20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 14 Mart 2017 4 haber EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: İLKNUR FİLİZ Aman yeni bir 67 Eylül olmasın! Türkiye’deki anayasa referandumundan uluslararası bir kriz yaratmak için doğrusu büyük hüner gerekirdi. Maşallah, Türkiye’nin, Almanya’nın ve Hollanda’nın “mahir!” politikacıları, müstesna “ferasetleriyle!” tam bir kör dövüşü ortamı yaratmışlardır. Hiçbir tarafı haklı olmayan devletler arası bir kayıkçı kavgasıdır, şu anda yaşanmakta olan. Almanya’nın Türk bakanların kendi ülkesinde, siyasi toplantı yapmasına izin vermemesiyle başlayan olay, Almanya’dan taştı, Hollanda’ya bulaştı, birden tırmanan kriz ile ırkçılık doruğa ulaştı. Hollanda, Türk Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun uçağına iniş izni vermezken, Türkiye’nin Aile Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’yı, Rotterdam’da arabasına saatlerce hapsettikten sonra, Türk toprağı sayılan Türk konsolosluğuna ulaşmasını engelledi ve ardından da sınır dışı etti. Türkiye’nin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Dışişleri Bakanı, Almanya ve Hollanda’yı kınarlarken, bulundukları makama yakışmayan bir üslup kullanmakta beis görmediler. Türkiye’de Hollanda temsilcilikleri önünde gösteriler yapıldı, İstanbul’daki Hollanda Konsolosluğu’na Türk bayrağı çekildi. Hollanda polisi son olayları ve onları kışkırtanların başında gelen ırkçı Wilders’i protesto eden Türkler ve Türk asıllı Hollandalılar üzerine atlı polisini ve köpeklerini vahşice saldırttı. HHH Kriz, yatışmak şöyle dursun gittikçe tırmanıyor. Avusturya Dışişleri Bakanı Kurz, “Türk yetkililerin Avusturya’da herhangi bir kampanya etkinliğinde bulunmalarına izin vermeyeceğiz, oradaki çatışmayı ülkemize ithal etmek istemiyoruz. Avusturya’ya gelmesinler” derken, Danimarka Başbakanı Rasmussen, Türkiye Başbakanı Yıldırım’ın 20 Mart’ta miting için ülkesine gelmemesini istemiştir. Bu hengâme arasında tek sağduyu sesi Fransız Dışişleri Bakanı Jean Marc Ayrault’un şu sözleri olmuştur: Çavuşoğlu’nun Metz mitingi Fransız siyasetine müdahale unsuru taşımadığından bu toplantıyı yasaklayacak gerekçe yoktur. Aslında Fransız Dışişleri Bakanı’nın bu sağduyulu çıkışı, Almanya, Hollanda, Avusturya, Danimarka yöneticilerine rehber olmalıydı. O ülkenin siyasetine bir müdahale olmadığı sürece, Türk yetkililerin mitinglerinin yasaklanması, ifade özgürlüğüne müdahale oluşturması açısından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırıdır. Aslında kopan fırtınanın nedeni, tarafların hepsinin, olayları kendi kısır siyasi hesaplarına alet etmeleridir. Hollanda, Avusturya ve Almanya’daki politikacılar seçim ortamında, ırkçı partilerin tetikledikleri Türkiye karşıtı, İslamofobik havanın etkisiyle hareket etmektedirler ve bu durum da demokrasi diyarı olarak görülen o ülkelerde, ırkçılığın yükselmesiyle temel hak ve özgürlüklerin nasıl pamuk ipliğine bağlı hale geldiğinin göstergesidir. HHH Bu açıdan, onları kınayan Türkiye’deki iktidar da, onlara mağdur görüntüsü verecek herhangi bir davranışta bulunmaktan çok korkan muhalefet de (CHP dahil) eleştirilerinde haklıdırlar. Ama aslında bu hengâmede gerçekte haklı taraf yok.16 Nisan referandumunda istediği sonucu alamayacağını her geçen gün biraz daha fazla gören iktidar da şimdi Avrupa ülkelerindeki bir durumdan bir mağduriyet devşirerek, halkı “dünyaya meydan okuyan güçlü lider, Tayyip Erdoğan arkasında ‘evet’te saflaşmaya” ikna etmek için, gelişmeleri alabildiğine sömürmektedir. Ama bunlar yapılırken, Türkiye tarihinde şimdiye dek hiç görülmediği kadar aşağılanıyormuş, hiçbir zaman olmadığı ölçüde koyu bir yalnızlığın çukuruna saplanıyormuş, bunların hiçbirinin önemi yoktur iktidarın nezdinde. İktidar mağduriyet devşirmek için gözü kara giderken, ülkede gerginlik ve yabancı düşmanlığı çok tehlikeli biçimde tırmanmaktadır. Böyle devam ederse tarihin en çarpıcı vandalizm olaylarından biri olan 6 7 Eylül 1955 olaylarının yeni bir versiyonunu daha yaşamamız mümkündür. Aman dikkat! Perşembeye devam... MHP’de istifalar sürüyor MHP Keçiborlu İlçe Başkanı Rüstem Burunkaya ve 9 kişilik yönetim kurulu MHP’den istifa etti. MHP İl Başkanlığı’na gönderilen dilekçede, “Partimizin gerek genel merkez, gerekse il bazındaki yaşanan sıkıntılar bizleri ziyadesiyle üzmektedir. Keçiborlu’daki üyelerimiz ve partimize gönül vermiş dava arkadaşlarımızla yapmış olduğum istişareler sonucu bu yaşananlardan büyük rahatsızlık duyulduğunu görmekteyiz. Ayrıca teşkilatımıza bugüne kadar yeterince destek verilmemiştir. Bu şartlar altında görevimizi sürdüremeyeceğimiz kanaatindeyiz. İstifalarımızın kabulünü istiyoruz” denildi. l DHA ‘Memur reformu’na sandık ayarı! MUSTAFA ÇAKIR Daha önce birçok kez kamu personel sisteminde değişiklik yapılacağını, memuriyette ömür boyu iş güvencesine son verileceğini açıklayan hükümet, referanduma kısa bir süre kala söylem değiştirdi. Başbakan Binali Yıldırım, bu kez, “memurlara yönelik herhangi bir çalışma yok, böyle bir çalışma söz konusu da değil” dedi. Yıldırım’ın bu açıklamasına karşın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu da birçok kez, kamu personel sisteminde değişiklik yapılacağını, konunun referandumdan sonra gündeme geleceğini, me muriyette “emekliliğe kadar güvence” olmayacağını ifade etmişti. Hükümet, uzun süredir kamu personel sisteminde değişiklik yapmak istiyor. Yapılacak değişikliği de “reform” olarak nitelendiriyor. Bu değişiklikle kamuda işçi, memur, sözleşmeli, taşeron ayrımı kaldırılarak bütün çalışanların “kamu çalışanı” adı altında tek bir çatıda toplanması hedefleniyor. Yapılacak değişikliğin en kritik noktası ise kamu çalışanlarının “iş güvencesi.” Hükümet üyeleri daha önce birçok kez kamuda ömür boyu iş güvencesine son verileceğini açıklamışlardı. Değişikliğe göre, performans sistemi de öngörülüyor. Ay rıca hükümet programında da kamuda etkin bir personel sistemi oluşturulacağı ifade edilmişti. Ancak memur tanımı anayasa ile güvence altında. Anayasada devletin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin “memurlar eliyle” yürütüleceği hükmü yer alıyor. Bu nedenle memurlarla ilgili kapsamlı bir düzenleme yapılabilmesi için önce anayasada değişiklik yapılması gerekiyor. Başbakan Binali Yıldırım ağustos ayında, 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’na temel oluşturan anayasa hükmü olduğuna dikkat çekerek, “Anayasa hükmü, onda bir değişiklik öneriyoruz. Onu esas ala rak da anayasaya uygun kanun yapılabilir” demişti. ‘Sözün takipçisiyiz’ Türkiye KamuSen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Başbakan Yıldırım’ın memurların iş güvencesi ile ilgili bir çalışma olmadığı, memurun iş güvencesinin kesinlikle kalkmayacağı, bu yönde bir çalışmanın bulunmadığını açıkladığını anımsattı. Koncuk, “Söz ağızdan çıkar. Sayın Başbakan’ın bu sözünün referandum sürecinden bağımsız bir söz olmasını diliyorum. Türkiye KamuSen, verilen bu sözün de yakın takipçisi olacaktır” dedi. l ANKARA ‘Milleti kandırmasınlar’ Kılıçdaroğlu ‘halkın idam isteğini yerine getireceklerini’ savunan AKP ve Erdoğan’a ‘Pakete niye idamı koymadılar, biz mi engel olduk’ diye seslendi GÜVENPARK KATLİAMININ 1. YILINDA ‘UNUTULDUK’ TEPKİSİ: Onlar mağdur değil, şehit 13Mart 2016 tarihinde Ankara Kızılay Güvenpark’ta otobüs duraklarına yönelik bomba yüklü araçla gerçekleştirilen ve 37 kişinin öldüğü, 349 kişinin yaralandığı saldırının ardından bir yıl geçti. Başkentte geçen yıl pazar gününü kana bulayan katliamda yakınlarını yitirenler, saldırının yaşandığı duraklarda kaybettiklerini anmak için bir araya geldi. Yüzlerce kişinin katıldığı anmaya ailelerin gözyaşlarının yanı sıra, 1 yıl boyunca devlet tarafından hatırlanmadıklarını ve yakınlarının şehit sayılmamasına karşı gösterilen tepkiler damgasını vurdu. Aileler, “15 Temmuz’u konuşuyorlar, bunu neden konuşmuyorlar. Burada ölenler terör mağduru değil, şehit. Mağdur olan unutulan ailelerdir. Her konuda konuşan Diyanet İşleri Başkanı, neden bizim şehit olan yakınlarımız için de konuşmuyor? 15 Temmuz’da ölenleri 1 günde şehit kabul ettiler. Benim katledilen babam neden şehit sayılmıyor” diyerek geçen bir yılın ardından tepkilerini dile getirdi. ‘Dışlandık, ayrıştırıldık’ Aileler en çok unutulmalarına tepki gösterirken, yaptıkları açıklamada “İlk günden itibaren unutulmuşluğun, dışlanmışlığın, ayrıştırılmanın acısı eklendi üzerine. Sanki yoktular, sanki onlar Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı değildi. Beyaz brandalarla sakladılar bizi. Saatlerce ulaşamadık ailelerimize, on lar da bize. Oysa biz ölmüştük. Konuşulmadık, söylenmedik, yazılmadık çizilmedik. Unutulduk biz” dedi. Açıklamada 15 Temmuz darbe girişiminde yaşamını yitirenlere karşı devletin yaklaşımı ile katliamda yaşamını yitirenlere gösterilen tutum eleştirilerek, “Bizi, şımartılmış bir terör örgütünün katlettiği bizi unutan, görmezden gelen devletin, bir başka terör örgütünün katlettiklerine olanca imkânıyla seferber olduğunu da gördük. İçimiz bir kez daha yandı. Onlar için yüzlerce isimler verilir, anıtlar yapılırken, isimlerimizi hatırlatacak bir tabela bile dikilmedi buraya. Çok şey istemiyoruz sizden. Bırakın biz kendimiz bir anıt dikelim şuracığa” ifadeleri yer aldı. l ANKARA Ağbaba’danl SÖZ DÜELLOSU Soylu’ya: Dönek 16Nisan’da yapılması planlanan referandumla ilgili çalışmalarını sürdüren hükümet ve muhalefet arasında ki söz düellosu dozunu arttırarak devam ediyor. “Evet” için alanlara çıkan İçişle ri Bakanı Süleyman Soylu, son iki gündür sert ifadelerle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef aldı. Kılıçdaroğlu için “FETÖ’nün esiri” ifadelerini kullanan Soylu, “Kılıçdaroğlu kiminle beraber bu gün? Kılıçdaroğlu esirdir, FETÖ’nün elin de. Bunu bilesiniz” diye konuştu. Soylu’nun bu açıklamalarına yanıt CHP Veli Ağbaba Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’dan geldi. CNN Türk televizyonuna konuşan Ve li Ağbaba, “Fethullah’ın çocuğudur” diyerek Süleyman Soylu’ya sert ifadelerle yüklendi. Ağbaba, “Bunlar Fethullah’ın çocuğu dur. Çünkü bunlar Fethullah’la işbirliği sa yesinde bu noktaya geldiler. Süleyman Soylu da geçmişi bellidir, bir dönektir. Si yasi makam, mevki uğruna geçmişte AKP ile Tayyip Erdoğan ile ilgili söylediği söz Süleyman Soylu leri, ettiği küfürleri yalayarak bu noktaya gelmiştir. O bir dö nektir. Siyasi makamlar için kendi siyasi düşüncelerini sat mış bir zattır” diye konuştu. l Haber Merkezi ‘Halkınl Gürsel Tekin iradesi gasp edilemez’ MAHMUT ORAL CHP milletvekilleri Gürsel Tekin, Enis Berberoğlu, Barış Yarkadaş, Mahmut Tanal, Murat Emir, Necati Yılmaz ve Ali De mirçalı, referandum çalışmaları kapsamın da Diyarbakır’daydı. CHP İl Başkanlığı’nda düzenlenen basın toplantısında konuşan CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin, HDP’yi kast ederek, halkın iradesiyle se Gürsel Tekin çilmiş bir partinin tecrit edilmesinin kabul edilemez olduğunu belirtti. Tekin, seçilmişlerin tutuklanmasını, belediyelere kay yım atanmasını da doğru bulmadıklarını söyledi. CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ise kısa bir sü re önce TBMM önünde sivil toplum örgütlerinin protestosu ve Ankara Üniversitesi’nde ihraç protestolarındaki şiddeti anımsatarak, “Polislerin üzerimize kurt köpeklerini nasıl sal dıklarını bir hatırlayın. İktidar partisi sütten çıkmış ak kaşık değildir. Türkiye’de muhalifler, yüzlerce gazeteci cezaevin de, akademisyenler görevden alındı. Bu kadar sorun var. Bu nu görmek lazım” diye konuştu. Tekin başkanlığındaki CHP heyeti, Sur’da çatışmalarda zarar gören tarihi Dört Ayaklı Minare önünde basın açıklaması yaptıktan sonra 28 Kasım 2015’te öldürülen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin vurulduğu noktaya karanfil bıraktı. l DİYARBAKIR CHPGenel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz sonrası meydanlarda “idam istendiğine” ve AKP ile MHP’nin birlikte anayasa değişiklik teklifini hazırladığına dikkat çekerek, “Aradan geçti aylar, anayasa değişikliği geldi. İkisi beraber yaptılar, niye idamı koymadılar? Biz mi engel olduk? Çünkü niyetleri yok, milleti kandırmanın âlemi yok” dedi. Ankara’nın Sincan ve Etimesgut ilçelerinin mahalle muhtarlarıyla bir araya gelen Kılıçdaroğlu, anayasa değişiklik teklifinin “Türkiye’nin tamamını ifade etmediğini ama herkesi ilgilendirdiğini” kaydetti. “Başkanın arzu ettiği kadar yetkisi bulunduğunu, ister 50 ister 100, ister 500 başkan yardımcısı atayabileceğini” belirten Kılıçdaroğlu, “Kim müsteşar olacak? Başkan belirleyecek. İster dayısının oğlu, ister amcasının oğlu, herhangi bir kişiyi tayin edebilecek” ifadelerini kullandı. Kılıçdaroğlu, bu teklifin geçmesi halinde olabileceklere şu ifadelerle dikkat çekti: “Bu değişiklik geçerse, bir kişiyi ikna ederseniz, en geç 24 saat içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni ele geçirirsiniz. Başkan bütün valileri, bütün müsteşarları, kaymakamların tamamını yeniden tayin etme yetkisine sahip. Elimizi vicdanımıza koyup düşünelim. Bu Türkiye’nin lehine midir aleyhine mi? FETÖ diye şikayet ediyoruz. FETÖ devlete kaç yılda sızdı? 35 yılda. 35 yıl çalışmaya gerek yok. Bir kişide çalışacaksınız ve devleti ele geçireceksiniz. Devletin bütün kurumları bir kişiye teslim edilmez.” ‘187 trilyon ek para’ Mevcut yönetim modelinde kararların Meclis tarafından alındığını anımsatan Kılıçdaroğlu, bütün bu yetkilerin “Meclis’in elinden alınacağına” da dikkat çekti. Kılıçdaroğlu, “Milletvekili sayısı 600’e çıkarılıyor. 550 neyimize yetmiyor? 187 trilyon lira ek para ödeyeceksiniz yeni seçilecek milletvekillerine. Bakan ve başkan yardımcısı olacakların milletvekili olmaması lazım. Peki siz Meclis’e niye geleceksiniz? Milletvekili ile niye görüşeceksiniz? Benim bu derdimi çözün diye niye konuşacaksınız? 600 milletvekilini neden arttırıyoruz?” diye sordu. 15 Temmuz sonrası gündeme gelen idam tartışmalarına da değinen Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti: “15 Temmuz’dan sonra meydanlarda idam istendi mi? İstendi. Yenikapı mitinginde idam istendi. Aradan geçti aylar, anayasa değişikliği geldi. Niye idamı koymadılar? Hem AK Parti hem MHP istiyordu. İkisi beraber yaptılar, niye idamı koymadılar? Biz mi engel olduk? Çünkü niyetleri yok, milleti kandırmanın âlemi yok. Bir tarafa söyleyeceksiniz, dönüp öbür taraftan başka bir şey yapacaksınız. Siyaset bunlardan bıktı. Bir şeyi yapıyorsanız biz yapıyoruz dersiniz gereğini yaparsanız. Yapmıyoruz derseniz hangi gerekçeyle yapmayacağınızı anlatırsınız.” ‘Neden Saray’a davet etti?’ CHP lideri, katıldığı canlı yayında da, televizyonda tartışma teklifine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Sen Kandil’in başındaki teröristlerle berabersin. Bizim Kandil’in başındaki teröristlerle işimiz yok” sözlerine “Beni 15 Temmuz’un ardından neden Saray’a davet etti. Madem ben Kandil’in başındayım, neden davet etti. Habur’da ayaklarına kim gitti, Dolmabahçe’de Oslo’da yanlarında kim oturdu. Benimle kişisel bir tartışma yaratmak istiyor” yanıtını verdi. Hollanda ile yaşanan krizi de değerlendiren Kılıçdaroğlu, “Avrupa hükümetleri kesinlikle ‘evet’i destekliyor. Bu olay Hollanda’da seçime gidenlerin de işine geliyor, referanduma giden AKP’nin de işine geliyor. Mağdur olan hükümet değil, mağdur olan Türk milletidir” diye konuştu. Kılıçdaroğlu, referandumda “Evet” çıkması durumunda istifa etmeyeceğini söyledi. l ANKARA/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle