05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 2 Ağustos 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Polis aracı Suriyeli çocuğu ezdi PRotesto yürüyüşüne müdahale Okmeydanı halkı, zırhlı aracın ezmesi yurttaşlar, polisin “Dağılın” anonslarına aldı sonucu yaşamını yitiren Raşid Oso için rış etmeden Oso’nun yaşamını yitirdiği yere Okmeydanı Sağlık Ocağı önünde bir araya kadar yürüdü. Burada açıklama yapmak is geldi. “Çocuklar yaşasın mahallemizde polis teyen yurttaşlara, polis ses bombası, biber istemiyoruz” yazılı pankartı açarak yürüyen gazı ve plastik mermi ile müdahale etti. Okmeydanı’nda Akrep diye tabir edilen zırhlı polis aracının çarparak ezdiği Suriyeli çocuk kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Okmeydanı Seyhan Sokak’ta oynayan 9 yaşındaki Suriyeli R.O’ya bölgeden geçen bir zırhlı polis aracı çarptı. Polis aracının çarpmasıyla kanlar içinde yerde kalan küçük çocuk, polisler tarafından aynı zırhlı araçla Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı. Küçük çocuk yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Olayı duyarak hastaneye gelen R.O’nun yakınları da gözyaşlarını tutamayarak ağladı. Türkçe bilmeyen çocuğun yakınları sadece “Araç çarptı, öldü” diyebildi. Polis de herhangi bir gösteriye karşı hastanede yoğun güvenlik önlemi alırken, çocuğun yakınları da polislerden şikâyetçi olmak için karakola gitti. Öte yandan sosyal medyada ve bazı internet sitelerinde olayın ardından karakolu arayarak tutanak tutulması için polis çağıran yurttaşlara olumsuz yanıt verildiği ileri sürüldü. Haliç Polis Karakolu’nu arayan yurttaşlara karakoldaki polis memurunun “Türk polisi adildir. O Akrepteki polisler zaten tutanağı tutmuşlardır. Ekip göndermeye gerek yok” dediği ileri sürüldü. l İSTANBUL / Cumhuriyet Kafamı bastırdılarSEMİH Özakça, zorla hastaneye götürüldükleri geceyi anlattı: nefessiz bıraktılar ŞEYMA PAŞAYİĞİT Açlık grevinin 146. gününü geride bırakan eğitimci Nuriye Gülmen ile Semih Özakça, zorla götürüldükleri Sincan Cezaevi İnfaz Kampusu Hastanesi’nde kalmaya devam ediyor. Özakça, zorla götürüldükleri günü kaleme aldı. Akademisyen Nuriye Gülmen’in, Sincan Cezaevi İnfaz Kampusu Hastanesi’ne çarşafa sarılı halde götürülülüp sedyeye bile konmadığı aktarılırken; Özakça’nın sedyeye kayışlarla bağlandığı belirtildi. İkilinin zorla getirildikleri hastanede sık sık “Tedaviyi kabul ediyor musun” sorusuyla karşılaştıkları da aktarıldı. Tutuklu eğitimci Semih Özakça, Sincan Cezaevi İnfaz Kampusu Hastanesi’ne zorla götürüldükleri geceyi yazdı. Gardiyanların baskın yapar gibi gelerek talimatı okuduklarını, “Beni götürmek bana işkence yapmak demektir” yanıtını verdiği anda üzerine çullandıklarını aktaran Özakça, “Kapıdan dışarı çıkaramadıklarında plastik sedye getirip ona güç bela bağladılar. Slogan atarak çırpınıyordum, sloganlarıma engel olmak için elleriyle ağzıma, kafama bastırıyorlar; adeta beni boğarak nefessiz bırakıyorlardı. Ambulansa getirdiklerinde sırtüstü bağlandığım plastik sedyede yatırıldığım yönün tam tersinde, göğüs üstü duruyordum” dedi. Doktorların “Seni muayene ve tedavi etmek istiyoruz” dediklerini söyleyen Özakça, ambulans içindeki askerlerin nasıl götüreceklerini “Ben kafasına bastırırım hareket edemez”, “Bir kadını daha almaya gideceğiz” ifadeleriyle konuştuklarını aktardı. AİHM’yi etkilemek için Yalnız başına yaşamlarını idame ettiremeyecekleri gerekçesiyle getirildikleri hastanede yalnız kaldığını, terliklerini ve gözlüklerini müdahale sırasında düşürdüğünü söyleyen Özakça, Gülmen’in yan odada olduğunu anlayınca “Yaşasın açlık grevi direnişimiz” sloganının ritmiyle duvarı tıklattığını aktardı. Saat başı gelen sağlıkçının uyutmadığını, dışarıdan büyük bir fan sesi gibi bir uğultu geldiğini söyleyen Özakça, hastaneye getirilme nedenlerini “Zorla hastaneye kaldırma uygulamasına zemin hazırlayan etken muhtemelen bugün veya yarın verilecek olan AİHM kararını etkileyerek bizim açımızdan olumsuz sonuç çıkarılmak istenmesidir” diye açıkladı. Sarılmaya kıyamazdık Esra Özakça, eşi Semih ile açık görüş haftası olmasına rağmen koridorda parmaklıklar ve yoğun tel ile çevrili kapı arasında görüştüklerini söyledi. “Açık görüşte sarılmaya kıyamazken bu yaptıkları kabul edilemez” dedi. Yine gözaltı Tam 266 gündür devam eden “İşimizi geri istiyoruz” eyleminde Derviş Lermi, İlker Işık ve Mehmet Yılmaz polisin müdahalesi sonucu gözaltına alındı. Ayrıca “OHAL komisyonu var, iç hukuka başvurun” ifadelerinin ardından tüm hukuki girişimleri tamamlamak adına başvuru yapan Gülmen ile Özakça’ya geçen 11 günün ardından herhangi bir yanıt gelmedi. l ANKARA Zorla müdahale etik ihlalidir “İşimi geri istiyorum” talebiyle başlattıkları açlık grevinin 146. gününü geride bırakan Nuriye Gülmen ile Semih Özakça ve eşinin tutuklanmak üzere gözaltına alınmasıyla başlattığı açlık grevinin 75. gününü geride bırakan Esra Özakça’nın sağlık durumlarına ilişkin Ankara Tabip Odası, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Ankara Şubesi ortak bir basın açıklaması yaptı. Gülmen ile Özakça’nın zorla cezaevi kampus hastanesine yatırılmasına tepki gösterilen açıklamada, “Bireye rağmen bireyin kendi vücuduyla ilgili karar almak, vücuduna zorla müdahale etmek, etik ihlaldir. Sorunun çözümü tıbbi müdahale değildir” dendi. Gülmen ile Özakça’nın tutukluluk halinin sona ermesi talebiyle açlık grevi yapan Esra Özakça için “Açlık grevi artık kritik günler içerisindedir. Biz sağlık emekçileri olarak bu genç eğitim cilerin yaşamları konusunda tüm toplum gibi kaygılanmaktayız. Tüm adalet arama yollarının kapatıldığı şu günlerde insanların hak arayışlarının açlık grevleri ile birer çığlığa dönüştüğünü görüyoruz. Bizler sağlık emekçileri olarak bu çığlık karşısında çaresizce beklemek yerine; en temel talepler karşısında duvar olanlara inat yaşam hakkının kutsallığını savunarak Semih’i, Nuriye’yi, Esra’yı yaşatmak istiyoruz” dendi. Türkiye artık antidemokratik İstanbul Meslek Odaları Koordinasyonu (İMOK), 692 sayılı KHK ile ihraç edilen Dr. Hüseyin Demirdizen ve diğer ihraçlarla ilgili Kadıköy Toplum Sağlığı Merkezi önünde dün bir basın açıklaması düzenledi. İMOK üyeleri, OHAL ve KHK uygulamaları ile ilgili, son olarak 14 Temmuz 2017 tarih ve 692 sayılı KHK ile 7348 çalışanın kamu haklarından yine haksız ve hukuksuz bir şekilde ihraç edildiğini, bunlardan birinin de İki dö nem İstanbul Tabip Odası Genel Sekreterliği yapmış, 35 yıllık hekim Dr. Hüseyin Demirdizen olduğunu ifade etti. Yapılan açıklamada, “Türkiye, bir yılı aşkın bir süredir OHAL ve her ay çıkarılan ortalama iki KHK ile yönetilmektedir” diyen İMOK üyeleri, “Ülkemiz haksızlığın, hukuksuzluğun, adaletsizliğin hüküm sürdüğü, antidemokratik bir ülke haline gelmiştir” denildi. Demirdizen ise “Neyle suçlandığımızı bilmiyoruz ancak hükümet kendi görüşüne karşı olan her görüşü etkisiz hale getirmek çabasındadır. Biz mücadelemize devam edeceğiz” dedi. Basın açıklamasına; İstanbul Barosu, İstanbul Dişhekimleri Odası, İstanbul Eczacı Odası, İstanbul Tabip Odası, İstanbul Veteriner Hekimler Odası, TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu ve Çağdaş Demokrat Muhasebeciler Birliği Grubu üyeleri katıldı. l İSTANBUL / Cumhuriyet Demokrasi ölüyorGUARDIANYAZARINDANTÜRKİYEÖRNEĞİ İngiliz The Guardian gazetesinde yayımlanan “Demokrasi ölüyor... Bunun çok az sayıda insanı endişelendirmesi, korkutucu” başlıklı makalede Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ABD Başkanı Donald Trump, Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve benzeri çizgideki liderlerin demokrasinin altını oymak için müşterek yoğun çaba gösterdikleri dile getirildi. Paul Mason imzalı makalede Erdoğan’ın Mart 2017’de İstanbul’da yaptığı bir konuşmadan görseller kullanılarak “Onları durdurmak için dünyayı görüş şeklimizi değiştirmemiz lazım” denildi. Yazıda, demokrasinin küresel çöküşüne temmuz ayında yapılan katkıların kabataslak bir envanterinin çıkarılması halinde Türkiye’de en önemli gazetelerden biri olan Cumhuriyet çalışanlarıyla ilgili şov dava, demokrasi aktivistlerinin sansürden kaçmak için kullandığı VPN’leri Putin’in yasaklaması ve Apple’ın Çin’deki uygulama dükkânlarından çekilmesini saymak gerektiği belirtildi. “Haydi gaddar olalım: Demokrasi ölüyor. En korkutucu yanı ise sıradan insanların pek azının bu yüzden endişelenmesi. Onun yerine sorunu parçalara ayrıştırıyoruz” denilen yazıda, Amerikalıların dünyanın en fetiş anayasasının kleptokrasiye kolaylıkla eğilip bükülme eğilimi yerine Trump yüzünden endişelendiği, AB siyasetçilerinin de Erdoğan’ın AK Parti makinesinin kendi demokrasilerini aşağılama girişimleri karşısında kibarca, diplomatik bir dille rahatsızlık ifade ettiklerini belirtti. Muhaliflere yakın markaj Söz, konusu liderlerin “halkın düşmanları” söylemiyle saldırdığı muhaliflerin yaşamlarına yakın markaj dayattığı ifade edilerek şöyle devam edildi: “Erdoğan on binlerce muhalif akademisyeni işten atıp bazılarını hapse koymakla kalmadı, onların sosyal güvenlik haklarını, her türlü eğitim verme haklarını ve bazı vakalarda seyahat haklarını elinden aldı. ABD’de göçmenlere kolaylık sağlayan ‘sığınak kentlere’ de Trump benzeri saldırılar düzenliyor... Bu otokratik yönetim repertuvarı elbette bildik. Yeni olan taraf ise demokrasinin altını oymaya yönelik hızlı, maksatlı ve müşterek proje için sefer ber olan Putin, Erdoğan, Orban, Trump, Maduro, Duterte, Modi gibi seçilmiş yöneticilerce bileşik halde yoğun olarak kullanılması. Bir o kadar vurucu olan da, şu sıra, hiçbir önde gelen ülkenin demokrasi için olumlu küresel standartlar koymaya hazır olmaması.” Özgür insan gibi... Berkeley Üniversitesi’nin Siyasi Bilimler Profesörü Wendy Brown’ın 2015 tarihli “Undoing the Demos” isimli kitabından alıntılarla dünya çapında demokratik değerlerde gerilemenin neoliberal ekonominin benimsenmesinden kaynaklandığı vurgulandı. Fransız Direniş Hareketi’nin simge ismi Stephane Hessel’in de “Öfkelenin” kitabında 1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin yazılması sırasında devletlerin eninde sonunda ulusal egemenlik baskısı kuracağını bilerek “uluslararası” yerine ”evrensel” denilmesi için nasıl mücadele ettiklerini anlattığı belirtildi. “Tarihteki her demokratik ilerleme, insanlar haklarla birlikte doğduklarını anladığında başladı. Bugün bu, ekonomik özne değil, özgür insan gibi düşünmeyi öğrenmek anlamına geliyor” denildi l Dış Haberler haber 11 Dünya yerinden oynar... Kadınlar özgür olsa Plajda bikiniyle rahatça dolaşıyorsunuz; Ama pazarda, tezgâhlara eğildiğinizde... Bluzunuzun yakasını boğazınıza kadar ilikliyorsunuz. Kalabalık yerlerde eteğinizi devamlı çekiştiriyorsunuz. Elinizde incecik bir çıta... Duruma ve yere göre onu alçaltıp yükseltiyorsunuz. Kıyafetleriniz gibi bedeniniz de size ait değil. Erkeklerin, ailelerin, devletlerin ve diğer kadınların gözleri hep üzerinizde. O gözler en eğitimlilerinize, en cesurlarınıza ve en anarşistlerinize bile devamlı ayar çekmekte. Çünkü... Dogmalardan beslenen onaylı bir ahlak var iktidarda. Sadece devlet katında değil... Sizin bile içinizde, beyninizde, kalbinizde. Anneliği, bekâreti, namusu size kutsal belletiyorlar. Belliyorsunuz. Özgürlüğün fazlası tehlikelidir diyorlar. Özgürlüğün fazlasından tırsıyorsunuz. Bedeninizden ve cinsel güdülerinizden utanın diyorlar. Utanıyorsunuz. Her şeyin bir sınırı var denildiği anda, duruyorsunuz. Söz dinliyorsunuz. O sözü kimin neden söylediğine bakmadan. Kadının günahkâr ve zapt edilmesi gerekli bir tür olduğunu anlatan kutsal metinlere itiraz edecek refleksleriniz bin yıllar önce körelmiş. Zihniniz kendinizden devamlı kuşku duyma terbiyesiyle kirlenmiş. Toplumsal ve hukuki yasalarla kadını baskılara tutsak kılan dilleri itaatkârlığınızla çoğalttığınızın farkında değilsiniz. Düzenin aslen kökünden bozuk, kirli, çürük ve vahşi olduğunu herkes gibi görüyorsunuz. Yine de ahlakın ve ahlaksızlığın tarifini sorgulamayı, sizin üzerinizde hak sahibi olduğunu iddia eden anlayışa bırakıyorsunuz. Bu ikiyüzlü tehditkâr sistemin yaptırımlarını hukuk, ahlak, gelenek kılıflarında nesillerdir erkeklerle beraber, siz kadınlar da tekrar tekrar onaylıyorsunuz. Küstah bir ahlak iktidarının etrafınıza ördüğü bir kafesin içinde esirsiniz. Telleri kırılırsa onu kendi ellerinizle içeriden onaracak kadar da maharetlisiniz. Kafesin bir kapısı var; ardına kadar açık. Kaçmıyorsunuz... Uçmuyorsunuz... Kanatlarınızı kırmış içeride oturuyorsunuz. Başınıza iş geldikçe sokaklara çıkıp dilediğiniz kadar “Kıyafetime karışma” diye bağırın. Karışacaklar. Tabuları ince ince doğrayıp pembeleşinceye kadar pişirmediğiniz... Ve evlerinizi temizlemek için harcadığınız enerjiyi varlığınızdan utanmanız gerektiğini söyleyen o kirli zihni temizlemek için harcamadığınız sürece... Değişik politik iklimlerde... Değişik bahanelerle... Kıyafetlerinize de karışacaklar, bedeninize de. Berlin’den Türkiye’ye: Aktivistleri bırakın Alman hükümetinin İnsan Hakları Sorumlusu Bärbel Kofler, aralarında Alman Peter Steudtner’in de bulunduğu insan hakları aktivistlerinin tutukluluğunun devam etmesini sert bir dille eleştirdi. Kofler, “Bu insanlara isnat edilen suç benim için anlaşılabilir değil” dedi. Türkiye’de tutuklu bulunan insan hakları aktivistlerinin her koşulda hukuk devleti ilkelerine uygun, adil yargılanma hakkına sahip olmaları gerektiğini vurgulayan Kofler, insan hakları aktivistlerinin serbest bırakılmalarını istedi. Kofler, “İnsan hakları savunucuları, muhalifler ve gazetecilere yönelik cezai kovuşturmalar Türkiye’nin demokratik değerleri ve temel vatandaşlık haklarına zarar veriyor” dedi. Kofler, Alman hükümetinin hem siyasi hem de elçilik çabaları ile tutuklu insan hakları aktivistlerinin serbest bırakılması için elinden geleni yaptığını vurguladı. l Haber Merkezi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle