25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 26 Eylül 2017 14 Hitler, Fritz Neumark, FETÖ ve Gergedanlar PErol Manisalı, Sabri Ülgener, Gülten Kazgan ve Neumark ile. rof. Fritz Neumark ile vefatından iki yıl önce 1987’de Almanya’da buluştuğumuzda kendisine sormuştum: 1933’te Atatürk Türkiye’sine kaçışınızda esas neden Yahudiler üzerindeki baskı mıydı? Bana hiç beklemediğim bir yanıt verdi: “Yahudilikle ünsiyetim yoktur: Esas korkum Almanya’da meslektaşlarımın birçoğunun Hitler rejimine yakınlaşmalarıydı. Onlara benzemekten korktuğum için Türkiye’ye sığındım.” Ionesco’nun 1958’de yazdığı Gergedanlaşma olgusu ile Neumark 1930’ların başında karşılaşmıştı. Ve gergedanlaşmamak için Almanya’dan kaçıp Atatürk Türkiye’sine sığınmıştı. Baskı sonucu rejimin bir parçası haline gelerek gergedanlaşma postallı ya da dinci bütün araçlarla günümüzde de geçerliliğini koruyor. FETÖ insanları, din üzerinden kurşun askerler haline getirerek gergedanlaştırmıştır. Kimileri küçük yaşlardan başlayarak “eğitim” üzerinden toplum mühendisliği (!) yöntemleri ile gergedanlaştırılırlar. Kimileri de daha ileri yaşlarda da olsa, “baskı ve çıkar” dişlileri içine kilitlenerek devşirilir ve satın alınırlar. Çevremize baktığımız zaman bu tür yaratıklara sıkça raslarız. FETÖ yöntemi ve ‘ötekiler’ FETÖ belki de insanlık tarihinde bu kadar programlı ve sistemli olarak, insanları daha küçük yaşlardan itibaren “yavru gergedanlar” haline getirdi ve bir ilki yaptı, 15 Temmuz’da sonuç alamadı. Emperyalizmin maşası olduğunuzda sonuç alınamazsa çöp sepetine atılırsınız. Arap felaketine dönen Arap Baharı, “liderlerin” nasıl harcandığını kanıtlamadı mı? Asker, polis ve din baskısı ile insanların gergedanlaştırılmaları hep görüldü ve halen de yaşanıyor. Demokrasiden, çağdaş uygarlık değerlerinden, laiklikten, insanların programlı bir biçimde veya faşist yöntemlerle gergedanlaştırılmaları emperyalizmin “yerel” uzantılarının çağdışı eylemleridir. Yerel uzantılar kendi iktidarlarını korumak için insanlarını gergedanlaştırırlar. Bu sayede, milyonlarca insanı “gütme” marifetini elde ederler. Onları gergedanlaştırınca işler kolaylaşır. Avrupa’ya tersine göç Atatürk döneminde bilim ve sanat insanlarının Avrupa’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne göçünün aksine her darbe döneminden sonra tersine göçler yaygınlaştı. Özellikle 12 Eylül’de başlatılan süreç bugün de aksamadan devam ediyor. Aileler evlatlarını dışarıda okutmak, orada yerleştirmek istiyorlar. Evlatlarının gergedanlaşmalarından korkuyorlar. Atatürk Türkiye’sine 1933’te sığınan, benim fakültem İktisat Fakültesi’nin kuruluşunda yer alan Prof. Fritz Neumark’a onun için son kitabımda özel bir yer ayırdım. Neumark’ın asistanı Prof. Sabri Ülgener, onun asistanı Prof. Gülten Kazgan ve devamında bendeniz bu sığınmanın tanıklarıydık. Bu arada İstanbul dışında olduğum için aranızda olamayacağım, Karıncalar’a selam... Almanya’daki son seçimler mi? Almanya’daki aşırı sağ ile bizdeki dinci yapılanma birbirlerini besliyorlar, her ikisi de memnun. Kutuplaştırmalar ikisine de yarıyor, demokrasiden uzaklaştırıyor. Dün Almanya’dan Atatürk Türkiye’sine sığınanlar, bugün ise ters yönde bir göç. Atatürk Türkiye’sinden uzaklaşan ülkede, gergedanlaşmaktan korkarak gidenler... 26 EYLÜL 2017 SAYI: 33592 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.23 05.09 05.33 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 06.48 13.03 16.22 19.04 06.33 12.47 16.07 18.48 06.56 13.10 16.31 19.11 Yatsı 20.23 20.06 20.27 haber TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Gazeteciliğe, Milli Birlik Komitesi’nin kurucularından Kur. Alb. Alpaslan Türkeş ve arkadaşlarının (14’ler) gözaltına alınıp yurtdışındaki elçiliklere sürüldükleri, 13 Kasım 1960 sabahı, Cumhuriyet’te başladım! ÖzAgecanr 4. kez seçildi. Peki, şimdi ne olacak? HHH Reis’in FETÖ gibi dostluktan düşmanlığa giden siyasası sonucu, bu satırlar yazılırken Kuzey Irak’ta Mesud Barzani’nin, ayrılıkçılığı Yakın tarihlere değin, ya amaçlayan “halkoylaması” bancı elçiliklerin genç diplomatlarının, “Türkiye’de her Kavşak uygulanıyor, Türk tankları da sınırda verilecek “hücum” ‘Diyalog’ mu,gün, siyasal, ekonomik olaylar değiştiği için, izlemekte güçlük çekiyoruz!” yakınmalarını emrini bekliyordu? Bakalım ne olacak? HHH ‘Monolog’ mu?birkaç kez yazmıştım. HHH Bırakın yabancı diplomat 24 Nisan 2009’da Kavşak’ta “Kutlu Doğum Haftası Kimin?” başlıklı yazım ları, haftada bir kez yazan şöyleydi: bir köşe yazarının bile Türki Galatasaraylı Hakan Şü ye’deki olaylara günümüzde kür 27 Nisan Pazar günü yetişmesi olanaksız. Her gün Fenerbahçe ile yapılacak gündem değişiyor. Acaba bu şampiyon adaylığı maçı gün hangisini yazmalıydım? öncesinde, “izleyicileri şid İlk örneği, AKP Reisi detten uzak davranmaya” Umumisi’nin, ABD Başkanı çağıran bir demeç verdi. Bir Donald Trump ile görüşme sporcu için elbette soylu bir sinden verelim. Reis, kadim davranış! Ancak şu sözleri dostu iken düşmanı olan çok tartışıldı: FETO’yu Trump’tan isteye “Futbolda alınan sonuç cekti. Sonuç ne oldu? lar, kimilerine göre önemli, “Kuzey Atlantik Örgütü Anlaşması (NATO– KAÖA)”, ReisKaptanFETÖ kimilerine göre hayati önem taşıyabilir. Fakat biz öyle Moskova ve ortaklarına karşı Putin, perşembe günü Ankara’ya güzel bir haftanın içinde bu kuruldu. Türkiye ve ABD üyedirler. Ne geliyor. TC’nin, Rusya’ya karşı ku lunuyoruz ki, bunun kıymetini bilmek var ki ABD, Türkiye’yi bölmeye he rulmuş KAÖA üyesi ABD ile “mono durumundayız. ‘Kutlu Doğum Haf vesli, PKK’nin uzantısı PYD’ye TIR’lar loğu” sürerken, Putin ile “diyaloğu” tası’ içindeyiz ve ona layık olmalıyız. dolusu silah yardımı yapıyor. başladı… Peygamberimize layık olmalıyız. Ço Reis, “Ankara ve Vaşington’un, Rusya, PYD hedeflerini vurmakla cuklarımızı, gençlerimizi de Peygam KAÖA üyelikleri yetmezmiş gibi, kalmıyor, KAÖA üyesi Türkiye’ye berimizin hoşgörüsü etrafında hayata stratejik ortaklıklarını” anımsatıp S400 füzeleri de satıyor… Gel de, hazırlamalı, yaşantılarımızı ona göre Trump’tan “PYD’ye silah yardımını çık işin içinden! şekillendirmeliyiz.” durdurmasını” isteyecekti. Sonuç HHH Diyanet İşleri Başkanlığı internet ne oldu? “Diyalog”, “monoloğa” Reis’in bir başka KAÖA üyesi olan sitesinde yer alan “Kutlu Doğum dönüştü! Almanya’nın Başbakanı Angela Haftası” konusuna göz atalım. Ra HHH Merkel ile “diyaloğu” koptu. Reis’in, mazan Şeker ve Kurban bayram Rusya Devlet Başkanı Vladimir Almanlara “seçmeyin” dediği Merkel, ları, her yıl “Kameri (ay)” takvimi ile İsa’nın doğumuyla bağlantılı “Miladi” takvim farkından dolayı 10 gün öne alınarak gerekleri yapılır. Bu uygulama Muhammed’in doğum günü için Özgen Acar“mevlit” kutlamalarında da geçerliydi. Müslüman ülkelerinde yalnızca Türkiye’de, Başbakanlık ve Diyanet Vakfı’nın kararları ile 1989’da “Kutlu Doğum Haftası’nın” kutlanmasına başlandı. 1994’te ise “kameri” takvimden “miladi” takvime geçilerek peygamberin doğumu 20 Nisan’a sabitleştirildi. Kimi yıllarda 2026, kimi yıllarda 1622 Nisan tarihleri arasında kutlandı. Her nedense RamazanŞeker ve Kurban bayramlarında miladi takvime geçilmedi! Haftanın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na rastlaması üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı daha sonraki yıllarda “Kutlu Doğum Haftası”nı 1420 Nisan tarihleri arasında dondurdu. Şimdi gelelim Şükür’ün “Kutlu Doğum Haftası’na”... GalatasarayFener maçı ne gün oynandı? 27 Nisan Pazar günü! Peki, “Kutlu Doğum Haftası” Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dondurmasına göre bir hafta geride kalmadı mı? O halde Şükür, bu haftayı neden 27 Nisan Pazar günü kutladı? Yanıt açık! 27 Nisan 1941’de dolar milyarderi, çağdaş peygamberimiz Fethullah Gülen Efendi Hazretleri doğmuştu! HHH Bu çelişkiye, bu köşede çok dikkati çektim! Yeni Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, “Kutlu Doğum Haftası’nın” bundan böyle “miladi” değil, “hicri” takvime göre kutlanacağını açıkladı. Böylece Reis’in FETÖ ile düşmanlığı bu konuda da tescil edildi! Not: “Türkiye Rabia Cumhuriyeti’ne Doğru!” yazılarımı sürdüreceğim… Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] TEOG kalktı, asıl sorun ortada KEMAL İNAL KHK ile ihraç edilen Doç. Dr. Öğrencilerimizin kaderi, çoktandır okul ve programlar arası geçişin rekabet, yarışma ve elemeye dayalı olarak düzenlendiği sınavlarla belirleniyor. Merkezi, yukarıdan aşağıya programlanmış ve standartlaştırılmış giriş sınavlarının müfredatlarda olduğu ileri sürülen bilgileri ölçtüğü iddia ediliyor. Bu sınavların herkese eşit şartlarda uygulanmak bakımından demokratik olduğu varsayılıyor. Yani çeşitli farklılıkların sınavda gözardı edilip tüm öğrencilere aynı soruların, benzer mekân ve şartlarda sorulduğu ileri sürülüyor. Aslında eğitimde fırsat eşitliği olarak sunulan bu sistemin çeşitli adaletsizliklere yol açtığı görülemiyor. Bölge, okullar, kadro, birikim ve eğitim materyalleri bakımından mevcut olan eşitsizliği aşmak için gerek devletin bulduğu çözümler (burs, kurs, düşük ücretli yemek, yurt vb.) gerekse velilerin yöneldiği çareler (özel öğretmen, dershane, etüt merkezi vb.) sorunları aşmada pek bir işe yaramıyor. Yoksul, dışlanmış, dezavantajlı çocukların sistem içinde önlerinin açılması hâlâ sorun. TEOG neyi ölçüyor? TEOG öncekiler gibi çok sorunlu(ydu). Şöyle ki, öncelikle merkezi, standart ve aşırı programlanmış sınavlarla sadece “sınırlı” (pozitif) bilgiler ölçülebiliyor fakat bu ölçme içinde eğitim yok. Eğitim sadece bilgi edinimine indirgenemez. Eğitim, kabaca bilgi içermekle birlikte çeşitli değer, norm, davranış, kültür ve kimliklerin sistem içinde “değerlendirilme”sine dayanır. Bizim giriş sınavlarında baz alınan nokta, eğitim (education) değil, öğretimdir (teaching). Okulda düşen arkadaşını yerden kaldırmanın, güzel şiir okumanın, iyi resim çizmenin, yetenekli bir basketbol oyuncusu olmanın maalesef bu tür giriş sınavlarında ne bir karşılığı var ne de bir değeri. Sınavda sıfır çekmek, matematikfen sorularını çok az yapabilmek gibi boyutlarda da kendini gösteren sınav sistemi kökenli sorun, öğrencinin bireysel yetersizliklerinden ziyade, sözde bilimsel ve adil, eşit biçimde ölçtüğü iddia edilen sınav sisteminin sorgulanmasını gündeme bir türlü getiremiyor. Eğitim felsefesi yok Asıl sorun müfredat, ders kitabı, öğretmen pratiği, öğrenci performansı, okul binası gibi eğitimle ilgili pek çok unsurun üzerine kurulacağı tutarlı ve çağa uy Asıl sorun müfredat, ders kitabı, öğretmen pratiği, öğrenci performansı, okul binası gibi eğitimle ilgili pek çok unsurun üzerine kurulacağı tutarlı ve çağa uygun bir eğitim felsefemizin olmaması. TEOG kaldırılmış, neyi değiştirir? gun bir eğitim felsefemizin olmaması. PISA’da alınan olumsuz sonuçlar veya giriş sınavlarında çekilen sıfırlar, boş kalan kontenjanlar, pek çok karmaşanın ardında yatan asıl neden bu. Eğitim felsefesi yerine ideolojik ve endoktrine siyasal mühendislik çalışmalarına abanmak, işin en kolay tarafı. Her türlü kalıp, şablon ve ezberin dışında bireyselgrupsal yaratıcılığa prim vermek, bu siyasal mühendislik içinde mümkün değil. Eğitimin anayasası olan müfredatlar üzerine bir uzlaşmamız yok. Cumhuriyet, eğitim felsefesini pozitivizm üzerine kurmuştu. Bilim ve ona eşlik eden pratikler (deney, gözlem, uslamlama vb.) merkezdeydi. Böylece epey de yol alındı ama pek çok sorun da çözülmeden geldi. Örneğin aktarmacılık, ezbercilik, dikte hâlâ öğretmenlerin en çok tercih ettikleri yöntemler. Devlet, “belli”, “meşru” ve “geçerli” bilgilerin dışında hiçbir şeye izin vermiyor. Köy Enstitülerinde uygulanan az çok politeknik eğitim ile bu sorun aşılmaya çalışıldı, öğretmen ve öğrencilere pratik içinde inisiyatif alma özgürlüğü tanındı ama arkası gelmedi. 1950’lerden itibaren Batı kampına katılan Türkiye için TEOG Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla kaldırıldı ama yerine ne geleceği belirsiz. Öğrenciler, veliler ve eğitimciler hala bekliyor. eğitimde “toplumsal” idealler yerini hızlıca “bireysel çıkarlar”a bıraktı. Sonuçta ne toplumsal ideallerimizi gerçekleştirebildik ne de doğru düzgün bir birey yaratabildik. Eğitimde devrim! 2004’te müfredat değişikliği eğitimde devrimdi! Zira Türkiye’nin eğitim felsefesi değiştiriliyordu. Buna göre Cumhuriyetin lineer, ezberci, pozitivist, davranışçı felsefesi yerine bireyöğrenciyi merkeze alan, çocuğun beceri ve yaratıcılığını öne çıkaran, IQ yerine çoklu zekâyı baz alan inşacılık (konstrüktivizm) getiriliyordu. Bu değişiklikte artık tekli ve indirgemeci pozitivist mantığı besleyen Newtoncu fiziğin yol verdiği “kesinlikçi” modernizm terk ediliyordu. Yerine de görelilik, karmaşa ve kaos mantığı ile kendini ortaya koyan daha esnek, eğilimsel, ucu açık bir mantıkla kesin sonuçlardan ziyade müphem mantık ve bilgi sistemleri üzerine kurulacak yeni eğitim felsefesiyle öğrenciler farklıçeşitli perspektifleri öğrenecek, küreselleşme döneminde değişik kimlikleri tanıyacak ve kendini daha güçlü biçimde var edecekti. Farklı becerileri pratik şekilde öğrenmeye yönelen öğrencinin proje ve performans ödevleriyle kendini “merkeze koyması”, onu yaratıcı kıla cak ve fakat “otoriter” öğretmen geri planda rehberdanışman olarak görev yapacaktı. Sonuç? Altyapısı yetersiz olan bir sisteme yapılan montajda eklektik davranıldı. Örneğin, öğrencilerin proje ödevleri genelde velileri tarafından yapıldı, bu arada öğrenci soru çözmeye devam etti. Pek çok yeni yük (öğretmenlerin kalabalık dersliklerinde habire fotokopi çekmek zorunda kalmaları, her öğrencinin portfolyö dosyalarını değerlendirmekte zorlanmaları) ile uğraşmak bir yana, MEB bu yeni müfredatı sisteme monte etmeye çalışırken çok büyük bir hata yapmıştı. 2004 müfredatının felsefesi (inşacılık?) bilgiden bilgi üretmeyi, beceri kazanmayı, inisiyatif geliştirmeyi, genelde yaratıcılığı öğrenci bazında hedeflerken, öğrenci ve velileri ise kamu okulunun bu “öğretim”ini (öğretilen dersler) boş verip “paralel okul” haline gelen yerlere (dershane, kurs, etüt merkezi vb.) akın ettiler. MEB, yeni müfredatla “yaratıcı” öğrenci yetiştirmeyi hedeflerken, sınav sisteminde odak şuydu: Bir problem en hızlı, en doğru şekilde nasıl çözülebilirdi? Okul öğretmeni eğitimin davranışsal boyutunu da öğretimin içine sokarken öğrenciler bu paralel kurumlarda en kestirme yolu, cinliği, pratikliği, formülleri, soru çözme biçimlerini öğrendiler. Sonuç: TEOG başarısız. Peki, o zaman sorumlu kim? C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle