Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Perşembe 9 Şubat 2017 10 AKademisyenler... Şu “Askersiz generaller”e nokta koymayı bugüne bırakmıştım ama vazgeçtim. O ciddi bir konu. Sakin, düşüne taşına yazmak gerek. Burnundan öfke saçarken öyle bir yazıya oturulmaz. Başka bir güne kalsın... Sahiden de burnumdan öfke saçıyo rum. Dün uzun, yoğun ve yorucu bir “gazete günü”nü arkada bırakıp hafiften bir “nezlegrip yoklaması” eşliğinde eve ulaşıp televiz yonun başına kurulup istersem uyuklayabi leceğim bir film aradım. Günümüzden yüz yıl sonra da insanoğlunun uzayın derinliklerinde aşırı gelişkin silahlarla birbirini öldürdüğü zırva ötesi bir bilimkurgu seçtim. Bir tas kahve, iki parmak konyak... Ve haber geldi... Abi, yeni KHK çıkardılar. 686 sayılı... Üni versitelerden 330 akademisyen atıldı. Ağırlık Ankara Üniversitesi’nde. Onun da ağırlığı Mülkiye’de... Üniversite dışından çok ki şi var. Toplam 4.464 kişi... Akademisyenlerde çoğunluk “Barış İçin Akademisyenler bildirisi”ne imza koyanlardan. İbrahim Kaboğlu hoca da listede. Sonra sizin arkadaşınız Öget Hanım var ya, Öget Öktem Tanör. Onun da ipini çektiler. Ha abi, şey... Hani sen yazılarını çok beğeniyordun, hani Mülkiye’den anayasacı... Murat Sevinç de var. Onu da biçtiler... Listeyi sayayım mı abi? Sayma... Mail’le yollayım mı abi? Yollama... Arkana yaslan Aydın Engin. Şu televizyonu kapat Aydın Engin. Konyak yarım parmak kalmış, şunu iç... Yok dört parmağa tamamla Aydın Engin... Yakası açılmadık Ege küfürlerini ardı ardına sıralayıp durma Aydın Engin... “Yarın çok iş var, yazıyı akşamdan bitirsem” filan diyordun. Yazma şimdi. Bu öfke ile yazacağın Tırmık seni doğrudan Silivri’ye yollar Aydın Engin.. HHH Kanun Hükmünde Kararname (KHK) par lamentoyu devre dışı bırakıp hükümetlerin dilediğince at oynatmasını, yürütme erki nin aynı zamanda yasama erkine dönüşmesini sağlayan “hukuk dışı” bir hukuksal uygulamadır. “Hukuk dışı hukuksal uygulama da ne demek oluyor” diye sormayın. Köşeli daire, yüzme bilmeyen balık, de mokrat diktatör oluyor da bu niye olmasın? KHK’yi hükümet hazırlıyor, cumhurbaş kanı onaylıyor. Bazan tersi de oluyor. Cumhurbaşkanı hazırlıyor, hükümet imzalıyor falan filan... Şimdi 15 Temmuz’daki “Allah’ın lütfu”ndan sonra üniversiteleriyle ilişkisi kesi len, meslekten atılan, öğrencilerini öksüz bı rakıp semt pazarında limon satma seçenekleri üstüne düşünmeye zorlanan akademis yenlerin sayısını tahmin etmeye çalışın. Edemediniz mi? Boş verin. Uzun sürer. Üniversiteyi üniversite yapan kadrolarda vahşi bir kıyım yaşandı. FETÖ’cüler diye başlandı, “Bizden olmayan herkes”e ulaşıldı. Zemberek boşandı, eşik aşıldı. Bilim üreten kurumlar olan (olması gere ken) üniversiteleri yüksek meslek okulu sanan ve sayan bir zihniyet, dizginlerinin tümü nü ele geçirdiği devletin gücünü şimdi “Biz den olmayan herkes” temizliğinde kullanıyor. Üniversitelerde artık “akademisyen”lere değil sadece “AKademisyenler”e hayat hakkı tanınacak bir saldırı dörtnala kalktı. Kalan az sayıda akademisyenin de günleri sayılı gibi. Tabii biat etmez, diz çökmez, bilim üretmek yerine meslek yüksek hocalığını seçmez iseler... AKademisyenler nasıl bir “şey”dirler diye sormazsınız sanırım. İlle soracaksanız, TV’lerdeki tartışma programlarının demirbaşlarına bakın kolayca anlarsınız... Ey okur!.. HHH Bu yazı, beni bıraksanız en az iki kat da ha uzar. Ama bırakmayın. Silivri’de bizden yeterince arkadaş var. Bir de ben eklenmeyeyim... YÖK Disiplin Kurulu üyesi Altıntaş Cumhuriyetin bilimsel kurumları kurutuluyor YÖK Yüksek Disiplin Kurulu üyesi Prof. Dr. Mustafa Altıntaş, akademisyenlerin ihraç edilmesinin anayasaya aykırı olduğunu söyledi. Ankara Üniversitesi’nde yaşananları da değerlendiren Altıntaş, “Tasfiye edilen, öğretim elemanları değil, 1946’da Cumhuriyet’in Ankara’da kurduğu üniversite, onun kurumsal kimliğidir” ifadelerini kullandı. Alıştıra alıştıra bilim alanlarının yok edildiğini ve anayasal hakların savunulamadığını vurgulayan Altıntaş, “Anayasanın 130. maddesinde yer alan ‘üniversite yönetim ve denetim organları ile öğretim elemanları; YÖK veya üniversitelerin yetkili organları dışında kalan makamlarca her ne surette olursa olsun görevlerinden uzaklaştırılamazlar’ kuralına sahip çıkmadık, bunu halen de haykırma yürekliliğini, yeterli ölçüde, birlikte gösteremedik” dedi. İhraç edilen akademisyenlerin birikim ve yetenekleri ile yaşamda tutunacaklarını dile getiren Altıntaş, “Benim asıl yakındığım konu, Cumhuriyetin bilim kurumlarının kurutulması, bilgi ve bilgelik yüklü meslektaşlarımızdan yoksun kılınan ve geleceğimizin umudu olan gençlerimizin, öğrencilerimizin yoksullaştırılmaları, yoksunlaştırılmalarıdır” diye konuştu. l ANKARA / Cumhuriyet haber Üniversiteler boşaltıldı 11EDİTÖR:SERKANOZAN Son OHAL kararnamesiyle büyük çoğunluğu muhalif 330 akademisyen daha ihraç edildi. Bazı fakültelerde ders verecek akademisyen kalmadı OZAN ÇEPNİ Hükümetin, OHAL döneminde ihraç ettiği barış bildirisi imzacısı akademisyen sayısı yeni KHK ile bir gecede ikiye katladı. Yayımlanan 686 sayılı KHK ile 330 akademisyen daha üniversitelerden ihraç edilirken, ihraçların 167’sini Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza atan öğretim üyeleri oluşturdu. İhraç edilen akademisyenler arasında Marmara Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. İbrahim Özden Kaboğlu ile ihraç edilen akademisyen arkadaşlarının derslerine girmeyi reddettiği için geçen hafta istifa eden Prof. Mine Gencel Bek de yer aldı. OHAL dönemi KHK’leri ile üniversitelerden ihraç edilen akademisyen sayısı 4 bin 808’e yükseldi. Önceki gün yayınlanan KHK ile Ankara Üniversitesi 73, Anadolu Üniversitesi 28, Yıldız Teknik Üniversitesi’nden 27, Marmara Üniversitesi 23 öğretim üyesi ile en çok bilim insanını kaybeden üniversiteler oldu. İhraç edilen akademisyenlerin çoğunluğunu ise muhalif kimlikleri ile tanınan öğretim üyelerinin oluşturması dikkat çekti. İmzacıya rahat yok Barış İçin Akademisyenler adıyla geçen yıl ocak ayında silahlı çatışmalara son verilmesi çağrısıyla “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildirinin kamuoyuna açıklanmasından bu yana imzacı yüzlerce akademisyen çeşitli şekillerle üniversitelerden uzaklaştırıldı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “aydın müsveddeleri” diyerek hedef göstermesinin ardından haklarında başlatılan soruşturmalar, istifalar, sözleşme yenilememe, emekliye ayrılma ve OHAL kararnameleri ile öğrencilerinden uzaklaştırılan öğretim üyelerinin sayısı, 167 akademisyenin daha son yayımlanan KHK ile ihracının ardından 374’e ulaştı. Rektörü eleştirince Yeni KHK ile en çok akademisyen Ankara Üniversitesi’nden ihraç edildi. OHAL döneminde 45 öğretim üyesi hakkında ihraç kararı verilen üniversitede önceki gün 72 öğretim üyesinin kamu görevine daha son verildi. Barış için Akademisyenler bildirisine imza attıkları gerekçesiyle 121 öğretim üyesi hakkında soruşturma başlatılan üniversitede, önceki gün 65 imzacı akademisyenin işine daha son verildi. Muhalif kimlikleri nedeniyle ihraç edilen akademisyenlerin ortak noktası ise AKP siyaset okulunda ders verdiği ve Ensar Vakfı toplantılarına katıldığı gerekçesiyle rektör Erkan İbiş’e eleştirileri oldu. İbiş’i eleştirdiği gerekçesiyle haklarında soruşturma başlatılan akademisyenler, OHAL döneminde bir bir KHK’ler ile ihraç edildi. Fakülteler zorda Ankara Üniversitesi’nden çok sayıda akademisyenin ihraç edilmesinin ardından birçok fakültede neredeyse ders verecek öğretim üyesi kalmadı. İkinci dönem dersleri başlamadan yapılan ihraçları ardından, üniversitenin İletişim Fakültesi (İLEF) ve Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü en yoğun akademisyenin ihraç edildiği alanlar oldu. Son ihraçların ardından İLEF’ten ihraç edilen öğretim üyesi sayısı 24’e yükselirken, burada ihraç edilen akademisyen sayısı bir çok üniversitede iletişim fakültelerinin sahip olduğu öğretim elemanı sayısının üstüne çıktı. ‘Dükkânı kapattık’ DTCF Tiyatro Bölümü’nde de barış bildirisine imza atan altı akademisyenden, önce biri son KHK ile de geri kalan beş öğretim üyesi ihraç edildi. Eğitimin durma noktasına geldiği bölümde sadece oyunculuk ana sanat dalında üç ve yazarlık dalında bir akademisyen kaldı. Yazar Emrah Serbes de ihraç edilen Tiyatro Bölümü’nde görevli Prof. Dr. Beliz Güçbilmez ile arasında geçen sosyal medya mesajlarını twitter hesabından paylaştı. Serbes, Güçbilmez’e “Hocam herkes atıldı mı yani, bu kadar okudunuz tamam mı dediler, kapatıyoruz mu bölümü” diye sordu. Güçbilmez ise yaşananları “Evet öyle görünüyor. Dükkanı kapattık. Patron çıldırdı” diyerek anlattı. İstifa edene de ihraç İhraç edilenler arasında, ihraç edilen akademisyen arkadaşlarının yerine derse girmeyeceğini söyleyerek geçen istifa eden İLEF öğretim üyesi Prof. Dr. Mine Gencel Bek de yer aldı. İstifayı kabul etmeyen üniversite yönetimi, Bek’in ilk KHK ile ihracına yol açtı. Bilime ve halka Mülkiye saldırıyorlarayağa kalktı Akademisyenler, öğrenciler ve milletvekilleri Cebeci Kampusu’nda buluştu ŞEYMA PAŞAYİĞİT Son KHK ile 73 akademisyenin ihraç edildiği Ankara Üniversitesi öğrencileri, akademisyenleri ve milletvekilleri karara tepki gösterdi. İhraç edilen akademisyenlere destek olmak için Ankara Üniversitesi öğrencileri, mezunları ve çok sayıda CHP milletvekili Cebeci Kampusu’nda bir araya geldi. Güvenlik görevlileri ve TEM ekipleri tarafından kontrol altına alınan kampus girişinde dışarıda kalan basın mensupları, milletvekillerinin olaya müdahalesiyle içeri alındı. Akademisyen ve milletvekilleri, Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan İbiş’i kastederek, “Saray’ın İbiş’i olmayacağız’, ‘Baskılar bizi yıldırımaz’, ‘Rektör istifa’, ‘Cebeci faşizme mezar olacak’ sloganları eşliğinde Mülkiye merdivenlerinde açıklama yaptılar. ‘Birlikte direneceğiz’ CHP Milletvekili Prof. Dr. Gaye Usluer, bir gecede tüm muhalif seslerin bastırılmak istendiğini belirterek, “Hükümet muhalif olan herkese düşman, herkesi susturmak istiyor. Mülkiye öğrencileriyle bu ülkenin aydınlığıdır. Korkmak yok, inançsızlık yok. Bizler Meclis’te ve sokakta sizlerleyiz. Akademisyen arkadaşlarım ve bu okulda okuyan arkadaşlarım hep birlikte direneceğiz” dedi. En acı günlerden biri Mülkiyeliler Birliği Başkanı Erdal Eren, Mülkiye marşının vatan marşı olduğunu aktararak “Bu marş, vatanın gözyaşlarını dindirme isyanını içerir. 157 yıldan beri öğrencileri ve hocalarıyla bu isyanın takipçisi olmuştur. Bizim tarihimizdeki en acı günlerden birini yaşıyoruz. Çok değerli hocalarımız okulumuzdan ihraç edildi. Biz mülkiye mezunları olarak hocalarımızın ihracını gerektirecek hiçbir neden yoktur. Sonuna kadar hocalarımızın yanındayız. Dayanışma halinde hocalarımızla birlikteyiz” ifadelerini kullandı. ‘Tanklarıyla geldiler’ CHP Antalya milletvekili Mustafa Akaydın, 5 yılını bu üniversitenin çatısı altında geçirdiğini söyleyerek, “Geçmişte yine öğretim üyelerinin üstüne tanklarıyla, toplarıyla, TOMA’larıyla geldiler. O zaman ihraç edilen tüm öğretim üyeleri tarihte şanlı bir yere sahip oldular. Şimdi de gurur duyduğumuz bilim insanları olarak aramızdalar. Ben inanıyorum bugün eziyet çeken öğretim üyelerinin hepsi tarihte şanlı bir yere sahip olacaklar” dedi. ‘Soykırım yapılıyor’ CHP Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan ve CHP İzmir İl Gençlik Kolları Başkanı eski milletvekili Musa Çam üniversitede yaşanılanları Cumhuriyet’e değerlendirdi.Çıkarılan 686 sayılı KHK’yi ‘Bilime, halka yapılan saldırı’ olarak niteleyen Sarıhan, “Bu yapılan FETÖ üyelerinin saptanması değildir. FETÖ bahane edilerek tüm muhalefeti ortadan kaldırma hareketidir” dedi. OHAL koşullarıyla referandum yapmaya çalışıldığını söyleyen Sarıhan, “Bu referandumun özgür bir ortamda gerçekleşmeyeceği açıktır. AKP iktidarı, bilim insanlarına yapılan kırımın herkesin direncini artırdığını görmelidir” diye konuştu. Türkiye’nin darbelerde yaşamadığı süreci yaşadığını söyleyen Musa Çam, “Tam bir soykırım yapılıyor. Kendilerine biat etmeyen akademislenlerin tamamı tasfiye ediliyor. Bu faşizmin doruk yaptığı gün. Buna karşı direnmek herkesin görevi” dedi. Basın Konseyi’nden yapılan açıklamada, da “Akademisyenlerin bir gecede kurumlarından tasfiye edilmesinin nedenlerinin açıklanmasını bekliyoruz. ” denildi. KAYYIM DEĞİLSİNİZ İhraç edilen akademisyenler dekan vekiliyle görüştü Yapılan basın açıklamasının ardından aralarında KHK’lerla ihraç edilenlerin de olduğu Ankara Üniversitesi hocaları Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekan Vekili Kadir Gürdal ile görüştü. Öğretim üyeleri Gürdal’a, “Siz disiplin kurulundan çıkan cezalara nasıl onay verdiniz. Sizin kırmızı çizginiz nedir? Siz bu okulun kayyımı değilsiniz. Mülkiye’nin dekanı olarak bu sabah Rektör’ü arayıp itiraz ettiniz mi? Ankara Üniversitesi dekanları olarak bir açıklama yapabilirsiniz. Dekan vekilliğinden istifa edebilirsiniz” ifadeleri ile tep ki gösterdi. Dekan vekili Gürdal ise, disiplin kurullarıın işleyişini anlattıktan sonra “Fayda sağlayacaksa, çözümse anında istifa ederim” ifadelerini kullanmakla yetindi. Hocalar, ihraçlarla birlikte Ankara Üniversitesi’nde eğitimin de çöktüğünü belirterek, “Lisans eğitimi çöktü, lisansüstü eğitimi çöktü. Bütün derslerimizi size armağan ediyorum” dedi. Dekan Vekili Gürdal ise “Beni bilenler bilir. Kimsenin adamı değilim. Rektörün adamı değilim. Ama bu fakülteyi ayakta tutmak zorundayız” ifadelerini kullandı. l ANKARA CHP’DEN SERT TEPKİ Kılıçdaroğlu yardımcılarını görevlendirdi CHP MYK toplantısında son KHK ile ihraç edilen akademisyenlerin durumu masaya yatırıldı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun özellikle akademisyen kökenli genel başkan yardımcılarını meslekten ihraç edilen akademisyenlerin durumuna ilişkin görevlendirdiği öğrenildi. Görevlendirilen kurmaylar, ihraç edilen hocaların mağduriyet yaşamaması için çalışacak, gerekirse hocalara istihdam sağlanması için uğraşılacak. Kılıçdaroğlu sosyal paylayım sitesi Twitter’dan “Sebep oldukları felaketi fırsat bilip, FETÖ bahanesiyle ve KHK sopasıyla muhalifleri susturmak istiyorlar. Bu hukuksuzluk son bulmalıdır” diye tepki gösterdi. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Selin Sayek Böke, partisinin MYK toplantısının ardından düzenlediği basın toplantısında, yayımlanan son KHK’yi “sinsi geceyarısı kararnamesi’’ diye tanımlayarak pek çok değerli akademisyenin kıyıma uğradığını kaydetti. Bir ülkenin üniversitesi, yok ediliyorsa, en değerli bilim insanları üzerinden silindir gibi geçiliyorsa, bunun, o ülkenin geçmişinin de geleceğinin de yok edilmeye çalışıldığı anlamına geldiğini söyledi. Cumhuriyetin kadrolarını yetiştiren Mektebi Mülkiye’nin yok edildiğini dile getiren Böke, “Üniversite dün itibariye yok. Dersini alabilmek için sıraya girilen hocarı cahil cehaletiyle üniversitelerinden kopardılar’’ dedi. “Üniversitesini korumayan, hocalarını bilim insanlarını otoriter iktidarın önüne atan, o karalıkla iş birliği yapan rektörler de bu iktidarla beraber o karanlık tarihe yazıldılar, bilsinler ki o karanlık tarihe hep beraber gömülecekler’’ diyen Böke, her darbenin önce üniversiteyi susturduğuna dikkat çekti. ‘Hayır’ı anlatıyor İhraçlarla anayasa değişikliği teklifinin ilişkisi olup olmadığına ilişkin soruya Böke şu yanıtı verdi: “İbrahim Kaboğlu dünyaca tanınıyor. Anayasa değişikliğinin nasıl zararlar vereceğini, Türkiye’nin hayırı için hayır denmesi gerektiğini bilimsel verilerle paylaşıyordu. Anlatacak hikayesi olmayanlar, korkutarak, ortamı terörize ederek, fikrini söyleyenlere terörist lakabı takarak bu ülkede demokrasiyi yok etmek istiyorlar.’’ l ANKARA / Cumhuriyet BİR GÜN DÖNECEĞİZ Bütün kuşaklar dalga dalga etkilenecek A.Ü. İletişim Fakültesi Prof. Nur Betül Çelik: Talebi sadece barış olan insanları akademiden uzaklaştırmakla akademiye de kilit vurmuş oldular. Ankara Üniversitesi’de İletişim fakültesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin kapısına kilit vurulmuş durumda. Akademiyi ve bilimsel alanları yangın yerine çevirdiler. Sözümüzü üniversite dışına taşıyacağız. Dışarda o kadar çok insan var ki, bir üniversite kursak uçururuz o üniversiteyi. Türkiye’de de tepetaklak giden bir süreç var. Hiçbir akıllı yönetim bunu yapmaz. Sadece bir kuşak değil, bizden sonraki her kuşağa dalga dalga yayılacak bir süreç yaratmış oldular. Bu kadar büyük mağduriyetin altından hiçbir yönetim kalkamaz. Artık bizim için her yer akademi A.Ü. İletişim Fakültesi Prof. Dr. Funda Başaran Özdemir: KHK’ler sonrası İLEF dört duvar kalmıştı. Artık bizim için her yer akademi. Daha önce atılan arkadaşlarımızla sokak ve dayanışma akademisi kurmuştuk. Buralara daha güçlü yükleneceğiz ve öğrencilerimizle buluşmaya devam edeceğiz. Kurumsal akademiden dışlanmış olabiliriz ama bu durum bizim akademik çalışmalarımıza engel değil. KHK’lerle sadece barış imzacılarının değil pek çok insanın canı yanıyor. Ancak üniversitemizde Rektör Erkan İbiş’in payını atlamamak gerek. İbiş’in ‘iktidarını sarsan’ eleştirel olan ve özgürlüğü savunan akademisyenlere karşı KHK’leri fırsata çevirdi. Bizim ihracımız Hayırlara vesile olsun AÜ Eğitim Fakültesi Prof. Dr. Nejla Kurul: OHAL döneminde, bu dönemle ilişkili olmayan bir iddianın yasal gerekçesi bulunamadığı için KHK torbasına konularak üniversiteden ve öğrencilerimizden uzaklaştırıldık. Üniversitede, eleştiri ve araştırma yoluyla doğruluk arayışı, özgürlük ve eşitlik arayışı, iktidar tarafından engellenmek isteniyor. Öğretim elemanlarının tasfiyesi sürecinde, rektörler, yönetim kurulları ve senato üyeleri, bu tasfiyeye ve utanca ortak oldular ve üniversite tarihinin karanlık sayfalarına geçecekler. Ama imzacı, sol/muhalif öğretim elemanlarını KHK’lere vermeyen çok sayıda üniversite var. Bizim ihracımız da ‘Hayır’lara vesile olsun diliyorum. Türkiye’nin geleceği çok karanlık AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Barış Ünlü: İsmimizin yeni KHK’de çıkmasını bekliyorduk çünkü bazı sinyaller vardı ama bu çapta bir şeyi beklemiyordum. Fakat düşününce Rektör Erkan İbiş’in karakteri, izlediği politikaları, devletten politik ve ekonomik beklentileriyle düşündüğümüzde normal karşılamak son derece mümkün. Erkan İbiş eli çok yükseltti. Diğer rektörlerin de işini zorlaştıracaktır bu kadar ihraç. Türkiye’nin geleceğini çok karanlık görüyorum. Gerici ve faşizan bir hareket iktidarda. Bütün ideolojileri boşa çıkaran mafyatik bir düzen var. Bu düzene karşı mücadele etmeyi sürdüreceğiz. Üniversiteler acınacak halde Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yüksel Taşkın: Üniversiteler, savcılardan daha ağır kararlar veriyor. Bazı üniversiteler soruşturma dahi açmadı. 20 yıl sonra soruşturma açanla açmayan konuşulacak. Yukarıdan aşağıya bir baskı mekanizması söz konusu. Mevcut hukukta bile suç olmayan bir konu üzerinden siyasi tasfiye yapılıyor. Demokratik kültürü olan tüm kurumlar tasfiye ediliyor. Üniversitelerin durumu acınacak halde. ‘Biz de yanlış buluyoruz ama baskı var’ diyor, üniversitelerde etkin konumda olanlar. Baskı varsa direnç gösterilir. Etkin konumda olan kişilerin direnç göstermesi gerek. Bu bizim utancımız değil iktidarın utancı. Ceza davaları açsınlar aklanalım A.Ü. DİL TARİH COĞRAFYA FAKÜLTESİ’NDEN DOÇ. Dr. MUSTAFA KEMAL COŞKUN: Bu hukuksuzluk sonsuza kadar gidemez. KHK ile bir insanı atmak hukuksuzluğun başı. Mücadelemize devam edeceğiz. Burada rektörlerin de büyük etkisi var. Özellikle Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan İbiş’in. Onlar da hukukun önünde bir gün hesabını verecekler. Bu düzen böyle gitmez. Sadece atılma ile ilgili söylemiyorum. Ülkede de durum giderek daha kötü gidiyor. KHK ile kurulan OHAL komisyonuna dosya üzerinden başvuru yapılacağı söyleniyor. Ne dosyası, benim dosyam mı var. Terör örgütü ile irtibat ve iltisaktan atıyorsanız, yani “biz terörist isek” ceza davası açılması gerekir. Açarlarsa ben aklanırım. Bunu yapmadan KHK ile atıyorsun, bütün haklarını alıyorsun, kamuda, özelde çalışamıyorsun, aklanacağımız için KHK ile ihraç ediyorlar. Ceza davaları açsınlar aklanalım. Barış isteyenler hep var olacak Ankara Üniversitesi Araştırma Görevlisi Can Irmak Özinanır: Barış istediğim için bugün kendileriyle aynı listede yar almaktan onur duyduğum arkadaşlarım ve hocalarımla beraber üniversitedeki görevimden ihraç edildim. Bir gün geri döneceğimize eminim. Üstelik tarihe ufak da olsa bir not düşmek bile önemli. Bizi atanlar unutmasınlar; biz barış, adalet ve özgürlük isteyenler tarihin her döneminde vardık, varız, var olacağız. Bu arada hem yüksek lisans hem de doktoradaki danışman hocalarımla birlikte atıldım. Çok gurur verici. Yılların emeği var, kolay bırakmayız Marmara Üniversitesi Biyoloji Bölümü Araştırma Görevlisi Derya Akdemir: Barış bildirisini imzaladıktan sonra çok sayıda arkadaşımız işinden oldu. Ben de bir yaptırım bekliyordum. Ama bu kadarını beklemiyordum. Mücadele edeceğiz. Sonuçta ortada yılların emeği var. O kadar kolay bırakmayacağız. İhraç kararını duyan öğrencilerim durmadan arıyorlar. Destek olan herkese teşekkür ederim Kaboğlu: Yanlıştan vazgeçin KHK ile ihraç edilen akademisyenler arasında yer alan Marmara Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Adana Barosu’nun düzenlediği “OHAL ve KHK’lar gölgesinde Anayasa değişikliği” konulu panelde ihraç kararını değerlendirdi. OHAL’in amacın darbe girişiminin faillerinin cezalandırılması ve darbe girişiminin kalıntılarının temizlenmesi olduğunu anımsatan Kaboğlu, ancak darbe girişimiyle ilgisiz çok uygulamanın yapıldığını, bu uygulamalardan birinin de üniversitelere yönelik kıyım harekâtı olduğunu söyledi. Türkiye’de sadece bilim yapan, uluslararası alanda bilim üzerine emek harcayan ve ken di alanlarından çok iddialı olan kişilere, Anayasaya ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı bir yaptırım uygulanmasının kesinlikle kabul edilemeyeceğini ifade eden Kaboğlu, “Büyük bir yanlış yapılmıştır. Umuyorum ki, bu yanlıştan yargı süreçleri beklenmeksizin hükümetin kendisinin vazgeçmesi, bu yanlışı görmesi ve Türkiye’yi daha fazla yanlışlar zincirinde krize sürüklenmekten alıkoyması” dedi. Kendisine herhangi bir gerekçe sunulmadığını da anlatan Kaboğlu, şöyle devam etti: “İhraç edilmeyi beklemiyordum. Ben ömrü darbelere karşı, cemaatlere karşı mücadeleyle geçirdim. Bütün yazdıklarım, konuştuklarım hepsi hu kuk ve hukuk devleti için oldu. Demokrasi, insan hakları için oldu. Adana’ya geliş nedenim de anayasadır. Türkiye’nin mutlu, barışçıl geleceği içindir. Benim hesap veremeyeceğim hiçbir merci yoktur. Kesinlikle bu yanlıştır, büyük bir ayıptır. Buna maruz kalan meslektaşlarımın hiçbirisi bunu hak etmiyor. Bu uygulamaya karşı benim temennim öncelikle hükümetin yani bu kararnamenin altında imzası bulunan kişilerin yani Bakanlar Kurulu üyelerinin, bu hatadan bir an önce dönmeleridir. Hukuki girişimde bulunmadan önce ben onlardan bekliyorum. Çünkü ben hiçbir şey yapmadım. Ben tamamen kendi görevini titizlikle yapan bir hukuk ve bilim insanıyım. ” Şaşırmadım, üzüldüm Eğitim için korkutucu Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Özdemir Aktan: Karara şaşırmadım ancak üzüldüm. Öğrencilerimden ve hastalarımdan uzaklaştırıldığım için üzgünüm. İşin acı tarafı da barış, insan haklarına saygı ve demokrasi istediğim için bir metne imza atmaktan dolayı uzaklaştırılmış olmak. Üniversite günlerimi özleyeceğim. Üniversitelerde solcu ve muhalif ne kadar kişi varsa hepsini temizliyorlar. Bekliyorduk böyle bir şey. Rektörlükten yazı gitmişti... Ege’de, Samsun 19 Mayıs’ta, Kocaleli Üniversitesi’nde yaptıkları buydu. Sıra İstanbul Üniversitesi’ne geliyor. Hastalarımın, öğrencilerimin ve asistanlarımın durumunun ne olacağını bilmiyorum. Hastaların tedavileri yarım kalacak, öğrenciler eğitimlerinden geri kalacak. Yetiştirdiğim onlarca doçent, profesör var. Uluslararası yayınlarımın sayısı 70’in üzerinde. 14001500 atıf almış yayınlar ama bunların kimsenin umurunda olduğunu düşünmüyorum. Prof. Dr. Öget Öktem Tanör: İhraç edilen akademisyenler arasında Türkiye’nin ilk nöropsikoloğu 81 yaşındaki Prof. Dr. Öget Öktem Tanör de var. Çapa’daki İstanbul Tıp Fakültesi’nde Türkiye’nin ilk nöropsikoloji laboratuvarını kuran Tanör, barış bildirisini imzaladığı için Bilim Üniversitesi’ndeki işinden uzaklaştırılmıştı. İhraç kararını telefonla arkadaşlarından öğrenen Tanör, “20162017 yılı eğitim öğretim dönemi başında, ders verdiğim çeşitli üniversiteler, ‘çok üzgünüz’ diyerek ders vermediler. Dersler bitince, Çapa Tıp Fakültesi’ne daha çok gelmeye başladım. Haftada 3 gün ücretsiz hasta görmeye devam ediyorum. Bu da iptal edilirse hastalar için kötü olur tabii... Aslında, Türk gençliği için yazık. Zaten üniversite öncesi eğitim bir hayli kötü. Üniversite eğitiminde de iyi yetişmiş akademisyenler yok edilerek, onların yerine hiç de iyi yetişmemiş insanlar geleceği için bu kararlar eğitim açısından korkutucu geliyor. ” İhraçlar evrensel değerlere aykırı Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği, ihraçlara tepki göstererek, “Özgürlükçü, barış isteyen ve ilerici demokrat akademisyenlerin üniversitelerinden ihraç edilmelerini şiddetle kınıyoruz ve bu yanlıştan bir an önce dönülmesini istiyoruz. Hukuksal hiçbir dayanağı olmayan FETÖ terör örgütü bahanesi ile muhalif gördükleri akademisyenlerin üniversitelerden ihraç edilmesi evrensel üniversite kavramına, etik ve bilimsel değerlere aykırıdır ve üniversiter yapıya büyük bir darbe indirilmektedir. YÖK ve hükümet yetkililerini hukuk içinde hareket etmeye, üniversite evrensel kurallarını yok saymamaya çağırıyor ve bu uygulamaların tarihe kara leke olarak geçeceğini hatırlatmak istiyoruz” dedi. Öğrencilerden destek Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencileri son KHK ile görevlerine son verilen hocaları Prof. Dr. Yüksel Taşkın ve Dr. Baran Alp Uncu’ya destek oldular. Taşkın ve Uncu’nun fakültedeki odalarının kapısına ‘Yüksel Hoca Onurumuzdur’, ‘Baran Hoca Onurumuzdur’ yazısı asan öğrenciler, yapıştırdıkları notlarla da duygularını paylaştılar. Merve Kavakçı’nın eşi de ihraç edildi Son yayımlanan KHK ile eski AKP milletvekili Merve Kavakçı’nın eşi ve Kafkas Üniversitesi’nde öğretim görevlisi Cihangir İslam da ihraç edildi. Eski Aile Bakanı AKP’li Ayşenur İslam’ın da kayınbiraderi olan İslam, Twitter’dan “Diz çökmeyeceğim. 611 Akademisyenin imzaladığı ikinci dilekçeyi imzaladım, imzamı çekmedim. 90’lı yıllarda üç kez Ankara Üniversitesi tarafından atılmıştım. Dördüncüsü de AKP iktidarı tarafından” diye yazdı. Öte yandan Sakarya’da, FETÖ şüphelisi Karasu İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Çalık hakkında araştırma yapması için görevlendirilen, arkadaş olduklarını gösteren fotoğrafın ortaya çıkması sonucu açığa alınan Kocaali İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Çuhadar kamudan ihraç edildi. Trump ve Rakka’nın tozlu yolları Donald Trump ve Tayyip Erdoğan arasındaki telefon görüşmesinden önceki 48 saatlik zaman dilimi içinde olanlara bir bakalım... Önce hükümet, bir kararname ile THY, Ziraat Bankası, PTT gibi en değerli asset’lerini (varlıklarını) pat diye kurulan bir varlık fonuna devretti. Prensipte varlık fonu yaratılabilir. Ama bu şekilde değil. Varlık fonu, genelde fazla fazla nakit parası olan petrol zengini ülkelerin gelecek kuşaklara yönelik bir altyapı çalışmasıdır. Gelecekte sürdürülebilir bir ekonomi için planlamadır. Bizde ise masaya yemek koyabilmek için evdeki gümüşleri satmak amacıyla yapılıyor. Yarını planlamak değil bugünü kurtarmak ve devletin dışarıdan borçlanabilmesini sağlamak için. Daron Acemoğlu’nun “Ulusların Düşüşü” kitabı, tam da Türkiye gibi kurumların ve demokrasinin zayıfladığı ülkelerin neden ekonomik olarak da çöktüğünü anlatıyor. Magna Carta’dan bu yana değişmeyen bir kural var: Yetki/güç paylaşıldığı ölçüde, ülkelerde refah ve zenginlik artıyor. Ortaçağdan bu yana güç ve yetki ne zaman tek elde toplanıyor, o zaman ülkeler fakirleşiyor. Bizdeki demokratik çöküşün ekonomide bu kadar hızlı hissedilir hale gelmesinin nedeni de bu. Daha basit anlatayım: Yüzlerce akademisyenin bir gecede atıldığı, üniversitelerin tektip prototiplere dönüştüğü, rektörlerinin şarlatanlaştığı bir ülkede kişi başına gelir de düşer! Bırakın o eskinin 10 bin dolarlık seviyeleri, 2 yıl sonra 5 bin dolara sevinecek hale gelebiliriz... İktidar elitleri bunu hissetmese de, toplum bunu hisseder. 10 yıl önce reform ve demokrasi varken, Türkiye zenginleşti. Bugün ise hem entelektüel hem de ekonomik anlamda fakirleşiyor ve bu kafayla devam ettikçe, hiçbir kararname bu çöküşü durduramaz. Gelelim Trump ve Erdoğan görüşmesine. Tabii yukarıda anlattıklarım, Trump yönetiminin umurunda değil. Trump Türkiye’nin insani gelişimi ya da model ülke olmasıyla ilgili değil; bölgede İslami radikalizmle mücadele edecek asker arıyor. Tahminim görüşmede Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha önce Obama’ya da yaptığı “IŞİD’e karşı Rakka operasyonunu Suriyeli Kürtlerle değil TSK ve bizim desteklediğimiz muhalif gruplarla yapın” teklifini yineledi. Ve Trump, halihazırda hâlâ karar aşamasında olduğunu, planları gözden geçirdiğini söyledi. Diyelim ki Amerikalılar “Tamam” dedi ve iki aydır El Bab’da kıran kırana mücadelede onlarca şehit veren Mehmetçik, El Bab sonrası Rakka’da savaşmak için güneye yöneldi... Bu, bir başarı mı? Bu, bizim için iyi bir şey mi? Sadece “Aman Amerika Kürtlerle iş tutmasın” diye, Türkiye’yi IŞİD’e karşı mücadelenin cephe ülkesi yapmanın ne faydası var? Medya medya olsa, bu konular adam gibi konuşulur, tartışılır. Akademik özgürlük olsa, üç beş farklı tarihi perspektif dillendirilir, stratejik olarak yüzünü yeniden Avrupa’ya dönmek ya da Kıbrıs müzakerelerine ağırlık vermek yerine Rakka’nın tozlu yollarında kendini paralamanın akıllıca olup olmadığı tartışılır... Ama ne kurum kaldı, ne akademik özgürlük. Ne adam gibi bir düşünce kuruluşu var, ne de sağlıklı bir tartışma ortamı. “Çatlak ses çıkmasın” isteniyor. Bu yüzden, gerçeğe ulaşmak için fikirleri çarpıştırmak fiilen mümkün değil. Dedim ya, Türkiye tam Daron Acemoğlu’nun kitabına konu olan ülkeler gibi tektipleşme ve fakirleşme yolunda. Ulusların çöküşü, tam da böyle oluyor... Meclis’te gündem akademisyenler Önder: Kendinizi Allah’ın gölgesi mi sayıyorsunuz? Aralarında Prof. Dr. Mine Gencel Bek, Prof. Dr. Selda Öndül, Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Prof. Dr. Ülkü Doğanay, ünlü orkestra şefi İbrahim Yazıcı’nın da olduğu onlarca akademisyen ve sanatçının önceki gün akşam yayımlanan kanun hükmünde kararnamelerle ihraç edilmesi Meclis’ten tepki geldi. Meclis Genel Kurulu’nda TSK’nin deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için hükümete verilen izin süresinin uzatılmasına dair tezkere kabul edildi. Görüşmeler sırasında söz alar HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, hükümete, “Kendinizi Allah’ın yeryüzündeki gölgesi mi sayıyorsunuz? Nizamülmülk müsünüz? Zillullahi fil âlem misiniz?” diye sordu. CHP’li Mahmut Tanal, “bu ihraçların bilime, akla ve üniversiteye ihanet olduğuna” dikkat çekti. CHP’li Mehmet Tüm de “Hükümetin zulüm planı mı var” diye sordu. l ANKARA / Cumhuriyet C MY B