18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 16 Ocak 2018 10 EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: İLKNUR FİLİZ haber Zor, Suriye’de oyunu bozar mı? Türkiye, Afrin’e askeriyle girip burada PYD/PKK’nin varlığına son vermediği müddetçe, Suriye’de “Astana Süreci” adı altında kurulan Rus oyununun “vassal” unsuru, açık ifadesiyle, kendisine dikte edilmiş şartlar dahilinde hareket edebilen bir eleman olarak kalmaya mahkumdur. Şimdi Ankara, ki bu “Ankara”yı “Cumhurbaşkanı Erdoğan” olarak da okuyabilirsiniz, bu oyunu zor kullanarak bozacağını ilan etmiş bulunuyor. İkilem şu: Zor yoluyla denklemi değiştirmek ya da vassal unsur olarak kalmaya devam etmek. O zaman da şu soruyu atlamak olanaksız: Türkiye bu ikileme nasıl hapsoldu? Cevap: Suriye’de yıllardır izlediği politikalar ve yaptığı tercihlerin sonucunda kendisine başka türlü var olmanın imkânını bırakmadığı için... Şam’daki rejimin devrilmesi doğrultusunda oluşturulan politika ve tercihlerin hepsi yanlıştı ama en büyük yanlış, bu yanlışlarda ısrar etmekti. Bu bahiste birincisi Afrin. Şam rejimi, Türkiye tarafından zayıflatılınca Kürt çoğunluklu sınır bölgelerini PYD/PKK’ye terk etti. Afrin bu yanlışın sonucunda ortaya çıkan üç Kürt kantonundan biri. İkincisi İdlib: Mazide kalmış TürkiyeSuudi ArabistanKatar ittifakının Esad’ı devirmek için son hamlesi, organize ettikleri grupların 2015’in başında İdlib’i ele geçirmesi oldu. Bu da Halep’e yönelik tehdidi artırdı; rejimin aniden çökebileceği endişesi 2015’in sonbaharındaki Rus müdahalesini tetikledi. Rusya, Suriye’deki denklemi altüst ederek bir numaralı oyun kurucu oluverdi. “Astana süreci” de Rusya’nın kurup, Türkiye ve İran’ı dahil ettiği bir oyun. Türkiye’nin sürece alınması, eski Batılı ortaklarıyla arasının daha da açılmasına hizmet ettiği için Rusya’nın menfaatine. Lakin öncelikler ve çıkarlar örtüşmüyor. Türkiye’nin hedefi Afrin’deki PYD/ PKK’nin tasfiyesi. Desteklediği muhaliflerin İdlib’de olmasını ise rejimi yıkmak amacıyla değil, yeni bir mülteci dalgasını önlemek için istiyor. Bir de “masada olmak” için... Rusya ve İran ise farklı nedenlerle de olsa rejimin ayakta kalmasını ve güçlenmesini istiyorlar. İdlib ise bir tehdit odağı. Halep’ten kaçan cihatçılar İdlib’de, El Kaide/El Nusra kökenli Heyetü Tahrir EşŞam (HTŞŞam’ı Özgürleştirme Heyeti) İdlib’de, Türkiye’nin desteklediği muhalifler de oradalar. Vaziyet buyken, Astana üçlüsünün İdlib’de oluşturduğu “çatışmasızlık bölgesi”nin çatışmasız duramayacağını öngörmemek saflık olurdu. Nitekim Suriye ordusu, Rusların havadan, yabancı milislerin de karadan desteğiyle İdlib’deki çatışmasızlık bölgesinin doğu kısmında saldırıp muhaliflerin kontrolündeki geniş alanları ele geçirdi. Böyle giderse İdlib’in tüm doğusunda rejim egemen olacak ve Halep üzerindeki tehdit sona erecek. Burada ilginç olan şu: Rejimin harekâtı, çatışmasızlık kapsamı dışında bırakılan HTŞ’yi hedef almıyor. Çünkü onlar batıda, ziyadesiyle Türkiye sınırındalar. Rejimin saldırısı çatışmasızlık kapsamındaki muhalifleri hedef alıyor ve bu da Ankara’yı rahatsız ediyor. Diğer yandan Türkiye’yi, “taahhüdüne rağmen HTŞ ile mücadele etmemekle” suçlayan bir Rus propagandası da söz konusu. HTŞ’nin kuzeydeki bazı bölgeleri, Afrin’e yönelik gözetleme noktaları kurmak için geçen ekimde Reyhanlı’dan Suriye’ye giren Türk birliklerine sorunsuzca devrettiği de biliniyor. Ankara’nın meselesi Afrin iken Rusya, Şam rejimi ve müttefiklerinin meselesi İdlib. O zaman iki soru akla geliyor: Cumhurbaşkanı Erdoğan hemen her gün yaptığı çok sert konuşmalarla Afrin’e harekâtın eli kulağında olduğunu ilan ederken, Şam rejimi ve Rusya’nın neredeyse hiçbir tepki vermemesinin anlamı nedir? Daha sonra istifade etmek için Türkiye’nin Suriye’de yine yanlış yapmasını mı bekliyorlar sessizce? Yoksa 2016’daki “Ver Halep’i, al Bab’ı” formülünde olduğu gibi, “Ver İdlib’i, al Afrin’i” diye özetlenebilecek zımni bir anlaşmanın alameti mi bu sessizlik? Ankara, PYD/PKK tehdidini bertaraf etmenin ötesinde, kendi Suriyeli mülteci sorununun daha da büyümesini önlemek için Afrin’deki Kürtleri Fırat’ın doğusuna gönderip yerine İdlib’den kaçması muhtemel Sünni Arapları iskân etmeyi mi öngörmektedir? Bu sorunun cevabını harekât başladıktan sonra alacağız. Rejim ise İdlib’i alıp nihai zaferini ilan eder, savaşı bitirir. Türkiye’nin asker soktuğu bölgeler ise cihatçıların kesin yenilgisinin ardından, “Suriye’nin toprak bütünlüğünün yeniden sağlanması” başlığı altında, bir sonraki müzakerenin konusu olabilir. OHAL uygulamalarının 4 başlıkta masaya yatırıldığı ‘OHAL’de Yeter’ forumunda; konuşmacılar Turgut Kazan’ın yönettiği “Yargıda OHAL”, Rıza Türmen’in yönettiği “Akademide ve Sivil Toplumda OHAL”, Raşit Tükel’in yönettiği “Emekte OHAL” ve forumun son başlığı olan gazetemizin Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün yönettiği “Medyada OHAL” Çokbaşlıklarında söz aldı. krItIk uyarı ‘OHAL’de Yeter’ başlıklı forumda konuşan Kılıçdaroğlu “Baskı sürerse toplumda patlama kaçınılmaz!” dedi Turgut Kazan Rıza Türmen Veli Ağbaba İbrahim Kaboğlu CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba sorumluluğunda düzenlenen “OHAL’de Yeter” ‘Hukuk umudu yok’forumunun açış konuşmasını yaptı. Foruma alanlarında uzman hukukçular katıldı. Forum 4 başlık altında gerçekleştirildi. n Prof Dr. İbrahim Kaboğlu: Yürürlüğe konan KHK’ler hukuken yok hükmündedir. Son KHK ise devletin varlık nedenini sorgulatan bir KHK niteliğindedir. OHAL’de anayasa değişikliği yapılamaz. Hele hele sistem değişikliği yapan bir değişiklik hiç yapılmaz. Ama bu anayasal düzeni ortadan kaldırma pahasına yapıldı. Onun için OHAL, 20 Temmuz gecesi ilan edildi. 16 Nisan 2017 günü resmen ikinci dönem tamamlandı. Şu an üçüncü dönem. Dördüncü döneme geçip geçmemek bizim elimizde. 12 Eylül döneminde bir hukuk umudu vardı. Yaşadığımız dönem umudun hiç olmadığı, iktidarı kullananlar tarafından dillendirilmediği bir şey. Amaç hukuku tesis etmek değil, kaldırmak oluyor. n Avukat Turgut Kazan: Yargı bağımsızlığı hiç kalmamıştır. Gerçek budur. Sıkı yönetim dönemlerinde DİSK gibi davalarda müdafilik yapmaya çalışmış bir avukatım. Bugün karşı karşıya kaldığımız durum sıkı yönetimden de FETÖ’cü yargıçların elindeki özel yetkili mahkemelerden de çok daha kötüdür. Eskiden o halde varım derdik. Şimdi düşünüyorsan OHAL’de yoksun. İşte OHAL bu… n Yargıçlar Sendikası Başkan Yardımcısı Bülent Yücetürk: Kriz sadece yargıyı değil yargıdan siyasete, uluslararası ilişkilerden ekonomiye, bir bütün olarak Türkiye’nin her tarafını krize sokmuştur. Görünen odur ki OHAL’in kaldırılması veya mevcut yasaların tekrar işlevsel hale getirilmesiyle bu krizden çıkılamayacaktır. Krizden çıkılmasının yegâne yolu kurucu bir iktidar gibi yargının yeniden inşası ile olacaktır. Çünkü ortada bir yargı da kalmamıştır. n Eski AİHM Yargıcı Rıza Türmen: OHAL’de seçim yapılamaz. Zaten pek çok demokratik devletin anayasasında da OHAL döneminde seçim yapılamayacağı açık bir hüküm olarak vardır… Bireylerin dört yılda sandığı gidip seçmen ol Kılıçdaroğlu hükümete sert eleştirlerde bulundu. manın ötesinde siyasetin seyircisi değil aktörü olmaya yol açan bir yeni yurttaşlık kimliği gerekiyor. Bunu sağlayabilirsek çok şey değişir. Hayati bir dönemeçteyiz. Ya her şeyi kaybedeceğiz ya da yeni bir Türkiye kuracağız. Yeni bir Türkiye için böyle bir birlikteliği sağlamalıyız. n İHD Başkanı Öztürk Türkdoğan: ÇHD’nin kapatılmış olması vatandaşın savunulması noktasında da ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Bazı davalara avukat bulunamıyor. İnsanlara yardım eden Sarmaşık gibi, Rojava gibi dernekler kapatıldı. Sivil toplum örgütleri temsilcilerinin üzerinde büyük baskı var. Çok sayıda arkadaşımız pasaportu olmadığı için yasadışı yollarla dünyanın başka yerlerine gitmek zorunda kaldı. Birçok arkadaşımız tehdit ediliyor. Devlet içindeki çeteleşmeler sivil toplumu tehdit ediyor. n Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü: 10 kadın derneği kapatıldı. 11. sırada kapatılan ise bir çocuk derneği. Çocuklara yönelik istismarın kat be kat arttığı bir dönemde bu dernek kapatıldı. Kayyım atanan belediyelerin kadın merkezleri kapatıldı. Bu merkezlerde ka dınların özel bilgileri vardı ve bu özel bilgiler açıldı. n Veli Saçılık: Elimizde silahımız yok. Haklılığımız dışında hiçbir şey yok. Yüksel Caddesi’nde görmediğimiz zulüm kalmadı. Üzerimizde tepiniyorlar, arabaya tıkıyorlar. Savcı hakkımızda 700 dava açmış, bir daha getirmeyin, para cezası yazın demiş. Benim 20 bin TL para cezam var. Barışçıl eylem yaptığımız ortada. n Erdem Gül: Memlekette OHAL nedeniyle başının belada olduğunun farkında olmayanlar var ya da OHAL’in başına bela olduğunu düşünmeyenler var. Bunları anlatmak görevimiz. Bizim önümüzde medyaya giydirilen tek tip kıyafeti çıkarma sorumluluğumuz bulunuyor. Toplumun hem OHAL’den hem de bu cendereden çıkıp nefes almasına yarayacak olan kendi işimizi yapamıyoruz. n Gökmen Ulu: Kalkışmayı duyar duymaz soluğu cumhurbaşkanının yanında aldım. Açıklamayı ilk duyuran haber muhabiri oldum. O gece özgür basının ne kadar önemli ve değerli olduğunu gösterdik. CHP haklı çıktı. İktidara güven duymadığını dile getirdi. ‘OHAL’DE YETER’DEN ORTAK BİLDİRİ Darbeciler içeride fikirleri iktidarda Forumun ardından sonuç bildirgesi yayımlandı. Bildiride şu taleplere yer verildi: n İktidar tarafından yaratılan yeni rejim, parlamenter demokrasiye, milli iradeye ve Cumhuriyete yönelik bir operasyonun adı olmuştur. Sonuç olarak OHAL ilanı, haklı ve hukuki hiçbir gerekçeye dayanmamaktadır. n Darbecilerin tüm amaçları OHAL darbesi ile hayata geçirilmiştir. Darbeciler şu anda içeride olmakla birlikte, fikirleri iktidardadır. n Ülkemizi adım adım karanlığa sürükleyen bu kuşatma demokratik mücadele ile yarılmalıdır. OHAL’in hedef aldığı toplumun tüm kesimleri olarak 12 maddelik bir çağrı yapıyoruz; OHAL derhal kaldırılmalı ve KHK düzenine son verilmelidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yasama ve denetleme yetkisi tekrar teslim edilmeli, gasp edilen milletvekili hakları iade edilmelidir. n Toplantı ve gösteri özgürlüğünü kısıtlayan tüm kararlar ile sokağa çıkma yasak ları olmak üzere, özgürlüğü kısıtlayıcı tüm yasaklar derhal kaldırılmalıdır. n Haklarında ihraçlarını gerektirecek bir kesin hüküm yokken ihraç edilen yüz bini aşkın kamu görevlisi, tam anlamı ile açlığa terk edilmiştir. 657 sayılı yasaya da uygun olarak haklarındaki ihraç işlemi, açığa alma işlemine dönüştürülerek, kendilerine adli ve idari adil yargılanma hakkı tanınmalıdır. n Eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın yaşama hakkının, içinde bulundukları hassas durum da göz önüne alınarak derhal görevlerine iade edilmelidir. n İfade, konuşma ve basın özgürlüğü üzerindeki baskılar sona erdirilerek, yaptıkları haberler, yazıları ve konuşmaları nedeniyle cezaevinde bulunan basın emekçileri özgürlüklerine kavuşturulmalıdır. n FETÖ ile uzaktan yakından alakaları olmamasına karşın, yalnızca muhalif oldukları için hukuka aykırı olarak kapatılan de mokratik kitle örgütleri bir an önce açılmalı, el konulan yazılı ve görsel medya kurumları teslim edilmelidir. İhraç edilmiş olan ya da haklarında adli ve idari soruşturma olmayan akademisyen ya da diğer çalışanların, başka alanlarda çalışmasını yasaklayan düzenlemeler derhal kaldırılmalı, iptal edilen pasaportları iade edilmelidir. n Cinsiyetçi, ayrımcı, antilaik, bilim dışı uygulamalarla doldurulan eğitim programlarına derhal son verilmelidir. n AKP’nin görevden baskıyla el çektirdiği AKP’li belediye başkanları ve diğer siyasetçiler hakkında soruşturma başlatılmalıdır. n OHAL döneminde gerçekleştirilen tüm idari işlemler ve kamu ihaleleri bağımsız bir komisyon tarafından incelenmelidir. n Paramiliter oluşumlar ile ordu ve polis teşkilatındaki gayrimeşru siyasi oluşumlara ilişkin iddialar, bağımsız yargı organlarınca incelemeye alınmalıdır. CHPGenel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Baskı süre ci devam ederse toplumda patlamalar kaçınılmaz olur” uyarısında bulundu. Kılıçdaroğlu’nun forumdaki açılış ko nuşmasından satır başları şöyle: n Hukuk devleti askıda: İktidara güvenmiyorduk, FETÖ ile aynı men zile yürüyordu. “Ne istediniz de ver medik” diyorlardı. Onun için dedik ki “Si zin OHAL’inize gü venmiyoruz. O neden le Meclis’te ‘hayır’ di yeceğiz” dedik ve “hayır” oyu kullandık. Bugün geldiğimiz noktada İKLİM ÖNGEL CHP’nin ne kadar tutarlı bir politika izlediğini toplumun görmesi gerekir. n Birlikte mücadele: Bu darbe dö neminde de sırtı kalın olanlar, para ları olanlar hapisten çıktı. Tek ses li medya var ve üniversiteler suskun. 20 Temmuz darbesi ve onun getirdiği OHAL ile mücadele etmek, insan ol manın ve insana saygı duymanın bir gereğidir. Hep birlikte mücadele ede ceğiz. Bedeli varsa ödeyeceğiz. Kendi ülkemizde gelişmiş bir demokrasi at mosferinde yaşamak istiyoruz. Med ya, gazeteciler, yazarlar özgürce yaz malı, üniversiteler özgürce konuş malı. Baskı süreci devam ederse top lumda patlamalar kaçınılmaz olur. Türkiye’nin daha fazla bedel ödemesi ni istemiyoruz. Türkiye’nin daha faz la geri gitmesini istemiyoruz. İnsan hakları ihlallerinin olmasını istemiyo ruz. Hep birlikte, farklı düşüncelerle beraber, huzur içinde yaşamak istiyo ruz ve mücadelesini vereceğiz. n AYM oturup düşünsün: 31. KHK çıkarıldı. KHK’lerin AYM kararı ile birlikte anayasayı askıya alan bir sü recin başlangıcı olduğunu görüyoruz. Siyasal iktidar hukuk dışında her tü rü düzenlemeyi yapacak güce erişti, AYM’nin eski kararından dönmesiy le. Anayasa açıkça ihlal ediliyor. 121. maddesi, “OHAL süresince cumhur başkanlığı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu olağanüstü halin ge rekli kıldığı konulardan KHK çıkara bilir” diyor. Kış lastiği, gerekli kıldı ğı karar mı? Pek çok alan KHK ile dü zenlendi. Neden? Hükümet anayasayı AYM kararıyla askıya aldığı için. Ar tık bu tabloyu, bu giysiyi Türkiye’ye giydiren AYM’nin yeniden oturup dü şünmesi gerekir. AYM’ye çok önem li bir fırsat daha sunduk. Sivillere do kunulmazlık getiren düzenlemeyi AYM’ye taşıdık. Umarım hukuk on ların kapısını çalar ve “Ne yapıyorsu nuz?” der, umarım akıl galip gelir. n Yargıyı kuşatmak istiyorlar: Ay nı yöntem şimdi uygulanıyor. Yar gıtay ve Danıştay’a FETÖ’cü hâkim atanmıştı. O zaman “Militan atadı nız” dediğimde “Nasıl bunu söyler sin”. Onların büyük kısmı ya ha piste veya dışarda. Aynısını şimdi KHK ile yapıyorlar. Yargıtay’a 100, Danıştay’a 16 hâkim atıyorlar. Seçe cekler, FETÖ’nün seçtiği gibi. Yargıyı kuşatmak istiyorlar. Aleyhte olabile cek tüm yargıyı susturmak istiyorlar, “Bizim dediğimiz şekilde karar vere ceksin” diyorlar. n Yargı tümüyle iflas etmiştir: Alt mahkeme “Ben AYM kararını tanı mam” diyor. Neden öyle diyor? Eğer suçluyu yargı değil de siyasi otorite belirliyorsa ve yargı siyasi otoritenin söylediğini onaylar makama gelmişse orada hukuk bitmiştir. Her ne kadar anayasa 153. madde “AYM kararları kesindir” dese de, alt mahkeme “ku sura bakma ben talimatı aldım, se nin kararlarını uygulamayacım” di yor. Yargı tümüylü iflas etmiştir. Kuşkusuz bunu tüm yargıç ve savcı lar için söylemiyoruz. Ama ana ak törler ve belli davalara bakan mah kemelere ve o mahkemelere bilinç li olarak yapılan atamalara baktığı mızda Türkiye belli bir sürecin içine bilinçli olarak sokuldu. Siyasi otori te suçluyu belirlemekte, yargı onay lamaktadır. l ANKARA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle