05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 27 Nisan 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN 15 liralık pano kırıldı cezası bir ömür oldu Üç tutuklunun koğuşundaki pano, arama sırasında yaşanan arbedede kırıldı. Tutuklular kamu malına zarar verdikleri gerekçesiyle şartlı tahliye olanağından yararlanamayacak Sincan 1 No’lu F Tipi’ndeki tutuklular TKİP davası sanığı Onur Ka ra, MKP davası sanığı Baran Onur Do ğan ve Kurtuluş Derman, cezaevi idaresi nin odaya astığı panoyu kırdıkları gerek çesiyle 1’er yıl hapis cezasına mahkum edildiler. Şartlı tahliyeyi de yakacak ka rarın gerekçesi ise zararın karşılanma mış olması. Kara’nın avukatı Zeycan Bal cı, “Müvekkilim zararı karşılamayı ka bul ettiği halde, ‘zarar kar şılanmadı’ denilerek hapis cezası veriliyor” dedi. İddianamede 3 tutuk lunun, odalarındaki pa noyu kırıp çöpe attıkları HİLAL ve hasar bedelini karşıla KÖSE mak istemedikleri öne sü rülerek, “Kamu malına za rar vermek” suçundan cezalandırılma ları istendi. Ankara Batı 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen dava 23 Mart’ta sonuçlandı. Karar oturumunda savunma yapan Onur Kara, “Panodaki resimleri mizi, arkadaşlarımızın fotoğraflarını, ga zete kupürleri gibi şeyleri yırtarak ara ma adı altında aldılar. İtiş kakış sırasın da pano kırılmış oldu. 15 TL’lik zararı gi dereceğim. Bana süre verilsin” dedi. Kur tuluş Derman ise “Panoya ne asılması gerektiğine bizler karar vermeliyiz. Ha pishane idaresi buna tepki göstererek pa noya saldırmıştır” diye konuştu. Baran Onur Doğan ise “Hücrede parçalayacak bir şey bulamadıkları zaman bizlere fiili müdahalede bulunuyorlar. Hapishanede denetimlerden geçen, ailemizin gönder diği fotoğraflar, arkadaşlarımızın ve ünlü şairlerin fotoğraflarını asarız panoya. İki günde bir gelip panodakileri yere atıyor lardı. En son almaya çalışıyorlardı ver miyorduk. O hengâme sırasında pano sö küldü gitti. Suç duyurusunda bulunduk ama bize dava açıldı.” Mahkeme kararında, cezaevi idaresi nin disiplin kararını delil olarak kabul etti. Savunmaları ise dikkate almadı. Ka rarda, sanıkların panoyu elleriyle vura rak kırdıkları, suçu fikir ve eylem birliği içerisinde gerçekleştirdikleri ifade edil di. Takdir indirimi uygulamayan yargıç, hükmün açıklanmasını geri bırakmadı. Hukuksuzluk Avukat Balcı, kararı gazetemize değerlendirdi: “Duruşmaya gittik. ‘Hâkim yok, duruşma olmayacak’ dediler. Mazeret koyduk, adliyeden ayrıldık. Arkamızdan duruşma yapmışlar. Karar ne hukuki ne vicdani. Mahkeme, Onur Kara’ya paranın ödenmesi için süre vermeliydi. Panoyu kimin kırdığı belli değil. Bu ceza yüzünden, yargılandıkları davada hüküm giyerlerse, şartlı salıvermeden artık yararlanamayacaklar. İtiraz edeceğiz.” İnfaz yakma keyfiyeti İnsan hakları aktivisti avukat Gülizar Tuncer, cezaevlerinde disiplin cezaları ve sonrasında verilen hapis cezalarıyla, tutuklu ve hükümlülerin hem özgürlüklerinden yoksun bırakıldıklarını hem de onur kırıcı bir cezalandırma yöntemiyle karşı karşıya kaldıklarını anlattı. Tuncer, yaşananları şöyle özetledi: “Şartlı tahliye süresinde içerden çıkamıyorlar. İnfaz Yasası’na göre cezanın 4’te 3’ünü yatacak bir mahpus, üç kez hücre cezası alırsa, tamamını yatıyor. Ayrıca, görüş yasakları, havalandırma yasakları söz konusu. Kişinin ailesini 6 yıl boyunca göremediği oluyor. Tutuklular için, diyelim ki mahkeme tahliye kararı verdi. Cezaevi bir dosya hazırlıyor, ‘iyi halli değil’ diye. 3 ay daha cezaevinde tutuluyorsun.” Fabrika gibi cezaevleri, Kadıköy’de iskelelerin bulunduğu sahil boyu, günün hiçbir saatinde eksilmeyen kalabalığını da aşmış. Meydan, koridorlar şeklinde AVM gibi fuar standlar kurularak bir fuar alanına dönüştürülmüş; “Hoşgeldiniz” diye yazmışlar giriş kapısına, “Welcome” Kadıköy’deki Ceza İnfaz Kurumları Ürün ve El Sa yabancı ziyaretçiler için. İçerisi o kadar kalabalık ki, on okul natları Fuarı’nda tutuklu ve hükümlülerin ürettiği çocuk getirilmiş TÜYAP Kitap Fuarı’na benziyor, yaz mevsiminde bir cumar ürünler satılıyor. Çeşitlilik de, kalabalık da şaşırtıcı tesi günü Gülhane Parkı ya da. Ortalık ta köfte dumanları, neşe içinde oradan oraya koşturup İzmir Fu arı gibi standlardan broşür top layan çocuklar. Peki neredeyiz? Ceza İnfaz Kurumları Ürün ve El Sanatları Fuarı’nda. Ellerinde bir örnek cezaevi bez çantaların dan üçer beşer taşıyanlar dolaşı yor ortalıkta. Denizli Bozkurt Kadın Açık Ceza İnfaz Kurumu, Rize L Tipi PÖınğaürnç Ceza İnfaz Kurumu, Diyarbakır E Tipi Ceza İnfaz Kurumu, İzmir, Ela zığ, Mardin derken bir Türkiye hari tası çıkıyor; 59 cezaevinde üretilenler satılıyor burada. Ceza İnfaz Kurumları Müşteri memnuniyeti anketi de varile Tutukevleri İşyurtları Kurumu’nun tutuklu ve hükümlüleri “topluma kazandırmak” amacıyla açtığı atölyelerin mahsulü. Gümüş gerdanlık da var, beyaz erkek atleti de. Baston da mevcut, saten perde de kestirilebiliyor. Salamura zeytin için kuyruk olmuş; el işi masa örtüleri, sandalyeler, bakır sa Standlardan biri İstanbul Anadolu Denetimli Serbestlik Müdürlüğü’ne ayrılmış. Sergilenen aletlerden biri de elektronik kelepçe. “Bununla yaşamak neye benziyor?” diye soruyorum görevliye. Şevkle anlatmaya başlıyor; “Her durumda cezaevine girmekten iyidir” diyor, kelepçenin na mın “Sigarayı bıraktırmak için bir alet var mı?” sorusu bile kimseyi yadırgatmıyor. Gülerek “Öyle bir alet olsa biz de bırakırız” diyor görevli. Görevliyi birlikte dinlediğimiz aile, ayağına elektronik kelepçe takılmış, kıyafetleri hırpani erkek mankeni geçip başka bir standa doğru yol alıyor. hanlar, erkek gömlekleri, şekerpare, sıl takıldığını, sinyal veren cihazı, ev hap Her yerde kredi kartına beş taksit mantı, deri mont... si için kullanılan aleti, onun alkol üflemeli imkânı sunulmuş. İndirim isteyenlere fiyat Her cezaevinin standında oranın versiyonunu, bir mağazada ürün tanıtır gibi ların uygun olduğu hatırlatılıyor. Çıkarken personeli bekliyor. Bu biraz kermes havası katıyor; onlar da bir tür turnede olmaktan memnun gibi. Ayrıca üretim anlatıyor. Onu merakla dinleyişimiz bir tuhaf geliyor bana. Bütün bunları duyduktan sonra arkamdan görevliye seslenen ada doldurmak üzere bir “Müşteri Memnuniyeti Anketi” bile hazırlanmış. Her şey, herkese çok normal geliyor. kısmından gelmeleri “müşteriyle” ilgi lenme biçimlerini de değiştiriyor. Bazısı atölye sorumluları, bazısı kendisine “gardiyan” denmesinden yılmış ceza infaz koruma memurları. Bu konuda o kadar dolular ki, laf illa oraya geliyor. gururla. Bu “fabrika gibi” tabirini birkaç kez daha duyuyorum. Tutuklu ve hükümlüler bu satıştan nasıl faydalanıyor? Maaş aldıklarını, sigortalarının yapıldığını söylüyorlar. Bir memura bu ürünleri daha çok adli tutuklular mı yapıyor siyasiler mi diye soruyorum, cevabı tahmin edilir olsa da. “Onu merak ediyorsanız bizde terör yok” diyor. Peki “terör” suçuy ‘Bizde terör yok’ Bir personele “Cezaevlerinin sayısının artması mı ürün çeşitliliğini bu kadar artırdı?” diye soruyorum. Gülüyor, “Öyle demeyelim” diyor. Başka bir görevli “Hükümetin en sevdiği şeylerden biri cezaevi açmak, daha da artar” diyor. Bir başka erkek memur cezaevlerinin artık filmlerde görülen koğuşlu, karanlık yerler olmadığını, üretilen, fabrika gibi yerler olduğunu söylüyor Türkiye’de cezaevi, tutuklu ve hükümlü sayısının rekor düzeyde olduğu bir dönemde bir tür cezaevi AVM’sindeyiz sanki. Hem kamu kurumlarının kimi ihtiyaçları, hem de 2010’dan sonra özel firmalar için cezaevlerinde böyle çalışan tutuklu ve hükümlülerin sayısı gittikçe artıyor. Yolda olan cezaevleri de düşünülürken, tutuklu ve hükümlü emeği üzerinden dönen ekonominin ve bu “fabrika gibi düzenin” de hesaba katılması gerekiyor. la cezaevinde olan biri istese dahi çalışamıyor mu? “Bize uyumlu insan lazım, siyasiler öyle olmuyor” diyor, “yine de isterse görüşülür.” Yağlıboya resimlerin satıldığı bölümde resmi yapanın adını öğrenip öğrenemeyeceğimizi soruyorum, “Soyadını veremem” diyor görevli. Duvarlarda uçsuz bucaksız manzaralar, süzgün yüzlü kadınlar, fırtınada yan yatmış gemiler, atlar... Fuar yarın akşama kadar Kadıköy’de. Kısa adı CPT olan Avrupa İş kence ve Onur Kırı cı Muameleleri Ön leme Komitesi’nin Türkiye’de cezaevle rine yaptığı ziyaretin ardından hazırladı ğı raporun henüz son halini almadığı bildirildi. Bu nedenle de hükümetin raporun ÇToiğkdeerm yayımına yasak koy masının bu aşamada söz konusu olma dığı da ifade edildi. Bu önemli bilgiler Adalet Bakanlığı’ndan geldi. “Hâlâ işkenceye ‘sıfır tolerans’ mı pe ki?” başlığını taşıyan dünkü yazımı, “işkenceye sıfır toleransın” hükümet çe hâlâ savunulup savunulamadığı so rusuyla bitirmiş ve uluslararası hukukta suç olan işkencenin Türkiye’deki varlığı konusunda tekzip edilmeye hazır oldu İşkenceye dair CPT raporu son halini almamış ğumu belirtmiştim. Hemen belirteyim ki, Adalet Bakanlı ğı yetkilisinin verdiği bilgi tekzip niteliğinde değil. Yani “işkence yok” anlamını taşımıyor. Ancak önemli. Kayda girmesi gerekiyor. Önce kısa özet: Dünkü yazımda ülkemiz cezaevlerindeki işkence vakalarındaki artış haberlerine dikkat çektim. AKPM’nin Türkiye’yi yeniden denetim sürecine alan kararın tartışma sürecindeki işkence eleştirilerini vurguladım. Bu vurgu sırasında da CPT Başkanı Mykola Gnatovskyy’nin bir hafta önce yaptığı ve uluslararası ajansların da yer verdiği açıklamasına atıfta bulundum. Türk hükümetinin hazırlanan rapora yayın yasağı getirildiği belirtilen o haberlerde Gnatovskyy, konuşmak istediğini ancak konuşamadığını belirtiyordu. Adalet Bakanlığı yetkilisi CPT’nin Türkiye cezaevlerindeki görüşme ve incelemelerinin ardından hazırladığı raporun son şeklini almadığını belirrti. Bakanlığa CPT’den bir taslak rapor geldiğini, rapor incelendikten sonra Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü üzerinden bakanlıkca itirazda bulunulduğunu aktaran yetkili “Bizim itirazımız üzerine henüz bir yanıt gelmedi. Dolayısıyla rapor nihai şeklini almş değil. O nedenle, bu rapora bir yayın yasağı da konulmuş değil” diye konuştu. Raporu takibe devam Bakanlık yetkilisine CPT Başkanı’nın raporla ilgili konuşamayacağı ifadesine yer verdiğimi belirtince, o ifadelerin de eksik ve yanlış olduğu yanıtını aldım. Yetkili, yalnızca kendilerinin değil Dışişleri Bakanlığı’nın da itirazda bulunduğunu ekledi. Bu bilgilerden sonra Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin Türkiye raporunun son hali ve içeriğinin nasıl olacağı daha büyük önem kazanmış oluyor. Çünkü belli ki, nihai raporun içeriğine göre, yayın ve açıklama yasağı konusunda bir karar verilecek. Bu vesileyle bir fikir verici anımsatma aktaralım: Geçen ocak ayında, 30 tutuklunun Van F Tipi cezaevinden T tipi cezaevine nakili sırasında domuz bağıyla bağlanıp ağır biçimde dövüldükleri, tutuklulara işkence yapan kişilerin “biz gardiyan değiliz, bu cezaevi gerçek cezaevi olacak unutmayın” dediğine ilişkin haberler üzerine CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun TBMM’ye verdiği soru önergesi cevaplanmadı. Neden olabilir sizce? haber 11 Trump görüşmesi öncesindeürk Silahlı Kuvvetleri’nin referan dumdan hemen sonra Irak ve Suri Tye’deki Kürt hedeflerine yönelik ha va harekâtı, bölgeyi takip edenler için büyük sürpriz olmadı. Ankara zaten uzunca bir süredir Irak sınırları içindeki Sincar bölgesinin Kandil’den sonra ikinci bir PKK üssü haline geldiğini, buraya bir harekât düzenleyeceğini söylüyordu. Asıl sürpriz, Sincar’a yönelik hava saldırısına eşzamanlı olarak Suriye’deki YPG hedeflerine yönelik bir hava harekâtı ve bunun zamanlaması. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, mayıs ayında Donald Trump’la görüşecek. Neden şimdi? O randevu öncesinde Türkiye’nin, Washington açısından IŞİD’le mücadelede bir numaralı “müttefik” sayılan YPG hedeflerine yönelik bir taarruzda bulunması, Amerikalıları pek mutlu etmiş olamaz. Zira ABD, Suriyeli Kürtleri IŞİD’le mücadele “sahadaki en etkin müttefik” olarak tanımlıyor. 500’ün üzerinde Amerikan özel kuvvet görevlisi, YPG/SDG bölgesinde görev yapıyor ve ABD’nin Kürt bölgesinde 4 yeni üs kurma girişimi var. Ankara, Trump görüşmesi öncesinde ABD’yle bir gerilimi göze mi aldı? Bu soruya Washington’ın yekvücut bir yapı olmadığını hatırlatarak başlamam gerekir. Tek bir Amerika yok. Washington, her dönemde olduğu gibi, Trump döneminde de farklı ses ve çıkar gruplarının bir araya geldiği bir yer. Amerikalıların TürkKürt geriliminin Suriye’ye yayılmasından hoşnut olmadıkları kesin. Ama yüksek sesli bir karşı çıkış da yok. ABD Dışişleri Bakanlığı, yarım ağızlı bir “hoş değil” mesajı yayımladı. Olaya asıl tepki, Washington’daki askeri kanattan. Pentagon ve IŞİD’le mücadeleyi üstlenen CENTCOM’un, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin taarruzundan hoşnut olmadığını biliyoruz. Suriye’de görev yapan Amerikan özel kuvvet birliğinden bazı komutanlar, anında TSK’nin hedefi olan Karakoç bölgesinde inceleme yapmaya gitti, YPG ile birlikte resim verdi. Onların mesajı net. Ancak Beyaz Saray’dan ses yok. Sadede geleyim. Trump yönetiminde tek bir görüş hâkim değil ve Ankara muhtemelen bu taarruzu planlarken bunu hesap etti. Amerikan kamuoyu ve Washington’daki askeri kanat, Türkiye’ye olan sempatisini yitirmiş olsa da, Beyaz Saray’da ve Trump’ın etrafında Tayyip Erdoğan’la arayı iyi tutmaya çalışan bir grup da var. Bu kesim, özelikle İran’a karşı Türkiye’yi ‘denge unsuru’ olarak görüyor. Bu bağlamda da Ankara’nın özellikle Sincar’daki PKK hedeflerine yönelik taarruzunu, görüştüğüm bir Batılı kaynağın ifadesiyle, “yönetilebilir” buluyor. Suriye’deki YPG hedeflerine yönelik hava harekâtı ise daha karmaşık. Amerika açısından istenmeyen bir durum olduğu ortada. Ancak bu seviyede kaldığı sürece, yani Türkiye sınır bölgesinde kısıtlı hava harekâtı olarak kaldığı sürece, Washington çok ses çıkarmayabilir. En azından Washington’ın cılız tepkisi, ilk aşamada bu izlenimi doğuruyor. Ancak iş daha ciddi bir TürkKürt savaşına dönüşürse, hem Ankara hem Washington hem de Moskova’yla ilişkisinde gerilimler yaşayabilir. Bu da bizi, içinde olduğumuz durumun ne kadar trajik olduğu gerçeğiyle yüzleşmeye sürüklüyor. Yıllar yılı Kürt meselesini sadece bir “ulusal güvenlik sorunu” olarak tanımlayıp 90’lı yıllarda sadece güvenlikçi politikalar izleyen Ankara, sonunda bu işin bu yaklaşımla çözülemeyeceğini görüp ‘çözüm süreci’ denilen inisiyatifi başlatmıştı. Şimdi nasılsa, başa dönüldü, yine “güvenlikçi” politikalar hâkim. Ancak bu sefer aynı hatalar “sınır ötesi” bir boyutta tekrarlanıyor. Türkiye YPG ve PYD’yle meselesini (ki bazı noktalarda Ankara’nın haklı itirazları olduğunu teslim ediyorum), doğrudan konuşarak çözmek yerine, F16’larla çözmeyi daha mantıklı buluyor. Bu uğurda uluslararası ittifaklarını bile zora sokuyor. Korkarım Türkler ve Kürtler, aralarındaki meseleyi karşılıklı konuşarak ve rasyonel parametrelerle çözmek yerine karşılıklı şiddet yolunu benimsedikleri sürece, bölgedeki diğer güçlere gün doğacak. İki taraf için de söylüyorum. Bizleri birbirimize karşı kullanıp kendi nüfuz alanlarını her geçen gün genişleyecekler. Ve bunun kılıfı da, milliyetçilik olacak... 5 ÇALIŞAN GÖZALTINA ALINDI Yürüyüş dergisine helikopterli baskın İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri önceki gece saat 02.00 sıralarında Sultangazi ilçesindeki Yürüyüş dergisinin bulunduğu binaya baskın yaptı. Özel Harekât, çevik kuvvet polisleri, itfaiye ekipleri ve havadan da polis helikopterinin destek verdiği operasyonda 5 dergi çalışanı gözaltına alındı. Baskın sırasında zırhlı polis araçları ve TOMA’da çevrede önlem aldı. İtfaiye aracı merdiveni yardımıyla derginin bulunduğu kata çıkan polis ekipleri korkuluklarla kapatılmış olan balkondaki demirleri makas yardımıyla keserek içeri girmeye çalıştı. Yaklaşık yarım saatlik çalışmanın ardından içeriye girebilen polis ekipleri dergi içerisinde aramalar yaptı. Dergi çalışanı Tahsin Sağaltıcı, Mehmet M. Doğanay, Hasan Farsak, Hüseyin Teke, Selda Bulut’un gözaltına alındıkları belirtildi. l İSTANBUL/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle