29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 26 Eylül 2017 6 haber TASARIM: ZARİFE SELÇUK Yasakların başkentiBAŞKENTTE GÖSTERİ VE YÜRÜYÜŞ HAKKI ASKIYA ALINDI Ankara Valiliği, gösteri hakkını biraz daha kırptı. Gerekçe; eylemlerde çevre ve gürültü kirliliği yaratılarak insan haklarının çiğnenmesi! Ankara Valiliği, OHAL kapsamında başkentteki eylem, basın açıklaması ve gösteri yasaklarını bir kez daha genişletti. Başkentte OHAL’in ardından basın açıklamaları ve gösteri yürüyüşlerine getirilen yasaklar, İnsan Hakları Anıtı’nın abluka altına alınması ve çeşitli bölgelerin yasak kapsamına alınmasının ardından bir kez daha Valilik yasakları ile karşılaştı. Vali Ercan Topaca imzası ile yayımlanan genelge kapsamında Ankara’daki yasakların kapsamı daha da genişletildi. ‘Haklara duyarlı’ Vali Vali Topaca, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni hatırlatarak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti kapsamında, kanunun suç saymadığı eylemlerle ilgili açık ve kapalı yerlerde, basına veya belirli bir topluluğa yapılan açıklamalar, temel hak ve özgürlükler arasında yer almaktadır” ifadelerinin ardından yeni yasakları duyurdu. Valilik, anayasadaki maddeleri vurgulasa da çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından “basın açıklaması adı altında kitlesel katılımlarla, yaya ve araç trafiği akışını engelleyecek şekilde, çevre ve gürültü kirliliği ile kamu düzenini bozan birtakım kanunlara aykırı eylem ve etkinlikler düzenledikleri görülmektedir” diyerek yasakların kapsamını genişletti. Yeni yasak alanlar Valilik, “toplumsal güvenliği tehlikeye düşürebileceği” değerlendirmesi ile Kızılay Meydanı ve kavşağından Mithatpaşa Caddesi ile Tuna Caddesi’ne kadar olan bölgede Sakarya Caddesi, Selanik Ankara’da önünde basın açıklamalarının okunduğu İnsan Hakları Anıtı, OHAL’den sonra polis ablukasına alınmıştı. Caddesi, İnkılap Sokak, Bayındır Sokak ve Akay Kavşağı, Genelkurmay kavşağı, Vekâletler Caddesi, Güvenpark’ın içi ve çevresi, eski Başbakanlık binası ile Yargıtay binası arasında kalan alanları yasak kapsamına aldı. Bu alanlarda valilik, bu bölgelerde sivil toplum kuruluşları tarafından basın açıklaması adı altında “film gösterimi, çadır kurma, ateş yakma, açlık grevi, oturma eylemi” gibi etkinlikler yapıldığını belirterek bu durumun “bölge esnafı ile vatandaşlar arasında korku ve panik ortamı oluşturduğu, bu bölgenin marjinal gruplarca kazanılmış eylem alanı olarak görüldüğü” savundu. ‘İstihbarat var’ Valilik, yasaklara ilişkin ayrıca “Toplumsal güvenliği tehlikeye düşüren ve terör örgütleri DEAŞ, PKK/KCK tarafından bu türden toplantılara yönelik eylem istihbaratının yapıldığını” ileri sürdü. Bu alanlarda, 24 saat yüksek sesle çevreyi rahatsız edici şekilde şarkı, türkü, marş, slogan atmak sureti ile toplantı, basın açıklaması ve her ne suretle olursa olsun eylem yapılması OHAL kapsamında yasaklandı. l ANKARA / Cumhuriyet Öğretmen Sadrettin Dölen ile eşi Songül Dölen Erzurum’da baskın sonucu yakalandı. ‘MİT imamı’nı MİT yakalattı Erzincan, Bayburt ve Erzurum’da FETÖ’nün ‘MİT, asker, polis, yargı, kaymakam, valilerden sorumlu ‘MİT imamı’, Nevşehir nüfusuna kayıtlı öğretmen Sadrettin Dölen ile eşi Songül Dölen yakalandı. MİT’in istihbarat çalışması doğrultusunda, örgütün Erzurum’daki ‘gaybubat’ evi olduğu öğrenilen bir eve baskın yapan Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele ekipleri, Dölen çiftini kaçmak üzereyken buldu. Çiftin başka bir vatandaşın adına kiraladıkları evde yapılan aramada örgüte ait çok sayıda doküman, Fetullah Gülen’e ait kitap ve 5 bin TL nakit para ele geçirildiği öğrenildi. Emniyet Müdürlüğü’ndeki ifadelerinin ardından cumhuriyet savcısının tutuklama talebi ile nöbetçi mahkemeye sevk edilen öğretmen Sadrettin Dölen ve eşi Söngül Dölen, FETÖ/PDY üyesi olmak suçundan çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak Erzurum H Tipi Cezaevi’ne konuldular. Tutuklanan karıkoca, Ağır Ceza Mahkemesi’nde MİT’e ‘casusluk’ suçundan yargılanacaklar.l İHA Bakan: ByLock yeterli delil AKP Bursa İl Başkanlığı’nı ziyaret eden Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, mevcut FETÖ davaları için kilit önemde bir açıklama yaptı: “ByLock ile ilgili terör örgütü olmaya yeterli delil olarak Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin verdiği karar var. Bugünlerde Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bu kararı, temyiz incelemesi sonucu karara bağlayacak. Bu kararın önemi, ByLock’un terör örgütü üyesi olmaya yeter bir delil anlamında nitelik ihtiva eden karar söz konusu.” Gül, ‘tek tip kıyafet’ konusuna ilişkinse, “Hükümetimizin kararlılığı var. Teknik hazırlıklar tamamlanır tamamlanmaz, yürürlüğe girecektir” dedi. l Haber Merkezi Cemaat ve tarikatların nesi ‘sivil toplum’?! Bırakın palavrayı! Uzun zamandır yazmak istediğim bir konu... dini cemaatler, tarikatlar ve benzerleri... Şüphesiz ki yurttaşların çok çok azınlığını kendi ağlarının içine düşürebilmiş durumdalar, ama mali kaynakları muazzam... Şüphesiz içinde din felsefesi olarak tanrıyı ve ona varış yolunu ciddi olarak tartışan, anlamaya çalışan, fikir yürüten pek çok insan var. Mesela, “taksi şoförlüğü” yapan, beni gördükçe hemen arabasına alan Rizeli “medrese tahsili” görmüş dostum onlardan biri. Bilgili, fanatik değil, görmüş geçirmiş, “el almış”, mantık üzerinden düşüncelerini kurgulama ustası. Birbirimize hep saygılı kaldık. Sözüm onlara değil. Bu azınlığın da azınlığı insanlar, varlığın nedenini anlamak için çaba sarf ediyorlar ve kendi yollarından gidiyorlar: Mesela şoförlük yaparak... Cemaat: Para, iktidar ve insanları ötekileştirme  Cemaat tipi dini örgütlenmelerin bence hiçbiri bir sivil toplum örgütü değildir. Hiçbir zaman da olmadılar. Hemen hepsinde, en azından üyeleri ve önde gelenleri arasında, güçlü bir “kadın düşmanlığı” vardır. Bu düşmanlık, kadını bizlerle eşit bir varlık olarak görmez: Kadın baştan sona cinsel bir objedir... Varlıkları adeta bu histeri üzerinde şekillenir. Cinsellik “ayıp”tır, “günah”tır. Kadın bir günah işleme aracıdır... Kadın tamamen örtünmelidir. Ama bunu savunan “kültür birikiminden” nasibi almamış ilkel yaratıklar, gece “günah aracı” karısıyla yan yana yatar. Baktığınızda cemaatçi bu köktendinci fanatiklerin (IŞİD kafasıyla hemen ilişki kurmanızda hiç sakınca yok), iktidarlarını esas kadın üzerinden toplumsal olarak inşa etmeye çalışırlar. Kadını yok sayarak, bastırarak, aşağılayarak ve bir köle statüsüne sokarak yükseleceklerdir. Sadece “sivil alanda” olsa... Güçleri devlet ve siyasetten...  En büyük gücü de etekleri altına sığındıkları devletten, siyasetten alırlar. Korurlar, beslenirler, devlet memuru yapılırlar, Cemaatlerine milletin kamusal zenginliklerinden mal ve para devşirirler. Ürettikleri bir şey yoktur, ama yedikleri çok şey vardır. Şimdi en şaşaalı günlerini yaşıyorlar. Bunlardan biri, politik araçlarla, devlet, toplum, iş dünyası ve asker içinde darbe yapacak ve her yeri kapsayacak duruma bile geldi ve darbe girişiminde bulundu. Kimler sayesinde? Baktığınızda, tüm siyasi iktidar ve partilere şirin görünmüş, ama bu iktidar zamanında ise en büyük güce erişti. Yıllarca “Çak ortak...” havası içinde yaşadılar. Bir diğeri, İbni Sina, İbni Rüşt gibi İslam kültüründe, bilim ve felsefesinde yüz akı insanları, “sapkın, yüz karası” diye nitelendirecek kadar düşünce çamuru içine batmıştır. Bunları büyüten bir de, durmadan ekranlara çıkartan programlardır. Ensar Vakfı’na bakın. İktidar elinden gelse neredeyse tüm Türkiye’ye peşkeş çekecektir. Üstelik çalıştırdıkları insanlar arasından bol miktarda cinsel tacizcilerle kız ve erkek çocuklara cinsel tacizci çıkıyor. Yumurtladıkları, nasıl bir ülke istediklerine ele veriyor: En son biri “kızlarla arkadaşlık yaparsanız kötü yola düşersiniz”, diyor. Son bir ayda topluma verdikleri mesajlara bakın: Gölcük Müftüsü olacak bir kişi, kendini türbanlamayan kadınlar için “Mağazalarda ambalajı açık teşhir ürünleri hep yarı fiyatına satılır, anlayana” diyecek kadar sapkınlık gösterebilmiş ve topluma hakaret edebilmiştir. ‘Domates gibi soyulmuş’ deme utanmazlığı Kadını türbana sokan erken köktendincilerin yarattıkları efsunlu dünyanın etkisinde kalıp “Müslüman kadının da bir tesettürü olmalıdır. Başları biraz açılmış, kabuğu soyulmuş domatesi kimse almak istemez. İşte bu anlamda tesettür de kadını mahfezin içine alır onun manasını ve suretini korur” diyen kadınlar bile çıkabilmektedir. Artık kadınlar da kendilerini tıpkı erkek yobazlar gibi cinsel bakışla değerlendiriyorlarsa, tüm bunların “sivil toplum” ile ne ilişkisi olabilir? Tersine, sivil toplumu, özgürlüğü ortadan kaldırmayı amaçlayan girişimlerin odaklarına dönüşmüştür bu kurum ve kuruluşlar. Yaşadıkları şaşaa, tüm bunların nasıl parasal çamur içinde yüzdüklerinin de kanıtları. Büyük ve kirli paralar üzerinde kurulan saltanatlar... İktidarlar... Topluma hakaretler ve düşmanlıklar... Bunlar “sivil toplum” kuruluşları öyle mi? Sivil toplum düşmanları demek daha doğru bir tanımlama... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle