02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 19 Aralık 2017 2 haber EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY / ELİF TOKBAY TASARIM: EMİNE BİLGET CHP’Lİ AYKUT Erdoğdu, 12 yıllık sağlık faturasını ortaya koydu Tek kazanan hastaneler CHP Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcı harcamalarını üstlenen kesimlerin yüklerinin dağılımında, hem de sı Aykut Erdoğdu, “AKP, sağ sağlık sektöründen gelir elde lıkta yükü SGK’nin sırtına yı edenlerin paylarının dağılı karken gelirleri hastane mında büyük değişiklikler lere kanalize ederek sağ meydana geldiğini belirt lığı ticarileştirdi” de ti. 2004’ten 2016’ya yıllık di. Erdoğdu’nun açıkla toplam cari sağlık harca masına göre “2004’ten masının yüzde 293 arttı 2016’ya sağlık harcaması ğını kaydeden Erdoğdu, yüzde 293 arttı. Devle “Merkezi devletin sağ tin sağlık harcaması yüz lık harcamalarındaki ar de 243 arttı. Ailelerin ce tış yüzde 243 ile genel binden hastanelere giden ortalamanın 50 puan altın para yüzde 1136 gibi fahiş bir Erdoğdu da kaldı. Ailelerin sağlık har artış gösterdi. SGK’nin harca camasındaki artış ise yüzde 221 ması yüzde 383 arttı. Hastanele ile merkezi devletin sağlık harca rin geliri yüzde 426 arttı” ifadele masındaki artışa yakın bir düzey rini kullandı. de gerçekleşti” dedi. Yazılı açıklama yapan Erdoğdu, Sağlık harcamalarında genel or 2016 yılı verileri ile 2004 yılı veri talama üzerinde çıkan tek tara leri karşılaştırıldığında hem sağlık fın SGK olduğunu ifade eden Er doğdu, “SGK’nin sağlık harcamaları 2004 yılına göre yüzde 383 oranında arttı” dedi. Erdoğdu, “Sağlık harcamalarından pay alanlar içinde geliri ortalamanın üzerinde artan tek taraf hastaneler oldu. Hastanelerin gelirleri yüzde 426 arttı. SGK’nin hastanelere yaptığı ödemelerin miktarı yüzde 480 gibi, toplam harcamalardaki artışın hemen hemen 200 puan üzerinde bir artış gösterdi. Ailelerin cebinden hastanelere giden para miktarı ise yüzde 1136 gibi fahiş bir artış gösterdi. Ailelerin kişi başına hastane harcaması ise, 2004’e göre yüzde 954 arttı” değerlendirmesini yaptı. ‘Yük SGK’nin sırtında’ CHP’li Aykut Erdoğdu, sağlık harcamasının 2004 yılında 28 mil yar liradan 112 milyar liraya çıktığını işaret ederek şu görüşleri dile getirdi: “SGK’nin sağlık harcamalarındaki yükü 13 milyardan 62 milyar liraya çıktı. Hastanelerin geliri ise 11 milyardan 60 milyar liraya tırmandı. Hastanelerin yıllık gelirinde meydana gelen artışın, SGK’nin sağlık harcaması yükünde meydana gelen artışa neredeyse eşit olması, AKP’nin yaptığı dönüşümün özünün sağlıkta yükü SGK’nin sırtına yıkarken, gelirleri hastanelere kanalize etmek olduğunu gösteriyor. Şehir hastaneleri sağlıkta ticarileşmeyi artırırken hem vatandaşın cebinden çıkan paranın, hem SGK’nin yüklerinin, hem de Hazine’nin yüklerinin artmasına yol açarken, tek kazanan hastane işletmecileri olacak.” Bir günde 100 hasta İlk olarak 2005 yılında Düzce’de pilot uygulamayla gündeme gelen, 2010’da İstanbul’a ardından da tüm yurda yayılan aile hekimliği sisteminde sorunlar bir türlü aşılamıyor. Aile hekim leri, aile sağlığı merkezlerinin (ASM) açı lacağı binanın kiralanmasından, her tür lü aracın, gerecin teminine, sekreter, te mizlik görevlisi dahil eki bin oluşturulmasına dek meslek tanımı dışında pek çok işle uğraşmak zorunda kalıyor. İstanbul gibi büyük kentlerde bir aile hekimine SİBEL BAHÇETEPE kayıtlı kişi sayısı 4 binlere kadar çıkabiliyor. Böyle olunca koruyucu hekimlik yapma hedefiyle yola çıkan aile hekim leri, “reçete yazan” ya da “poliklinik ya pan hekim” olmanın ötesine pek geçemi yor. Hekimler “Bazı yerlerde bir aile sağ lığı hekimi günde 100 hastaya bakmak zorunda kalıyor. Gebe takibi, aşılama gi bi koruyucu hekimlik aksıyor. Nitelikli bir sağlık hizmetinden bahsetmek müm kün olmuyor” diyorlar. 20 dakika ayrılmalı İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. Hakkan Hekimoğlu, aile hekimliği sisteminin sorunlarla boğuştuğunu belirterek, “Aile hekimliği ile ikinci basamağa giden hasta sayısı düşecekti, acillerdeki yığılmalar azalacaktı, birinci basamak hekimin hak ettiği hekimlik itibarına kavuşacak, sistem aile hekimi uzmanı yetiştirilmesini teşvik edecek, birinci basamak sağlık hizmetlerine olan güven artacaktı. Ama gelinen noktada bunların hiçbiri olmadı” dedi. Günümüzde acillere başvuran hasta sayısının yılda 100 milyonun üzerinde olduğunu anımsatan Hekimoğlu, “Demek ki aile hekimleri yeteri kadar bu işlevi yerine getiremiyor ve acillere olan başvurularda azalma yok. Aile hekimleri ayrıca lojistik, kira gibi sorunlarla da uğraşıyor. Gelişmiş ülkelerde bir aile hekimine kayıtlı hasta sayısı 2 bin, 2 bin 500’lerde. Ama ülkemizde bazı yerlerde bu rakam 4 binlere kadar çıkıyor. Bir hastaya hekimin ayırması gereken muayene 20 dakika olmalı. Ama hasta sayısı artınca, hekimin hastasına ayırdığı muayene sayısı da maalesef 12 dakika ile sınırlı kalıyor. Öyle durumlar oluyor ki bazı yerlerde arkadaşlarımız bir günde 100 hastaya bakmak durumunda kalıyor. Böyle olunca da nitelikli ve sağlıklı hizmetten söz etmek mümkün olmuyor. Aile hekimleri kendilerine verilen cari giderden hizmetli maaşını, elektrik, su, doğalgaz, yazılım gibi giderlerini karşılamak zorunda. Bizler diyoruz ki ASM’ler kamunun sağladığı binalarda hizmet vermeli, tüm giderleri kamuda ol Türkiye’de hizmet veren 24 bine yakın aile hekimi bulunuyor. Aile hekimleri sorunlarla boğuşuyor İstanbul gibi büyük kentlerde bir aile hekimine kayıtlı kişi sayısı 4 binlere kadar çıkabiliyor. Bu nedenle aile hekimleri, “reçete yazan” ya da “poliklinik yapan hekim” olmanın ötesine geçemiyor. malı, hekim bunlara karışmamalı, koruyucu sağlık hizmetlerine önem verilmeli, nitelikli ve sağlıklı hizmet ön planda olmalı” diye konuştu. ‘472 birim halen boş’ Pratisyen Hekimlik Derneği Başkanı Dr. Selma Okkaoğlu ise birinci basamak sağlık sisteminin aile hekimliği ile birlikte eskisinden daha sorunlu hale geldiğini ve sunulan vaatlerin hiçbirinin gerçekleşmediğini söyledi. Okkaoğlu, “Aile hekimliği var olan sorunları çözmeye yönelikti, herkesin hekimi olacaktı, vatandaş nitelikli hizmet alacaktı ve bu beraberinde gereksiz hastane başvurularını azaltacak, bütün bunların sonuçları olarak sağlık göstergeleri daha iyi olacaktı. Gelinen noktada herkesin bir aile hekimi yok. Yaptığımız çalışmalara göre İstanbul’da 4 bin 366 birimin 472’si boş” dedi. Ağırlıklı olarak da kırsal alanlarda ASM’lerin boş olduğunu anlatan Okkaoğlu, aile hekimine kayıtlı hasta sayısının fazlalığına da dikkat çekerek, “Hasta başına başvuru sayısı artması hekimin nitelikli hizmet vermesini engeller. Poliklinik hizmeti ile zaman geçiren hekim, gebesi geldiğinde muayene etmekte zorlanır. Aile hekimliğine bütüncül yaklaşılmalı. Herkese eşit, nitelikli olan birinci basamak örgütlenmeli” dedi. l İSTANBUL ‘Aile hekimimizi tanımıyoruz’ “Aile hekimliği hiç doğmadı ki ölsün” diyen Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kayıhan Pala şunları söyledi: “Aile hekimliği sistemi getirilirken Sağlık Bakanlığı ‘Birinci basamak başvurusu çok düşük. Biz etkili bir aile hekimliği sistemi yaratacağız. İnsanlar hastalandıklarında ilk aile hekimlerine başvuracak’ dedi ancak getirilen sistemde böyle olmadı, insanların hastalandıklarında ilk başvuru yeri devlet hastaneleri oldu. İkinci olarak da bakanlık ‘Bundan sonra her ailenin bir hekimi olacak, o hekim bu aileyi yakından takip edecek’ demişti. Ancak bu da denildiği gibi olmadı, ailedeki bir birey başka aile hekimine, diğeri başka hekime gi debiliyorlar. Geçen yıl bir asistanımın yaptığı tez de şunu ortaya koydu. Aile hekimleri sistemindeki yurttaşların önemli bir bölümü, hiçbir şekilde aile hekimleri ile bağlantıya sahip değil. Bazı aile hekimlerinin sistemine kayıtlı olan 4 bin kişiden örneğin 2 bini hiçbir şekilde aile hekimiyle bir temasa geçmemiş. Üçüncüsü de deniyordu ki aile hekimliği sistemi sayesinde sağlık maliyetleri azalacak. 2002’de ülkemizde 700 milyon kutu ilaç kullanılıyordu, 2015’te bu rakamın 2.3 milyar kutuya çıktı. İnsanlar eskiden yılda 3 kez doktora gidiyorlardı, şimdi 9 kez gidiyor. Birinci basamak hekiminin gerçekten hizmet sunacağı sayıda insanla buluşmasını sağlamalıyız. Birinci basamağı verimli kılmak için sevk sistemi getirilmelidir.” Umutsuz itiraflar! Bir yönetim, ülkeye hizmet etmeye, onu ileriye götürmeye değil, resmen ve alenen, bulunduğu yerden geriye götürmeye çalışır ve bunu açıkça itiraf da ederse gücünü koruyabilir mi? Gayri meşru ve illegal yöntemlerle, kazandıklarını ilan ettikleri 16 Nisan 2017 Halkoylaması sonrası, iktidarı yitirdiğini fark eden AKP/Erdoğan yönetimi böyle bir umutsuz çaba içine girmiş görünüyor... İç ve dış bütün desteklerini yitiren yönetim, artık Türkiye’nin “Geri kalmış bir Üçüncü Dünya Ülkesi” olduğunu ilan etmeye başladı! Elbette, bu çaba da onları kurtaramayacak, tam tersine güçsüzleşmelerini ve gidişlerini hızlandıracaktır! HHH İtiraf 1: Eğitimi, bilimsel/teknolojik olarak geriletmek istediklerini açıklıyorlar! Recep Tayyip Erdoğan’ın kader arkadaşı, “Ne yaptımsa onun emriyle yaptım” diyen, bir zamanların Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar eğitim stratejisini şöyle açıklamıştı: “Bu ülke Müslüman bir ülke. Yüzde 99’u Müslüman. Şimdi Türkiye’nin konumu itibarıyla biz icat yapamıyoruz, buluş yapamıyoruz. Tarım ülkesiyiz biz. Ne yapacağız biz. Ara teknik eleman ülkesiyiz biz. O zaman biz çok daha iyi eğitim almak zorundayız. İnsanlarımızı çok daha iyi yetiştirmek zorundayız.” İtiraf 2: Demokrasinin olmazsa olmaz önkoşulu niteliği taşıyan medya özgürlüğünü “Türkiye’ye özgü biçimde” algıladıklarını, ülkeyi “Üçüncü dünya ülkeleri seviyesinde” gördüklerini belirtiyorlar! Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu Türkiye’ye özgü medya özgürlüğü anlayışını şöyle açıklıyor: “Basın özgürlüğü endeksleri, Batı merkezli kuruluşlar tarafından hazırlanmakta ve basın özgürlüğü kavramını Batı merkezli ele almakta olup, ülkelerin içinde bulundukları özgün koşulları göz ardı etmektedir. Söz konusu endeksler gerek ideolojik gerekse metodolojik sorunlara sahiptir. Örneğin, Freedom House endeksinde ilk 20 sıra içinde yer alan Palau, St. Lucia ve Marshall Adaları gibi ülkelerin gerek medya sektörlerinin büyüklükleri gerekse bu ülkelere ilişkin sağlıklı verilerin nasıl temin edildiği ve Türkiye gibi devasa bir medya sektörüne ve çeşitliliğe sahip ülkeyle nasıl kıyaslandığı da ayrı bir soru işaretidir. Bunun yanı sıra endeksler hazırlanırken, ülke puanlamaları ve değerlendirmelerinin sonuçlarını açığa çıkaran sorular, ilgili ülkede çalışan gazetecilerden ziyade bu kuruluşlara bağlı muhabir ağları ve basın özgürlüğü alanında faaliyet gösteren çeşitli sivil toplum örgütlerinin temsilcileri tarafından cevaplanmaktadır. Söz konusu kuruluşlar, herhangi bir devletten finansal katkı almadığını beyan etmekte, çeşitli vakıflar ve bağışçıların destekleriyle finansmanlarını sağladıklarını iddia etmektedir. Ciddi büyüklükte bütçeleri yöneten bu kuruluşların endeksleri hazırlarken manipülasyona açık olup olmadıkları önemli bir sorundur.” İtiraf 3: Muhalefetin, iktidara paralel olmasını istediklerini, Türkiye’yi siyasal/ ideolojik olarak otoriter bir yapıya götürmeyi amaçladıklarını açıklıyorlar! Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, CHP’li yöneticilerin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin tutumuna bakması gerektiğini kaydediyor ve şöyle söylüyor: “Bakın muhalefet böyle yapılır. Yeri geldiğinde partimizi, bizi, icraatlarımızı eleştirebiliyor ama mesele milli duruş olunca, mesele bir çeteyle, hain bir terör örgütüyle mücadele olunca, diğer terör örgütleriyle mücadele olunca, mesele Türkiye’nin bekası olunca çok doğru bir yerde duruyor. Muhalefete yakışan budur. Cumhuriyet Halk Partisi’ne, ana muhalefet partisine, Sayın Kılıçdaroğlu’na da yakışan bu olmalıdır ama maalesef bunu göremiyoruz.” HHH Ülkemizi, eriştiği siyasal/ideolojik ve bilimsel/teknolojik düzeyden geri götürmek isteyen bu yönetime karşı: DİREN ÇAĞDAŞ EĞİTİM... DİREN İLERİ TEKNOLOJİ... DİREN ÖZGÜR MEDYA... DİREN BAĞIMSIZ YARGI... DİREN MUHALEFET... DİREN DEMOKRASİ! ‘Stres duygularda ani değişim yaratabilir’ Temporal Lob epilepsisi tedavisinde düzenli uyku ve ilaç kullanımı şart İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi (CTF) Nöroloji Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Derya Uludüz, temporal lob epilepsisi hastalığının diğer epilepsilerden farklı olarak yetişkinlikte ortaya çıktığını belirterek “Temporal lob dediğimiz yer davranışlarımızı, duygularımızı kontrol eden bir bölge. İlaçlar düzenli kullanılmazsa, stres varsa, uykusuzluk varsa ani duygu değişimlerine neden olabilir. Bu bölgenin nöbetlerinde hastalar halüsinasyon görebilir ya da istemsiz hareketler yapabilirler” dedi. Geçen cumartesi günü Mesut Yılmaz’ın oğlu Yavuz Yılmaz’ın intihar etmesinin ardından İcra Kurulu Üyesi olarak görev yaptığı Kent Üniversitesi, Yılmaz’ın yaşadığı temporal lob epilepsisi hastalığı nedeniyle ağır stres altında olduğunu açıkladı. Prof. Uludüz ise temporal lob epilepsisi hastalığının beynin duygusal kararlar alınmasını sağlayan, beyinde bulunan limbik sistem denilen bölümü etkilediğini ve bu tip epilepsisi olan hastaların stresten uzak durması, uykularının çok düzenli olması ve ilaçla rını aksatmadan kullanmaları gerektiğini söyledi. Türk Epilepsiyle Savaş Derneği Başkanı Prof. Dr. Seher Naz Yeni, epilepsili bireylerin umutlarını kaybetmeden tedavilerine düzenli şekilde devam etmeleri gerektiğini vurgulayarak, “Düzenli tedavi gören hastaların yüzde 6070’inin tedaviye yanıt verdiği görülüyor” dedi. l DHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle