23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 20 Nisan 2017 EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: ZARİFE SELÇUK haber 3 “Demokrasi İçin MANİFESTO: DİREN”, aslında son kitabımın adı. Parlamenter Demokrasiyi sonlandıran ve “Partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi” gibi adı bile ucube olan bir rejimi zorla kabul ettiren, ne yasal ne de meşru olan bu “Mühürsüz” Halkoylaması sonrasında bu kitabımdan bazı alıntılar yapmak istiyorum. Çünkü Demokrasi Kültürü’nü hazmetmemiş toplumumuzda, “DİRENMEK” sözcüğünün anlamı bile çarpıtılıyor... Özellikle de son yıllarda AKP tarafından pompalanan çatışma kültürü çerçevesinde, “DİRENMEK” eylemi ve söylemi, derhal kaba kuvvetle bastırılmak ve susturulmak isteniyor.... Oysa, barışçı ve meşru yollarla, Demokratik olarak “DİRENMEK” hak ve özgürlüğü, Temel İnsan Hak ve Özgürlüklerinin en başında gelen “İfade Özgürlüğünün” ve elbette bunun bir parçası olan “Muhalefet Özgürlüğünün” bir tezahürü, bir dışavurumudur! HHH “Uçurumun tam kenarındayız. Korkulu ve umutsuz gözlerle aşağı bakıyoruz. Aşağısı karanlık. Aşağısı kan ve gözyaşı dolu. Aşağıda Ortaçağ karanlığının acımasız totaliter anlayışı egemen. Birbirini gırtlaklayan, çarmıha gerilen, kazığa Demokrasi İçin Manifesto: Diren! oturtulan, yakılan, işkence edilen insanların çığlıkları yukarı ulaşıyor. Korkulu ve umutsuz gözlerle aşağı bakıyoruz. Kan ve gözyaşı belleklerimizde. Çığlıklar kulaklarımızda. Ya, yasalar çerçevesinde, barışçı yöntemlerle, Demokratik olarak, Demokrasi için: DİRENECEĞİZ... YA DA UÇURUMDAN AŞAĞI YUVARLANIP, ‘DEMOKRASİ RUHUYLA’ BİRLİKTE YOK OLUP GİDECEĞİZ!” (GİRİŞ, ss.910) HHH “Dünyanın ve Türkiye’nin Üzerinde Bir Ruh Dolaşıyor... ‘Demokrasi Ruhu’: Binlerce yıllık insanlık tarihinden süzülüp gelen, milyonlarca insana umut ve mücadele gücü vermiş, vermekte ve verecek olan bir ruh bu. Özgürlüğün ruhu... Aklın ruhu... Bilimin ruhu... Dayanışmanın ruhu... Empatinin ruhu... Adaletin ruhu Birlikte mutlu yaşamanın ruhudur bu!” (DEMOKRASİ RUHU, s.11) HHH Değerli okurlarım, ben kendisini hep “Önce Demokrat, sonra da Sosyal Demokrat” olarak tanımlamış bir akademisyenim. Bütün yaşamımı “Demokrasi”, “Hukuk Devleti”, “Sosyal Adalet” “Fırsat Eşitliği” gibi kavramların yerleşmesine ve gelişmesine adadım... “Partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi” denen rejimin kötü ve yanlış olduğunu düşünüyorum: Bu ucube rejime, felsefi, düşünsel ve siyasal olarak karşı çıkacağım ve Demokratik olarak DİRENECEĞİM... Parlamenter Demokrasiyi savunmaya devam edeceğim... Bu da benim en doğal ve Anayasal Demokratik hakkımdır! ‘Nabız yokladılar’ Cemevinin yıkım kararı durduruldu. Alevi örgütleri: Karar bizim için yok hükmündeydi İçişleri Bakanlığı, Sultangazi Pir Sultan Abdal Cemevi’ne yönelik yıkım kararını durdurdu. Bakanlık yetkilileri, Alevi Kültür Dernekleri temsilcilerine yıkımın olmayacağını sözlü olarak iletti. Sultangazi Kaymakamlığı da cemevi yetkililerine, bakanlığın kararını bildirdi. Sultangazi Belediyesi, önceki gün, Ağustos 2016’da alınan yıkım ka rarını cemevine tebliğ etmişti. Ka rarda, cemevinin imara aykırı ol duğu ifade edilmişti. Alevi örgütle ri, “Karar bizim için yok hükmün SİBEL BAHÇETEPE deydi. Devletin de geri adım atması olumlu bir gelişmedir” dediler. üç cami az geldi parka göz diktiler Çevresinde üç cami bulunan yeşil alana cami teklifi kabul edildi Bolaç: Yazılı belge yok Alevi örgütü temsilcileri ve çok sayıda dede, kararın ardından, dün cemevinde buluştu. Grup adına konuşan Alevi Bektaşi Federasyonu Örgütlenme Sekreteri ve yıkılmak istenen cemevinin başkanı Zeynal Odabaş, Sultangazi Kaymakamı Ali Uslanmaz ile sabah saatlerinde heyet olarak görüştüklerini belirtti. Odabaş “Kaykamam burası devletin garantisindedir’ dedi. Aleviler bunun lütuf gibi gösterilmesini kabul etmiyor. Cemevlerinin yasal statüye kavuşturulmasını bekliyoruz” diye konuştu. Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Muhittin Yıldız ise “Alevilerin nabzını ölçerek bir tavır tepki olmazsa, burayı yok etmek adına bir yol almak istediler” diye konuştu. Avukat Efkan Bolaç da yıkım kararının durdurulduğuna ilişkin sözler verildiğini ancak yazılı bir belge sunulmadığını, belgeyi alana dek mücadelenin devam etmesi gerektiğini söyledi. l İSTANBUL HAZAL OCAK Ümraniye, Çakmak Mahallesi’ndeki İkbal 1 Parkı’nın bir bölümü, cami alanı yapıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’ne önceki gün gelen teklife CHP’li Meclis üyeleri ‘ret’ oyu kullandı. Teklife İBB Ulaşım ve Planlama Müdürlüğü ve İBB Yeşil Alan ve Tesisler Yapım Müdürlüğü de karşı çıktı. Teklif raporunda cami alanı olması istenen park alanı yerine başka yerde eşdeğer park alanı ayrılmadığının ifade edilmesi de dikkat çekti. Parkın yakın çevresinde 3 cami bulunuyor. İBB Ulaşım ve Planlama Müdürlüğü, parkın bir bölümüne cami yapılması planına olumsuz görüş bildirdi, bölgenin toplanma alanı olduğuna dikkat çekti, aynı zamanda trafik yoğunluğunun artacağını söyledi. İBB Yeşil Alan ve Tesisler Yapım Müdürlüğü ise yeşil alan miktarının azalacağına dikkat çekti. Cemevi sorusuna ‘seni ilgilendirmez’ yanıtı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) CHP’li Meclis üyesi Hüseyin Sağ, Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı kurumlarda cemevinin olup olmadığını, Alevi personelin ibadetini nasıl yaptığını sordu. Genelkurmay ise bu soruyu ancak Genelkurmay personelinin sorabileceğini belirterek yanıtlamadı. Başkanlık, yanıtında “Ancak, söz konusu düzenlemeden etkilenen kurum çalışanlarının bilgi edinme hakları saklıdır” dedi. l İSTANBUL/ Cumhuriyet Geçersiz seçim YSK, dört buçuk sayfalık kararı yazmak için 48 saat bekledi. Kararı okuyunca neden bu kadar beklediği de ortaya çıktı. Kanunun açık hükmüne aykırı bu karara bir gerekçe bulmak elbette yaratıcılık ve zaman ister. Zamanları vardı, yaratıcılıkları da fena değil. Tek sorun buldukları gerekçenin anlamsız olması. Seçim günü YSK başkanının yaptığı açıklama ve daha sonra internette yayımlanan kısa metin özetle YSK’nin daha önce de mühürsüz oy pusulalarını geçerli saydığını söylüyordu. Ancak verilen örnekler hem 2010 senesindeki Seçim Kanunu değişikliğinden önceydi hem de tekil vakaları ilgilendiriyordu. Yani oy pusulalarına mühür vurulmamasının ihmalden mi kaynaklandığının, oy pusulalarının dışarıdan mı getirildiğinin tespit edilebildiği ve hakkında tutanak tutulmuş vakalar. Kaldı ki 2010 değişikliğinden sonra verilen bir kararla 2014 yerel seçimlerinde Bitlis’in Güroymak ilçesinde seçim mühürsüz oylar sebebiyle iptal edilmişti. Hatta bu referandumda da yurtdışından gelen mühürsüz oylar da Yurtdışı İlçe Komisyonu kararıyla geçersiz sayılmıştı. YSK başkanının açıklamasının 2010 öncesi verilen kararlarla bir ilgisi yok. Sayısı belirsiz, ihmalle mi, kötü niyetle mi sandıklara sokulduğu tespit edilmemiş, haklarında tutanak tutulmamış oylardan bahsediyoruz. Bir sandıktaki tekil ve ispatlanabilir bir vakadan değil. Dolayısıyla bütün seçimin, seçim güvenliği geri dönülmez bir şekilde ortadan kalkmıştır. Haliyle YSK başkanının açıklaması geçerli bir gerekçe değil. Bu sebeple 48 saatlik uzun bir süreden sonra YSK bambaşka bir gerekçeyle karşımıza çıktı. Hem de tarihe geçecek ironik bir durum yarattı. YSK, özetle şunu dedi: “Evet, Seçim Kanunu’na göre mühürsüz oylar geçersiz. Ancak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ek protokolü seçme hakkını düzenliyor. Gerçi sadece yasama organının seçilmesini ilgilendiriyor ama olsun, özü bakımından seçme hakkıyla ilgili. Neticede Anayasamıza göre insan haklarını ilgilendiren uluslararası antlaşmalar kanunlarla çatışırsa uluslararası antlaşmalar uygulanır.” Yani bir yandan AGİT’in seçim denetçilerine posta koyarak Avrupa’ya haddini bil derken öte yandan AİHS ek protokolünü olmayacak şekilde uygulayarak mühürsüz oyları geçerli saymaya çalışan bir tuhaf anlayış. Evvela belirtilmeli ki, yargımız bütün çabalara rağmen cumhurbaşkanına hakaret davaları başta olmak üzere ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında, AİHS’nin kararlarını uygulamamaktadır. Uygulamalıdır. YSK kararında ise AİHS ek protokolü uygulanacak bir norm değil. Bir defa referandumla ilgisiz, ikinci olarak ise taraf devletlerin seçim güvenliği için alacağı şekil şartı tedbirlerini yasaklamamakta. Madde basit: “Yüksek Sözleşmeci Taraflar, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde, makul aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler.” YSK’nin bu maddeye dayanması o kadar anlamsız ki 48 saatlik sürede atıfta yapacak bir AİHM kararı bulamamış. Bulamaz da çünkü yok. AİHS ek protokolü özetle “bana üye devletlerin serbest seçim yapmak yükümlülüğü var” demektedir. “Bana üye devletlerin geçersiz oy pusulalarını geçerli sayması gerekir” dememektedir. Kaldı ki madde uygulansa dahi herhalde “halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar”ın OHAL şartlarında gerçekleşmediğini tespit etmekten başka getirilebilecek hukuki bir yorum da bulunmamaktadır. Sonuç olarak, YSK başkanının açıklaması yok hükmündedir, YSK kararındaki gerekçeler hukuki değildir. Açıkça ifade edelim YSK kararının gerekçesi tek kelimeyle “saçma”dır. Hem iç hukuk hem de uluslararası hukuk açısından bunun tartışma götürür bir yanı yoktur. 16 Nisan geçersiz, mühürsüz bir seçimin tarihidir. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle