29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 8 Mayıs 2017 EDİTÖR: ŞEHRİBAN KIRAÇ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Siyaset çok konuşuldu artık işsizliğe odaklanın Unilever Global CEO’su Paul Polman: Türkiye yakın geçmişinde yeterince politika konuştu, siyasete odaklandı. Artık Türkiye’nin odağının ekonomi olması gerekiyor Yaklaşık 100 yıldır Türkiye’de rularımızı yanıtladı. Paul Polman’ın konuşmasının satırbaşları şöyle: faaliyet gösteren ve n Her ülkenin ekono 5 bin kişiye istihdam misi belirli riskler taşıya sağlayan Unilever Global Üst Yöneticisi (CEO) Paul Polman, ŞEHRİBAN KIRAÇ bilir. Türkiye’nin ekonomik anlamda en önem li önceliklerinin; cari açı Türkiye’ye bakış açılarının kı ğı kontrol altına almak, enf sa vadeli olmadığını söyledi. lasyonu düşürmek ve işsizliği Türkiye’nin, dünyanın her azaltmak olması gerekir. Ma hangi bir ülkesinde olabile li piyasalara yönelik önlem ceği gibi, zor dönemler geçi ler açısından Türkiye’nin doğ rebileceğine işaret eden Pol ru yolda olduğunu gözlemli man, “Son yıllardaki olum yorum. Unilever gibi küresel suzluklar hepimizin malu şirketler için ana risk kurda mu. Türkiye yakın geçmişin ki dalgalanmalardır. TL’nin de yeterince politika konuş değer kaybetmesine bağlı tu, siyasete odaklandı. Bu olarak enflasyonun artması, gün gelinen noktada artık ekonomi için iyi değildir. Zira Türkiye’nin odağının ekonomi hane halkı gelirini enflasyon olması ve burada alınacak ön oranında ya da üzerinde ar lemlere yoğunlaşması gerek tırmayı başaramazsanız, bu tiğine ve bunun Türkiye’nin nun sonucunda talep daral çıkarına olacağına inanıyo ması riski doğar. rum” dedi. Unilever’in Konya fabrikasının açılışı dolaysıyla Cari açık risk Türkiye’ye gelen Polman so n Türk ekonomisinin önü müzdeki dönem için taşıdı ğı en önemli risklerden bi ri cari açık ve bunun döviz bazlı olmasıdır. ABD Merkez Bankası’nın olası faiz artırım ları, TL’nin değer kaybına yö nelik bir baskı oluşturabilir ve bu da cari açığın yönetil mesini zorlaştırabilir. 30 bin kişilik istihdam n Oysa cari açığın kontrol altına alınması Türkiye açısından çok önemli. Cari açığınız olduğu için, cari açığı ka n Son 10 yıl içinde patmak adına ihracat yapa Türkiye’ye yatırımımız bilecek uluslararası yatırımı 600 milyon Avro’ya ulaştı. Yeni Konya Tedarik Köyü yatırımımızla birlikte 13001500 kişilik yeni iş yarattık. Bu istihdamı, ek hizmet alımları ve çevresinde yaratılan ekonomi olarak değerlendirdiğinizde en az 20 ile çarpabilirsiniz. Bu da Konya için yaratılan çekmeniz her zamankinden çok daha büyük bir önem taşıyor. İhracatınızı sürekli geliştirmenin en önemli katma değerlerinden biri de size dünya pazarlarında kendinize yer edinmeniz için rekabetçilik kasınızı güçlendirmesi. Zira herhangi bir üründe siz reka 30 bin kişilik bir istihdam betçi olamazsanız, başkaları ekosistemi anlamına gelir. n Önümüzdeki dönem bu yatırımlarımızın geri sizin yerinize o ihracatı yapar. İşimiz ikiye katlandı dönüşü için çalışacağız. Artan kapasitemizi değerlendirmemiz ve tabii ki büyümeye devam etmemiz gerekiyor. Yakın gelecekte yatırım bütçemiz bu kadar n Unilever açısından değerlendirildiğinde Türkiye pazarı, dünya geneli ortalamamızın çok üzerinde çift haneli rakamlarda büyüyor. büyük olmayacaktır. Ancak Avrupa’da bu büyüme daha Unilever olarak her yıl 2 da sınırlıyken, Türkiye özel milyar Avro fabrika yatırımı yapıyoruz. Tek kalemde 350 milyon Avro ve iki fabrikada ulaşılan 450 milyon Avro’luk rakam hiç küçümsenecek bir ölçek değil. likle büyüme anlamında başı çeken ülkelerin başında geliyor. Son 89 yılda Türkiye’deki işimizi ikiye katladık. Bunun sürmemesi için bir neden göremiyoruz. Paul Polman: Şu anda 20 fabrika inşaatımız dünyanın değişik bölgelerinde devam ediyor. Bunların 1819’u gelişmekte olan ülkelerde. Sadece 12 tanesi gelişmiş ekonomilerde. Türkiye’de 8 fabrikamız var. Eminim işimiz büyüdükçe ve kapasitemiz talebi karşılamakta zorlanmaya başladığında birkaç yıl sonra “Türkiye’de bir fabrika daha inşa etmeli miyiz” diye tartışmaya başlayacağız. Türkiye’de olmamak, aptallık olur Unilever Global Üst Yöneticisi (CEO) Paul Polman, Türkiye’yi artık “gelişmekte olan ülke” kategorisinde tanımlamadıklarını, Türkiye’nin artık bir orta gelir ülkesi olduğunu anlatarak, “Bu açıdan da birçok fırsatı bünyesinde barındırıyor. Bölgenizdeki jeopolitik sıkıntılara rağmen, gelecek için son derece avantajlı bir konumdasınız. Avrupa ekonomisinde iyileşme yavaş da olsa gerçekleşiyor; bu durum Türkiye’ye yarayacaktır. Afrika pazarlarına erişim konusunda herkesten bir adım öndesiniz. Geçmişten günümüzde hem ülke içindeki hem de uluslararası bütün parametreler değerlendirildiğinde, Türkiye’de olmamak aptallık olur” dedi. Altyapı çözülmeli Polman, Unilever olarak, Türkiye’den 21 ülkeye yıllık 150 milyon dolar düzeyinde ihracat yaptıklarını kaydederek, “Elbette ki, yeni yatırımlarımızla Türkiye’den ihracatımızı artırmayı hedefliyoruz. Sadece bölge ülkeler değil, Uzakdoğu ve Afrika gibi pazarlara daha rahat erişim için tüm fırsatlara bakıyor ve seçenekleri değerlendiriyoruz. Bu noktada da Türk hükümetinin altyapı yatırımlarına hız kesmeden devam etmesini diliyorum” ifadesini kullandı. Polman, Türkiye’de yatırımları olan küresel şir ket olarak, diğer uluslararası şirketlere Türkiye’nin yatırım ve iş yapmak için harika bir ülke olduğunu anlattıklarını kaydederek, “Biz, Türkiye’nin iyi gününde de kötü gününde de dostuyuz. Zira, asıl güvenin ve sadakatin, olumsuzlukların ve zorlukların yaşandığı, ekonominin iyi olmadığı zamanlarda geliştiğine ve güçlendiğine inanıyoruz. Biz zor zamanlarında Türk tüketicisinin hep yanında olduk. Şirketimizi ve markalarımızı da bugünkü olduğu noktalara tüketicilerimizin taşıdığının bilincindeyiz ve bunun için minnettarız. Bu ülke insanı için yatırım yapıyoruz, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz” dedi. Barış için ekonomik özgürlük şart “Dünyada barışı ve huzuru sağlamak için insanlara iş ve ekonomik özgürlük ortamı yaratmaktan daha iyi bir yol bilmiyorum” diyen Paul Polman, dünyada her gece 800 milyon kişinin ertesi sabahı çıkarabileceğinden emin olmadan aç yattığını vurguladı. Polman, “Bu insanları doyurmanın bir yolunu bulmak için çözüm üretmeye adanmış bir şirket olsanız, bu müthiş bir fırsat değil mi? Ya da hala 1 milyar kişinin temiz suya erişimi yok. Bu insanlara temiz su ulaştırmanın ucuz yolunu bulmak, hem sorumlu hem de kârlı bir iş modeli yaratabilir. Çok gururluyum ki, Türkiye’de büyümemizin yüzde 80’lik bölümü, toplumsal bir sorumluluğa çözüm üretmeye odaklı markalarımızdan geliyor. Örneğin Türkiye’deki gıda hammadde tedariğimizin yüzde 89’u bugün itibarıyla sürdürülebilir kaynaklardan geliyor. Bunun için Knorr markamızda 1500 çiftçimizle birlikte çalışıyoruz. Lipton markamızla Karadeniz’de iş hacmi yarattığımız çiftçi aile sayısı 45 bine ulaştı” şeklinde konuştu. THY ilk üç ay zararına uçtu Türk Hava Yolları (THY) 2017’nin ilk çeyrek bilançosunda zarar açıkladı. Kamuyu Aydınlatma Platformu’na yapılan açıklamada, şirket OcakMart döneminde 1 milyar 421 milyon lira zarar etti. 2016’nın aynı dönemine göre zararı yüzde 14.78 artan THY geçen yıl ilk çeyrekte 1 milyar 238 milyon lira zarar açıklamıştı. Vergi öncesi zararı OcakMart 2017’de 1 milyar 716 milyon lira olan THY’nin esas faaliyet zararı ise 664 milyon lira oldu. 2017’nin ilk çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yolcu sayısı yüzde 8 azalan THY toplam 13 milyon 37 bin yolcu uçurdu. Yurtdışı yolcuları yüzde 8, yurtiçi yolcuları yüzde 2.9 azalan şirketin toplam doluluk oranı yüzde 74.2’de kaldı. l Ekonomi Servisi Türk Akımı’nda inşaat başladı Gazprom: Karadeniz’den geçecek boru hattının deniz kısmı döşenmeye başlandı Gazprom Kamu Şirketi resmi sayfasından yapılan açıklamada Gazprom’un Karadeniz’den geçecek Türk Akımı boru hattının deniz kısmının döşenmeye başlandığı bildirildi. Türk Akımı boru hattının deniz kısmının döşenmesi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın görüşmesinden 4 gün sonra başladı. Konuyla ilgili yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Bugün Türk Akımı projesinin pratik etabına, bir başka deyişle boru hattının deniz kısmını döşemeye başladık. Proje plana göre gerçekleştiriliyor, 2019 yılının sonuna kadar Türkiye ve Avrupa tüketicileri Rus doğalgazının ihraç edileceği yeni güvenilir güzergâhtan faydalanabilecek. Çalışmalara Rusya’nın kıyısından başlandı. Boru hattının döşenmesini boru hattının her iki deniz parçasının inşaatından sorumu müteahhit olan Allseas şirketine ait Audacia gemisi gerçekleştiriyor.” l MOSKOVA / DHA İmzalar geçen yıl atıldı P rojenin ilk detayları Aralık 2014’te ortaya çıktı. Projenin imzaları ise geçen yıl Ekim ayında ErdoğanPutin görüşmesi sonrasında atıldı. Avrupa’ya doğalgazını Ukrayna üzerinden satan Rusya, bu ülke ile yaşadığı sorunlar ardından doğalgazını alternatif bir yolla taşımak istiyordu. Türk Akımı projesi bu nedenle gündeme geldi. Doğalgaz hattı, Rus gazını Karadeniz’in altından geçerek Türkiye topraklarına ve buradan da Yunanistan üzerinden Avrupa’ya taşımayı öngörüyor. Türk Akımı’nın 910 kilometresi Karadeniz’in altından geçecek. Trakya’dan Türkiye topraklarına girecek hattın kara bölümündeki uzunluğu da 260 kilometre olacak. Boru hattının planlanan tahmini taşıma kapasitesi yılda 63 milyar metreküp. Türkiye’nin bu projeden yılda yaklaşık 14 milyar metreküp doğalgaz alması ve 49 milyar metreküp gazın da Avrupa’ya ihraç edilmesi düşünülüyor. Türk Akımı’nın 19 milyar dolara mal olması bekleniyor. ekonomi 9 Yeni gerçek[çi]lik “T ürkiye artık yeni bir sisteme geçti. İstesek de, istemesek de 2019 Başkanlık seçimlerini bu yeni parametrelerle düşünmek” gerekiyor türünden saptamalar, siyasi olarak zararlı, ahlaken de sakıncalıdır. Türkiye’de bir süredir yeni bir gerçeklik şekilleniyordu. Referandum bu yeni gerçekliği dünyaya getirmedi, yalnızca “vaftiz” etti. Tarih ve durum Bir toplumsal gerçeklik aniden, ex nihilio ortaya çıkmaz. Bileşenleri eski gerçekliğin çelişkileri, çatlakları içinden çıkarlar. Bunların aktif varlığı egemen gerçekliğin istikrarını bozar. Yeni gerçeklik bu süreç içinde şekillenir, zamanla kendi ekolojik egemenliğini kurarak, eskisinin yerine geçer. Hem, siyasi olanın sınırları, hem de toplumda adalete ilişkin talepleri dile getirme ayrıcalığına sahip olanlarla olmayanlar arasındaki ayrım çizgisi değişir. Böylece, toplumun yaşamında, doğru ve yanlış önermeleri ayırt eden söylemler, mekanizmalar, örnekler, ayırt etmenin onaylanma biçimleri, gerçeğe ulaşmanın kabul edilebilir teknikleri, işlemleri, neyin doğru olduğunu söylemekle yükümlü olanların statüsü de değişir. Artık bedenleri yöneten, disiplin altına alan, cezalandıran teknikler, teknolojiler de değişmeye başlamıştır. Bu iki paragrafın ışığında bakıldığında, bu “yeni gerçekliğin” 1997 2007 arasında, doğarak şekillendiğini, AKP’nin ikinci döneminde ekolojik egemenliğini kurduğunu, 2010 referandumuyla eski gerçekliğin yerine geçtiğini, 2017 referandumunun sonuçlarının ise Kasım 2015 seçimlerininkiler gibi, bu yeni gerçekliğin ürünü olduğu görülür. “2019 ‘Başkanlık’ seçimlerini bu yeni parametrelerle düşünmek” gerekiyor dedikten sonra uyum sağlamayı önermek, eğitim sistemindeki değişikliklere, tasfiyelere, devlet bürokrasisinin, güvenlik örgütlerinin, yargının siyasal İslam yanlısı personelin eline geçmiş, hapishanelerin siyasal İslama muhalif yazarlarla, sanatçılarla dolmuş olmasını, HDP liderliğinin tutuklanmasını kabullenmek anlamına gelecektir. Bu önerinin, siyaset bir yana, ahlaki dayanakları çok zayıftır. 2019 filan... Önümüzdeki seçimlere bu “yeni gerçekliğin” egemenliği ve sınırları içinde gidilecektir. Bu egemenlik ve sınırlar daha şimdiden etkilerini göstermeye başlamıştır: “Hayır” kampında yer almış kimi yazarlar, YSK açıklamasını, yüzde 49’u veri alarak, kabullenerek konuşmaya başladılar. Hızla gündeme gelen başkan adayı arayışı, yalnızca dikkatleri referandumun koşullarından ve sonucundan uzaklaştırmakla kalmıyor, yeni gerçekliğin doğuş ve şekillenme sürecinin ikinci önemli aktörünün (tarihi, kültürel sermayesi unutularak) önerilmesi, yeni gerçekliği ve siyasal İslamın siyaset ve ahlak rejimlerini doğallaştırıyor. Bu “yeni gerçeklik”, siyasette hangi olasılıkları dışarda bıraktığını birçok kez gösterdi. Bu dışarda bırakılanların yarattığı çatlaklar, bir süre demokratikleştirme, “Kürt açılımı”, “Avrupa Birliği’ne gireceğiz” gibisinden fantezilerle örtüldü, fanteziler verimliliklerini kaybettikçe baskı ve terörün dozu arttı. Bu gerçeklik toplumu birleştirecek bir bütünlük, mükemmellik görüntüsü üretemedi; toplumun yarısının direnişini kıramadı. Şimdi, bu “uyum sağlama” çağrıları, 2019 seçimlerinden adeta sıradan bir liberal demokrasi altında yaşanıyormuş, AKP sıradan bir partiymiş gibi (alın size iki fantezi daha), söz etmek; “zaten hep böyleydi” çarpıtmalarıyla AKP rejimini sıradanlaştırmaya çalışmak, kaçınılmaz olarak bu yüzde ellinin direncini kırmayı, onları siyasal İslamın siyaset ve hakikat rejimlerinin içine itmeyi getirecektir. Bu yeni gerçeklik, bu yüzde elliye dayanarak sorgulanmadan, istikrarı bozulmadan, sınırları delinmeden yapılacak her halkoylamasının ürettiği sonuçlar “yeni gerçekliğin” gereksinimlerine zorla uydurulacaktır. Domates fiyatı 1.5 liraya inecek Türkiye Haller Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı Faruk Akbaş, son dönemde artan fiyatıyla adından söz ettiren nisan ayının zam şampiyonu domatesin fiyatının baharlık ürünlerin piyasaya çıkmasıyla düşmesini beklediklerini söyledi. Bu yıl hem domates ihracatının arttığını hem de iç piyasada aşırı bir ürün talebi olduğunu dile getiren Akbaş, “Yaşanan olumsuz olaylar, soğuk hava şartları ve rekoltenin az olması nedeniyle domates fiyatları çok ciddi arttı. Ama 10 gün içinde yeni ürünlerin yetişmesiyle domates fiyatlarının normal bandına inmesini ve 1.52 TL arasından satılmasını öngörüyoruz. Özetle domates fiyatları 10 güne kadar 1.5 liraya kadar düşebilir” dedi. l Ekonomi Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle