22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 8 Şubat 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: SERPİL ÜNAY Canım Kardeşim Ahmet, Yine sana, yine bir mapushane mektubu yazmak için oturdum. İlkinin üstünden tam 6 yıl geçmiş. Bu kez gözaltına alınmanın arife akşamı görmüştüm seni. Hapisteki gazeteci dostlarımız için topluca çektirdiğimiz o fotoğrafta yan yana durmuştuk. Bakıyorum, yanımda aydınlık gibi dikilmişsin. Her dönemde vahşilerin eza pusulasının seni gösteriyor olması boşuna değil elbet. Kendilerini bile şaşırtan bir hızla seni Ergenekonculuktan FETÖ’cülüğe bulaştırma gayretleri, sessiz kalan onca demokrat, seni hangi dosyaya yerleştireceğini bilemeyen gazeteci camiası... Çünkü vasata yaranmaya çalışan, gazeteciliği hakemlik sanan şan şöhret budalalarından olmadın. Aklıselim bekçilerine, mabadını sağlam yere dayamış itidal vaiz Ahmet’e mektup niyetine lerine hiç yüz vermedin. Gazeteciliğini hiçbir iktidar oyununa yedirmedin. Hakemliğe yanaşmadın. Oyunun kendisini reddettin. Yegâne borcunun Hakikat’e olduğunu hiç unutmadan. Hakikat’e yönelik o hesapsız kitapsız, coşkulu, gözü kara aşkınla elinde fotoğraf makinen yine ses veren meydanların, sokakların bağrında koşturuyordun. İşsizken bile. Amiral gemilerinin güvertesine uygun olmadı, gazetecilikten anladığın. İkbal ka pılarına hiç meyletmedin. Seni sevenleri bir an olsun mahcup etmedin. İşte onun için sessiz sedasız çekiyorsun çileni. Megafonu, mikrofonu, kamerası, yayını olanlar değil, senin için ses çıkaranlar. Ama şunu unutmamalı güzel gözlü dostum. Onurlu duruşunla, inadınla ve ancak çocuklarda rastlanabilecek hesapsızlığın ve cesaretinle yalnız Türkiyeli muhalif ve gazeteciler için değil, bütün dünyanın direnen insanları için ilham kayna ğı oldun. Evet, yine zor zamanlardan geçiyoruz. Sen yine içeridesin. Biz yine dışarıda yız. “Hep memleketin kanayan yerlerinde; fay hatlarının, bataklıkların, yangın yerlerinin ortasında durdun, ben seni bildim bileli. Kurşuna dizilen çocukların, katliamcıların, vahşilerin hikâyelerini anlattın. Kayda düştün. Bu kanlı şanlı devletin sabıka kaydını eksiksiz tutan vakanüvislerdensin. Onun için ‘özgür basın’a yaranamadın. Ama yine de bize ulaşmayı hep becerdin” yazmışım sana ilk mektubumda. Hayat uzun. Er ya da geç, güzel günler göreceğiz. O zaman da daha güzel günler için can sıkmaya devam edeceğiz. Birlikte. Bizi biz yapan o ‘ateşli sabır’la. Sağlığına dikkat et. Gözlerinden öperim. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, tutuklu yazar ve yöneticilerimizin Bu nasıl adalet?yakınlarının da katıldığı partisinin grup toplantısında savcılara seslendi CHPGenel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gazetemizin tutuklu yazar, çizer ve yöneticilerine ilişkin, “Onlar onurlarıyla ve dik duruşlarıyla, kimseye ödün vermedikleri için oradalar. Onlarla hepimiz onur ve gurur duyuyoruz” dedi. İddianameyi geciktirmenin gözdağı anlamına geldiğini söyleyen Kılıçdaroğlu savcılara da, “Nasıl bir adalet bu? Belli ki bir yerlerden talimat, olur bekliyorlar. Eğer sizin unvanınızda Cumhuriyet sözcüğü varsa ve siz Cumhuriyetin savcısıysanız, Cumhuriyetin gereğini yapın. Birilerinin kulu kölesi olmayın, birilerinin iktidar sopası olmayın” diye seslendi. Gazetemizin İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın eşi Adalet Dinamit, çizerimiz Musa Kart’ın eşi Sevinç Kart, Genel Yayın Danışmanımız Kadri Gürsel’in eşi Nazire Gürsel ve oğlu Erdem Gürsel, Cumhuriyet Kitap Yayın Yönetmeni Turhan Günay’ın kızı Elif Günay, gazetemizin okur temsilcisi ve yazarımız Güray Öz’ün eşi Çağlayan Öz, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Önder Çelik’in eşi Semra Çelik dün CHP’nin grup toplantısına katılarak Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun konuşmasını dinledi. Dik duruşlarıyla... Gazetemizin tutuklu yazar, çizer ve yöneticilerinin yakınları CHP Grup toplantısına girerek, Kılıçdaroğlu’nun konuşmasını dinledi. Kılıçdaroğlu konuşmasına, “Cumhuriyet gazetesinden şu anda hapiste olanların eşleri aramızda, hoş geldiniz” diyerek başladı. Arkadaşlarımızın cezaevinde bulunmalarının herkes açısından üzüntü verici olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, “Onlar onurlarıyla ve dik duruşlarıyla, kimseye ödün vermedikeri için oradalar. Onlarla onur ve gurur duyuyoruz” dedi ve tutuklu arkadaşlarımızın isimlerini tek tek saydı. İddianame nerede? Arkadaşlarımızın 100 gündür tutuklu olduğuna dikkat çeken Kılıçdaroğlu, iddianamenin hâlâ ortada olmadığını vurguladı ve “Nasıl bir adalet bu? Belli ki bir yerlerden talimat, olur bekliyorlar. Olur üzerinden iddianame hazırlayacaklar veya suçluyacaklar, hiçbir materyal yokken. O zaman iddianameyi geciktirerek gözdağı vermek istiyorlar. Böyle anlaşılıyor” ifadelerini kullandı. Kul köle olmayın Kılıçdaroğlu savcılara, “Eğer sizin unvanınızda Cumhuriyet sözcüğü varsa ve siz Cumhuriyetin savcısıysanız, Cumhuriyetin gereğini yapın. Birilerinin kulu kölesi olmayın, birilerinin iktidar sopası olmayın. Cumhuriyeti sonuna kadar savunun. Cumhuriyet sözcüğünün onurunu taşıyorsanız, bilinçli taşıyın, arzumuz budur” dedi. Herkesin yargılanabileceğini, birilerinin iddiada bulunabileceğini söyleyen Kılıçdaroğlu, “Ama geç gelen adalet en büyük adaletsizliktir” dedi. Yalnızca gazetemiz yazarlarının değil, hiçbir gazetecinin hapiste olmasını istemediklerini söyleyen Kılıçdaroğlu, tüm gazete ve gazetecilerin özgür olması gerektiğinin altını çizdi. ‘Yarı açık’a dönüş Kılıçdaroğlu, “Atilla Taş neden hapiste? Murat Aksoy, Nazlı Ilıcak, Turan Alkan, Ali Bulaç, Altan kardeşler neden hapiste? Hep birlikte tüm köşe yazarları, düşünce insanları, bilim insanlarının özgürce düşüncelerini ifade etmelerini istiyoruz. Bu bizim demokratik geleneğimizdir, ülke sevgimizdir. O açıdan 100 gündür Cumhuriyet’in yazarları hapisteler. Bir an önce kapalı cezaevinden yarı açık cezaevine dönmelerini bekliyoruz” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet Elif Günay Çağlayan Öz Sevinç Kart Semra Çelik Adalet Dinamit Nazire Gürsel NECATİ SAVAŞ Gazetemizin tutuklu yazar, çizer ve yöneticilerinin yakınları CHP grup toplantısına girerek Kılıçdaroğlu’nun konuşmasını dinledi. TUTUKLU ARKADAŞLARIMIZIN YAKINLARI KILIÇDAROĞLU’NU ZİYARET ETTİ Delil olmadığı için iddianame yazılmıyor Tutukluluklarında 100. günü dolduran gazetemizin yazar, çizer ve yöneticilerinin eşleri ve çocukları, dün Meclis’te CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret ederek, arkadaşlarımız hakkındaki iddianamenin bir an önce hazırlanması ve tahliye edilmelerini isterken verdikleri destekten dolayı da hem Kılıçdaroğlu, hem de CHP milletvekillerine teşekkür ettiler. Gazetemizin tutuklu yazar ve yöneticilerinin yakınları dün CHP grup toplantısını izledikten sonra, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu, Meclis’teki makam odasında ziyaret ettiler. Görüşmede CHP Milletvekilleri Zeynep Altıok Akatlı, Utku Çakırözer ve Şafak Pavey de hazır bulundu. Cumhuriyet’in 10 yazar, çizer ve yöneticisinin cezaevinde 100 günü doldurduğuna dikkat çeken tutuklu eşleri, soruşturmanın tutukluluktan önce, ağustos ayında başlamış olmasına karşın, ısrarla iddianamenin hazırlanmadığına dikkat çektiler. Kılıçdaroğlu’na, soruşturma ve tutukluluk süreci, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan itiraz başvurusu konusunda da bilgi veren tutuklu arkadaşlarımızın eşleri, Kılıçdaroğlu ve CHP milletvekillerine konuya sahip çıkmaları nedeniyle teşekkürlerini de ilettiler. Arkadaşlarımızın eşleri Kılıçdaroğlu’na, “Biz eşlerimizden aldığımız güçle çok güçlüyüz. Eşlerimiz içeriden daha güçlü çıkacaklar, o morali, dirençleri bizi mutlu ediyor. Haftada bir camın ardından telefonla görüşüyoruz. Kendileri bize, ‘CHP’li dostlarımız sayesinde hiç yalnızlık çekmedik, her zaman milletve Sevinç Kart Çağlayan Öz Şafak Pavey Adalet Dinamit Semra Çelik Zeynep Altıok Akatlı Elif Günay NECATİ Tutukluluk ceza olduSAVAŞ Gazetemizin tutuklu yazarları ve yöneticilerinin eş ve çocuklarını Meclis’te ağırlayan CHP’li TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Zeynep Altıok Akatlı, şu görüşleri dile getirdi: “Ne yazık ki gazeteciler ailelerinin yanında değil cezaevlerinde, aileleri de ne yazık ki işyerlerinde, evlerinde, okullarında değil Meclis gruplarında, mahkeme salonlarında. AKP’nin yeni Türkiye’si budur işte. Yalnızca OHAL ilanından sonra 157 basın kuruluşu kapatıldı, en az 2000 gazeteci işsiz kaldı, OHAL’le bir likte 121 gazeteci daha tutuklandı ve bugün tutuklu gazeteci sayısı 148’e ulaştı. Cumhuriyet yazarları hakkında iddianame bile hazırlanmadı. Kimin, neden cezaevinde olduğu belirsiz, tutukluluk cezaya dönüştü. CHP olarak her fırsatta bu konuyu gündeme getirmeye özen gösteriyoruz. Gazetecilerin, yazarların, akademisyenlerin tutukluluğuna sonuna kadar karşıyız ve bir an önce serbest bırakılmalarını istiyoruz.” Arkadaşlarımızın eşleri, daha sonra da CHP milletvekili Şafak Pavey’i ziyaret etti. killeri yanımızda oldu’ mesajını iletmemizi istediler, sizlere çok selamları var” dediler. Kılıçdaroğlu, iddianamenin geciktirilmesindeki en büyük etkenin “delil olmaması” olduğunu vurgulayarak “Sıkıntı orada, çünkü delil yok, neyle suçlayacaklar? Bu nedenle uzun süre iddianameyi geciktirerek içerde tutmanın yolunu hazırlıyorlar” dedi. Kılıçdaroğlu, iddianamenin bir an önce hazırlanması için sürecin takipçisi olacaklarını ifade etti. l ANKARA / Cumhuriyet haber 11 Faşizmin nefesi Türkiye özelinde değil, dünyanın herhangi bir yerinde diktatör heveslisi birileri iktidarı ele geçirdiğinde... Aklı başında olan ve hatta aklı başına o an gelen halk, eli mahkum, tıpkı Bahçeli’nin de tehdit ettiği gibi, kaçacak delik arar. Çünkü... Resmen ya da cebren, fark etmez; Faşizmi hortlatan tüm iktidarlar, fırsat bulur bulmaz mafya bozuntularını, cihat meraklılarını, gerçek çapulcuları ortalara salarlar. Kimi din adına, kimi millet adına. Saldırgan genlerin sırtını sıvazlarlar ki; Geldikleri yeri korumak için etraflarına derin bir hendek örebilsinler. Akıl, bilim, felsefe, sanat, mantık, hukuk, evrensel ahlak falan yanlarına yaklaşamasın. Demokrasinin, adaletin, eşitliğin esamisi okunmasın. İnsan avı başlatırlar. Çocukları çalarlar. Kadınları hırpalarlar. Eşcinselleri kovalarlar. İnançsızları ve başka inançları olanları yakarlar. Sanatı ve sanatçıları sahneden silerler. Yazarların, gazetecilerin gözlerini oyar, dillerini keserler. Tenleri ve genleri farklı olanları kendi topraklarında istemezler. Hayalleri farklı olanları uçurumlardan aşağılara iterler. Onların dilinde kabaca “Halk” diye tabir edilen... Ve tüm hassasiyetleri sapına kadar art niyetle suiistimal edilen... Kandırılmış ya da kanmış kalabalıklara dahil olmayanlar... Evet, faşizm iktidarı ele geçirirse, fellik fellik, kaçacak delik ararlar. Çünkü meydan artık tamamen kendilerine kaldı sananların... Ve farklı düşüncedeki insanlarla bir arada yaşamayı zül sayanların kontrolsüz iktidarı, “ötekiler” için tehlikelidir. Böylesi bir art niyetli iktidarlara heveslenenler; Bugün tehdit ettikleri o insanların, en çetin koşullarda bile inatla, inanç özgürlüğünü, cinsel özgürlükleri, düşünce özgürlüklerini tartışa tartışa elbirliğiyle açtıkları o eşitlikçi yolu izleyerek tırmandıkları yerden; Oraya nasıl geldiklerini hiç düşünmeden; Aşağıya kazan kazan kızgın yağ dökerler. Ve bağıra çağıra, “Ya sev ya terk” nakaratlı korkunç bir şarkı söylerler. Aklıselim olan insanlar, onlar iktidara gelirse, haliyle, kaçacak delik ararlar. Çünkü artık bilirler; Bundan böyle meydanlara hiç çıkamaz; Kendi cümlelerini hiç kuramaz; Kendi şarkılarını hiç çalamaz olacaklardır. Sendikaları, dernekleri tamamen ellerinden alınacak; Üniversiteleri iyice talan edilecek; Tüm gazetelerine, televizyonlarına teker teker el konulacaktır. Değil aykırı ses çıkaranlar, aykırı nefes alanlar bile artık hapse tıkılacaktır. Üstelik... Daha referandum yapılmadığı ve faşist bir diktatörlük iktidarın tepesine daha gönlünce kurulmadığı halde; Ülke bugünden o halde. DİNK DAVASI SÜRÜYOR ‘Polisleri tehdit ediyorlardı’ CANAN COŞKUN Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin kamu görevlilerinin yargılandığı davada, dönemin İstihbarat C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, ifade vermeye devam etti. Yılmazer, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmada, görevde olduğu dönemde azınlıklara yönelik tehdit atmosferinden bahsederek “Ama çalışmayan bir İstanbul Emniyet’i vardı. Personeli ‘bu konuları çalışmayın’ diye tehdit ediyorlardı” iddiasında bulundu. Duruşmada, mahkeme başkanı Ali İhsan Horasan, Yılmazer’e “Dink ismi geçerken sizin çizdiğiniz kariyerdeki bir istihbaratçının tehlike çanlarını düşünmesi gerekmez miydi” diye sordu. Yılmazer de düşünmesi gerektiğini kabul ederek, “Bunlar Engin Dinç’e sorulmadı. ‘Raporu neden eksik yolladınız’ diye sorulmadı. Tutuklayacaksanız onu tutuklayacaksınız” dedi. Yılmazer, Yasin Hayal’in cinayet tasarısından vazgeçtiğine ilişkin Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün hazırladığı 10 No’lu F4 raporunu da “sahte” olarak değerlendirerek şunları söyledi: “Erhan Tuncel’in cinayeti örgütlediğini Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü görmüş önüne geçememiş, Engin Dinç de Tuncel’e sahip çıkmış. Bu raporla ‘Biz bu cinayeti engellemeye çalışıyoruz’ demek istemişler. Cinayetin arkasındaki gücü ortaya çıkarmak için Erhan Tuncel’in üzerine gideceksiniz.” Yılmazer, İstihbarat Daire Başkanlığı’nın arşiv sistematiğini “veri okyanusu”na benzeterek, “İstanbul neye bakmak istemiş de görememiş? Oradaki bilgileri bütün Türkiye anında görüyordu. Hrant Dink yazmak yeterli” dedi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle