25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 10 Mart 2017 6 haber EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Annem 9 koyunaAntepliHuriye,annesiyleyaşadığıortakkaderelanetediyor ben 1 tarlaya satıldım Güneydoğu’da başlık parası hâlâ devam ediyor. 12 yaşında kalkışmış ancak karnındaki bebeğe kıyamamış. Huriye, köyün ağasına kuma giden Huriye’nin kaderi de ninesi ve “Tek umudum abilerimdi. Fakat onlar da meğer evlenmek anneannesiyle bir. Yani o da köle gibi satılmış. İntihara için bana verilecek başlık parasına göz dikmiş” diyor. 131 GÜNDÜR ÖZGÜRLÜĞÜNDEN YOKSUN Yıl 1960... Bir haziran gecesi... Kara trenin en son vagonunda Niğde’den Adana’ya yaptığı yolculukla başlıyor 60’ındaki Emine’nin acılı öyküsü... Anne ve babasını tam beş gün evvel bir trafik kazasında kaybeden Emine, o zamanlar 13 yaşında... Yanında fakir anılarını doldurduğu bir çuval ve kaderine ortak gözü yaşlı altı kardeş... Göğsünde anne babadan kalma silik bir fotoğraf.... Ölümün dinmeyen sancısını yüreğinde taşıyarak nice şehirler, dağlar ve ovalar aşar Emine. Ortalarındaki çuvalın etrafına doluşan yedi ürkek öksüz, geceyi aç olarak geçirdikleri trenden istasyon görevlisinin çaldığı düdük eşliğinde inerler. Ardından Gaziantep tabelalı bir otobüsle tekrar koyulurlar yola. Bitkin... Şaşkın... Ölümün dinmeyen acısıyla... Elbette bu misafirlikten hiçbir zaman memnun kalmayacak olan ve daha oraya ilk adım attıklarında yedi kardeşin yedisinin de hayatını karartan çatık kaşlı, küfürbaz, iki kumalı dedelerinin yanına... Kötü karşılanma Üç saatlik bir yolculuğun ardından indikleri garda, en büyük amca Ahmet, güler yüzle karşılar. Okulu, suyu ve yolu olmayan köye götürmek için yeğenlerini. O, cebindeki son sigara parasıyla dört ekmek alıp, yedi cana bölüştürecek kadar merhametli bir amca. Derken doluştukları minibüsle, taşlı köy yoluna doğru yola koyulurlar. Geldikleri evin kapısından içeri girdiklerinde, sedirde uzanan dedelerinin ve on çocuklu iki kumanın elini öperler. Asık suratlı dede, yerinden doğrulmadığı gibi torunlarının yüzüne bile bakmaya tenezzül etmez. Emine o an anlar istenmediklerini... Keşke dedesinin evi yerine bu temiz yüzlü amcalarının yanında kalabilselerdi diye geçirir içinden. Ancak kader anne ve babasının ölümüyle yazmamış mıydı ki kara yazgılarını... Ne elde var ne avuçta... En büyük ağabey 17 yaşında... O da askerlik hazırlığında... Dedenin aksine iki kuma yedi öksüzü basar bağrına. Büyük kuma Asiye, “Siz şöyle bir soluklanın ben ayran getireyim” demesine kalmadan zalim dede, çalışma ları için fıstık tarlalarına götürür yedi kardeşi... Güneş batana kadar çalıştıkları tarlada ilk kez dedelerinin ağzından, “Bundan sonra böyle. Akşama kadar ne su ne yemek. Ha adam gibi çalışırsanız. Akşama kadar çalışıp evde yersiniz” sözcüklerini duyarlar. O günden sonra Emine her sabah altıda kalkar, küçük kardeşini kucağına alarak tarlada çalışır. Avuçları patlayana kadar çalıştığı o kâbus yaz biter, eylül geçer. Gelen ekimle birlikte okula ilk kayıt zamanları da biter. Ahmet Amcasının tüm ısrarlarına rağmen dede Nuh der peygamber demez. Emine’yi bir türlü şehirdeki okula göndermeye ikna edilemez. Kız kısmı okur mu hiç? Mazlumun yazgısı zalimin elinde yazılmaya görsün. Emine’ninki de öyle... O değil miydi? İki senedir gittiği okulda ilk okumayı söken, en iyi resmi çizen, en iyi notu alıp okul birincisi olan. Ancak bunlar dedesini ikna etmeye yetmez. Emine’nin amcasının ısrarı karşısında dedesinden tek duyduğu şu cümleler, “Kız kısmı okur muymuş hiç? Okuyup da o..... mu olacak? Anarşist mi olacak? Almayayım ayağımın altına? Rezil mi edeceksiniz beni köylüye? Sonra Emine’ye sert bir bakış... Al sana! Şaak... Şaak... Şaak... başlar dayak. Emine o kışı anneannesinin ölümünden sonra dedesinin sırayla evlendiği iki kumalığın yanında geçirir. Ekmek pişirir. Bulaşık yıkar. Kadınlar hep onu kollar. En çok da her akşam öğrencileri getiren köy dolmuşunu görürken burkulur yüreği. Ardından “Ne güzel yakışırdı bana kara önlük. Şimdi yazgım olmuş kapkara” diye kendi uydurduğu türküyü dolar diline... O kışta böyle geçer. Büyük ağabey askere Batman’a gider. Emine’nin yaşı olur on dört. Dedesi bir akşam eve erken gelir. Kumalara bakarak, “Bu akşam Emine’ye görücü gelecek” diye seslenir. Bunu duyan küçük kızın başına Ölmek istedim “Ölmekten son anda vazgeçtim”, diyen Huriye, önce düşünüp tekrar tekrar konuşuyor: İnsan satılır mı hiç? Köleliğin adı gelinlik olmuş buralarda. Kocamla yaşadığım her gün zindandı. Hamile olduğumu öğrendiğim gün ölmek istedim. Karşı duvarımızın önündeki ağaca astığım ilmeğe boynumu geçirdiğimde karnımdaki çocuğu düşünerek vazgeçtim. Huriye’nin 11 yaşında doğurduğu bebeği zorla kumasına verilmiş. Sadece bebeği mi? Çocukluğu, gençliği, kadınlığı, geleceği ve belki de hayalleri... Gece olunca kendinden 40 yaş büyük ağanın koynuna zorla giren bedeni de... İçinde biriktirdiği acılı öyküsünü, bir zamanlar gövdesini sallandırmayı düşündüğü ağaca uzun uzun bakarak hatırladı. Ağladı. Ağladı... Sonra öfkesinden kenarlarını ısırdığı dudaklarıyla tekrar anlatmaya başladı. Yok yapamadı. İçini çekti yeniden durdu, durdu. Daldı... Daldı... Daldı.... Bir daha da ağzını bıçak açmadı. dünya yıkılır sanki. Görücü gelir. Emine, ilk kadından çocuğu olmayan 55 yaşındaki bir adama kuma olarak dokuz koyuna verilir. Ardından üç çocuk ve çileli bir yaşam... n Kocanız ve kumanız size nasıl davrandı? Huriye: Kumamım en büyük düşmanı oldum. Eve ilk geldiğim hafta ne olduğunu pek anlayamadım. Çünkü sürekli bir telaş vardı. Korkudan ne yemek yiyebiliyor ne de uyuyabiliyorum. Çocuk bedenim köyün ağası tarafından kirletilmişti bir kere. Ancak o hafta geçtikten sonra kumamdan çekmediğim çile kalmadı. Kocam, kumam benden büyük olduğu için “Seni dövse bile sesini çıkarmak yok” derdi. Kocam, kumam ve o zalim babam dövdükçe dövdüler... Onlar en büyük düşmanım oldu. Özellikle de kocam. n Senden 40 yaş büyük, hem de kumalı biriyle evlendirilmene karşı çıkacak kimse yok muydu? Huriye: Aslında iki abim var. Fakat töre öyle bir illet ki benden kazanacakları başlık parasıyla sevdikleri kızı aldılar. Olan benim çocukluğum ve gençliğime oldu. Bizim buralarda kız olarak dünyaya gelmek hayata ezilerek başlamak demek. Kadınlığın hiçbir değeri yok ama erkekler istediği kadınla evleniyor. Önem li olan başlık parasını denkleştirmek. Bizim değerimiz ya bir tarla ya da 10 koyun. ‘Ah bu başlık parası’ Annesinin zor hayatını, böyle anlatıyor 10 yaşında sevmediği bir adamla zorla evlendirilip, 11 yaşında doğuran Huriye. Kerpiç evinin önünde oturduğumuz sandalyede Huriye, annesiyle kendinin bire bir benzeyen çileli yaşamını, “Ah bu başlık parası” diyerek töreye ve erkek egemenliğine lanet ediyor. Huriye, sözlerine şöyle devam ediyor: Bizim köyde, ben annem, ninem ve onun ninesi dahil nice kadın çocukluğunda, kendinden çokça büyük adamlara başlık parasıyla verildi. Kiminin babası 20 koyuna sattı kızını, kimi bir tarlaya gitti. Mesela annemi 9 koyuna alan babam beni, köyün ağasına bir tarla fiyatına sattı.” n Başlık parasına satıldığınızı söyleriniz. Kendizi bir eşya gibi mi hissettiniz? Huriye: Utandım. Sadece kendi adıma da değil bu paralara tenezzül eden dedelerim ve beni mal gibi satan babamın adına. Bu insanlık dışı bir sistem. İnsan satılır mı hiç? Bu en büyük namusuzluk. Kadınlara çok günah. SÜRECEK Mersin BaroSU Başkanı Er Kadın avukata şiddetini savundu Mersin Barosu Başkanı Ali Er’in, Baro Kadın Hakları Merkezi’nin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü açıklamasından “Hayır” ifadesinin çıkarılmasını istemesi, 12 kadın avukatın komisyonlardan istifası üzerine açıklama yapan avukat Şilan Türk’ü kürsüde iteklemesine tepkiler dinmiyor. Mersin Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Burcu Düzen Gürler, 21 kadın arkadaşı ile birlikte baro komisyonlarından istifa ettiklerini duyurdu. Yavuz Oğhan’ın RSF FM’deki radyo programına bağlanan Baro Başkanı Er ise “Bütün kadınlardan bu konuda özür dilerim. O arkadaşımızın bazı hareketleriyle hak ettiğini düşünüyorum” dedi. Oğhan’ın “Ne hak etti” sorusu üzerine Er, “İteklemeyi kimse istemez. Arkadaşımızın amacı iyi niyet olmadığı için.. İteklemeyi hak etti demiyorum yanlış anlamayın o davranışlara sebebiyet verdi belki onu söylüyorum. Tabii ki iteklemeyi kabul etmiyoruz. Bir reflekstir bu” dedi l MERSİN/Cumhuriyet l Bilgi Üniversitesi Tekbirli saldırı protesto edildi Bilgi Üniversitesi’nde 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü etkinliği için açılan standa, dışarıdan gelen grup tarafından saldırılmasının ardından, saldırıdan üniversite yönetimini sorumlu tutan öğrenciler, rektörlük binasına yürüyerek basın açıklaması yaptı. Açıklamayı okuyan öğrenci Rabia Demiroğlu, “Faşist bir erkek grubu tarafından saldırıya uğradık. Tekbir getirerek ellerinde bıçaklarla bize saldıran erkek grubuna karşı öz savunma yaptık. Dünkü olayın ayak seslerini 2 yıldır duyuyoruz. Üniversite yönetiminin haberi olmasına rağmen bu tehditlere göz yumuldu” dedi. Rektör Vekili Prof. Dr. Ege Yazgan öğrencilerin sorularını yanıtsız bıraktı. Eyleme, CHP İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel de katıldı. Üniversitede görevli Yrd. Doç. Yonca Demir de bir açıklama yaparak, “Rektörlük makamını, daha önce şikâyette bulunulmuş saldırganlarla ilgili hiçbir işlem yapmayarak, vahim olayın gerçekleşmesine olanak sağlayan cezasızlık ikliminin oluşmasında payı olan idarecilerin ve öğrencilerimizin korunmasında ihmali, kusuru olan güvenlik amirlerinin saptanması için etkin soruşturma açmaya davet ediyoruz. Akademisyenler olarak bu vahim olayı kınıyoruz” diye konuştu. l ALADAĞ KOMİSYONU İstanbul’da yurtların yüzde 56’sı sorunlu TBMM Aladağ’daki Yurt Yangını nı Araştırma Komisyonu’na bilgi veren İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) İtfaiye Daire Başkanlığı Müdür Yardımcısı Atillah Eleşkirtli, “İstanbul’da yangın yönünden denetlenen yurt binalarının yüzde 56’sının olumsuz çıktığına” dikkat çekti. Dün toplanan Aladağ’daki Yurt Yangınını Araştırma Komisyonu’nda, İstanbul’da 2005 yılından bu yana 811 yurt yangınının çıktığını ve bu yangınlarda 19 kişinin yaralandığını anlatan Eleşkirtli, yurtlarda meydana gelen yangınların yüzde 50’sinin elektrikli ısıtıcılardan kaynaklandığına dikkat çekti. Eleşkirtli, Aladağ’daki yurt yangınının ardından kendilerine 282 devlet yurdu ve özel yurttan talep geldiğini ve yapılan denetimlerde yurtların yüzde 56’sının uygunsuz, yüzde 12’sinin uygun olduğunun saptandığını kaydetti. Eleşkirtli, “Uygunsuzluğun sadece önlemin alınmamasıyla ilgili değil yangın merdiveni, yangın dolabı gibi önlemlerin aktif halde tutulmamasıyla ilgili olduğuna” dikkat çekti. 3 bin 160 dernek yurdu var Komisyonda dinlenen İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Denetçisi Mahmut Esat Gürses geçen yıl denetçiler tarafından 187, valilikler tarafından 6 bin 839 olmak üzere 7 bin 26 derneğin denetlendiğini söyledi. İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanı Yılmaz Doruk da derneklere ait yurt sayısının yaklaşık 3 bin 160 olduğunu belirtti. Komisyonda, İçişleri Bakanlığı’nın dernek yapılarına ilişkin raporu da açıklandı. Verilere göre, Türkiye’de 109 bin 549 dernek var. Bu derneklerin faaliyet alanına göre dağılımlarına bakıldığında da 18 bin 10 dernek dini hizmetlere yönelik faaliyet gösteriyor. l ANKARA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle