16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 10 Ekim 2018 EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN haber 7 Her köyü aldığımızdaHarry Villegas, namı diğer ‘Pombo’, devrimin ilk günlerinin heyecanını anlatıyor: halkı bize katılıyordu n Mesela, 58’in son, 59’un ilk günündeki Zafer Günü’nden önce Fidel ve Che birbirilerini altı ay boyunca görmediler. Birbirlerine habercilerle mesaj yolluyorlardı. Böylece, Che biraz bağımsız hareket olanağı buldu. Fidel de ona güveniyor ve kendi sezgileriyle hareket etmesine izin veriyordu. Che, Las Villas’ta, Santa Clara’da yıldırım harekâtları düzenledi. Fidel, savaş sırasında Sierra Maestra’daydı, ama oradan yönetmeye devam ediyordu. Che ise iktidarı ele geçirme operasyonu için merkeze gelmişti. Bu nedenle aralarında fiziksel temas yoktu. Ama Fidel’in stratejik fikirleri üzerine görüş alışverişi yapıyorlardı ve Fidel, Che’nin ne yapması gerektiğini belirtiyordu. Ayrıldıkları zaman Fidel açık ve net olarak Che’ye ve Camilo’ya, onlardan neler beklediğini anlatmıştı. Bir önderin sahip olması gereken en temel özelliklerden biri, görevleri açık ve net olarak belirlemesi, “Sizin şunu yapmanızı istiyorum” demesidir. Fidel de çok iyi bir önderdi. Hepimiz rüyaya inanmıştık n Che’nin Las Villas’ı, Santa Clara’yı ele geçirmesinden sonra, Havana’ya 1 Ocak’ta varışını, zaferi nasıl yaşadınız? Rüyaya inanabildiniz mi? Çok sevindik. Aylar boyunca uğrunda savaştığımız hedefe ulaşmıştık. Ama Fidel aynı fikirde değildi. O, esas mücadelenin şimdi başladığını düşünüyordu. Esas mücadele, hayalini kurduğumuz o toplumu inşa etme mücadelesiydi ki, çok fazla gayret gerektiriyordu. Fidel, Batista’nın ordusu Sierra Maestra’da Mario adında bir köylünün evini bombaladığında anlamıştı. Celia Sanchez’e yazdığı notta, esas kaderinin emperyalizme karşı savaşmak olduğunu belirtti. Henüz ilk zafer kazanılmıştı, toplumu dönüştürecek gücü elde etmek. Ama bir de siyasi gücü elde etmek gerekiyordu. n Devrim zafer yolunda yavaş yavaş inşa edildikçe, sivil halk, gerilla ordusuna katıldı ve bu kitlesel bir harekete dönüştü. İnanılmaz duygular yaşamış olmalısınız. Evet, henüz mücadele devam ederken, her bir köyü aldığımızda, o köyün halkı bize katılıyordu. Sonunda, Aralık’ın 31’inde diktatörün kaçtığı kesinleştiğinde halkın mutluluğu inanılmazdı. Kutlamak için herkes sokaklara çıktı. Tiranlığı yıkmış olmanın sevinci ve mutluluğu vardı her yerde. Ve daha adil bir toplum yaratma düşüncesi de vardı. nGerillalardan kaçı zaferin kazanılacağına inanmıştı? Bence hepimiz inandık kazanacağımıza. Çünkü hepimizin davaya inancı tamdı. Hiçbirimiz intihar etmeye çalışmıyorduk. Ama savaşta olduğumuzu ve savaşta ölünebileceğini biliyorduk. İnsan, kaybetmek için savaşmaz. İnsan, kazanmak ve uğrunda mücadele ettiği hedeflerini gerçekleştirmek için savaşır. n Las Villas’tan sonra, yeşil bir Chevrolet ile gelişiniz var, Che, Aleida ve Alberto Castellanos ile birlikte. Bu, bir insanın hayatında yaşayabileceği en muhteşem deneyimlerden biri olmalı. Öyle, tabii. Fidel, savaş sırasında Sierra Maestra’daydı, ama oradan yönetmeye devam ediyordu. Che ise iktidarı ele geçirme operasyonu için merkeze gelmişti. Bu nedenle aralarında fiziksel temas yoktu. Halk hareketlerinde hep fırsatçılar çıkar n Üstünden 60 yıl geçmiş olsa da hepinizi tebrik etmek isterim. Zaferden sonra gerillalara, yönetilmesi gereken bir ülke kaldı. Başlangıçta iktidarın devriyle ilgili bazı sorunlar yaşadılar. Bu hep olur, halk hareketlerinde hep fırsatçı birileri çıkar. İsyan Ordusu’nun tamamı yüksek kültür ve eğitim seviyesindeki insanlardan oluşmuyordu. Bu nedenle, orduya katılmamış ama yönetim yeterliliğine sahip insanların önünü açmak gerekti. İlk yapılan şey, düşük eğitim seviyesine sahip olan köylü ye ve İsyan Ordusu’nun tamamına okuma ve yazmayı öğretmek ve böylece kültür seviyesinin yükselmesini sağlamaktı. Parti kurulana kadar da İsyan Ordusu devrim sürecinin belkemiği oldu. Bu süreç içinde, devrimci olmayıp konjonktürden faydalanmak isteyenler de oldu tabii. n Ocak ayının ilk günlerindeki devir sırasında ordunun başında Gene ral Cantillo ve geçici bir süre başkan kalacak Urrutia vardı; iktidarı direkt olarak gerillalara teslim etmediler. Bu, bir sorun oldu, doğru. Ama olay, iktidarı direkt olarak teslim edip etmemek değildi çünkü iktidar zaten kesin olarak İsyan Ordusu’nun elindeydi. Onlar da, daha önceden 26 Temmuz Hareketi yapmış olanlardı, (Not: 1953 yılının 26 Temmuz günü Fidel ve arkadaşlarının Santiago de Cuba’daki Moncada kışlasına yaptıkları, hedefine o gün ulaşamayan eylem) Sosyalist Parti üyeleriydi, silahlı mücadele etmiş insanlardı. Unutmamanız gereken bir şey var ki, Küba’da o dönemde çok büyük bir komünizm karşıtlığı vardı. Bu nedenle, devrim köklerini ve çok daha eşitlikçi bir toplum için salmaya başladıkça bazı insanlar, “Devrim karpuza benziyor, dıştan yeşil ama içi kızıl” demeye başladılar. Onlar kızıla karşıydılar ve devrimi terk edip gittiler. Sosyal adalet için alınan önlemlerden hoşlanmadılar. Toprakların çalışanlara verilmesinden, okuryazarlığın artmasından, ırk ve cinsiyet ayrımcılığının kalkmasından hoşlanmadılar. n Şu meşhur anekdota gelmek istiyorum. Görev paylaşımı yapılırken Fidel, “Merkez Bankası’nı kim yöne tecek? Bana iyi bir ekonomist lazım” dediğinde, Che elini kaldırıp “Ben!” demiş. Fidel ona dönüp “Sen mi? Sen doktorsun, gerillasın, ben ekonomist dedim” deyince, Che de “Ben iyi bir komünist dedin sandım” demiş. Fidel de Merkez Bankası’nın kontrolünü ona vermiş. Evet, Che elini kaldırır. Fidel de ona sorar “Sen ekonomist misin? Sen gerillasın, doktorsun, ekonomist değilsin.” Che de “Ben iyi bir komünist diye anladım” diye cevap verir ve devam eder “Ve bir komünist olarak bana vereceğiniz her göreve hazırım.” İdeolojik olarak hazırdı n Bunu duyduğunuzda çok gülmüş müydünüz? (Gülüşmeler) Che, devrime katılanlar arasında hem eğitim hem de ideolojik açıdan en hazır olanlardan biriydi. Fidel, Che geldiğinde ideolojik olarak zaten hazır olduğunu söyler. MarksizmLeninizmi biliyordu, belli bir ideolojik görüşü vardı, o yüzden büyük sorun yaşamadı. Ama tabii traktöre binen insanların bir kısmı Che’yle aynı görüşte değildi. “Çevirmen: Bilge Cerah Sunal Ankara Garı karanlığı Ankara Garı Katliamı, gelmiş geçmiş en büyük karanlığımız. Bundan tam üç yıl önce, bu ülkede, Ankara Garı önünde, o büyük patlama yaşandığında... Bir barış mitingi için yola çıkan o güzel insanlar paramparça olup gökten tarifsiz acılar yağdığında... Hani ölülerimizin yasını neresinden, nasıl tutacağımızı bilememiştik... Hani neyle vedalaştığımızı ve neyle tanıştığımızı daha anlamamıştık... O korkunç saldırının anlamı üzerine akıl yürütemeyecek kadar afallamıştık hani... İşte o gün, o anda gökten bir perde inseydi ve bu ülkenin üç yıl içinde başına gelecekler ilahi bir ışığın yansımasında o perdeye düşürülerek bize gösterilseydi... Ankara garı karanlığı biraz olsun aydınlanır mıydı acaba? O gün orada ölenlerin ne için öldüklerini, öldürüldüklerini anlar mıydık? O anladıklarımızla iktidara da, muhalefete de, devlete de, siyasete de... O evrensel kötülüğe topyekun isyan bayrağını açar mıydık? O günden bugüne bu ülkede olacakları bir bir bilseydik mesela? Sivillere yönelik aralıksız devam edecek bir terör rüzgârının her şeyi allak bullak edeceğini... Menşei belli, işbirlikleri tescilli canlı bombaların ardının arkasının kesilmeyeceğini görseydik. Toplumun zihnine ve kalbine zerk edilen korkunun ve güvensizliğin kaynağının aslında hiç de uzağımızda olmadığını öğrenseydik. Cevapsız sorularla dolu tuhaf bir darbenin başımıza açacağı belalardan haberimiz olsaydı. Hukukun tamamen rafa kaldırılacağını söyleseydi bize o gördüklerimiz. Seçimlerin o günden sonra artık iyice “seçim” olmaktan çıkacağını anlatsaydı. Politikacıların, gazetecilerin, akademisyenlerin hapsi boylayacağından... İktidara dil uzatanın hayatının karartılacağından... Tarikatların devlet katında şenlikler yapacağından... Yöneticilerin saraylarda har vurup harman savuracağından... Halkın açlıktan kırılacağından... Ülkenin kasasının bomboş kalacağından haberimiz olsaydı. Ankara’da barış için toplanan o insanların katilini uzaklarda mı arardık, yakınlarda mı? Kime hangi soruları sorar, kimin hangi cevaplarına inanırdık? 10 Ekim Ankara Garı Katliamı bu ülkede yaşanmış en kanlı ve hedefi en iyi vuran katliamdı. O gün o garda o iki canlı bombanın işlediği büyük cinayet üzerinden kim ne hesap yaptıysa... hepsi tuttu. Biz o yüz insanı tarifsiz bir acıyla bu ülkenin toprağına gömdük. Biz o yüz insanı gömdük... Onların üzerine de... Barışa olan inancımızı gömdük. Demokrasiye olan güvenimizi gömdük. Geleceğe dair tüm umutlarımızı gömdük. Aklımızı ve kalbimizi gömdük. O yüz insanın paramparça olan cesetlerinin üzerine onlar gibi paramparça olan bir ülkeyi gömdük. Ve iktidarı elinde tutmak için artık hukuk ve ahlak tanımayan korkunç bir iradenin icraatlarını seyre gömüldük. Yakın tarihi, barış için yola çıkmaya hazırlanan çoluk çocuk onca insanı, göz göre göre canlı bomba terörüyle öldürecek, yaralayacak, korkutacak, delirtecek kadar gözü dönmüş uluslararası bir güç birliğinin kucağına atılarak yazılan bu ülkenin halkı; Aradan geçen şu üç yıl içinde, başına gelen bunca şeye rağmen hâlâ kimden hesap sorması, şüphe duyması, kötülüğe pabuç bırakmaması, hakkını araması, korkmaması ve sinmemesi, adalete sahip çıkmayı öğrenmesi gerektiğini bilmediği, bilemediği için... Birbirimize bundan sonra hiçbir felakette baş sağlığı dilemeyelim. Böyle bir halkın ne başı sağ olur... ne sonu. Che her şeyden önce devrimciydi Celia Sanchez Che Guevera ile. n Che’ye siyasetçi kalıbı uymadı, kalbinin derinliklerinde o bir gerillaydı. Çünkü dünyada hiçbir siyasetçinin “Gerilla Savaşı” gibi bir kitap yazmasını bekleyemezsiniz. Che, her şeyden önce bir devrimciydi. Mücadele ederken, savaşın metodu, izlenecek yöntem, bir yerde taktikle alakalıdır. Mücadelesi ve kullandığı strateji, devrim uğrunaydı. Daha adil, daha eşitlikçi bir vatan kurmak için mücadele ederken, gücü ele geçirebilmek için belli bir aşamada eline silah almak zorunda kaldı ki sadece Che değil, Fidel de silaha başvurmak ve öldürmek zorunda kaldı. Sonunda, iktidarı alınca, yönetebilmek için, entelektüel düzeyi yüksek birilerine ihtiyaç vardı. Kendini ekonomi alanında yetiştirebilmek için ayrıca çaba göstermiş, çok çalışmıştır. n Che’nin tekrar gerilla hayatına dönmesi sizin için şaşırtıcı olmamıştır. Bence o, yavaş yavaş bir toplumu derinleme sine tanımanın öneminin farkına vardı. Üretici gücün gelişmesinin getirdiği kapitalizm izlenmeyecekti, ama hiç kimsenin de sosyalizm üzerine tecrübesi yoktu. İzlediği yöntemlerle, bir açıdan o dönemde Sovyetler Birliği, Çekoslovakya gibi Doğu Bloku ülkelerinin izlediği ve merkeze “insan”ı almayan sistemlere de aykırı düşüyordu. O, her şeyden önce, sosyalizmin, insani duygular temelinde yürümesi, “insan” merkezli olması gereken bir rejim olduğunu biliyordu. Ve sosyalizm, şimdiye kadar gösteremediği büyük hedefini göstermek zorundadır: Sosyalist üretim sistemi, kapitalist üretim sisteminden çok daha verimlidir. n Ayrıca, pek çok iyi ekonomist Sierra’ya gitmeye karar verdi. Ekonomistler, önderler, bilim adamları, gıp ta edilecek bir toplum yaratmak için, o dönemde Küba’da izlenecek doğru yolun bu olduğuna ta mamen ikna oldular. Bugün de çok iyi eğitimden geçmiş, pek çok genç, meslek sahibi, bilim insa nı, entelektüel vardır, hepsi de sosyalizmi özüm semiştir. Hatta, daha adil bir toplumu hedefle yen herhangi bir “–izm” de olur, hümanizm gi bi. Önemli olan ortaya konan iştir, yeter ki adalet olsun. Okuma yazma bilmeyen kalmasın, sömürü olmasın, herkese yetecek kadar tıbbi imkân ol sun. Latin Amerika halkları bunlar uğruna müca dele etmelidir, ideolojik farklılıklar ne olursa ol sun, bir araya gelmeye uğraşmalıdır. Farklılıkların ortasında bir birlik yaratmalı ve halklarının mutlu olması için mücadele etmelidir. YARIN: BOLİVYA’DA İHANET, YOL AYRIMLARI VE ÖZEL MİSAFİRLER C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle