19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 18 Kasım 2018 EDİTÖR: HAKAN AKARSU haber / yorum 13 Kadın öldürmek suç değildir! Yakınlarda yeni bir kanunun çıkması hiç de uzak görünmüyor. Kanunun başlığı: “Kadın öldürmek suç değildir ve hiçbir cezası yoktur!” Hatta öldürenler, özellikle devlet tarafından ödüllendirilir! Yok artık demeyin, içinde bulunduğumuz durum zaten bu, kanun onu resmileştirecek. Yani hâkimlerin, savcıların işlerini kolaylaştıracak. Çünkü o hâkimler ki, 6 yaşındaki yeğenine tecavüz eden bir adamı, “kızın göğüsleri çıkmamış” diyerek serbest bırakıyor. Vallahi billahi. Kanun çıktığında hangi suça ne verecekleri kanunla belirlenen adalet dağıtıcıları, tuhaf indirim halleri bulmaktan kurtulacaklar, işler çabucak bitecek. Ölmüşse bir kadın ölmüş, bir kız çocuğuna tecavüz edilmiş, ne olmuş yani. Hâkimlerin kapı gibi indirim hakları var! Böyle bir kanun sizi şaşırttı mı? Yapmayın, ülkede bir salgın var. Bu salgın adalet mekanizmasının işlerini yoğunlaştırıyor. Hemen her gün karısına, sevgilisine kızan erkekler, özellikle silahla, bu kadınları öldürüyorlar. Adeta bir ayin gibi her gün bir erkek bir kadını öldürüyor. Ve kadınların büyük kısmının daha önceleri karakollara korunmak için başvurdukları görülüyor. Kadın daha ne yapsın, korunmak için devlete başvuruyor. Ama kadın, devletin umurunda değil. Devlet nedir? İnsanlardan oluşan bir organizasyon. Ne için vardır, yurttaşların öncelikle can güvenliğini korumak için. Ama devlet, kadını yurttaştan saymıyor. Onu erkekle eşit görmüyor. Öldürülmeleri gayetle doğal geliyor devlete ve devleti korumayla görevli yetkililere. Yurttaşlarını korumakla yükümlü yetkililere buradan sesleniyorum. Ama nafile. Çünkü “Kadın öldürmek suç değildir” diye bir kanun yok ama ölseler ne olur ki!.. Bakın, sayın yetkililer, ülkemizde bir kadın, korunmak için devlete başvuruyorsa, bu kadın gerçekten öldürülmeye çok yakındır. Aksi takdirde yüzyıllardır süren mahalle baskısı nedeniyle kadınlar öyle küçük dayaklar, küçük tehditler için karakola başvurmazlar. Batılı hemcinslerinin aksine sabırla beklerler. Ancak bıçak kemiğe dayandığında devletin kapısını çalarlar. Öyleyse karakola yapılan “beni ve çocuklarımı koruyun” çağrısı gerçek bir ölüm çığlığı gibidir. Yetkilisiniz ama erkeksiniz, size şöyle söylendi: “Koca bu, karısını sever de döver de.” Kadınlar size gözleri patlamış, çeneleri kan sızarak geldiğinde bile onları korumak yerine, “aile kutsaldır” sözcüğüne sığınıp o kadınları evlerine gönderirsiniz. Size dilekçeler uzatıldı ne yaptınız? “Kadın kısmının dilekçesi mi olur, hadi canım sen de” diye düşündünüz, üstelik bir erkeğin kafası bozulunca bir iki tokat atmasına da içten içe hak veriyorsunuz. Öyle gördünüz, erkeğe toz kondurmamak bizim geleneklerimizde var. Sürekli haklı çıkan onlar olmalı, bu arada bir kadın ölmüş, ne olmuş yani!.. Kadınlar sizin için yurttaş değil, yasalar öyle söylese de sizin için bazı eski bilgiler hiç değişmiyor. Bu devletten koruma isteyen, devlete sığınan ve sizin koruyamadığınız kaçıncı kadın ölümü? Kaçıncı çocuk tecavüzü? Onları hastanelerde bile korumadınız. Onların soluk alan canlılar olduğunu bile unuttunuz. Onların anne olduğunu unuttunuz. Onların kardeş olduğunu unuttunuz. Her gün ölüm, her gün kadınlar ölüyor ve ben, söyleyecek söz bulamıyorum. Kapınıza yardım için gelen bir kadının üç gün sonra ölüsünü bir gazete parçasında gördüğünüzde vicdan denen şey gelip sizi bulmuyor mu? O gün karınızın, çocuklarınızın yüzüne nasıl bakabiliyorsunuz? Gece uykunuz bölünmüyor mu? Ölen bir can, bir gün önce sizin karşınızda yalvarıyordu. Unuttunuz mu? Bu kadın ölümlerinde sizin de suçunuz yok mu? Bu ülkede bir kadın öldürüldüğünde bütün kadınlar öldürülmüş demektir. Sizin karınız da, sizin kardeşiniz de. O şikâyetler boşuna yapılmıyor, artık öğrenmiş olmanız gerek, bu kadar ölümden sonra! Yok eğer şöyle diyorsanız, “kadınlar ölebilir”, öyleyse bunu açıkça ifade edin. Ve “kadın öldürmek suç değildir” başlıklı kanunu bir an önce çıkarıp, çoğunluğu sizin gibi düşünen savcıları, hâkimleri de indirim mazereti bulmaktan kurtarın! 18 KASIM 2018 SAYI: 34010 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça Sorumlu Müdür Ozan Alper Yurtoğlu Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Düzeltme: Mustafa Çolak Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur. l Okur Temsilcisi: Cengiz Yıldırım [email protected] l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:19 06:02 06:24 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07:48 12:55 15:27 07:30 12:40 15:14 07:49 13:03 15:41 Akşam 17:51 17:38 18:04 Yatsı 19:14 19:00 19:24 Anıları kalbimize çakılı... Devrimci portreler Firar edecek olanlarla son bir kez kucaklaştık ve vedalaştık. Hepsini bu son görüşümüzdü. Duygu dolu anlardı. Saat 17.30 olduğunda önce Cihan Alptekin, arkasından Mahir Çayan ve diğerleri sırasıyla tünele girdiler. Ellerindeki naylon torbalarda, cezaevinden yeterince uzaklaştıklarında giyecekleri temiz giysiler vardı. Sabah olduğunda firarın mümkün olduğunca geç ortaya çıkması için koğuşların kapılarını kapatıp arkalarına ranzaları yığdık. Cezaevi idaresine, Ankara Mamak Askeri Cezaevi’nde o günlerde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının başlatmış oldukları direnişi desteklemek için o gün duruşmalara gitmeyeceğimizi söyledik. Bu isyan demek oluyordu. Tünelin varlığından hiç haberi olmayan, farklı davalardan yargılanan birçok tutuklu durumu şaşkınlıkla izliyordu. Cezaevinin etrafı kısa sürede tanklar ve destek birliklerince sarıldı. Birkaç saat hiçbir şeyin farkına varılmadı. Ancak saat 12.00 civarında dışarıda devriye gezen askerlerden biri, tünelin çıkış deliğine yerleştirilen çöp kutusu kapağına basınca dışarıda kızılca kıyamet koptu. Ortalık birbirine girdi. Derhal koğuş kapılarını açmamız, aksi takdirde havan topu ile üzerimize atış yapılacağı megafonlarla anons edilmeye başlandı. Daha fazla direnmenin bir anlamı yoktu. Kapıları açtık. Sıraya dizilip yoklama düzeni aldık. İsimler teker teker okunup sıra firarilere gelince derin bir sessizlik, ardından Tugay Komutanı Generalin “Uçtuuu!” diye seslenmesi o günün hiç unutulmayacakları arasındaydı…* Hikmet Çiçek *Devrimci Portreler, 68’in 50.Yılı / Kırmızı Kedi, 2018 HHH Yarım kalan bir türküdür Sevgi Adana’da ilk günler sıkıntılı, sancılıydı. Ülkesinin bir başka şehrinde “madam” diye seslenilen biri olarak kendini daha yalnız ve kimsesiz duyumsuyordu. İki gün geçmişti ki, tutukevinde çevirisini yaptığı Brecht’in “Üç Kuruşluk Opera”sı yayımlandı. Yayıncı, çeviri ücretini Adana postanesine göndermişti. Durumu gelen tebligatla öğrenmiş, mutlu olmuştu. Sürgünde bu paranın değeri daha da artıyordu. Tebligatı çantasına koydu, giyindi, yola çıktı. Adliyenin karşısında iki katlı, küçük bir binaydı postane. İçeri girince, masa başındaki memurun yanına gidip, “Afedersiniz, bir tebligatım var, adıma gönderilen parayı alacaktım da…” dedi. Memur kafasını önündeki evraktan kaldırmadan cevap verdi: “Kimliğiniz lütfen!” Sevgi, evlilik cüzdanını uzattı. Kimliğine henüz Mümtaz (Soysal)’ın soyadını yazdırmaya fırsatı olmamıştı. Memur cüzdanı aldı, ilk sayfasını açıp yazılı adları görünce hırsla yere fırlattı. Yüzündeki öfke gözlerinden fışkırıyordu. Ağzından tükürükler saçarak: “Sizler komünistsiniz! Para mara yok sana... Nasılsa Moskova’dan alıyorsunuzdur!” diye bağırdı. Postanede birkaç görevli dışında kimse yoktu. Sevgi, yere fırlatılan evlilik cüzdanını alırken kendini savunmaya çalıştı. “Paramı verin lütfen, bu benim çalışmamın karşılığı...” Memurun öfkesi dinmek bilmiyor, hakaretlerin arasına sıkıştırılan Moskova ve komünist kelimelerinden başka bir şey anlaşılmıyordu...* Sevim Kahraman *Bir “Sevgi Soysal” Romanı / Destek Yayınları, 2018 HHH Öncü kadınlar 2Eylül 1928’de, Harf Devrimi için yurt gezisine çıkan Mustafa Kemal Atatürk, Gelibolu’ya da uğradı. Karşılama töreni sırasında ona çiçek vermek için ilerleyen Refet Angın, buketi uzatırken tökezleyip düşüverdi. Atatürk onu yerden kaldırdı ve iki yanağından öperek, “Acıdı mı kızım?” diye sordu. Refet, “Hayır, acımadı” dedi. Atatürk, “Büyüyünce ne olacaksın çocuk?” diye sordu. Cevap gecikmedi: “Öğretmen!” Refet, 24 Aralık 1930’da Atatürk’le tekrar Edirne Kız Öğretmen Okulu’nda karşılaştı. Çiçek buketini yine o sunuyordu. Atatürk buketi aldıktan sonra, “Seni Gelibolu’dan hatırlıyorum” dedi. “Söyle bakalım, ne öğretmeni olmak istiyorsun?” Refet, “Matematik öğretmeni olmak istiyorum” diye yanıtladı. Atatürk, başını salladı: “Hayır, sen matematik değil, tarih öğretmeni olmalısın!” “Emredin Paşam, ama neden?” “Seni küçükken tanıdım. Görüyorum ki çok okuyorsun ve güzel konuşuyorsun. Tarih öğretmeni ol. Çünkü nesillere tarihlerini öğretmek en önemli vazifedir.” Refet’in yolu Atatürk’le üçüncü kez kesiştiğinde, artık tarih öğretmeniydi. Dolmabahçe Sarayı’nda ikincisi düzenlenen Türk Tarih Kongresi’ne katılmıştı. Yanına gidip kendisini tanıttı. Atatürk: “Bak çocuk, görev şimdi başlıyor. Çok iyi öğretmen olacaksın. Çok okuyacaksın, öğrencilerini çok iyi yetiştireceksin. Onlara Kurtuluş Savaşı’nı öğret ve Çanakkale’yi asla unutma. Çünkü bizi bu günlere getiren Çanakkale Savaşları’dır...”* Özlem Özdemir *İlham Veren Cumhuriyet Kahramanları / Kırmızı Kedi Yayınevi, 2018 Devlet, “kanser olabilirler” diye sigarayı bırakmak isteyene her tür maddi mane bmüoHytüiepkrealükpğiyüaannndciwteaaıwsnkkawıhit.maı2tlhmüemt5@meıtşgtamömnk.arcmileole.mcom vi desteği veriyor. ri yok edebilir. Bu yüzden Ama hazır kanser olmuş va aslında asıl tedavi “sito tandaşına, emekli veya sosyal redüksiyon” yani cerrahi güvencesi de olsa “tasarruf” dir. Cerrahi ile tüm tümör gerekçesiyle sahip çıkmıyor. ler temizlenmemişse Hi “O tür tümörlerde mortali pek işe yaramaz. Hipek te (ölüm) oranı çok yüksek.” bir mucize değil, cerrahi SUT, RTE, Hipek vs... (İnanç ile bilim birbirine karışır sa, çelişki de abukluk da kaçı nin tamamlayıcısı.. Cerrahinin başarısı ise tü nılmaz. Tasarruf yapacağız di mör yükünün az olma ye,  “Allah’ın verdiği hayata” vade biçmek en büyük günah değil mi?) SUT, Sağlık Uygulama Tebliği’nin kısa adı. Tedaviye yönelik ilaç ve ameliyat ödemelerini devlet bu tebliğe göre  hastanelere yapıyor. Her yıl yenilendiği için, bir yıl ödenen tedavi veya ilacın bir başka yıl ödemesi yapılmayabiliyor. “Devlette devamlılık vardır!” ilkesi rafa kaldırılıyor. Bu çelişki veya  adaletsizliğin  “faturası” ise hastaya çıkıyor. HHH Özetle SUT her kamu veya özel sektör çalışanının başının derdi. Bu defaki SUT’un bir ucu 8 yıl önceki bir yazıya, öteki ucu bu defa “Tek Adam” olduğu için değil, ama yine de Tayyip Bey’e dayanıyor. Çünkü olayın kahramanı, Tayyip Bey’in ailece tanıdığı ve bendenizin de Vefa’dan çocukluk arkadaşım olan Kamil. Kamil  “Bana dokunmayan bin yaşasın!” diyenlerden değildir. Aksine, ömrü boyunca “Bir kişiye yapılan haksızlık,  bütün topluma yönelen bir tehdittir!” inancıyla yaşamış, sayısı artsın diye dua ettiğimiz nadir yurtaşlardandır. Rastladığı her tür “sosyal arıza” için devlete, belediyelere ve hatta bakanlara dilekçe yazar, telefon eder durur. Bu yüzden bazen başı derde girer. HHH Nadir bir karakter olunca, maruz kalınan musibetler de ender oluyor. Kamil’e tam 8 yıl önce Mezetol yama teşhisi konuldu. Bu kanser türünün  dünyada görülme sıklığı 1 milyonda sadece 12 kişi olarak açıklanıyor. Türkiye’de ise özelllikle Kapadokya ve bazı Anadolu kentlerinde beyaz topraktan yapılan evlerde yaşayanlarda görülüyor. Ülkemizde asbest ile karışmış toprağın (beyaz toprak)  ev içlerinde kullanılması da hastalığa yol açıyor.  Ülkemizde ise bu oran 1 milyonda 500 kişiye kadar çıkabiliyor. Ancak, Kamil’in asbest ile tanışıklığı hiç olmadı. Kendisi  son 10 yılını Türkiye Başkonsolosluğu’nda ve THY bürosunda geçirmiş biri. HHH Belki biraz da hasta sayısının azlığından  tedavide hızlı ilerleme sağlanamıyor. Yine de bu alanda çok başarılı sonuçlar alınması mümkün. Kamil doğma büyüme İstanbullu. Ama şifaya açılan kapıyı İzmir’de buldu. İstanbul’dan  “inopinoperable” notu, yani “artık yapılacak bir operasyon kalmamıştır”  notu ile gittiği  İzmir’de Prof. Dr. Cem Terzi, karın zarını kaplayan tümörlü hücreleri uzun ve zorlu bir ameliyatla temizledi. Ve karın içine “HipekSıcak kemoterapi” uyguladı. (Tarih 14 Kasım 2010.) Ancak, o dönemin SUT’u  “umutsuz vakamortalite yüksek” gerekçesiyle bu tedavinin masraflarını karşılamadı.Kamil  “sıcak kemoterapi”  tedavisini kendisi ödedi. Daha  sonra  konu Tayyip Bey’e de yansıtıldı. SUT’a “Hipek” tedavisi de dahil edildi. sı ile mümkün, yani erken tanı çok önemli. Aşırı tümör yükü olan hastalarda cerrahi ile hastalık temizlenemiyorsa Hipek’in bir faydası olmuyor. Kamil 8 yıl sağlık ve afiyet içinde yaşamını ve  “sosyal arızalara” karşı mücadelesini sürdürdü. Düzenli kontrolü sırasında bir sorun daha saptanınca, Profesör Cem Terzi, İstanbul’da bir özel hastanede geçen hafta önce cerrahi, sonra da yeni gelişmiş Hipek yöntemiyle bir tedavi daha uyguladı. Yeni geliştirilen ve ülkemizde de kullanılmaya başlanan “Karbondioksit Ajitasyonlu Hipek” cihazı,  ilacın karın içinde daha iyi dağılmasına ve tümöre daha iyi nüfuz etmesine imkân veriyor. Bu cihaz ile karın içine Hipek sırasında belli bir basınçla karbondioksit gazı da veriliyor. Oldukça yeni ve umut veren bir gelişme.   Hipokrat “İlaçların tedavi edemediğini bıçak tedavi eder; bıçağın tedavi edemediğini ateş tedavi eder, Ateşin tedavi edemediği ise tedavi edilemez” diyor. İstanbul’da ilk kez uygulanan bu yöntem “ateşi” de içeriyor. İşin içinde Lazer var ve karın içine pompalanan Hipek sıvısı 42 derece. Özetle tıp hâlâ Hipokrat’ın yolunda yürüyor. Bir de bizim SUT buna ayak uydurabilse... Kamil, SSK emeklisi ve tedavisi yine SUT kapsamı dışına atılmış. Keşke doğru hasta ve hekim seçimi, titiz ve etkin cerrahi ile Hipek yaygınlaşabilse... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Yeni Mor Beyin vakaları yolda FETÖ soruşturmaları kapsamında ByLock sunucusuna bağlandığı tespit edilen 111 bin 634 kişiden bugüne kadar 76 bin 354 kullanı cıya operasyon düzenlendi. Operasyon yapılmayı bekleyen ByLock kullanıcısı sayısı 35 bin 280. Özellikle Emniyet’in, geriye kalan bu sayı üzerinde ti tiz çalışma yürüttüğü ‘ortak WiFi’ ve ‘IP çakışması’ olanları ayırmaya başladığı ve ikinci bir ‘Mor Beyin’ ALİCAN ULUDAĞ mağduriyetine yol açmak istemediği öğrenildi. FETÖ/PDY terör örgütü ile mücadelede en önemli delillerin başında kabul edilen ByLock ile il gili çarpıcı veriler ortaya çıktı. İçişleri Bakanlığı’nın TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yapılan su numuna yansıyan bilgilere göre, FETÖ’ye 15 Temmuz’dan bu yana 62 bin 730 operasyonda 217 bin 971 kişi gözaltına alındı. Bu kapsamda FETÖ’nün devletteki yapılanmalarına yönelik 19 bin 636, mahrem imamlara yönelik 12 bin 863, ar dışık arama yöntemini kullananlara 433, gaybu bet evlerine ise 59 operasyon yapıldı. Sınav usul süzlükleriyle ilgili ise bugüne kadar 12 sınava yö nelik 18 bin kopyacı tespit edildi ve haklarında iş lem yapıldı. 33 sınavla ilgili araştırmaların da de vam ettiği bildirildi. ByLock kapsamında, FETÖ’ye 29 bin 739 ope rasyon gerçekleştirildi. Bugüne kadar 76 bin 354 ByLock kullanıcısına işlem yapıldı. MİT’in Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği ilk ByLock Teknik Raporu’nda 215 bin ByLock kullancısı ol duğu ifade edilmişti. Bu kullanıcılara ait 17 mil yon 169 bin 632 adet mesaj içeriğinin tamamı nın kriptolu olarak veri tabanında saklandığı ifade edilen raporda, gerçekleştirilen çalışmalar netice sinde bunlardan 15 milyon 520 bin 552 adedinin çözümlendiği kaydedilmişti. Bu kapsamda 3 mil yon 158 bin 388 de eposta tespit edildi. 35 bin kişi bekletiliyor MİT, Emniyet ve BTK’nin daha sonra yaptığı çalışmalar sonucunda kullanıcı sayısı 123 bin 114 olarak belirlendi. 11 bin 480 kullanıcının, ‘Mor Beyin’ mağduru olduğunun tespit edilmesi üzerine ise sayı 111 bin 634’e düştü. Operasyon yapılanların düşülmesinin ardından savcılığın önünde 35 bin 280 ByLock kullanıcısı var. Ancak Emniyet ve savcılığın, bu aşamadan sonra titiz davrandığı öğrenildi. Emniyet KOM Daire Başkanlığı’nın ortak ‘WiFi’ ve ‘IP çakışması’ olanları ayırmaya başladığı, ikinci bir ‘Mor Beyin’ vakasının yaşanmasının istenmediği bildirildi. Ortak ‘WiFi’ sorunu; ByLock kullanıcılarının mobil iletişim araçlarıyla ortak kullanım ağı WiFi’ye bağlanmaları nedeniyle o hattın kayıtlı gözüktüğü kişinin şüpheli konumuna düşmesiyle yaşanıyor. “IP numarası çakışması”na ise GSM operatörlerinin, aynı IP numarasını birden çok kullanıcıya tahsis etmesi yol açtı. Bu nedenle o kişi de ByLock kullanıcısı olarak görülüyor. Özellikle AVEA kullananların bu tür mağduriyetler yaşadığı ifade ediliyor. 35 bin kişi içinde kalan isimlere yönelik operasyonların önümüzdeki dönemde süreceği belirtildi. Emniyet’in yaptığı çalışmalarda, kullanıcıları gruplandırdığı, özellikle devlette görev alanların öncelikle temizlenmeye çalışıldığı ifade edildi. l ANKARA ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] TRUMP, GÜLEN’İN İADESİNİ YALANLADI ABD Başkanı Donald Trump, FETÖ lideri Fethullah Gülen’in Türkiye’ye iade edileceği iddialarını yalanladı. Trump “Fethullah Gülen’in iade edilmesi gündememizde yok” dedi. Kaliforniya’da devam eden yangın bölgesine gitmek için Beyaz Saray’dan ayrıldığı sırada gazetecilerin sorularını cevaplayan Trump, “Her zaman Türkiye için neler yapabileceğimize bakıyoruz ve açıkcası aramız çok iyi. Türkiye ile çok güzel bir ilişkimiz var. Pastör Brunson’ı geçtiğimiz haftalarda geri verdi. Erdoğan ile aramız iyi. Benim arkadaşım o. Güçlü bir adam, zor bir adam ve akıllı bir adam” dedi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle