05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 17 Temmuz 2017 EDİTÖR: ŞEHRİBAN KIRAÇ TASARIM: İLKNUR FİLİZ Sendikalara ve işçilere baskı kaygılandırıyor OHAL ile birlikte Türkiye’de emekçiler üzerindeki baskılar ve hak gaspları uluslararası sendikaların da gündeminde. IndustriALL’e göre muhalif sendikalara baskılar artacak Şehriban Kıraç Avrupa’da 7 milyon Türkiye’de ise 300 bini aşkın üyesi olan Küresel Sanayi İşçileri Sendikası IndustriALL Avrupa Genel Sekreteri Luc Triangle, “Çok farklı kesimler baskı altına alınıyor. Cumhuriyet gazetesi de bunlardan biri. Muhalif kesimlere baskılar artıyor. Bizim Kafamızdaki soru sıranın ne zaman sendikalara geleceği yönünde” dedi. Türkiye’deki örgütlenme özgürlüğü konusundaki hak ihlalleri ve grev yasaklamaları konusunda derin kaygı duyduklarını vurgulayan Luc Triangle ile 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana sendikalar üzerindeki baskılar ve uluslararası dayanışma için neler yapıldığı ile ilgili konuştuk. n Türkiye’yi işçi haklarını yakından takip ediyorsunuz, son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’deki işçilerin durumuna dair ciddi kaygılarımız var. Bunlardan biri sendikal haklar biri işçi hakları. Türkiye’de sadece sendikaya üye oldu diye çalışanlar işten çıkarılıyor. Bir sendikaya üye olmak toplu sözleşme yapmak temel ve uluslararası bir haktır. Ancak bu Türkiye’de çok uzun zamandan beridir ihlal ediliyor. Türkiye’de çoğu şirket bu hakları görmezden geliyor. Türkiye’deki sendikal mevzuat ve hükümet de işçileri korumak için hiçbir şey yapmıyor. Şirketler rahatlıkla sadece işçiler sendikaya üye oldukları işten çıkartabiliyorlar. n İşçilerin sendika seçimine dönük ne tür baskılar var? Türkiye’de işçilerin sendika tercihine hükümetten ve şirketlerden ciddi baskı var. Hükümet ve patronlar işçiler sendika tercihinde bulunurken bunun dışında kalmalı. Ama Türkiye’de pek çok örnek var ki hükümet ve işveren işçileri belli bir sendikaya üye olmaya zorluyor. Biz hükümete diyoruz ki çalışma yaşamı ve sendikal mevzuatı değiştir. Mevzuatın özü çalışanları ve halkı korumak olmalıdır. Şirketlerin patronların korunmaya ihtiyacı yoktur. Ama Maalesef Türkiye’de çalışma yaşamına sahip saygılı bir mevzuat yok. Baskılar artıyor n 15 Temmuz darbe girişiminden sonra sendikalar üstündeki baskılar arttı, özellikle hangi alanlarda kaygı duyuyorsunuz? Türkiye’nin hangi yola gideceğini bilmiyoruz. Darbe girişiminden bu yana son bir yıldır Erdoğan hükümetinin nasıl bir yol izleyeceğini öngöremiyoruz. Çok farklı kesimler baskı altına alınıyor. Cumhuriyet gazetesi de bunlardan biri. Basına çok ciddi baskılar var. Muhalif kesimlere baskılar artıyor. Bizim kafamızdaki soru sıranın ne zaman sendikalara geleceği yönünde. Sendikalara gelecek bir baskının da engellenmesini istiyoruz. Şu anda sendikalara baskının da bazı somut örnekleri var. Kamu sektöründe ciddi işten çıkarmalar oldu. Gelecekte muhalif olan sendikalara daha fazla baskının olabileceği endişesiyle IndustriALL olarak daha fazla destek sunmaya çalışıyoruz. Geriye dönüş var n Muhalif sendikalara ne tür baskılar olabilir? 15 Temmuz’da bir darbe girişimi oldu. Biz bunu sert dille kınadık. Ama şimdi de darbenin başka bir hali yaşanıyor. Bir kişi tüm kontrolü elinde bulundurmak istiyor. Geçen yıldan bu yana gelen baskıların özellikle muhalif sendikaların ve üyelerimize de sirayet edeceğini baskıların onlara da geleceğini bekliyoruz ki bu en önemli kaygılarımızdan biri. Türkiye uzun yıllardır Avrupa’nın bir parçası. Türkiye’deki hayatın gelişimi de her zaman Avrupa yönündedir. Türkiye’deki temel hakların düşünce, konuşma özgürlüğü, toplu sözleşme ve örgütlenme özgürlüğü için de birlikte hareket etmemiz gerekiyor. Türkiye her zaman geleceğini Avrupa’da gören bir ülkeydi. Ama şimdi maalesef bu geçmişin tehlike altında olduğunu görüyoruz. Geçmişte alınan bazı yollardan geriye dönülmeye başlandı. En temel haklar bile tartışma konusu oldu. Özgürlük şart n Bu hak gaspları yaşanırken, siz uluslararası sendikalar olarak buradaki üyelerinizle dayanışmak için neler yapıyorsunuz? Avrupa’daki sendikalar Türkiye’de yaşananlara çok ilgi gösteriyorlar. Burada yaşananlarla ilgili emekçilere dayanışmalarını gösteriyorlar. Bizim için Türkiye’nin özgür olması oldukça önemli. Maalesef geçen yıldan bu yanan yaşananlar Türkiye’nin özgür toplum olma idealini geriye götürüyor. Biz Türkiye hükümetinden yetkililerle bakanlarla çeşitli kereler ileşitime geçtik. Fikir hürriyetine, konuşma özgürlüğüne sendikal haklara saygı göstermelerini istedik. Avrupalı sendikalar olarak Türkiye’de yaşananlar bizim ana gündemlerimizden biri. Biz başından bu yana Türkiye’nin AB üyeliğini destekledik. Avrupa Komisyonu’nun Türkiye’den beklentilerinin yanında bizim de işçilerle ilgili kırmızı çizgilerimiz var. Biz Avrupa Komisyonu’na Türkiye’ye işçi haklarına saygı göstermesi yönünde de baskı yapmasını istiyorduk. Bizim kırmızı çizgimiz milyonlarca işçinin sendika seçme haklarını çalışma haklarını örgütlenme haklarına saygı göstermesiydi. Sendikal haklar ve örgütlenme hakkı demokrasinin temel bir öğesidir. Bir toplumda demokrasi olmasını istiyorsanız bunun en temel yeri işyerlerinde demokrasinin kurulmasıdır. Bunun için sendikaların faaliyetlerini özgürce yürütmeleri gerekiyor. Vedat ARIK IndustriALL Avrupa Genel Sekreteri Luc Triangle arkadaşımız Şehriban Kıraç’ın sorularını yanıtladı. OHAL cesaretlendiriyor n En son Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘OHAL’i grev tehdidi olan yere müdahale için kullanıyoruz’ demişti bu konuda neler söyleyeceksiniz? IndustriAll Avrupa Türkiye’deki örgütlenme özgürlüğü konusundaki hak ihlalleri ve grev yasaklamaları konusunda derin kaygı duymaktadır. Türkiye, ILO’nun 87 ve 98 sayılı Sözleşmelerini imzalamış olmasına rağmen, uzun yıllardır bu iki anlaşmayı hem yasal mevzuatı ile hem de pratik uygulamaları ile ihlal etmektedir. Şu anda mevcut OHAL ile, bu ihlaller daha sistematik ve hatta daha sert bir hal aldı. Son dönemde, sendika liderlerinin tutuklanmaları, işçi eylemlerine polis müdahalesi ve grevlere sistematik olarak yasaklama ile ilgili daha fazla haber duyar olduk. Bu durum aynı zamanda, işverenleri de bu OHAL döneminde işçilerin haklarına saldırma konusunda cesaretlendiriyor. Şu anda, üyelerimize yönelik bu sal dırılara karşı süren direnişler var; Öziplik İş üyesi Beks Çorap işçileri ve AKG Termoteknik ve Diam Vitrin’de Birleşik Metal İş üyesi iş çiler bu saldırılara karşı direniyorlar. Grev hakkının bir suiistimal aracı olduğu yönündeki iddiaları reddediyoruz. Ses çıkarmalıyız n Baskılarda sıra sendikalara geldiğinde neler yapılabilir? Sendikalar demokrasinin temel bileşenidir. Türkiyede demokrasinin kısıtlanması aslında sendikaların da faaliyetinin kısıtlanması anlamına geliyor. Biz bu nedenle sendikalara baskıyı beklememeliyiz. Bunu öngörüp buna karşı önlem almalıyız ve mücadele geliştirmeliyiz. Bu tarz baskıcı ortamların arttığı dönemlerde muhalif sendikalar daha fazla sorgulanacak baskılar daha fazla artacak. Biz bu tarz örnekleri başka ülkelerde gördük. Şu anda Türkiye’de mevcut hükümeti destekleyen sendikalar da vardır, ona muhalefet edenler de. Ancak bir noktada baskılar böyle devam ederse öyle bir noktaya gelinecektir ki mevcut muhalif sendikalara daha fazla baskı olacaktır. Bizim de daha fazla sesimizi çıkarmamız gerekiyor ki bu olmadan bunu engelleyebilelim. Baskılara karşı sendikaların kendi aralarında bir koalis yon kurmaları gerekiyor. Muhalif kesimlerle daha fazla bir araya gelip seslerini daha fazla duyurmaları gerekiyor. Türkiye’de olup bitenlerle karşı durmak için daha fazla işbirliği ve koalisyon şart. Aynı zamanda bizim de Türkiye’deki işçiler için daha fazla uluslarası dayanışmaya gitmemiz gerekiyor. Türkiye’de işçilerin hakları korunmazsa biz Avrupa’da da işçilerin haklarını koruyamayız. Biz buna izin verirsek gelecekte Avrupa’daki işçilerin de haklarının da saldırıya uğramasına izin vermiş oluruz. Hak ihlali çok n Türkiye hak gaspları konusunda nerede duruyor. Türkiye’den daha kötü ülke var mı? Şu anda Avrupa bölgesinde Türkiye’den daha kötüsü yok. Avrupa’nın temel politikası insan haklarına saygıdır. Örgütlenme özgürlüğü temel bir haktır. Elbette ki Avrupa’nın her ülkesinde bir işveren tekil olarak işçi hakkını ihlal edebilir. Ama temel mesele bunu ihlal ettiğinde hükümetin ne yaptığıdır. Ama Türkiye’de böyle yüksek oranda yaşanan hak ihlali Avrupa’nın başka bir ülkesinde yaşanmıyor. Patron kendini dokunulmaz hissediyor n Türkiye’deki sendikal mevzuat işçileri korumuyor mu? Türkiye’de normal işleyen bir parlamenter düzen demok rasi olsaydı derdik ki mevcut mevzuat sendikal hakları korumuyor, bir sonraki seçim döneminde değiştirilir. Bunu koruyacak yeni bir parti gelir derdik. Ama Türkiye’deki duruma baktığımızda maalesef insanlar dışarı çıkıp eylem yapıp bir şeyleri değiştirecekmiş gibi görünmüyor. Çünkü demokrasinin temel işleyişleri de tehlike altında. Avrupa’da şu anda Türkiye’den bahsetiğimizde Avrupa kamuoyunda herkes başkanlık seçimi, referandum diyor ölüm cezasını tartışıyor. AB üyeliğini tartışıyor Kıbrıs’ı tartışıyor. Ama biz farklı bir boyutta Türkiye’de yaşananları Avrupa kamuoyuna alatmaya çalışıyoruz. O da işçilerin çalışma koşulları. İşçilerin en temel haklarını kul lanıp bir sendikaya üye olduklarında işten atılıyorlar. Hükümetler tabii ki işverenlerin yaptıkları her şeyden sorumlu değiller ama hükümetler işverenler bir kuralsızlık yaptıklarında onları cezalandırmakla sorumlular. Eğer hükümet sırf işçi sendikaya üye olduğu için işten atılıyor ve işvereni cezalandırmıyorsa burada asıl suçlu hükümet oluyor. Hayati nokta bu. İşverenler tamamıyla kendini dokunulmaz hissediyor. Bu da tüm sistemin zayıf noktası. Umarım Türkiye’deki mahkemeler en azından işçi hakları konusunda bağımsız çalışmaya devam edebilirler. Ama işverenler de şunu görebilmemeler ki Türkiye istedikleri şeyi yapabilecekleri bir özgürlük cenneti değil. ekonomi 9 Zaman muhalefetten yana işlemiyor CHP liderliğinin, parti örgütünün başarısına, toplumsal muhalefetin “Adalet Yürüyüşü”, Maltepe mitingi ile geldiği kritik eşiğe değinmiş, eğer bu eşik hızla aşılamazsa, toplumun yarısının rızasını alamayan, tedirginlik ve paranoya düzeyi yükselen AKP liderliğindeki siyasal İslamın karşı saldırısının şiddetinin olağan bir etkitepki diyalektiğinin çok ötesine geçebileceğini ileri sürmüştüm. Darbe Araştırma Komisyonu’nun, taslak raporuna eklediği bölüm, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP merkezinde, TOBB toplantısında yaptığı konuşmalar, 7 bin kişilik yeni tasfiye dalgası, karşı saldırının beklediğimden daha çabuk başladığını gösteriyor. DAK’nin eklemeleri, söz konusu konuşmalar, OHAL ile de facto kurulan, referandumla de jure durumuna geçen bir “siyaset rejimini”, toplumun, siyasal İslamın iradesini kabul etmeyen kesimini, siyasi alanın dışına iterek daraltmayı; önde gelen bireylerini, temsilcilerini adeta “homo sacer” ( Roma’da: hakları elinden alınmış, dışlanmış, “öldürülebilen” ama değersiz olduğu için kurban edilemeyen kişi), siyasi partiler, sendikalar gibi kurumlarının etkinliklerini gayri meşru ilan etmeyi amaçlıyor. Durum gerçekten çok vahim ve zaman hızla tükeniyor. ‘Siyaset rejimi’ daralırken... “Siyaset rejimi”ni (Aristotales, Ranciere ve Foucault’dan gelerek) devletin yapısına ilişkin “rejim” kavramından daha geniş anlamlı, siyasi olanın sınırlarını, toplumda adalete ilişkin talepleri dile getirme ayrıcalığına sahip olanlarla olmayanlar arasındaki ayrım çizgisini tanımlamaya ilişkin bir kavram olarak kullanıyorum. Bir siyaset rejimi, toplumun yaşamında doğru ve yanlış önermeleri ayırt eden söylemlerden, mekanizmalardan, örneklerden, ayırt etmenin onaylanma biçimleri, gerçeğe ulaşmanın kabul edilebilir teknikleri ve işlemlerinden oluşur, neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirtmekle yükümlü olanları belirler. Bedenleri yöneten, disiplin altına alan, cezalandıran teknikler, teknolojiler de bu kavramın kapsamı altına girer.  Darbe Araştırma Komisyonu, raporuna yaptığı eklemelerde, CHP’yi, siyasal İslamın ikinci nefret nesnesi (birincisi laiklik) FETÖ ile amaç birliği içinde olmakla, 17/25 Aralık’ta FETÖ’nün servis ettiği malzemeleri kullanmakla, 15 Temmuz “darbesine” giden yolda FETÖ’yü cesaretlendirmekle suçluyor. Cumhurbaşkanı da BBC ile yaptığı son söyleşide, Cumhuriyet Halk Partisi’nin, PKK ile, terör örgütüyle, aşırı uçlarla birlikte hareket ettiğini ileri sürerek komisyonun eklemelerini destekliyor. Bu suçlamalar, ana muhalefet partisinin meşruiyetini sorguluyor, liderliğini hedef alıyor. Tüm darbe karşıtlarını, tek bir kavramla “müminler” olarak tanımlama çabası, Siyasal İslama dahil olmayanların darbe karşıtlığını (siyaset ve adalet kaygılarını) “anlamsızlaştırıyor”. Tüm bunlar, Siyasal İslamın dışında kalanları, “siyasi alanın/olanın” dışına itmeyi hedefliyor. AKP’nin amaçladığı totaliter devlet biçimi için bir “kurucu anlam” yüklediği 15 Temmuz anlatısı, yeni “siyaset rejiminin” sınırlarını çizmekte kullanılıyor. Bu bağlamda, Cumhurbaşkanı’nın, parti merkezinde yaptığı konuşmada, “15 Temmuz’u anlamayan gafillerin başında ana muhalefet partisi başkanının geldiğine ilişkin” saptaması, sokakta protesto hakkının kullanılmasını devlete yönelik bir tehdit olarak tanımlaması, “sokağa çıkamaz hale geleceğini iyi bilmelidir” tehdidi, CHP liderinin, muhalefetin bireylerinin, fiziki ve siyasi kimliklerini, 15 Temmuz anlatısı içinde, homo sacer kavramını çağrıştıran bir yere yerleştiriyor. Cumhurbaşkanı’nın, TOBB toplantısında, sermaye çevrelerinin desteğini isterken, başlangıçta OHAL’in, artık “grev tehlikesini” gidermek için kullanıldığını açıklaması, hem OHAL’in kalıcı (istisnanın normal) olduğunu, siyaset rejiminin grev hakkını, işçi sınıfının adalete ilişkin kaygılarını dışarda bırakacağını gösteriyor. Bu “siyaset rejiminin” yerleşmesi engellenemezse, Meclis’in, 2019 seçimlerinin anlamsızlaşacağını görmek gerekiyor. Durum bu kadar vahim ve zaman muhalefetten yana işlemiyor. Haklarımızı elimizden alamazsınız İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı şirketlerden İZDENİZ AŞ’de örgütlü Türkİş’e bağlı Türkiye Denizciler Sendikası (TDS) toplu iş sözleşmesinde belediyenin denizde çalışan işçilere yüzde sıfır, karada çalışanlara ise yüzde 9 oranında zam teklif etmesinden dolayı greve çıktı. Grevin dördüncü gününde hiç bir sefer yapılmazken, Konak, Karşıyaka, Bostan lı ve diğer iskelelerde işçiler 24 saat nöbet tutuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, OHAL ile grevle re müdahale ettiklerine ilişkin açıklamasının talihsiz bir açıkla ma olduğunu vurgulayan işçiler “Anayasal haklarımızın elimizden alınması abes bir durumdur. Çünkü bu kazanımlar yılların mücadeleleri ile oluyor. Haklarımız iş verenin inisiyatifine bırakılmamalı” açıklamasını yaptı. l Ekonomi Servisi İstenmeyen aramalarda lideriz Truecaller, istenmeyen telefon aramalarına ilişkin 2017 raporunu açıkladı. Rapora göre, Türkiye en çok istenmeyen arama sıralamasında 20 ülke arasında Meksika ve Peru ile birlikte beşinci sırada yer alıyor. Türkiye’deki bir kullanıcıya ayda gelen istenmeyen arama sayısı ortalama 12.2. Rapora göre, tüm dünyada 5.5 milyar istenmeyen arama gerçekleşti. Bu yılın ilk beş ayında Türkiye’de gerçekleşen istenmeyen aramalarda ilk sırayı yüzde 49’la banka, kredi ve kredi kartı gibi konuları kapsayan finansal hizmetlere yönelik aramalar aldı. Telekom şirketlerinden gelen kampanya, tanıtım aramaları yüzde 31’le ikinci sırada yer aldı. l Ekonomi Servisi Ticarette ‘karşılıksız’ dönem Türkiye ekonomisinde suni ola li Didem Engin, “İş dünyası ve ekonomimizin rak yaratılan ‘can OHAL’e değil demokra lılık’ ticarette kar siye ve hukukun üstün şılıksız çek sayısı lüğüne saygı duyan bir nın hızla artmasına hükümete ihtiyacı var. yol açıyor. Türkiye Ekonomimiz için alarm Bankalar Birliği Risk zilleri çalıyor. 251 bin Merkezi’nin verileri Didem Engin karşılıksız çek borç ne göre, yılın ilk yarısında top lusu, 331 bin kredi borçlusu lam 9.2 milyar lira tutarındaki KOBİ’miz bir an evvel ekono 251 bin adet çeke karşılıksız minin düzelmesini ve OHAL’in işlemi yapıldı. kaldırılmasını bekliyor” dedi. CHP İstanbul Milletveki l Ekonomi Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle