19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 18 Kasım 2018 10 Adalet istiyoruz! Türkiye’de bir süredir et fiyatları üzerinden siyaset yapılıyor. İktidar, fiyatları “ucuzlatma” iddiasında. Bu amaçla sürekli canlı hayvan ve et ithalatı yapıyor. Muhalefet ise “et fiyatı ucuzlamadı, insanlar ete hasret kaldı; çünkü hayvancılığı bitirdiler!” diyor.  Et fiyatının ucuzlamadığı doğru ama benim derdim, pahalı olması ya da hayvancılığın bitmesi değil. Hayvan özgürlüğünü savunan herkes gibi benim de derdim, insan gibi bilinçli ve duyarlı, canlı olan hayvanların köleleştirilmesi ve hayvancılık endüstrisinin dünyanın sonunu hazırlaması. Et yeme bağımlılığı öyle çığırından çıkmış durumda ki, iklim değişikliğinin en büyük nedeni olan bu endüstriye dur diyenlere düşman gözüyle bakılıyor! Can para / Adalet ticaret  Böyle bir ortamda, tepki olarak hayvan özgürlüğü mücadelesi de giderek öne çıkıyor. Son birkaç aydır Fransa’daki hareketi yakından izleme olanağım oldu.  Mezbahalardan gelen dehşet verici görüntüler... Kasapların camlarını kıran veganlar... Veganları “aşırı” diye damgalayan besiciler... Astronomik para cezası tehdidiyle aktivistleri susturmaya çalışan yargıçlar... Ve her şeye karşın yaşamak isteyen, bunun için direnen hayvanlar... Birileri can, birileri de para derdinde! Kimisi adaletin, kimisi de ticaretin peşinde! Ben, son birkaç gündür can derdine düşen bir örgütün festivalindeyim. Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu’nun oluşturduğu Sivil Düşün programının desteği ile hayvan özgürlüğü örgütü Alarm’ın Marsilya’daki festivalini izliyorum.  Her ülkede hayvan hakları çatısı altında büyük dernekler var ama hayvan özgürlükçüleri bunların içinde daha ufak gruplar halinde yer alıyor. Örgütlenme modelleri her ülkede aynı. Eşitlikçi bir yapıları var. Örgütte çalışmak, gönüllülük esasına göre işliyor. Hiçbir gelirleri yok. Kesimden kurtarılan hayvanların yaşadığı barınaklara yardım için kendi yaptıkları ürünleri, sanat eserlerini ya da özel eşyalarını satıyorlar.  Alarm’daki aktivistlerin İngiltere’de yeni bir barınağa yardım için yemek standı kurmasını izlerken, aklıma İstanbul’daki çabalarımız geldi. Biz de Bağımsız Hayvan Hakları Topluluğu’ndaki aktivistlerle sık sık kermes yapıp eşyalarımızı ikinci el satışa çıkarıyoruz.  Bu mücadeleyi “çocukça bir ütopya” ya da bir “burjuva lüksü” gibi görenlerin güldüğünü, “daha insanların sorunlarını halletmedik ki sıra ona gelsin” diyenler olduğunu biliyorum. Ama onlar, hayvan özgürlükçüsü aktivistlerin, insan, hayvan ve yeryüzünün özgürlüğünü birbirinden ayırmadığını; çünkü bunun bütüncül bir mücadele olduğunu bilmiyor. Toplumsal adalet insanla mı sınırlı? Marsilya’ya vardığım gün büyük bir protesto vardı. Harabeye dönen iki bina iki hafta önce yıkılınca sekiz kişi can vermiş. Binaların bakımını yapmayan ve orada yaşayanlara yeni bir yer önerip önlem almayan Belediye Başkanı’nın istifası isteniyor.  Göstericiler, o gece belediyenin önünde eylem yapınca, polis sert bir şekilde müdahale etti. Gazlananlar arasında, Gezi’de olduğu gibi, hayvan özgürlüğünü savunan veganlar da vardı.  Alarm’ın festivali, polisin ölenlerin anısına açılan köşeyi barikatlarla çevrelediği bir sokakta yapıldı. Festivale giderken sokak sanatçılarının duvarlara “Justice Dignite” (Adalet Onur) yazdığını gördüm.  Biz hayvan özgürlüğünü savunanlar, elbette insanların özgürlük mücadelesinin de yanındayız; aksi zaten olanaklı değil. Öyleyse yazımı şu sorularla bitireyim: Hayvanların yaşam hakkını savunup adalet istediğimizde niye ilericiler, demokratlar, aydınlar ve solcular, bizim yanımızda değil?  Toplumsal adalet sadece insanları mı kapsıyor? 21. yüzyılda aydınlanma düşüncesi, adaleti ve özgürlük kavramlarını yorumlarken insan olmayan hayvanları dışlamayı sürdürebilir mi?  dizi Milli Eğitim Bakanlığı Emevi zihniyetiyle ders kitabı hazırladı İslam’da kargaşayı Hz.Ali mi başlattı? İslam tarihi mezheplerin doğmasına yol açan ayrışmaların o mezheplere mensup ulema ve tarihçi lerin gözü ile yazılıp çizilmesi alışıl mış, bilinen bir durum. Fakat dev let okullarında okutulan, hele de he nüz okuyup araştırma ve kendi ba şına karar verme çağında olmayan 6. sınıf öğrencileri için hazırlanan bir ders ki tabında taraflı ve ayrış tırıcı bir dil kullanmak devletin tarafsızlığını MİYASE İLKNUR sorguladığı gibi bilim ahlakına da ters düşer. Olay, hafta içinde ga zetemizden Leyla Şahin’in haberiy le ortaya çıktı. Milli Eğitim Bakan lığı tarafından 6. sınıf öğrencileri ne dağıtılan Sosyal Bilgiler kitabın da İslam’da dört halife dönemi anla tılırken, ilk üç halifeye övgüler dü zen kitabın yazarları, Hz. Ali döne mine ilişkin “İslam toplumunda iç çatışmaların çıktığı dönem” diye ya zılması ders kitabının çocukların bi linçaltlarına nasıl sübliminal mesaj lar verildiğini ortaya koyuyor. Peki, gerçekten İslam toplumun da ayrışmalar Hz. Ali ile mi başladı? Hz. Ali’den önceki üç halife döne minde ortalık sütliman mıydı? Bu sorulara cevap vermek için Peygamberin öldüğü güne kadar git meli. Hz. Muhammed, son nefesi ni verdikten sonra Hz. Ali, defin iş leri ile uğraşırken Ben ü Sakife ko nağında toplanan insanların bir ha life seçtiğini ancak üç gün sonra öğ rendiğinde şaşkınlıktan donakal dı. Kimse Peygamberin en yakının da olan ve veda haccı dönüşünde Gadiri Hum denen yerde elini kal dırarak kendisinden sonra halife olarak görmek istediği kişi olarak işaret ettiği Hz. Ali’ye sorma gereği bile duymamıştı. Medine’nin ön gelen kişileri Hz. Ömer’in telkiniyle Hz.Ebu Bekir’i halife seçmişlerdi. Hz. Ali, akrabala rı ve onu halife olarak görmek iste yen yandaşları Ebu Bekir’e biat et medi. Bu grup Hz.Ali’nin evinde top lanıp izleyecekleri yolu tartışırken halife Ebu Bekir, Hz.Ömer’i gönde rip: “Biat etmemekte direnirlerse evi yak” emrini verdi. Hz.Fatma’nın ağlayıp bağırması üzerine Ömer evi yakmadan oradan ayrıldı. Bu olay nedeniyle hamile olan Hz. Fatma ço cuğunu düşürdü. Ebu Bekir dönemindeki Ehli Ridde savaşları Hz.Ali’yi halifelik için mücadele etmeye çağıran sadece yakın dostları ve kabilesi değildi. Ne gariptir ki, sonradan Ali’ye karşı isyan bayrağı açan ve onunla savaşan Muaviye’nin babası Ebu Süfyan da Hz.Ali’ye gelerek “Uzat elini sana biat edeyim” demiş ve Hz. Ali tarafından azarlanarak kovulmuştu. Halife Ebu Bekir’le Hz.Ali ve Hz. Fatma arasında bir kriz de Hz.Muhammed’in mirası yüzünden çıktı. Hz.Fatma, halifeden babasının kendisine verdiği Fedek arazisini istedi. Ancak halife Ebu Bekir, “Peygamber bize varis olmaz, demişti. O nedenle bu araziyi vermem” diyerek Fatma’nın isteğini geri çevirdi. Fatma, camiye giderek Kur’an’daki miras hakkına ilişkin ayetleri delil olarak gösterdiyse de halifeyi ikna edemedi. Ölünceye kadar Ebu Bekir’le küs kaldı. Hz. Ali’nin Ebu Bekir’e biatı eşinin ölümünden sonra oldu. Artık olan olmuş, halife seçilmiş ve pek çok kişi ona biat etmişti. Hz. Ali, bu saatten sonra halifeye itiraz etmenin ve bir mücadeleye girişmenin toplumunu böleceğini biliyordu. O nedenle evine kapanıp okuma ve ilmi çalışmalarla günlerini geçirdi. Eğer halife Ebu Bekir döneminde bir karışıklık çıkmadıysa bu Hz. Ali’nin ferasetinden kaynaklıdır. Ebu Bekir döneminde halifelik mücadelesinden kaynaklı olmasa da yine de iki yıl süren bir karışıklık oldu. Arabistan’ın güney ve merkez bölgelerinde İslam’dan dönmek isteyen ya da İslam’a bağlı kalıp zekât vermek istemeyen grupların Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) 6. sınıflar için hazırlatıp dağıttığı sosyal bilgiler kitabında ilk üç halife için övgüler dizen yazarlar, sıra Hz. Ali’ye gelince “Onun dönemi İslam toplumunda iç çatışmaların çıktığı dönem olmuştur” diyerek suçlamalar yöneltiyor. Yazarlar ya İslam tarihini bil miyor ya da Emevi zihniyetiyle tarihi gerçekleri çarpıtıyor. Birinci halife Ebu Bekir döneminde Ehli Ridde ayaklanmaları, üçüncü halife Osman döneminde ise pek çok ayaklanma çıkmış ve en son ayaklanma sonucunda evinde 40 gün kuşatma altında tutulduktan sonra katledilmiştir. Hz. Ali’nin dönemi Hz. Osman’dan sonra halifeliğe Hz. Ali seçildi. Önce Hz. Ali’ye biat eden Talha ve Zübeyir, istedikleri Kufe ve Basra valiliklerini alamayınca başkaldırdılar. Yanlarına Hz. Aişe’yi de alarak Hz. Ali’ye karşı kuvvet toplayıp tarihe Cemel Vakası olarak geçen bir savaşa giriştiler. Talha ve Zübeyir sözüm ona Hz. Osman’ın kanı davasını güdüyorlardı. Ancak halkı Hz. Osman’a karşı kışkırtan mektuplar yazarak Medine’ye davet edenler de onlardı. Talha, halkı kırşkırtmak için mektup yazdığını kendisi de kabul ediyordu. Kuşatma altında iken akrabası ve velinimeti halife Osman’a yardıma gitmeyen ve “Hz. Osman ölürse halife olurum” diye uman Şam Valisi Muaviye’de Hz.Osman’ın kanlı gömleğini alarak şehir şehir dolaştı ve “Ali Osman’ın kanlılarını bulup cezalandırmıyor, o nedenle Ali’ye biat etmiyorum” diyerek kendi halifeliğini ilan etti. Hz. Ali ile yaptığı Sıffin Savaşı’nda da yenileceğini anlayınca Kuran yapraklarını mızraklara geçirerek Ali’nin askerlerinin saldırısından kurtuldu. Hakem olayı gibi bir hile ile de halifeliğini ilan etti. Ali’nin halifeliğinden hoşnut olmayan biri karşılaştığında ona alaycı bir şekilde, “Senden önceki halifelerin dönemi sakin geçti. Ama senin döneminde ortalık karıştı” deyince Ali’nin cevabı şöyle oldu; “Onlar benim gibilere halifelik yaptılar. Ben ise senin gibilere halifelik yaptığımdandır.” ayaklanmaları başladı. Bunları bastırmak için başlayan Ehli Ridde savaşlarında bin iki yüz kişinin öldüğü söylenir. Hz. Ömer suikasta kurban gitti Bir “oldu bitti”yle de olsa Şura geleneği ile seçilen Ebu Bekir, kendisinin seçilmesinde en büyük paya sahip olan Hz. Ömer’in kendisinden sonra halife olması için vasiyette bulundu. Artık halife seçiminde şuradan vasi tayin etme dönemine geçilmiş oldu. Hz. Ömer döneminde fetihler ve bu fetihler nedeniyle elde edilen ganimetlerin yüzü suyu hürmeti ve halifenin hiddetinden kaynaklanan korku nedeniyle ciddi bir karışıklık çıkmadı. Ancak ölümü de normal yoldan olmadı. Vergilerden memnun olmayan birinin gerçekleştirdiği suikast sonucu katledildi. İkinci halife gibi üçüncü halife Ömer de kendisinden sonraki hali fenin seçimi için vasiyet bırakmıştı. Vasiyete göre halifeyi seçecek meclisi oluşturacak isimleri tek tek belirlemişti Hz. Ömer. Öyle bir meclis ki, o mecliste Hz. Osman’dan başka birinin halife seçilmesi zaten imkansızdı. İsimler ona göre tayin edilmişti. Hz. Ömer’in oğlu, Hz. Osman’ın eniştesi, eniştesinin kuzeni, sonradan Ali’ye karşı savaşacak olan ve kendileri de halife olmak isteyen Talha ve Zübeyir ile Hz. Ali’den oluşuyordu. Hz. Osman’ın evi kırk gün kuşatıldı Hz. Osman dönemi İslam’da aile saltanatının yaşandığı ve devlet mallarının bir aile tarafından talan edildiği, rüşvetin ve sınıfsal ayrımın ayyuka çıktığı bir dönem oldu. İslama karşı savaşan ve ancak Mekke’nin fethinden sonra İslam’ı kabul etmek zorunda kalan Ümeyye oğulları kabilesinden olan Hz. Osman, halife seçilince Şam Valisi Muaviye hariç hepsini görevden aldı. Çünkü Muaviye de kendisi gibi Ümeyye oğullarından olduğu için ona dokunmadığı gibi Şam etrafındaki bütün vilayetleri ona bağladı. Muaviye artık bir ilin değil bir eyaletin valiliğini yapıyordu. Diğer valiliklere ise uzak yakın akrabalarını atadı. Hatta Peygamberin lanetlediği, “kanı helaldir” dediği, İslam’dan döndüğü için “mürted” ilan edilen yakınlarına bile bürokraside üst görevler verdi. Bununla da yetinmeyen halife, beytülmal denilen devlet hazinesinden yakınlarına yüklü paralar verdi. Savaşlardan elde edilen ganimetlerin ancak beşte birini hazineye ayıran halife Osman, geri kalanını o ile vali olarak atadığı akrabalarına bağışladı. Devlet arazilerini, hatta Ebu Bekir’in kızı Fatma’ya vermediği Fedek arazisini bile... Ya’kubi, halifenin beytülmal görevlisine akrabası Hakem b.Ebi’l As’a bir miktar para vermesini emrettiğinde görevli halifeye tepki göstererek “Ben sizin veya sülalenizin değil, Müslümanlar’ın hazinesinin memuruyum” diyerek hazinenin anahtarını halifenin önüne attığını, halife Osman’ın da “Sen bizim hazine memurumuzsun. Verdiğimizde alırsın, sustuğumuzda susarsın” dediğini aktarıyor. Halife Osman’ın katledilişi İslam devletini Ümeyye oğulları ailece yönettiler ve gelirlerini de ailece paylaştılar. Bu dönemde çok büyük zenginler türedi. Tabii hepsi aynı aileden. Muaviye ise bunların başında geliyordu. Halkta çok büyük bir hoşnutsuzluk vardı. Birçok kez ayaklandılar. Ancak her seferinde Hz. Osman durumu düzelteceğine dair sözler vererek yatıştırdı. Son ayaklanma ise canına mal oldu. Halife Osman’ın evi kırk gün kuşatıldı. Kuşatma süresinde akrabası olan valilere kendisine yardım etmeleri için çağrıda bulanan Hz. Osman’ın yardımına gelen olmadı. Evine su girmesine bile izin verilmedi ve kırk günün sonunda konağı basılarak katledildi. Hz. Osman’ın cenazesi ancak üç gün sonra defnedilebildi. Cenazesine ise eşi Naile ile üç kişi katıldı. Öfkeli kalabalık katledilen halifenin cenazesini Müslümanların gömülü olduğu Baki Mezarlığı’na defnedilmesini bile izin vermedi. Bu durum da gösteriyor ki, koca Medine halkı bile eylemcilerin safındaydı. Zaten 12 binden fazla silahlı insanın bulunduğu Medine’de halifenin evini kuşatan öfkeli kalabalığı dağıtmak için harekete geçmemişti. Halifeye karşı ayaklanan kalabalığı dağıtmak ve geldikleri bölgeye göndermek de uzun süre mümkün olamadı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı sosyal bilgiler kitabında ilk üç halife için övgüler dizen yazarlar, Hz. Ali için “Onun dönemi İslam toplumunda iç çatışmaların çıktığı dönem olmuştur” diyerek suçlamalar yöneltiyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle