04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Perşembe 20 Nisan 2017 [email protected] 77. yılında Köy Enstitüleri konuşulacak Köy Enstitülerinin kuruluşunun 77. yılında Köy Enstitülerinin konuşulacağı pek çok etkinlik düzenleniyor. 21 Nisan’da Atatürkçü Düşünce Derneği ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile Batıkent’te, 22 Nisan’da Kızılay’da, Eğitim Sen 1 No’lu Şube’de, 24 Nisan’da Çay Yolu Arte Koleji’nde, 25 Nisan’da Konur Sokak’taki Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde, UNESCO’nun tüm dünyaya örnek eğitim modeli olarak önerdiği ve bugün eğitimde başarılı olmuş tüm ülkelerde onun ilkelerinden bir parçanın bulunduğu Köy Enstitüleri masaya yatırılacak. EDİTÖR: EMRAH KOLUKISA TASARIM: ZARİFE SELÇUK 17 Tiyatro Festivali artık her yıl! İstanbul Kültür Sanat Vakfı 45. yılında, uzun zamandır üzerinde çalıştığı bir projeyi hayata geçiriyor ve tiyatroseverlerin bir süredir sıkıntısını çektiği bir konuda müjdeli bir haber veriyor: İKSV’nin 1989 yılında düzenlemeye başladığı ve 2002 yılından bu yana iki yılda bir gerçekleştirilen İstanbul Tiyatro Festivali bundan böyle her yıl düzenlenecek. Üstelik bu değişim hemen bu yıl başlayacak ve 21. İstanbul Tiyatro Festivali, Aygaz, Opet ve Tüpraş sponsorluğunda 1326 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Bu yılki festivalde yurtdışından 4, Türkiye’den 10 gösteri yer alacak. Festival kapsamında farklı mekânlarda sahnelenecek bu yapımların yanı sıra yine alanında uzman konukların ve eğitmenlerin katı lımıyla gerçekleştirilecek ücretsiz söyleşiler ve atölye çalışmaları da yapılacak. Festivalin programı eylül ayında açıklanacak. Kasımda başlıyor İstanbul Tiyatro Festivali Direktörü Leman Yılmaz konuyla ilgili şunları söyledi: “Her yıla tekrar dönebilme nin umudunu hep içimizde taşıdık. Ancak İstanbul gibi bir kentte özellikle de prodüksiyon açısından maliyeti yüksek bir festivali her yıla döndürmek çok da kolay bir adım değildi. Buna ek olarak hem İstanbul’da açılan yeni sahneler, her yıl artan prodüksiyonlar, perde açan toplulukların coşkusuna tanık olmak; buna benzer bir üretim yükselişini yurtdışında da gözlemlemek, bizi hep festivalin her yıl nasıl yapılabileceğini düşünmeye itti. Aslında bir anlamda var olan festivalin program ve süresini ikiye böldük, bu formül hem festivali her yıl yapmamıza olanak sağlayacaktı hem de bu kentin içinde yeşeren ‘yaratıcı enerji’ye ayak uyduracaktık. Festival izleyicimizi daha fazla bekletmemek için 21.’sini kasım ayında düzenleyeceğimiz festival artık her yıl kasım ayında izleyiciyle buluşacak. “ Yeşilçam’ın bıçkınıydı Daha çok komedi ağırlıklı rollerde hatırlansa da çok yönlü bir oyuncu olan Bülent Kayabaş (72), dün sabah tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi Bülent Kayabaş 1945 Eskişehir doğumlu. Profesyonelliğe 1961 yılında Eskişehir Belediye Tiyatrosu’nda adım attı. Biyografisini sordukları zaman, “19612000 yılları arasında sayısını unuttuğum tiyatro oyunları, sayısını unuttuğum filmler, sayısını unuttuğum roller, sayısını unuttuğum televizyon dizileri, sayısını unuttuğum televizyon şovları, bir iki tane sahne şovu yaptım” diye yanıt veriyordu. Mesleğe üçdört dakikalık rollerle başladı ve kendi tabiriyle “her çeşit rolü oynadı”. 1972’de “Malkoçoğlu Kurtbey” filmiyle girdiği sinemada ilginç bazı kompozisyonların yanı sıra “seks filmleri” furyasının da aranan başrol oyuncularından biri oldu. Çok yönlü aktör 38 yıllık dostu Ali Poyrazoğlu’yla birlikte rol aldığı “Çılgınlar Kulübü” gibi oyunlar başta olmak üzere uzun süre sahnelerde de boy gösteren Bülent Kayabaş özel televizyonların yaygınlaşmasıyla birlikte küçük ekranın da sevilen simaları arasına girdi. En çok emek verdiği sinemada “Acele Koca Aranıyor” (1975), “Bereketli Topraklar Üzerinde” (1979), “Zübük” (1980), “Faize Hücum” (1982), “Arkadaşım Şeytan” (1988), “Filler ve Çimen” (2000), “Pardon” (2005) ve “Bir Baba Hindu” (2016) gibi filmlerde irili ufaklı roller canlandıran Kayabaş daha çok komedi ağırlıklı rollerde hatırlansa da çok yönlü bir oyuncuydu. Son yıllarda özellikle “Winnie the Pooh” adlı çizgi seride Tiger ve Winnie karakterlerini seslendirmedeki başarı sı onun bu çok yönlülüğünün yansımalarındandı. 1974’te rol aldığı ve sonundaki ölüm sahnesiyle kültleştiği “Karateci Kız” filmiyle “ölmek bilmeyen adam” olarak dünya çapında bir üne de kavuşmuştu Kayabaş. Ne yazık ki ölüm erken sayılabilecek bir yaşta çaldı kapısını ve uzun süredir kolorektal kanser tedavisi gördüğü hastanede çoklu organ yetmezliğine yenik düştü usta oyuncu. Bir dönem Türk sinemasının bir başka önemli yıldızı Nur Sürer ile evli kalan, 2007’de Turgutreis’te hayatını birleştirdiği Selma Kepekli’yle evliliğini sürdüren Bülent Kayabaş için yarın 10.30’da Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nda tören düzenlenecek. Kayabaş, Teşvikiye Camii’nde kılınacak cenaze namazının ardından Feriköy Mezarlığı’na defnedilecek. l Kültür Servisi NE DEDİLER? Ali Poyrazoğlu: Dün bir sabah programına katılan Poyrazoğlu, konuşmakta güçlük çekerek şunları ifade etti: “Şerefli, dürüst, çalışkan, kendine ve topluma saygılı, aydın, aydınlık, doğru düzgün bir adamdı.” İbrahim Tatlıses: “Oyunculuğuyla insanımızın kalbinde yer eden Bülent Abi’mizi kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyim. Yeşilçam’ın zor ve bir o kadar emek isteyen kıymetli zamanlarında kendisiyle filmler çektik. ‘Sevdalandım’ filmimizin Yakışıklı Rıza’sı, insanlığı ve abiliği ile her zaman kalbimde kalacak...” Filiz Akın: “Onunla ‘Karateci Kız’ filminin finalinde unutulmaz bir sahnemiz var. Ama bugün onu kaybetmenin acısıyla... Allah rahmet eylesin... derken içim sızlıyor...” Mehmet Ali Erbil: “Canım ağabeyim nur içinde yat.” Derya Baykal: “En güzel anılarımızda hep olacak sın Bülent’cim...” Nilgün Belgün: “Ah ah canım Bülent’im çok üzgünüm çok. Tiyatro sahnesinde yaşadığımız o güzel anılarımızla birlikte gittin bizi bırakıp. En sevdiğin arkadaşının Tarık’ın yanına gittin.” Selçuk Yöntem: “Sevgili dostum, değerli aktör, her toplumun aranılan, sevilen insanını kaybettik. Üzüntümü anlatamam. Bülent Kayabaş nur içinde yat.” Flapper Swing feat. Antti Sarpila Caz Günü’ne 5 konserli kutlama Garanti Caz Yeşili kapsamında, UNESCO’nun 2012’den beri kutladığı 30 Nisan Uluslararası Caz Günü coşkusu, bu yıl da özel konserlerle kutlanacak. 30 Nisan Pazar akşamı İstanbul’da 5 farklı mekânda caz müzik konserleri düzenlenecek. Uluslararası Caz Günü’nde, Babylon Bomonti’de MadenÖktemErsönmez (20.30) ve Colin Stetson (21.30), Garajistanbul’da Get the Blessing (21.30), Nardis Jazz Club’ta Flapper Swing feat. Antti Sarpila (21.30), Salon İKSV’de Jasper Hoiby’s Fellow Creatures (20.00) ve Zorlu PSM Amfi’de Ülkü Aybala Sunat ile Elif Çağlar (16.00) sahne alacak. Beşiktaş’ta Âşık Veysel’e saygı gecesi Beşiktaş Belediyesi “Ustalara Saygı” toplantıları 24 Nisan Pazartesi günü Âşık Veysel’e Saygı gecesiyle sürecek. Akatlar Kültür Merkezi’nde yapılacak etkinlik, Âşık Veysel’in torunu Çiğdem Özer’in katılımıyla gerçekleştirilecek. Büyük halk ozanının yaşamöyküsünü anlatan kısa bir filmin gösterimiyle, saat 19.30’da başlayacak etkinlikte Türk halk müziği sanatçısı Cengiz Özkan, opera sanatçısı tenor Hakan Aysev ve Akın Eldes’in gitarı eşliğinde şarkıcı ve besteci Deniz Arcak, Âşık Veysel eserlerini yorumlayacakları bir mini konser verecekler. Yapımcı ve müzik programcısı İzzet Öz de Âşık Veysel’le ilgili anıları ve yorumlarıyla geceye konuk olacak. Beşiktaş Belediye Başkanı Av. Murat Hazinedar’ın da katılacağı etkinliği Deniz Arcak sunacak. Etkinliğe giriş ücretsiz. ‘Sennur Sezer Öykü ve Şiir Ödülleri’ Gıda İş Sendikası işçilere yaratıcı güçlerini yazıya dönüştürecekleri ödüllerini sürdürüyor. Gelecekte emek tarihimize kaynaklık edecek işçi kaleminden çıkmış ürünleri bir araya getirmek amacıyla “Emek Direniş Öykü ve Şiirleri” yarışması düzenleniyor. Gıdaİş Sendikası, ikincisini bu yıl düzenleyeceği yarışmayla, 2015’te sonsuzluğa uğurladığımız, şairyazar Sennur Sezer’in anısını yaşatmayı da hedefliyor. Bu nedenle, ödü lün adı “Sennur Sezer EmekDireniş Öykü ve Şiir Ödülleri” olarak belirlendi. Başvurular, öykü dalında Adnan Özyalçıner, Ayşegül Tözeren, Zeynep Uzunbay, Aslı Erdoğan ve Türker Ayyıldız, şiir dalında ise Gülce Başer, Orhan Alkaya, Şükrü Erbaş, Nalan Çelik ve C. Hakkı Zariç, tarafından oluşan jüri tarafından değerlendirilecek. Yarışma için son başvuru tarihi 20 Mayıs 2017. Bilgi için: [email protected] veya (0530) 783 52 54. Tuna Ötenel sahnede İstanbul Caz Festivali, Türk cazının en önemli isimlerinden Tuna Ötenel’i özel bir konserle, 26 Nisan Çarşamba akşamı Salon İKSV’de ağırlıyor. Geçirdiği talihsiz rahatsızlığın ardından yaklaşık 10 yıldır müzikten uzak kalan Tuna Ötenel, 26 Nisan akşamı, korneti ve piyanosuyla birlikte çok özlediği ve özlendiği sahnede olacak. Saat 21.30’da başlayacak gecede, Tuna Ötenel sahnede dostları Sibel Köse, Hakan Behlil, Neşet Ruacan, İmer Demirer, Murat Verdi, Can Kozlu, Şenova Ülker, Hasan Kocamaz ve Emin Fındıkoğlu ile unutulmaz caz yapıtları eşliğinde buluşacak. Emin Fındıkoğlu’nun müzik direktörlüğüyle gerçekleştirilecek konserde, Metin Deniz ve Saadettin Davran da kısa sunumlar yapacak. ‘Geleceği değiştirmek elimizde!’ Yıl 1985. Aylardan kasım... “Randevuya sakın geç kalmayın. Genç hanımlar benim gibi ihtiyarları bekletmemeli...” Marmara Etap Oteli’ndeki basın toplantısından bu sözlerle ayrıldığımda, bulutların üzerinde uçuyordum! Nasıl uçmam ki! Henüz 40’ına varmamış gazeteci, “Genç hanım” ben, özel röportaj randevusu koparmıştım benim ve dünyanın hayran olduğu “ihtiyar”dan. O “ihtiyar” (o sırada 52 yaşındaydı) koca Rus şair Yevgeni Yevtuşenko’ydu... 4. TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı için İstanbul’a gelmişti. (Sevgili okurlar, referandum kumpasına hazırlanırken, 84 yaşındaki Yevtuşenko bu dünyadan ayrıldı. Bu yazı içimde kaldı... Kaldığı yerden devam ediyorum...) Hiç bekletmedim. Çoktan okumuş olduğum “Babi Yar” (Türkçesi: Ülkü Tamer) , “Yaşantım” (Tektaş Ağaoğlu) ve “Zima Kavşağı” (Özdemir İnce) kitaplarının sağladığı donanımla vardım randevuya: Savaşa ve diktatörlüğe direniş, cesaret, dayanışma, sokaktaki adamın dili olma, geleneğe bağlılık ve yeniye uzanış, aşk... Onunki uzun soluklu bir şiirdi... Boğaz’da bir masanın iki yanına o ve ben, öteki yanlarına, Sibirya’da İrkuksk stepleri, onu büyüten “Babuşka”sı, hayran olduğu Nâzım Hikmet ve Mayakovski yerleştik. Ama bu kadarla kalmadı. Saatler geçtikçe Walt Whitman ve Yasenin, Dostoyevski, derken, Victor de Sica, Fellini , Mozart’tan Edith Piaf’a müzik dünyasının ünlüleri, hepsi gelip paylaştı sofrayı. O sıralar GorbaçovReagan görüşmeleri var. “Elbet bunlar çok olumlu girişimler ama bundan bir sonuç çıkmaz” deyip onları çabuk yolladı masadan... Kâh çok özel bir şey söylermiş, bir gizi açıklarmış gibi fısıldıyor, kâh meydanlarda, sahnede binlerce kişiye seslenir gibi... Öyle ya da böyle sesiyle, hali tavrı, edası, beden diliyle de hep teatral. O masadan kalktığımızda aradan dört saat geçmişti. İşte unutamadığım o buluşmadan kimi satır başları... Genç bir ozanken “Genç bir ozanken önümde yüksek engeller vardı. Ben bir sıçrayışta atladım. İlk sıçrayışta 2.20’lik engeli aştım. Sonra çıta 3 metreye çıktı. Yine atladım. Şimdi seyirci, 6 metreyi atla haydi diye haykırıyor... Oysa çıtayı belki 3 metre değil, bir iki milimetre yükseltebilirsin... Gel de bunu okura anlat...” Hüzünlüydü bunu anlatırken... Batı dünyası “Babi Yar”ı göklere çıkarmıştı. Oysa kendisi o dönem değil sonra yazdığı şiirleri çok daha iyi buluyordu. “Yazar beklentileri karşılamaktansa kendine kulak vermeli. Okur dalgalanmalarına aldırmamalı.” “Amacım yazmayanların, yazamayanların yazarı olmak. Sıradan insanın sıradan olmadığını kanıtlamaya çalışıyorum.” Hocalar ve aşk “Benim hocalarım Yasenin ve Mayakovski. En etkilendiğim yazar Dostoyevski. Tek başucu kitabım olsa, Dostoyevski’nin ‘Ecinniler’ olurdu.” “Benim kuşak Sovyet yazarları, biz sinemayla eğitildik. 2. Dünya Savaşı öncesi ve sırasında Sovyet sineması çok güçlüydü. Ne çok sinemaya giderdim. Onlarla büyüdüm. İlk şiirlerim yayımlandığında 1516 yaşındaydım.” Oynadığı ve yönettiği filmleri en ayrıntılı sahnelerine dek anlatıyor, anlatırken oyunculuğunu da sergiliyordu. Bayılıyordun oyunculuğa. Passolini İsa rolünü ona teklif etmişti ama Sovyet makamları izin vermemişti. Hocaların hocası Aşk’tan da söz ettik: “Zima Kavşağı”nda “Küllendi sana olan aşkım” dese de kimi aşkların hiç küllenmediğini anlattı. “Aşk paylaşılmadı mı sonsuz acı veriyor. Ama bu acıyı çekmeyi bu duyguyu tatmamaya yeğlerim. Benim için sevilmek değil, sevmek önemli.” Röportaj boyunca Nâzım’a sevgisini hayranlığını anlata anlata bitiremiyordu. Ölüm ve enerji “Yalnız aptallar ve kötüler, ölümü ve intiharı düşünmez” diye başladığı tiradını “Ömrü boyunca yaptığı gibi/ Mayakovski çağırıyor bizi/ Savaşmak için/ yaşamaya” dizeleriyle bitirdi. “Yarın ölecekmiş gibi ne yapabilirsen yapmak, hiç ölmeyecekmiş gibi hep doğruyu arayarak yaşamak... Doğduğumuz an ölüme yaklaşıyoruz. Ölünce içimizdeki olumlu, olumsuz tüm enerjiyi yeryüzüne bırakıyoruz. Bunlar yüz yıl sonra bile çoğalmayı sürdürüyor. Bugün her kötülükte, her yalanda, bir kelebek öldürdüğünde dahi yarının güzelliğinden aydınlığından bir şeyler öldürüyorsun... Yani geleceği değiştirmek elimizde...” (Başlık referandumla ilgili değil yani, buradan geldi!) “Kin, nefret, düşmanlık tohumları yerine sevgi, dostluk, barış tohumları ekmek hepimizin işi. Yalnız ozanların değil.” Işıklar içinde uyu koca şair. Canevimde yerin var. Tam yazımı bitirdim ki usta sanatçı, saygılı dost, efendi adam, güzel insan Bülent Kayabaş’ı yitirdiğimizi öğrendim. Ah! Tüm sevenlerine ve ülkemin güler yüzlü insanlarına sabırlar diliyorum... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle