02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 19 Aralık 2017 haber 10 EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ ‘Balyoz’ sahibine iniyor! Necip Fazıl merkezli matbuat kriterleriHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu tutuklu gazetecileri Cyalnız bırakmayan, onlara destek olan, basın özgürlüğünü savunan iyi bir insandır. Kendi hayat tecrübemizden bir misal vereyim; biz 2017’ye Silivri’de tutuklu olarak girmiştik ve pazara rastlayan 1 Ocak’ın erken saatlerinde, ülkenin büyük ekseriyeti henüz sıcak yatağında uyurken o kalkıp onca yolu tepmiş ve bizleri cezaevinde ziyaret etmişti. Hatırası bakidir. Silivri’deyken ziyaretimize gelen diğer CHP’li vekilleri de unutmadım. Ama en önce, orada hâlâ tuttukları mahpus arkadaşlarım Akın Atalay, Murat Sabuncu, Ahmet Şık ve Emre İper, 2018 yaklaşırken sizler hep aklımdasınız. 2526 Aralık’taki duruşmayla ilgili tek temennim ki bu bir yeni yıl dileğidir aynı zamanda, 2018’e ailelerinizle birlikte girmenizdir. Sezgin Tanrıkulu, 27 Eylül 2017 tarihinde Başbakan Binali Yıldırım tarafından yazılı olarak yanıtlanması talebiyle tek cümlelik bir soru önergesi verdi. Şöyleydi: “Türkiye 22 Eylül 2017 tarihi itibarıyla dünya genelinde basın özgürlüğü sıralamasında kaçıncıdır?” Haberini 15 Aralık Cuma günkü Cumhuriyet’te muhtemelen okudunuz; Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu, Tanrıkulu’nun soru önergesine atfen kendisine resmi bir yazı yazdı ama gerçekte bu bir cevap değildi, iktidarın basın özgürlüğüne düşmanlık raddesindeki ideolojik bakışını yansıtan bir siyasi beyan niteliğini taşıyordu. Bu dört paragraflık metinden, basın özgürlüğü kavramını “Batı merkezli ele alındığı” iddiasıyla değersizleştiren sorunlu bir zihniyet dünyası yansıyor. Bunun Türkiye’ye vaat ettiği musibetin ne olduğunu, Doğucu ve Asyacı İslamcı gündemi en sarih yoldan ifade etmekte yarım asırdır rakipsiz kalmış olan “üstat”larından alıntılarla açıklayacağım. Ama önce Tanrıkulu’nun soru önergesine bari biz bir cevap verelim. Freedom House’un Mayıs 2017’de açıkladığı basın özgürlüğü raporunda Türkiye “özgür olmayan ülkeler” kategorisinde yer alıyor. Freedom House puanlamasını “0” ile “100” arasında yapıyor. Sıfır puan basın özgürlüğünde kusursuzluğu, “100” ise en kötü durumu ifade ediyor. Buna göre Türkiye 199 ülke arasında 163’üncü sırada yer alıyor. Kötü puanı 76. 10 yıl önce ise Türkiye “kısmen özgür” idi ve 195 ülke arasında 51 kötü puanla 106’ncı sıradaydı. Kötüye gidiş trajik. Türkiye 10 yılda 57 sıra ve 25 puan gerilemiş. Freedom House, Türkiye’deki kötüye gidişin o zaman başbakan olan Erdoğan’ın Doğan Grubu’na boykot çağrısı ile başladığını kaydediyor ve 2012’de Türkiye kuruluş tarafından “dünya gazeteci hapsetme şampiyonu” ilan ediliyor. 2013’te de “basını özgür olmayan ülkeler” kategorisine düşüyoruz. Basın özgürlüğü endeksi yayımlayan diğer bir kuruluş olan Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF) geçen mayısta yayımladığı endekste de, yine en iyiden en kötüye doğru 0100 puan değerlendirmesine göre Türkiye 180 ülke arasında 52.98 kötü puanla 155’inci sırada. 10 yıl önce 169 ülke klasmana tabi tutulmuş, Türkiye 31.25 kötü puanla 101’inci olmuş. 10 yılda 54 sıra ve 22 puanlık üzücü bir düşüş... Başbakanlık’ın Tanrıkulu’nun soru önergesine cevap verememesinin nedeni bu iç karartıcı tablodur. RSF, ülkeleri çoğulculuk, medya bağımsızlığı, otosansür, yasal çerçeve, şeffaflık ve gazetecilere karşı şiddet gibi kıstaslar açısından değerlendiriyor. Bu değer ve kıstaslar doğru ve geçerli değil mi? Elhak, “Batı merkezli” diye yaftalasanız bile öyledirler: Doğru ve geçerli. İslamcıların “Doğu” dediği siyasi kültür dünyasında “basın özgürlüğü” diye bir mefhum var da biz mi bilmiyoruz? Yok tabii ki. Ya ne var? “Üstat”ları Necip Fazıl Kısakürek’in yarım asırlık “başyücelik emirleri” var. Ondan beri ya takıyye yapıyorlar ya da gazetecileri casus veya terörist diye hapse atıyorlar ki bu da “başyücelik emirleri”ne uygun aslında. “Üstat” da nereden çıktı derseniz, daha dört gün önce adına konulmuş ödüller verip, bir totaliter faşist distopya metni olan başyapıtı “İdeolocya Örgüsü”nü referans gösterdiler, övgüler yağdırdılar da ondan. Kitabın “Başyücelik Emirleri” adlı bölümünden özetleyerek aktarıyorum: “Bu emrin neşriyle beraber, ‘Matbuat Hürriyeti’ isimli milli ve içtimai felaket vesilesi kaldırılmıştır. Bundan böyle matbuat bilinen manada hür değildir. (...) Her şekli ve her neviyle matbuat, en sert murakabe (Denetim) ve en keskin güdüme tabi tutulacaktır. (...) Büyük Doğu nizamı, demokrasilerde olduğu gibi serbest basına tahammül edemez.” İlerleyen sayfalardan zihin açıcı bir aforizma: “İnsan hür değildir, hür olan eşek veya köpek.” Ve “İdeolocya Örgüsü”nden son söz: “Demokrasya, getirdiği prensiplerle, icap ederse kendisini tepeletmek yolunu da açık bırakan (...) telakki ve teşkilatın ismidir. (...) Biz kanuna aykırı şekilde ‘İslamı getirin’ demiyoruz. ‘Demokrasyayı getirin, ötesi kolay!’ diyoruz”. Siz “demokrasya”yı bir vasıta olarak görseniz de biz demokrasiden vazgeçmiyoruz. Balyoz davası hâkimi Ömer Diken ‘FETÖ üyeliği’ suçlamasıyla hâkim önüne çıktı. Onlarca Balyoz davası mağduru da Diken’in yargılandığı salona akın etti İzmir’de “devranın döndüğü gün” yaşandı dün. FETÖ’nün kumpas davaları görülürken sanıkların, avukatlarının, mağdur yakınlarının hukuksuzlukları ayyuka çıkan mahkeme heyetlerine yaptığı “gün olur devran döner” uyarısı, Balyoz davasının Özel Yetkili İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimi Ömer Diken’in “FETÖ üyeliği” suçlamasıyla hâkim karşısına çıkmasıyla gerçeğe dönüştü. Diken’in yargılanacağını duyan Balyoz mağdurları, “1 Numara” emekli Orgeneral Çetin Doğan’dan başlayarak İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesi salonunda yerini aldı. Girişte konuştuğumuz Doğan, son günlerinde Osmanlı’da da “divan” kurulduğunu, o günkü yargılamayı yapanların lanetle, yargılananların şükranla anıldığını kaydetti. Bir diğer emekli Orgeneral Ergin Saygun, Balyoz’dan hapis yatarken kendisi gibi sağlığını yitirenleri anımsattı, “Bize bu zulmü çektirenlerin hesap verecek konuma gelmesi çok önemli. Hak ettiği cezayı almasını istiyorum” dedi. Peki hâkim bey! Salonu dolduran mağdurlar, bu kez savunma için değil, “cezalandırma” talebiyle oradaydı. Hepsi davaya müdahil olmak için onlarca dilekçe verdi. Öyle heyecanlıydılar ki, kimlik tespiti sırasında bile dava sırasında yaşa Aralarında Balyoz davasında yargılanan ve aklanan emekli orgeneraller Çetin Doğan ve Ergin Saygun, emekli tuğamiral Ahmet Yavuz, CHP milletvekili Dursun Çiçek’in de bulunduğu 59 kişinin davaya katılma talepleri, sanık Diken’in sadece FETÖ üyeliğinden yargılandığı mahkeme tarafından reddedildi. Balyoz davası mağdurları duruşmaya girmeden önce salon önünde böyle fotoğraf çektirdiler. dıkları adaletsizlikleri anlatmaya çalıştılar. Dava aşamasında tutukluyken yaşamlarını yitiren arkadaşlarını andıklarında salonda duygusal anlar yaşandı. İntikam değil, adalet için orada olduklarını aktardılar. Balyoz’da tasfiye edilen askeri personel yerine FETÖ elemanlarının geldiğini, onların da 15 Temmuz darbe girişimini örgütlediğini vurgulayarak, Diken’in yargılanmasına bu açıdan bakılmasını istediler. Emine Özenalp Bulut ise ağabeyinin ölü münü anımsatarak “cinayetten” de cezalandırma talep etti. Mağdurların, Balyoz yargılaması sürecinde Dikmen’e taktığı lakap “Peki”ydi. Çünkü sanıkların anlattıklarını dinliyor, sonra da “peki” diyerek bildiğini okuyordu. Bu kez mahkeme salonunda “yargıladıkları” ona “Peki Hâkim Bey!” dedi. Başı önde... Hâkim koltuğuna alışık Ömer Diken ise “tahta” sanık sandalyesinde otururken pek rahat olmasa gerek, sık sık kıpırdandı. Yıllar önce sürekli “peki” diyerek içeri attıklarının yüzüne bakmaya çalışmadı. Elleri dizlerinde, başı çoğunlukla öndeydi. Davaya müdahil olmak isteyenlerin isteğine karşı çıkarken kullandığı “masumiyet karinesi” sözleri salonda acı gülüşlere neden oldu. Savcılık aksi yönde görüş vermesine karşın, mahkeme heyeti, Diken hakkında Balyoz yargılaması nedeniyle HSK’de yürütülen bir soruşturma oldu ğu, baktıkları davanın “örgüt üyeliği” olduğu gerekçesiyle bu istemi reddetti ve davayı erteledi. Duruşmayı izleyen CHP Milletvekili Atila Sertel, “Geçmişte kumpas yargılamalarını yapanların durumunu görüyoruz. Yarın Cumhuriyet gazetesindeki tutuklu arkadaşlarımız beraat ettiğinde, onları yargılayanlar da bu duruma düşecektir. Çünkü hukuk mutlaka galip gelir, adalet yerini bulur!” diye konuştu. l İZMİR/Cumhuriyet OHAL İnceleme Komisyonu’nun göreve çağırıldığı toplantıya CHP milletvekili Şenal Sarıhan, CHP milletvekilleri Ali Şeker, Onursal Adıgüzel, Orhan Sarıbal; Semih Özakça’nın annesi Sultan Özakça, KHK ile ihraç edilen Veli Saçılık, şair ve yazar Ahmet Telli ve avukatlar katıldı. ‘Bakan çocuğu mu olmaları gerekiyor’ Nuriye ve Semih Dayanışma Grubu, iki eğitimcinin sağlık durumlarının giderek kötüye gittiğini belirtip OHAL Komisyonu’nu göreve çağırdı KHK ile ihraç edilmesinin ardından İnsan Hakları Anıtı önünde “İşimi geri istiyorum” diyerek direnişe başlayan ve açlık grevinin 285 gününü geride bırakan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın durumu günden güne kötüleşiyor. Özakça’nın annesi Sultan Özakça, “Uyku düzeni kalmadı, ayaklarında ciddi ağrılar var, sürekli baş ağrısı çekiyor, geceleri uyuyamıyor. Bu kadar işkence neden” diyerek yaşananlara isyan etti. Nuriye ve Semih İçin Dayanışma Grubu CHP milletvekillerinin de desteği ile Ankara Mimarlar Odası’nda 285 gündür açlık grevinde olan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın aileleri bir araya geldi. Özakça’nın annesi Sultan Özakça, “Semih’in uyku düzeni kalmadı, ayaklarında ciddi ağrılar var, sürekli baş ağrısı çekiyor. Bu kadar işkence neden? Ekim ayından bu yana OHAL komisyonu kararını bekliyoruz. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ‘bu hafta olmazsa HOCASI, ÖZAKÇA’YI ZİYARET ETTİ Sinop Üniversitesi’nden Yüksel Caddesi’ndeki eylemlere destek ve “6 yaşındaki kız çocuklar evlenebilir” diyen Nurettin Yıldız’ı protesto etme gerekçesiyle açığa alınan Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İrfan Mukul, açlık grevinde ki öğrencisi Semih Özakça ve Esra Özakça’yı ziyaret etti. Mukul, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada; “Bin defa değil yüz bin defa da olsa ziyaretlerine giderim demiştim. Bu defa Yüksel’de değil evlerindeydim” dedi. önümüzdeki hafta komisyon bir karara bağlanır’ demişti. Aralığın sonuna geldik ama hâlâ bir açıklama yok, çocuklarımız göz göre göre ölüme gidiyor. Ağrıları bize bir işkence artık” dedi. Çocuklarının onuru için ekmeği için mücade ettiğini belirten Özakça, “Derhal komisyonsa komisyon, KHK ise KHK, bu çocukların işini geri almasını istiyoruz, ama iktidar o kadar inatçı ki, bir bakan çocuğu olması mı gerekiyor işe geri alınmaları için? Ekimden beri komisyon diye oyaladılar bizi, biz aileler olarak artık tükendik. Tek iste ğimiz var, komisyonun derhal çalışmaya başlaması ve çocuklarımıza işlerini geri vermesi” diye konuştu. ‘Sağlıkları çok kötü’ Yüksel direnişçisi Veli Saçılık ise “Bu komisyon bir yıldır AİHM’yi kandırmak ve Türkiye’de insanları kandırmak, oyalamak için üretildi. Nuriye ve Semih’in sağlık durumları çok kötü, daha düne kadar Türkiye’yi beraber yönettiğiniz kişilerle kavganız yüzünden bizi ihraç ettiniz. Filistinliler ne kadar haklıysa biz de o kadar haklıyız” diye konuştu. CHP Milletvekili Ali Şeker, OHAL komisyonu için ‘hukukun önüne çekilmiş bir set’ tabirini kullanarak, “OHAL komisyonu artık bir karar alsın ve ölümün, sakatlığın sınırına gelen Nuriye ve Semih hayata dönsün” diye seslendi. ‘Saray’ın işkencesi’ CHP milletvekili Orhan Sarıbal, “Saray, bu insanlara işkence çektiriyor. Saray kendi gücünü zamanında FETÖ için kullanmadı. Ama demokrat, aydın ve solcu ne kadar insan varsa hepsini işinden etti” dedi. Şair ve yazar Ahmet Telli de, Özakça’nın eşi Esra Özakça ile yaşadığı ufak bir anıyı paylaştı. Telli, “Esra’ya bir demet çiçek vermek istemiştim ama polis, bir kartal gibi kolumdan yakaladı, bunu bile hazmedemeyen bir anlayış. Şiddetin boyutlarının nerelere kadar çıkabileceğini gösteriyor” diye konuştu. l ANKARA / Cumhuriyet BARIŞ VAKFI RAPORU: Silahlar asurtsıksun Barış Vakfı’nın “20132015 Çözüm Süreci’nde Sivil Toplum Kuruluşları” başlıklı raporu tamamlandı. Barış Vakfı’nın kurucularından Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA) üyesi Cuma Çiçek’in hazırladığı 113 sayfalık çalışma, barış inşası için çalışan sivil toplum kuruluşlarına bir tür ‘yol haritası’ sunuyor. Diyarbakır, Van, Ankara ve İstanbul’dan 48 sivil toplum çalışanının katılımıyla oluşturulan çalışma, kapasitenin analizini ve barış çalışmaları için öneriler geliştirilmesini amaçlıyor. Raporda, Kürt meselesinin siyasi çözümüne dönük bir müzakere ve uzlaşı sürecinin yeniden başlayacağı konusunda STK’ler arasında genel bir kabul var. Ancak, yeni müzakarenin kısa vadede başlaması zor görünüyor. Çoğu katılımcı masa dışında bir seçeneğin olmadığının altını çiziyor. 2019 seçimleri bu konuda bir dönüm noktası olarak gürülüyor. Özellikle Ankara ve İstanbul’daki katılımcılara göre OHAL, örgütlenme ve barışa dair iş yapmayı imkânsız hale getiriyor. Kürt siyasetinde söz sahibi olabilecek birçok kişinin tutuklu olması engel olarak altı çizilen ikinci hususu oluşturuyor. STK’ler arada kaldı Rapora göre ifade ve örgütlenme özgürlüğünü sınırlandıran OHAL uygulamaları sonucunda yaygınlaşan ve derinleşen korku, sivil toplum çalışmalarında dikkate değer gerileme yaşattı. Hükümetin ve ana akım Kürt hareketinin sivil topluma değer vermemesi ve STK’lerle işbirliği yapmaması, çözüm konusunda, sivil toplumun önündeki en büyük engellerden biri. Raporda tarafgirlik ve STK’ler arası kutuplaşma engeline de dikkat çekildi. Katılımcılar çoğunluğu önceki süreçlere kıyasla yeni bir müzakere ve uzlaşı sürecinde sınırötesi ve uluslararası aktörlerin çok daha fazla rol alacağını da ileri sürdü. l İSTANBUL/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle