20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 14 Mart 2017 14 ÖzAgecanr Yamyam tavuklar mı? Yamyam insanlar mı? “Gıda”nın sakıncalı piyadesi sevgili dostum Yavuz Dizdar “Yamyam tavuklar topluma çok zararlı” demiş, bence biraz yanılmış. Topluma (ve sağlığa) en zararlı yaratık “yamyam insanlar”. Bunlar Hollywood filmlerinde gördüklerimiz, Afrikalı yerliler değil, postmodern yamyamlar: Bombaların en gelişmişlerini üretip satarak kendi ceplerine para dolduran ya da “ülkelerine güç katan” (!) diktatörler ve emperyalistler. Dünyanın en masum, en barışçıl bilinen iki ülkesi İsveç ve İsviçre 1960’lı yıllardan 90’lara kadar, “kişi başına silah ve patlayıcı ihracatında, hep ilk iki sırayı oluşturmuşlardı”. Ben 1972’de Ankara’da yedek subaylığımı yaparken TSK İsviçre’den uçaksavarlar alıyordu. İsveçli “Oskar”ın belgeselini geçen yıllarda hazırlayan Banu Avar, bu şirketin dünyada patlayıcılar konusunda nasıl en başı çektiğini, ayrıntılı kanıtları ile TV kanallarında ispatlamıştır. Bugün Ortadoğu ve Afrika ülkelerini iç savaşlara sürükleyip bölerek on milyonlarca insanın ölümüne, yaralanmasına ve aç kalmalarına bilinçli bir biçimde neden olanlar, “postmodern” yamyamlardır. Zavallı tavuklardan daha az mı tehlikeliler? Yararlı ve çok daha ucuz üretmek yerine, “programlı bir biçimde en pahalı ilaçları, piyasada en tekelci bir biçimde tutan dev dünya tekellerinin verdiği sosyal zarar, ölçülemeyecek kadar büyüktür”. 1976’da yaptığım ve yayımlanan, “Turkish Pharmacetical Industry in the Light of Turkey’s Integration with the European Economic Union” araştırmamda tespit etmiştim. (Phar.manufacturers Association, 1976, İst) Kelle kesen, internette yayımlamaktan büyük zevk alan IŞİD ve destekçilerinin insanlık vahşetleri, tavuklardan daha mı az? IŞİD’leri yaratanlar ve kullananlar “en yamyam insanlardır.” Gelelim bize Siyasette, medyada kin, nefret, düşmanlık ve saldırganlık pazarlayarak kendilerine çıkar sağlayan, “saldırın” diye yön veren, konuşma yapan siyasetçiye şiddetle, nefretle, küfürle, sopayla, silahla saldıranlar “yamyam insanlar” değiller mi? Hem de Allah’ın onlara verdiği aklı kötülük ve yamyamlık yapmak için kullanarak. Ben hem Prof. Karatay’ın hem Dizdar’ın tavuklarını da unutmadan, bu “insan kılıklı yaratıkların” genlerindeki bozukluklara da eğilmelerini isterim. Tarihin MS 2017 yılına ulaştığımız bu noktasında esas sorun, “yamyam insanlar” sorunudur. Çünkü, o sizin yamyam tavuklar dediğiniz iki kanatlı, ibikli yaratıkları yamyamlaştıranlar: Sizin yamyam tavuklarla iştigal etmenize yol açan yaratıklar yine, “yamyam insanlar”dır. Bizler yamyam insanları görmeden, “onların tuğla yapar gibi ürettikleri yamyam tavuklarla uğraşırsak”, esas suçluyu Allah’ın verdiği aklı, yamyamlık için kullanan esas yamyamları unutturmuş oluruz. “Engizisyon”da, doğru söyleyen insanları yaktıran papazlar “baş yamyam” değiller miydi? 16 Nisan’a hangi kimlikle gidiyoruz? Uygar bir toplum olarak mı? Yoksa kin, nefret, şiddet, saldırganlık içinde “yamyamlar” gibi davranarak mı? Cumhuriyet Türkiye’si ve 150 yıllık yaşamımız toplumumuzu, Ortadoğu’nun yamyamlaştırıcı bataklığından kurtarıp uygar ve çağdaş değerlere ulaştırmanın çabalarıdır. Yamyam insanlar yerine akılcı, pozitif bilime yönelik, çağdaş uygarlık değerlerine saygılı bir uğraşın içinde olduk. Halkımız tercihini yamyamlaşma yerine uygarlaşma yönünde kullanmak zorundadır. Sevgili Yavuz Dizdar; yamyam tavuklar konusunda söylediklerin doğru ancak ben de yamyamlığa özenenler konusunda haklıyım sanıyorum. Unutmayalım; tavukları birbirine yem edip yedirenler, bugün de Ortadoğu’da (ve Suriye’de) aynı şeyi yapıyorlar. İnsanları birbirlerine yediriyorlar. İşte bütün bunlara evet ya da hayır diyeceğiz… Ünlü şairin dediği gibi: Sorun “olmak ya da olmamak” kadar nettir. Yoksa kimileri, Başbakan’ın dediği gibi, “ben artık var olmak istemiyorum” mu diyecekler? 14 MART 2017 SAYI: 33396 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.45 05.31 05.56 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.11 13.20 16.37 06.55 13.05 16.23 07.18 13.28 16.46 Akşam 19.17 19.02 19.25 Yatsı 20.36 20.19 20.41 yorum TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 1934 Berlin… Adolf Hitler, halkoylamasına giderken Nazizm’i “Ein Volk, Ein Reich, Ein Fuh rer (Tek Halk, Tek İmparatorluk ve Tek Adam)” söylemi ile kurdu! Halkoylama sında yüzde 88 “evet” oyu ile “Fuhrer (tek adam)” oldu. 12 Mart 2017 Kocaeli… Recep KTğaiaivyleyşibpaakEğrladnotğılıahna,lkaonyalyaamsaasdıneağigşiidkleir ken meydanlardaki “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet!” söyle mine, Mısır’dan devşirme “Bu bizim Rabia’mız…” söylemini de ağzından düşürmüyor.  Kahire’de kanlı gösterilerin yaşandı ğı, “Rabiatul Adeviyye” adlı alanın ilk sözcüğü Arapçada “dört” demektir. “Tek adam” heveslisi Erdoğan acaba “yasama, yargı, yürütme, yayın (4Y)” benden sorulur mu demek istiyor? HHH Nisan 2004… Erdoğan, Kıbrıs’ta “Annan Planı’na” yöneltilen eleştiri lerle ilgili olarak Cumhurbaşkanı Ra uf Denktaş hakkında “Şu anda ağırlıklı olarak niçin bu iş Türkiye’de yapılıyor? Kıbrıs’ta yapılsın. Yani mitingler yapıla caksa orada yapılsın. Konuşulacak ora da konuşulsun!” dedi. 22 Ocak 2008… Erdoğan’ın imza sıyla TBMM’ye “Seçimlerin Temel Hü kümleri ve Seçmen Kü tükleri Hakkında Kanun da Değişiklik Yapılması na Dair Kanun Tasarısı” sunuldu. AKP’lilerin oy larıyla kabul edilen tasa rının 94. maddesi şöyle: “Yurtdışında ve yurtdışı temsilciliklerde seçim Hi Hitler! Özgen Acar Kavşak Nazizm… Kemalizm… Rabiaizm… (7) propagandası yapılamaz.” 15 Şubat 2017… Bu yasaya daya nan Yüksek Seçim Kurulu’nun halkoylaması ile bağlantılı kararının “Halkoylaması süresince yapılamayacak işler” başlıklı (j) maddesinin (a) fıkrası da şöyle: “Yurtdışında ve gümrük kapılarında her türlü propagandanın yasak olduğuna (298/Ason, 94/E6)…” HHH 7 Mart 2017… Avrupa Birliği’nin patroniçesi Angela Merkel, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın, Başbakanı’nın ve bakanlarının Almanya’da Türk vatandaşlarına “Meydan konuşmalarındaki yetkinin belediyelerde olduğunu” anımsattı. Bu yasaklamayı önce Avusturya, ardından Hollanda, İsviçre, İsveç ve son olarak da Danimarka benimsedi. Belediyelerin engellemeleri başlayınca Erdoğan, Alman yönetimini “Nazi kalıntıları” olmakla suçladı, bakanla rı da aynı suçlamayı papağan gibi yapar oldular. Hollanda’nın 2. büyük kenti Rotterdam’ın Fas kökenli bir Müslüman olan Belediye Başkanı Ahmed Ebu Talip, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuş ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın kent meydanında konuşamayacağını, diplomatik araçla konsolosluğa gitmelerine izin verileceğini söyledi. Ancak Bakan Kaya’nın Başkonsolosluğa diplomatik araçla geçişine polis izin vermedi, gösteri yapan Türklere de köpeklerle demokratik bir ülkeye yakışmayacak biçimde şiddet uygulandı. Bakan Kaya, Almanya’ya yönlendirildi, bundan böyle Hollanda’ya 10 yıl giremeyeceği açıklandı! Türklere AB ülkelerine vize kalkacak derken, bakanın girişi 10 yıl yasaklandı. Ajda Pekkan’ın “Olmaz artık kapı açık Arkanı dön ve çık istenmiyor Hi Rabia! sun artık!” şarkısı akla geliyor. HHH Erdoğan, Hollanda’ya “Bunun bedelini ödeyeceksiniz!” demez mi? Hollandalı şirketlerin Türkiye’de 22 milyar dolarlık yatırımları var. Türkiye’nin Hollanda’ya ihracatı 3.6 milyar dolar, dış alımı ise 3 milyar dolar. AB’nin, Türkiye’ye 20142020 yıllarında vereceği 4 milyar 450 milyon Avro’luk yardımları durdurmasının gerekçesini, Komşuluk Politikası ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn, “Türkiye, şu sıralarda ne yazık ki Avrupa yolunda ilerlemiyor, tam aksine Avrupa’dan uzaklaşıyor!” sözleriyle açıkladı. Acaba kim bedel ödeyecek? HHH 1935… Rus besteci Dimitri Şostakoviç,  kemancı David Oistrakh Atatürk’ün daveti üzerine Ankara’ya geldiler. Atatürk’ün de dinlediği de dahil 20 kadar konser verdiler. Şostakoviç, Atatürk’ün müzik reformu konusundaki çalışmalarından övgüyle söz etti. 19411942… Şostakoviç, Hitler’in Leningrad kuşatmasında “nota kâğıdı” bulmada zorlanmış, İstanbul’dan gelen kâğıtlar üzerine “7. Senfonisini” bestelemiş. Nota kâğıtlarında “Jorj D. Papajorjiu Yayınevi Yüksek Kaldırım, İs tanbul” yazılı imiş… 15 16 Mart’ta İstanbul’da Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda “Şostakoviç Günleri” konserleri başlıyor. Oistrakh’ı yeniden geldiği Ankara’da 1957’de dinlemiştim… Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] 7 Şubat KHK’si ve ben MERT BÜYÜKKARABACAK İhraç edilen öğretmen Ailemin ve akrabalarımın neredeyse tamamı öğretmendi. Çok sevdiğim bir ilkokul öğretmenim oldu. Adalet duygusu öyle yapmasını gerektirince, herkese nasıl kızıyorsa bana da öyle kızardı ama beni oğlu gibi sevdiğini de adım gibi biliyordum. Kanser tedavisi gördüğü hastane odasına kafamı uzattığımda belki 10 yıldır görmediği beni “Aaa Mert gelmiş” diyerek karşılamıştı. Sendikadaki faaliyetlerimi anlatınca “Ben senin o yönünü pek anlamamışım” diye hayıflanmış, bana benimle ilgili hikâyeler anlatmıştı uzun uzun... Ölü Ozanlar Derneği Onun sayesinde Türk Milli Eğitim sisteminin demirbaşı ne kadar sınav varsa hepsini kazandım. İstanbul Atatürk Fen Lisesi’ni ve Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümlerini bitirdim. Ama makine mühendisliği okumak da yapmak da istemiyordum. “Ölü Ozanlar Derneği”nin Mr. Keating’i olmak varken istemediğim bir işi sadece para kazanmak için yapmak bana uygun değildi. Ailemin zorlamasıyla bitirdiğim fakültenin son yılında sosyalist bir dünya kurmanın kişisel kariyer peşinde koşmaktan daha anlamlı olacağına kesin karar verdim, hayatımı bu kararım doğrultusunda şekillendirmeye çalıştım. 1996’da RefahYol hükümeti sırasında üniversite mezunlarına öğretmenlik yolu açılınca başvurdum, Paşabahçe’de bir ortaokula öğretmen olarak atandım. Paşabahçe Cam Fabrikası ve Deri Kundura daha henüz kapanmamıştı, Paşabahçe harika bir işçi semti olma özelliğini hâlâ koruyordu. Öğrencilerimle gurur duyuyordum. Ücretsiz kurslar “İşçi sınıfının organik aydını” olabilmek için de harika bir deneyim merkeziydi. 10 sene o okulda çalıştım. Harika arkadaşlıklar geliştirdim, pırıl pırıl öğrenciler yetiştirdim. Hafta sonu okulu kendimiz açıp çocuklara ücretsiz kurslar veriyorduk. Birisi heyecanla bir işin ucundan tutunca nasıl çoğalabileceğini orada öğrendim. Dershaneye gitmeden Anadolu Lisesi’ne soktuğumuz öğrencilerimizle gurur duyuyorduk. Katıldığım ilk öğretmenler kurulunda “Paralı eğitim halk çocuklarına ihanettir, ben para toplamam” dediğim için müdürlerle ilk günden kavgalı duruma düştüm. Sonradan başka bir sendikanın ilçe başkanı olan müdür, “Ben bu adamın stajyerliğini kaldırmam” dedi. Ama Allah’tan o zamanlar İngilizce öğretmeni nadir bulunan bir varlıktı ve mahalle esnafı “Deli misin? Bırak çocuklar bir İngilizce öğretmeni bulmuş, karışma” diyerek vazgeçirdiler. Müdürün kafasıyla o zaman yapamadıklarını 20 sene yapmış oldular bu kararname ile... Öğrencilerimi çok sevdim Katıldığım sınavla Anadolu Lisesi’ne geçtim. Bir arada Açık 7 Şubat 2017 tarihli kanun hükmünde kararname ile 20 yıllık mesleğimden, koridorlarında ıslık çalarak gezmekten memnun olduğum okulumdan, gözlerindeki ışıltıyı gördükçe dirildiğim öğrencilerimden ve meslektaşlarımdan kopartıldım. KHK ile ihraç edilen öğretmen Mert Büyükkarabacak, birlikte olmaktan mutluluk duyduğu öğrencileriyle. Öğretim’in “Uzaktan İngilizce öğretmenliği” programında okutmanlık yaptım. Bütün öğrencilerimi çok sevdim. Klişe olsun diye değil, gerçekten sevdim. İdarecilerle ne sıkıntı yaşarsam yaşayayım bunu çocuklara yansıtmamaya çalıştım. Boş derslerdeki 40 dakikanın sevdiğim öğrencilerle yaptığım bir dersin 40 dakikasından çok daha uzun olduğunu defalarca deneyimleyerek öğrendim. Sosyalist ve sendikalı kimliğim hep görünür oldu ama bunu öğrencilerle ilişkilerimde bir önyargı aracına getirmedim. Başörtülü ya da masasının üzerine Nihal Atsız kitabı koyarak bana mesaj vermeye çalışan öğrencilerimle de diğerleriyle nasıl konuşuyorsam öyle konuştum. Stajyerliğimi kaldırmak istemeyen müdürle ilgili 28 Şubatçılar soruşturma açıp “Sizin müdür okulda namaz kılıyormuş, doğru mu” dediklerinde “Görmedim” diyerek yalan söyledim. İnsanların inandıkları gibi yaşamaktan alıkonulmaya çalışılmalarını ömrüm boyunca anlamadım. Hele de başörtüsünü saklamak için okula perukla gelmek zorunda kalanlar, insanları olduğu gibi kabul etmemek konusundaki bu olağanüstü ısrara olan öfkemi daha da büyüttü. O yüzden beraber çalıştığı insanı farklı düşüncesinden dolayı işinden attırmak istemeyi, ihbarcılığı hiç anlamadım. Kamusal eğitim için EğitimSen hakkında tüzükteki anadil maddesi yüzünden açılan kapatma davası sırasında şubenin örgütlenme sekreteri idim. İstifaları durdurmak için okul okul gezdim. Milliyetçi müdürün birinin “Sizin sendikayı niye kapatıyorlarmış” diye öğretmenler odasında sorduğu soruya “Bulgaristan’daki Türklerin Türkçe eğitim alması konusunda ne düşünüyorsun?” diye soruyla karşılık verince lafı gevelemesi gibi onlarca olay yaşadım. “Türk EğitimSen’li müdür bize afiş astırmıyor. Beraber davranalım” diyen Eğitim Bir Sen’linin AKP iktidarıyla beraber hızla ilçe milli eğitim müdürü olması gibi olaylar ise artık vakaı adiyeden olmuştu. Bizler ise kamusal eğitimi savunmak için hep daha fazla yükün altına girmek zorunda kaldık. Öğrencilerden mesaj Bizi atanlar sadece bize kötülük ettiklerini sanıyorlar. Oysa bu saldırı, ilkel birikim kaygısıyla memleketin doğal güzelliklerini yok etme çılgınlığının bir türevi gibi geliyor bana. Kararname sonrasında bir sınıfımdan şöyle bir mesaj aldım mesela: “En değerli hocamız, öncelikle size yapılan bu haksızlıktan dolayı biz utanç duyuyoruz. Size yapılan haksızlık bize yapılmıştır. Sizin gibi değerli ve bilgili bir insanı kaybettiğimiz için hem üzgünüz hem de öfkeliyiz. Siz layıkıyla yerine getirdiğiniz görevinizi, biz ise İngilizce, matematik, fizik, kimya, sosyal bilimler, tarih, felsefe hocamızı kaybettik. Bize her şeyi aşkla öğreten bir insanı çok gördüler. Özgürlüğü hepimize çok gördüler. Ama sizin seçimleriniz ne olursa olsun, ne karar alırsanız alın, biz sizin hep yanınızdayız ve destekçiniziz. Ve sizin için elimizden ne gelirse yapmaya hazırız. Bu bizim ödevimizdir. Yapılanlar ve yaptırılanlar sizi asla yıldırmaz, bunu kalpten biliyoruz. O güzel, saf ve temiz yüreğinizle kalmanız dileğiyle... Sevgilerle.” Solcu öğretmen korkusu 7 Şubat sonrasında sükunet ve metanetimi sadece bu mesajı okurken kaybettim. Sonuçta ben bu mesajla 20 yıllık emeğimin mükâfatını aldım da bizlere kötülük yapmak adına okullara, kamusal eğitime, çocuklara bu darbeyi vuranlar bu ülkenin geleceğine nasıl zarar verdiklerini anlayabilecekler mi? İhraç edilen birçok öğretmen arkadaşımın atıldıklarını öğrendiklerinde bir sonraki günün dersini hazırladıklarını biliyorlar mı? “Solcu öğretmen korkusu”nun bu ülkenin eğitim sistemine en fazla zarar veren Soğuk Savaş mirası olduğu her gün daha açık biçimde ortaya çıkmıyor mu? Huntington kafasıyla, “modernleşme korkusu”yla farklı düşünenleri, demokrasi isteyenleri, solcuları tasfiye ede ede ülkeyi kupkuru bir çöle çevirince bunun sizlere de bir faydası olmayacağını göremiyor musunuz? Kendimi normalde yapmadığım kadar övdüğüm için tüm arkadaşlarımdan ve okurlardan özür dilerim ancak bizlerin birer sayıdan ibaret olmadığımızı, “terörist” denerek bir kenara atılmak, değersizleştirilmek istenenin bu toplumun işinden, aşından arttırılarak biriken değeri olduğunu, hiçbir toplumun kendisine bu kötülükleri ardı arkasına yaparak düze çıkamayacağını kendimce anlatmak istedim. Bu toplum devletin hiç bitmeyen “temizlik” mantığıyla hep kaybetti, hep eksildi. Muhalifi, biat etmeyeni, farklı bir dünya düşleyeni “hain” ilan etme geleneği demokraside, üretkenlikte, yaratıcılıkta, kardeşleşmede hep eksik kalmamıza yol açtı. Kendi kendini yiyen yılanınkine benzeyen bu anlayışın hakkından ancak büyük bir toplumsal barışı inşa ederek gelebiliriz. Atatürk Üni. almış olduğum geçici mezuniyet belgemi kaybettim. Hükümsüzdür. HATİCE DİLEROGULLARİ Nüfus Cüzdanımı, ehliyetimi kaybettim. Hükümsüzdür. SEDAT GÜZ 152260 No’lu sürekli basın kartımı kaybettim. Hükümsüzdür. MİYASE İLKNUR C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle