tığı binalar arasında Türk Sinagogu da var dır. Türk Sinagogu, Viyana’da Yahudilerin yo ğun olarak yaşadığı ve Elias Canetti’nin de ika met ettiği Leopoldsstadt Mahallesi’ndedir. Vi yana’daki Türk Sinagogu, Avusturya ve Osman lı İmparatorluğu arasında varılan Pasarofça Ba rış Antlaşması uyarınca kurulur ve 1887’den 1938’e kadar İspanya’dan 1492 yılında sürülen ve Osmanlı İmparatorluğu’na sığınan Sefarad Yahudilerinin kentteki merkezi olur. Naziler Ka sım Katliamı gecesi Sinagogu dini tören sırasın da basarlar ve orada bulunanlara toplanmala rı, bir saat içinde ölmüş olacaklarından son dua larını okumaları emrini verirler. Viyanalıların ba kışları altında Türk Sinagogu yerle bir edilir. Da ha sonra herhangi bir tamir görmez... Yıllar son ra Türk Sinagogu’nun yeri Viyana Belediyesi’ne geçer. Belediye orada evler yapar. Binanın dış cephesine de Türk Sinagogu’nu hatırlatan bir şilt asar. Şildin dışında Türk Sinagogu’nu hatır latan başka da iz bulunmaz. Irkçılık karşıtları eylemde 1938 yılı kasım ayında gamalı haçlarla Naziler terör estirdi. Bundan yüz yıl sonra, yani Avusturya’nın kuruluşunun 100. yıldönümü olan Kasım 2018’de hükümet karşıtı ve antifaşist binlerce Viyanalının her perşembe günü muhafazakâr ve aşırı sağcı hükümeti, özellikle içişleri bakanını ellerinde “faşizme hayır” pankartları ve üzerine çarpı işareti atılmış gamalı haçlarla protesto etmeleri kaderin cilvesi olsa gerek. Zira Avusturya, faşizm ile hesaplaştığını düşünen ender ülkelerdendir. [email protected] C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle