04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 11 Nisan 2017 EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ M assachusetts Institute of Technology merkezli Uluslararası Dünya Dönüşüm ve Referans Sistemleri Servisi’ne (International Earth Rotation and Reference Systems) göre, 2016 yılı bir saniye daha uzundu geçen yıllara göre... 1 saniye... 2016’ya bakınca benim tek düşünebildiğim; yaşanan korkunç şiddet olayları ve Türkiye’de düşüncelerinden, yazdıklarından dolayı tutuklu olanların sayısının katlanarak artması... Gazeteciler... Sevgili Murat Sabuncu, sevgili Kadri Gürsel, sevgili Ahmet Şık, sevgili Musa Kart, sevgili Turhan Günay, sevgili Güray Tekin Öz, sevgili Hakan Karasinir, sevgili Mustafa Kemal Güngör, sevgili Önder Çelik, sevgili Bülent Utku ve sevgili Akın Atalay... Ve ismi buraya sığmayacak tüm diğer sevgili yazarlar, gazeteciler ve siyasetçiler: Herkes birbirinden kıymetli, çünkü işi gücü yazı ile, kalem ile, düşünce ile... Murat Sabuncu, Kadri Gürsel ve Ahmet Şık, Cumhuriyet’in bizzat tanıdığım; bende, meslekte çok genç, daha çocukluktan çıkma yaşlarımda emeği bulunan, gıpta ile Bir saniye... baktığım insanlardan... Onlar ve diğerlerine bakınca, aklıma ge len söz “E pur si muove”... Veya “Eppur si muove”... Fark etmez anlam nasıl derseniz aynı... Aklıma düşenler tam da şunlar: Bir zamanlar, bugünkü İtalya’nın Pisa şehrinde bir adamın, Engizisyon’un baskısı, işkencesi ve hapsine rağmen, “E pur si muove” demekte ısrar ettiğini... Ve bu ısrarının bedelini, hapisle ödediğini... “E pur si muove” “Elbette ki, hareket ediyor” “Elbette ki, dönüyor” Ve bu gerçeği, yani dünyanın kendi çevresinde döndüğünü dile getirmenin sonucunun hapis olduğunu, 16. yüzyılda Galileo Galilei’nin bu nedenle cezalandırıldığını anımsıyorum... Engizisyon gücünü elinde bulunduranlar, Galileo’nun söylediklerinin aksini iddia ediyordu: “Güneş, dünyanın çevresinde dönüyor”... Çünkü, Katolik Kilisesi, tüm doktrinini dünyanın, evrenin merkezi olduğu ve her şeyin bu merkezin çevresinde döndüğü üzerine kurulmuştu... Yani, her şeyin merkezinde Katolik Kilisesi’nin... Her gün ve her gece; dünya kendi çevresinde dönerken, her nerede olursam ve ne yaparsam yapayım, kalbi sürekli yoklayan soğuk el de bana gerçeği hatırlatıyor... Habersiz ve apansız; sokakta yürürken, aniden “Murat Sabuncu hapiste”... Sabah uykulu gözlerini açarken, “Kadri Gürsel hapiste”... Gözlüğünü ele alırken, “Ahmet Şık hapiste”... Yaklaşık 160 gazeteci hapiste ve tüm andığım isimler, diğerlerini anmamak gibi ağır bir veballe beni baş başa bırakıyor: bu adaletsizlik, benim kalbimi dağlıyor. Ve... Hepsi ya, hepsi; bazen isim isim, bazen topluca... Ama sabah akşam, Türkiye’de ve dünyada, dünya nerede dönüyorsa ne fes alırken sürekli aynı soru var kafamda... Neden? Her neresi ise, bu hayata çocuğum için bulunduğum her yerde; ben yaşayamıyorum... Nerede olursam olayım hissettiğim tek şey, yabancılık... Normal olamama, olur gibi yapma... Hayat devam ediyor gibi davranıyorum ama etmiyor; üzerimde sürekli bir kafes taşıyorum. Ve dışarı baktığımda, insanların nasıl yaşadığını, yaşama devam ettiğini anlamıyorum... Bu söylediklerim ayıp elbette... “Dışarıdayım” sonuçta... Ama biz de, sevenler ve düşünenler olarak “içerideyiz”... Hücre de geniş, koğuş da... Bir dünyaya uzanıyor... Ama kim ne derse desin: “E pur si muove”... Dönüyor işte; ne yapacaksın? Dünyayı durduramazsın... Tarihin yanlış zamanında doğmuş olabiliriz, ama doğru yerinde duruyoruz işte... Sonuçta, Galileo Galilei’nin adını ve tüm yaşam detaylarını biliyoruz da; Engizisyoncuların ismi değil kara lekesi geçti tarihe: topluca bir kül karası... ‘Haber suç değildir’ Gazetemize “cesur araştırmacı gazetecilik ve baskı, sansür, hapis ve ölüm tehditlerine karşı ifade özgürlüğüne bağlılık” nedeniyle Alternatif Nobel Ödülü veren merkezi İsveç’te bulunan Doğru Yaşam Vakfı (Right Livelihood Vakfı), gazetemizin yazar ve yöneticileri hakkındaki iddianameye tepki gösterdi. Yayımlanan basın açıklamasında geçen yıl Doğru Yaşam Ödülü’nü alan gazetemizin yazar ve yöneticilerine karşı hem Türk hukuku hem de uluslararası hukuk tarafından garanti altına alınmış ifade özgürlüklerini kullandıkları için cezalandırılmak istendiği belirtildi. Vakıf Başkanı Ole von Uexkull’un “Cumhuriyet’in gazetecileri hakkındaki iddianame Türkiye’de demokrasiye karşı bir iddianamedir. Kritik önem taşıyan, ülkenin geleceği ile ilgili 16 Nisan’daki referanduma kısa süre kala, Türkiye Cumhuriyeti’nin sembolü olan bir kurumun gazetecilerine getirilen bu saçma suçlamalar özellikle rahatsız edicidir. Hapis cezaları sadece suç işleyenler için olmalıdır, onları haber yapanlar için değil” ifadelerine yer verildi. Açıklamada savcılığın 43 yıla varan hapis cezaları talep ettiği hatırlatılırken iddianamenin avukatlarımız görmeden önce hükümet yanlısı medyada yayımlandığına dikkat çekildi. Başsavcının iddianame ile “gazetecileri sadece mesleklerini yapmaları ve halkın menfaatine çalışmaları nedeniyle suçlamaya çalıştığı” kaydedildi. Suçlamaları çekin Vakıf, Birleşmiş Milletler Özel Raportörü David Kaye ve diğer önde gelen kuruluşların, Cumhuriyet çalışanlarının derhal bırakılması ve bütün suçlamaların geri çekilmesi çağrısına da destek verdiklerini vurguladı. Basın açıklamasında Birleşmiş Milletler Keyfî Alıkoyma Çalışma Grubu’nun, Aralık 2016’da Doğru Yaşam Vakfı’nın şikâyeti üzerine Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin tutuklanmasının uluslararası hukuka göre keyfi olup olmadığını soruşturduğu, konu hakkındaki kararını bu yıl içinde vermesi beklendiği de aktarıldı. Açıklamada gazetemizin, Alternatif Nobel olarak da bilinen Doğru Yaşam Ödülü’ne layık görüldüğü de hatırlatıldı. l Dış Haberler Gazetemize Alternatif Nobel Ödülü veren Doğru Yaşam Vakfı, Cumhuriyet iddianamesine tepki gösterdi Jüri Özel Ödülü’nü Ahmet Şık tişörtü giyen gazeteciler alırken törende Metin Göktepe için doğum günü pastası kesildi. İyi ki doğdun Metin Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri, 49. doğum gününde sahiplerini buldu 20. Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri, Göktepe’nin doğum günü olan 10 Nisan tarihinde sahiplerine bulurken dün gerçekleştirilen törende muhabirlerimiz Ahmet Şık ve Canan Coşkun Jüri Özel Ödülü’nü aldı. Tören öncesinde anne Fadime Göktepe’nin“Bende sizin yanınızdayım. Metin’in yanındayım. Demeyin uzaktadır, yakındayım ben. Metin benim canımın içindedir. Metin’in arkadaşlarına teşekkür ederim bizi yalnız bırakmadılar. Fatih, Ahmet Şık.. Onlara teşekkür ederim” dediği video gösterildi. Şık’tan mektup Cezaevinde bulunan muhabirimiz Ahmet Şık’ın, “15 Temmuz’un şifreleri” başlıklı yazı dizisiyle kazandığı Jüri Özel Ödülü’nü Ahmet Şık tişörtü giyen gazeteciler aldı. Ahmet Şık, törende okunması için gönderdiği mektubunda “Diktatör özentilerine Muhabirimiz Canan Coşkun ve Bianet’ten Elif Akgül, hazırladıkları Hrant Dink cinayeti davasının 10 yılını anlatan dosya haberleriyle layık görüldükleri Jüri Özel Ödülü’nü Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu’nun elinden aldı. ve onun tapınıcılarına, baskı ve istibdat ile her şeyi kontrol edebileceklerine ve hakikati istedikleri gibi eğip bükebileceklerini düşünenlerle kaçınılmaz olanı söylemek çocuklarımızın geleceği adına boynumuzun borcudur. Gerçekleri gizleyemezsiniz. Gazetecilik işten atmakla, hap setmekle ya da sevgili Metin Göktepe gibi gazetecilik yaparken katletmekle gerçeklerin üzeri örtülemez. Er veya geç içimizden biri onu açığa çıkaracaktır. İyi gazetecilik yapmanın ön koşulunun hakikatin izinde ısrarla yürümek olduğunu biz biliyoruz . Ama iyi gazetecilik ya pabilmemiz hakikati bilme, anlama, anlatma duygusuna olan bağlılığımızdan kaynaklanmıyor sadece; dostluğu ve dayanışmayı da iyi bilmemizden kaynaklanıyor. Sadece iyi gazetecilik yapmaya çabaladığım için tutuklandım ve bu zor zamanlarda bana yalnız olmadığımı hissettirmek için çabalayan dostlarımın varlığından güç alıyorum. Sağ olun. Tüm gazeteci dostlara selamlar ve iyi ki doğdun Metin.” diye yazdı. ‘Unutturmamalıyız’ Törene Ahmet Şık’ın eşi Yonca Şık, HDP Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Cumartesi Anneleri ve Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat katıldı. Törenin sonunda Metin Göktepe’nin doğum günü pastası kesildi ve Hüsnü Arkan mini bir konser verdi. l İSTANBUL/Cumhuriyet ‘İddianame cehalet ve bilgisizlik dolu’ Prof. Doç. Dr. Altıparmak, Cumhuriyet iddianamesini hazırlayan savcıları eleştirdi Ankara Barosu, Avrupa İnsan Hakları sı var. Bu tipik bir ‘gazetecilik başrolü HSYK tarafından oynasuçtur’ anlayışıdır” dedi. Gül, nıyor, AYM de izliyor. Cumhuri Mahkemesi’nin son dönemde TMSF ile el konulan gazeteler yet iddianamesinde kullandıkla verdiği kararları değerlendire ve değişen yayın çizgilerini ha rı uluslararası hukuk kaynakla rek, “Tutuklu gazeteciler için tırlatarak, “Bu suçsa, Sabah ga rı, bu tacizin bir örneği. Yoğun Türkiye’de etkili bir iç hukuk zetesinin yayın çizgisini değiş bir cehalet ile hukuk bilgisizliği yolu var mı?” paneli düzenledi. tirmekten birilerinin yargılan ni ve hiçbir dayanağı olmadığı Açılış konuşmasında Anka ması gerekir” dedi. nı gösteriyor” dedi. Altıparmak, ra Barosu Başkanı Hakan Canduran, “Cumhuriyet’in tutuklu ‘Yargısal taciz’ Cumhuriyet’in tutuklu yöneticilerine ilişkin iddianamedeki yazarlarının örgüte yardım et Cumhuriyet iddianamesini, bölümlerden örnekler vererek, mekle yakından uzaktan alaka “tutuklu gazeteciler için iç hu “Diyebilirim ki hepsi yanlış ve sı bulunmamakta. 156 gündür kuk yolu var mı” sorusu bağla saptırma. Bu iddianamenin ne içerdeler ve sadece iddianame mında değerlendiren Yrd. Doç. kadar tutarsız olduğunu göste hazırlanabilmiş. Bu çok vahim” Dr. Altıparmak, “Türkiye’deki riyor. Türkiye’de tutuklu bir ga dedi. Erdem Gül, “İddianame ifade özgürlüğünün üzerindeki zeteci için etkili bir hukuk yolu biz gazeteciler açısından ibret kararlar ve hâkim savcı ihraçla söz konusu değildir. Yargısal ta lik bir tespitten başlıyor. Yayın rı ‘yargısal taciz’ olarak yorum ciz meselesi sistemik bir sorun çizgisini son 3 yılda bazı örgüt lanıyor Avrupa Parlamentosu dur” diye konuştu. ler lehine değiştirildiği iddia raporunda. Bu yargısal tacizin l ANKARA / Cumhuriyet Panelde gazetemizin Ankara Temsilcisi Erdem Gül, Ankara Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak, Avukat Sercan Aran ve Avukat Deniz Yıldırım Çobanoğlu, Türkiye’de gazetecilerin yargılandığı davaları, uluslararası hukuk kararları ile değerlendirdi. haber 11 Tek Adam ve Tek Parti güzellemesinde saflar değişti Tayyip Erdoğan, önerdiği rejim değişikliğini anlatmayı değil, sanki pazar günü genel seçim yapılacak ve siyasi partiler yarışıyormuş gibi, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu mutebersizleştirmeyi öne çıkarıyor. Bunun için bulduğu yöntem, CHP’nin sahiplendiği tarihsel geçmişe atıfta bulunmak. Bunu yaparken ErdoğanBahçeli blokunun önerdiği “Türk tipi başkanlık sistemi”nin temel nitelikleriyle ilgili kafasından geçenleri ele veriyor. Bunlar arasında en anlamlı olanı, tek adam yönetimi ve fiilen tek parti rejimi gibi çalışacak olan siyasal sistem. Tayyip Erdoğan son haftalarda tek adam yönetimi ve partili cumhurbaşkanı konularında ilginç açılımlarda bulundu. Atatürk döneminin de tek adam dönemi olduğunu hatırlattı ve “İkide bir tek adam diyorsun, o zaman Gazi Mustafa Kemal’e hakaret ediyorsun” diyerek, tek adam rejiminin gereğinde iyi ve arzulanabilir bir rejim olduğunu ima etti. Erdoğan’ın tek adam fikrini birdenbire ve Mustafa Kemal’i siper alarak savunması, sadece bir referandum kampanyası taktiği değil. “Bizden olursa, neden tek adam olmasın” fikrinden güç alıyor. Burada “biz”, siyasal bir aidiyet görünümünde, kültürel, etnik ve dini bir kimlik aidiyetini ifade ediyor. Böyle bir yaklaşımın sadece AKP ve MHP saflarında değil, bugün muhalefet saflarında da yaygın olduğunu biliyoruz. Zaten bu nedenle Erdoğan’ın bu tespitine “hayır” cephesinin ana mecralarından cılız itirazlar geliyor. Tayyip Erdoğan bu görüşünü, Mustafa Kemal ve İnönü’nün de partili cumhurbaşkanı olduğunu hatırlatarak tamamlıyor. Atatürk ve İnönü, hem cumhurbaşkanı hem de parti genel başkanıydı. Bu tek parti rejimine özgü bir uygulamaydı. Çok partili hayata geçtikten sonra, 1950’de Demokrat Parti seçimleri kazanıp, Celal Bayar cumhurbaşkanı seçilince, partisinin genel başkanlığından ayrıldı ama parti üyeliği devam etti. Demokrat Parti’nin genel başkanı Başbakan Adnan Menderes oldu. Ama Tayyip Erdoğan, iki başlılık gerekçesiyle, DP pratiğine de itibar etmeyip muhtemelen parti genel başkanı olacak bir cumhurbaşbakanı modeli öneriyor. Muhtemelen diyoruz, çünkü bu modelde bütün icraat yetkilerini elinde toplamış bir partili başkan karşısında, iktidar partisinin farklı bir genel başkanı olursa, bu kişinin işlevi meclis grup başkanlığı yapmakla sınırlı olacaktır. Şimdiki meclisin de değil, yetkileri iyice kırpılmış bir cüce mecliste çoğunluk partisinin grup başkanlığına bu genel başkanlık indirgenecektir. Genel başkanın kendi parti örgütü üzerinde hiçbir ağırlığının kalmaması anlamına gelir. Bu da, Tayyip Erdoğan açısından en büyük tehlikedir. Dolayısıyla AKP’nin reisi, muhtemelen resmen, gene partinin genel başkanı olacaktır. Bunu 16 Nisan’da evet çıkarsa, belki hemen yapmayacak ama gelecek cumhurbaşkanı seçimi kampanyasını kendisi şahsen ve resmen yönetip, seçildikten sonra genel başkan olacaktır. 16 Nisan’da anayasa değişikliği kabul edilirse, görünüşte çok partili ama resmen tek adamlı bir rejimin kuruluş hazırlıkları başlayacak. Bunun Kasım 2019’a kadar uzaması zor. Erken seçim “doğal olarak” gündeme gelebilir. Seçim sisteminin eğişmesiyle, bu çok partililiğin de iki partiye hızla dönüşeceğini anayasa değişikliğini destekleyenler söylüyor. Tayyip Erdoğan, gönlünden geçen yönetim tarzını, rejim biçimini açıklıkla dile getiriyor. 16 Nisan oylaması, anayasa değişikliğine yönelik bir halkoylamasından çok, bir plebisit olsa da sonuçta evet oyu verecek olanlar, Erdoğan’a tam da bunları söyledikleri için evet oyu verecekler. Erdoğan’ın şahsıyla getirilen anayasa değişikliğini birbirinden ayırmak mümkün değil. Tek adam ve tek parti güzellemesinde tarihi safların büyük ölçüde değiştiğini görüyoruz. Bu nedenle 16 Nisan’ın, sadece Erdoğan’ın değil, kim olursa olsun hiç kimsenin tek adamlığını bu toplumun yarıdan fazlasının artık kabul etmediğinin vurgulandığı bir demokratik uyanış anı olmasını diliyorum. İper ve Yakışkan hâlâ gözaltında Gazetemiz muhasebe çalışanı Emre İper ve ulaştırma görevlilerimiz den Yavuz Yakışkan gözal tında tutulmaya devam edi liyor. Vatan Caddesi’nde bulunan Terörle Mücadele Şu Yakışkan be Müdürlüğü’ndeki işlem leri devam eden İper ve Yakışkan’ın neyle suçlandı ğı halen bilinmezken, ifade leri de henüz alınmadı. Em re Emre İper ve Yavuz Ya pışkan ile dün görüşen ga İper zetemiz avukatlarından Abbas Yalçın, sağlık durumlarının iyi olduğunu söyledi. l İSTANBUL/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle