04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 18 Aralık 2017 14 yorum TASARIM: ZARİFE SELÇUK Hangi iflas? Siyasal İslamın AKP türünün iflas ettiği görüşü son zamanlarda çokça dile getiriliyor. Oysa AKP 15 seneyi aşan bir süredir ülkeyi yönetiyor ve uygulamaları bu görüşün gerçekleri ne ölçüde yansıttığının sorgulanmasını zorunlu kılıyor. İyice yerleşiyor! Yalnızca geçen haftanın kimi olay ve gelişmeleri iflas etmek bir yana, siyasal İslamın adamakıllı yerleşip güçlenmekte olduğunu kanıtlıyor. 10 Aralık İnsan Hakları Günü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Etme Sistemi CHES Başkanı ve AKP Genel Başkanı, partisinin düzenlediği insan hakları toplantısında “Artık insan haklarını bile silindir gibi ezip geçen ceberut devlet anlayışı çok gerilerde kaldı” demekteydi. Aynı günlerde, Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar memleketinde (Kayseri) cami yaptırıyor haberi patladı. Milli Eğitim BakanlığıMEB geçen hafta henüz okula gidecek yaşa gelmemiş çocuklara evlerinde, yine elbette tarikat ve cemaatler eliyle dinsel eğitim verileceğini açıladı. İlk ve ortaöğretimin tümüyle dinselleşmekte olmasını tamamlayan bu uygulama ile çocukların ve gençlerin beyinlerine siyasal İslam yerleştiriliyor; bu durum bir iflastan değil, yerleşerek büyümeden söz edilmesini gerektirir. İmamların resmi nikâh kıymaları; Diyanet İşleri BaşkanlığıDİB’in, milli piyango ve diğer şans oyunları haramdır fetvası; dahası Başbakan Yardımcısı Fikri Işık’ın fetvalara biz anayasaya uygun mu değil mi diye bakmayız, diyerek onları anayasaya üstün gördüklerini söyleyebilmesi, bir iflası değil, hukuka karşı fetvayı yeğleyen bir yönetim anlayışının yerleşmekte olduğunu; bir büyük güçlenmeyi gösterir. Yine geçen hafta bir basımevinin iktidar korkusundan üstelik CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun söyleşilerinden oluşan bir kitabı basamaması mı iflasın göstergesidir? Ülke içindeki bu gelişmeleri dış ilişkilerde olanlar fazlasıyla tamamlıyor. Türkiye’nin ABD ve AB’den uzaklaşmasında ve Kudüs konusunda gösterilen son duyarlılıkta AKP’nin giderek güç kazanan siyasal İslamcı tutumunun etkisi olduğu çok açıktır. Yine bu bağlamda Türkiye’ye başta ekonomi olmak üzere, her bakımdan büyük zarar verebilecek gelişme ABD’nin Ulusal Güvenlik Başkanı’nın ülkemizi, sonradan yumuşatmaya çalışsa da İslamcı terörü destekleyen Katar ile birlikte dünyadaki iki ülkeden biri saymasıdır. Doğru, bir iflas var! Çoktandır iflas eden, evrensel insan hak ve özgürlüklerine; hukukun siyasetten bağımsız kılınmasına; toplum adına ülke yönetimini denetleyecek kurumların ve katılımcı bir biçimde oluşan parlamentonun varlığına dayanan demokrasinin kendisidir. Türkiye’nin parlamenter demokrasisi AKP’den önce de çok eksikli ve yetersizdi. Ancak, 2017 Anayasası ile bilinen parlamenter demokrasinin üzerine siyasal İslamın betonu döküldü. O kadar ki, yine geçen hafta toplanan İstihdam Şurası’nda bir işadamı, Erdoğan’a: Sizin sözünüz bizim için kanundur, dedi. Böylece bugünün çok, çok önemli bir Türkiye gerçeğini dile getirdi. Geçmişte Fransa Kralı 14. Louis (16381715), yönetim yetkisini Tanrı’dan aldığını öne sürerek kanun benim demiş. Aradan yüzyıllar geçti; elbette demokratik (!) bir değişim olacak; bugün Türkiye kapitalizminin bir sözcüsü, ülkeyi ve partisini birlikte yöneten Erdoğan’a kanun sensin diyor! Burada yalnızca bir bölümü özetlenebilen bu gerçekler görülmeden yapılan siyasal İslam iflas etti değerlendirmesinin kendisi bir iflastır. Dahası iflas etti görüşü, yalnızca, AKP’nin değirmenine su taşımak ve siyasal İslamın ekmeğine yağ sürmek anlamına gelir. Ehliyetimi kaybettim. Hükümsüzdür. AHMET KADRİ GÜRSEL 18 ARALIK 2017 SAYI: 33675 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:44 06:26 06:47 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:17 13:08 15:24 07:58 12:52 15:12 08:16 13:15 15:39 Akşam 17:45 17:33 18:01 Yatsı 19:12 18:58 19:23 Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni artık tanımıyor mu? Görünen Köy Kılavuz İstemez Bilindiği gibi Türkiye, Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin de imzacıları arasındadır. Yine bilindiği gibi uluslararası sözleşmeler iç hukukun üstündedir ve uyulması zorunlu yasa hükmündedirler. Türkiye’nin Avrupa Konseyi ile ilişkileri darbe dönemlerinde, 12 Mart ve 12 Eylül’de gerginleşmiş, bir ara askıya alınmış olsa bile sürelilik gösterir. En son Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin ilişkileri gözden geçirmek için aldığı karar da hatırlardadır. O tarihten bu yana Türk hükümeti ile AKPM, ilişkileri yeniden Sözleşme kurallarına uygun hale getirmek için bir takvim üzerinde anlaşmışlarsa da bugüne kadar nasıl bir ilerleme kaydedildiği basına yansımamıştır. Avrupa Konseyi ile Türkiye arasındaki en tartışmalı ve Türkiye’nin imzaladığı Avrupa İnsan hakları Sözleşmesini açıkça ihlal eden tutum ve kararların pek çok kez Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde mahkum olduğu da biliniyor. Şu sıralarda da AİHM, gazetecilerle ilgili çok sayıda davayı öncelikli olarak görüşmektedir. En son gelinen aşamada Türkiye’nin Avrupa Konseyi ile ilişkilerinde yeni bir sıkıntının ortaya çıktığı anlaşılıyor. Cumhuriyet muhabiri Sinan Tartanoğlu’nun 15 Aralık’ta yayımlanan haberinde, Türkiye’nin, basın özgürlüğü konusundaki sözleşme hükümlerine dayanan basın özgürlüğü endekslerini kabul etmediğini başbakan yardımcısı düzeyinde açıkladığı belirtiliyor. CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun, sorusuna Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu’nun verdiği yanıtta “Basın özgürlüğü endeksleri, Batı merkezli kuruluşlar tarafından hazırlanmakta ve basın özgürlüğü kavramını Batı merkezli ele almakta olup, ülkelerin içinde bulunduğu koşulların göz ardı edildiği” öne sürülüyor. “Endekslerin, ideolojik ve metodolojik sorunlarının olduğunu” savunan Çavuşoğlu, “kimi ülkelerin gerek medya sektörlerinin büyüklükleri gerekse bu ülkelere ilişkin sağlıklı verilen nasıl temin edildiği ve Türkiye gibi devasa bir medya sektörü ne ve çeşitliliğe sahip ülkeyle nasıl kıyaslandığı da ayrı bir soru işaretidir” diye de ekliyor. Endekslerin hazırlanış biçimlerine de itiraz eden Çavuşoğlu, “Ülke puanlamaları ve değerlendirmelerinin sonuçlarını açığa çıkaran sorular, ilgili ülkede çalışan gazetecilerden ziyade bu kuruluşlara bağlı muhabir ağları ve basın özgürlüğü alanında faaliyet gösteren çeşitli sivil toplum örgütlerinin temsilcileri tarafından cevaplanmaktadır” diyor. Kuşkusuz Sayın Bakan’ın değerlendirmeleri basının karşı karşıya bulunduğu ve somut olaylarla kanıtlanan gerçeklerle uyuşmuyor. Hapisteki gazetecilerin durumu ortadadır. Ülke puanlamalarında yer alan ülkelerde basın özgürlüğü medyanın büyüklüğü küçüklüğü ile ölçülemez. Kriterler basın özgürlüğüne getirilen kısıtlamalarla, halkın haber alma hakkının önündeki engelleri dikkate alıyor. Basının durumu ile ilgili değerlendirmeler yapılırken medya mensuplarının görüşlerine başvuruluyor ama aynı zamanda medyanın genel durumu ile ilgili somut verilere de bakılıyor. Türkiye’de basının durumu inkâr edilemez bir şekilde uluslararası standartların çok altındadır. Eğer Avrupa Konseyi ile ilişkilerin düzeltilmesi isteniyorsa, uyulması zorunlu sözleşme hükümlerine bir kere daha yakından bakılmasında yarar varır. Orada basın özgürlüğünün kriterleri somut bir şekilde belirtilmiştir. Üstelik açılan davaları bilenler, yargılanan gazetecileri izleyenler biliyorlar; görünen köy zaten kılavuz istemiyor. Haber böyle mi yapılır? “Çankırı’da fabrika çalışanları iş bırakma eylemi başlattı başlıklı haberinizi okudum. Hiçbir şey anlamadım. Hangi işyerinden, hangi sendikanın üyelerinden bahsedildiği belli değil. Böyle haber olur mu?” Ece Göktürk Bu haberle ilgili çok sayıda okurumuzdan benzer iletiler aldım. Bu nedenle de ayrıntılı bir değerlendirmenin yararlı olacağını düşündüm: Okurlarımızın eleştirdiği haber şöyledir: “Çankırı Yakınkent OSB’de bir fabrikada çalışan işçiler sendikal olaylardan dolayı işten çıkarıldığını iddia ettikleri arkadaşlarına destek olmak için iş bırakma eylemi başlattı. 13 Aralık 2017 Çarşamba cumhuriyet.com.tr Çankırı’da fabrika çalışanları iş bırakma eylemi başlattı. Çankırı’da faaliyet gösteren bir fabrikada çalışan işçiler sendikal olaylardan dolayı 13 işçinin işten çıkarıldığı gerekçesiyle iş bırakma eylemi yaptı. İşten çıkarılan 13 işçiye destek olmak ve seslerini duyurabilmek için kalabalık bir grup fabrika önünde toplandı. Dün akşamdan beri fabrika önünden ayrılmayan yaklaşık 200 kişilik grup, sendikal hareketlerden dolayı işten çıkarılmaların olduğunu savundu. İşten çıkarılan 13 kişiden birisi olan Yavuz Seymen, yaklaşık 2.5 yıldır fabrikada çalıştığını söyledi. Seymen, fabrikada çalışanların büyük bir kısmının kendi özgür iradesiyle sendika seçtiklerini ancak fabrika yönetimi tarafından bu tercihlerinin kabul edilmediğini savundu. Gelişen olay larla ilgili fabrika yönetiminin de açıklama yapması bekleniyor.” Okurlarımızın yadırgadıkları haber böyle. Yazıişleri yöneticilerimiz bu haberde nelerin eksik olduğunu kuşkusuz gözden geçirmiş, yazanı ve sayfa editörünü uyarmışlardır. Ama bir de burada gözden geçirelim. Haberin ana unsurlarını tek tek arayalım: Ne: işçilerin işten atılan arkadaşlarına destek için iş bırakma eylemi. Nerede: Çankırı’da Yakınkent Organize Sanayi Bölgesi’nde. Ne zaman: muhtemelen 13 Aralık öncesi. Eylemin ne zaman başladığı konusunda net bir bilgi yok. Neden? İşçilerin özgürce sendika seçimine fabrika sahibi ya da yöneticilerin engel olması, öncü işçilerin içten atılması. Nasıl: eylem iş bırakma şeklinde gerçekleştirilmiş. Kim? İşçiler, sendika ve sendika yöneticileri, patron, yöneticiler. Burada bilgi eksikliği olduğu ortada. En önemlisi işçi direnişinin gerçekleştiği fabrika ile ilgili bilgi yok. İşçiler hangi sendikadan ayrılmak, hangi sendikaya geçmek istiyorlar? Sendika yöneticileri eskisi ve yenisi ne diyor? Fabrikanın adı, ne ürettiği belirtilmemiş. Bir açıklama yapması beklenen fabrika sahibi kim ve işten atılmaları nasıl gerekçelendiriyor? Haberimizde işçi direnişi konusunda çok genel bilgi verilmekle birlikte önemli eksiklikler bulunuyor. Okur, haberin unsurlarının tümünü haberde bulamıyor. Umarız bundan böyle muhabir ve editörlerimiz haberlerinde eksik bırakmamaya özen göstereceklerdir. Bilimsel Dergi Cumhuriyet yönetiminden bir ricam var. Aylık ya da üç aylık bilimsel bir dergi çıkaramaz mısınız? Evrimi anlatın, diğer bilimsel konuları vs... Belki tarih bile konulabilir. Türkiye Cumhuriyeti tarihi örneğin. Saygılarımla. Cüneyt Yıldız Belediye Başkanı canlı yayında Homofobi Alpay’ın, epeyce eski 23 Ekim 2008 tarihinde cinsel tercihini açıkladı, haberiniz Radikal’de yayımlanan bir yazısında beni şaşırttı. Eşcinsellik ve bu konuyla ilgili uyarısı şöyleydi: biseksüellik cinsel tercih değil cinsel “Ruhbilimciler, ‘cinsel tercih’ yönelimdir. Buna cinsel tercih demek sözünün yanıltıcı olduğunu söylüyor: homofobik ve ayrımcı bir yaklaşımdır. ‘Tercih’ sözcüğü iradi bir seçim Cumhuriyet gibi bir gazeteye yakışır anlamına gelir; oysa LGBTT için mı? Eğer yakıştırıyorsanız bir şey söz konusu olan, iradi bir seçimden demiyorum. Mehmet Akın önce, kişinin kendi denetiminde Okurumuz haklı. Dilbilimci Necmiye olmayan ‘cinsel yönelim’dir.” Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] İnönü, Bayar ve Lozan NAZMİ KAL /Eski TRT yapımcısı Son günlerde Lozan tartışması yine alevlendi. 10 gün önce, 65 yıl sonra ilk kez Erdoğan Türkiye Cumhurbaşkanı olarak resmi bir ziyaret için Yunanistan’da gitti ve Yunan mevkidaşı Prokopis Pavlopulos’la yaptığı basın toplantısında Lozan Antlaşması’nın güncellenmesi gerektiğini söyledi. Aslında Lozan tartışması cumhuriyetle yaşıt. Dün ve bugün Kurtuluş Savaşı’nın önemini küçümseyen, çağdaş, modern, laik Türkiye Cumhuriyeti’ni hiçbir zaman içlerine sindiremeyen padişah, hilafet ve şeriat yanlılarının, karşı oldukları bu yönetimin temelini atan Lozan Antlaşmasına karşı çıkmaları çok normal. Çünkü Lozan onların hayallerini yıktı. 72’de yapılan röportaj Lozan’a karşı çıkanlarla Lozan’ı imzalayan başta İngiltere olmak üzere karşımızdaki devletlerin beklentilerinin ve fikirlerinin nasıl örtüştüğünü, İsmet İnönü ile 1972 yılında TRT için yaptığın röportajdan alıntılarla ortaya koymaya çalışacağım. “Lozan Konferansı’nda Batılılar bazı maddeleri istemeye istemeye, bir beklenti içinde kabul ettiler” diyordu İsmet Paşa. “Peki beklentileri neydi” diye sorduğumda şunları söylüyordu: “Atatürk’ün davranışında büyük reformlar, devrimler sezildiği için bunların Türk halkının bir bölümü tarafından kabul görmeyeceği, devletin büyük karışıklıklar yaşayacağı ve eski rejimin iade olacağı beklentisi içinde, şimdi kabul ettiremediğimiz, kabotaj hakkı, adalet müşavirlikleri ve kapitülasyonlara ait konuları o zaman kabul ettirebiliriz ümidinde idiler. Bu ümit sonuna kadar onlarda yaşadı. Onların bu bekleyişi iki se KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK İsmet İnönü, Lozan’la ilgili soruyu “I. Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan barış anlaşmalarının hiçbiri 20 sene bile yaşamamıştır. Lozan Anlaşması dün imza edilmiş gibi devletimizin politikasındaki yerini korumaktadır” diye cevaplamıştı. İnönü ve Türk Heyeti Lozan’da. ne kadar sürdü. Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyet büyük tepkilere, mesela Şeyh Sait İsyanı gibi silahlı direnmelerle karşılaştı. Ama Cumhuriyet yerleşti.” 50. yıl değerlendirmesi İnönü’ye “50 yılda Lozan’ı nasıl değerlendiriyorsunuz” diye de sormuştum 24 Temmuz 1971’de, şimdi sorulsa 100 seneye yakın olacaktı. İnönü, “Lozan’a ait şikâyetler yapılmıştır ama Lozan Anlaşması 50 seneyi yakın bir süredir her gün kıymetini yenileyerek önemini korumaktadır. I. Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan barış anlaşmalarının hiç [email protected] biri doğru dürüst 20 sene yaşamamış, hatta tamamlanamamıştır. Dahası 2. Dünya Savaşı’nın anlaşmalarından hiçbiri ayakta değil. Lozan Anlaşması dün imza edilmiş gibi devletimizin politikasındaki yerini korumaktadır” diye cevaplamıştı. 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalanmıştır. İsmet İnönü, Lord Curzon ve Amerikan delegesi sohbet etmektedirler. İsmet İnönü anlatıyor: “Lord Curzon, muahededen memnun ayrılmıyoruz, hiçbir dediğimizi kabul etmiyorsunuz, hepsini reddediyorsunuz. Hepsini cebimize atıyoruz. Harap bir memleket alıyorsunuz, bunu imar etmeyecek misiniz? Nasıl ve neyle yapacaksınız? Geleceksiniz ve diz çökeceksiniz, bizden yardım isteyeceksiniz, o zaman bugün reddettiklerinizi birer birer çıkarıp önünüze koyacağız, dedi. Cevap verdim: Biz bugün bir İstiklal Savaşı’ndan geldik. Milli davalarımız var, bunların hepsini halletmek mecburiyetindeyiz. Bizim burada istediklerimiz, takip ettiğimiz bağımsız, medeni bir devlet olarak onun bütün şartlarını sağlamaktır. Bunu temin edelim, sulh olsun, o zaman ihtiyaç sebebi ile gelirsek istediğinizi yaparsınız, dedim.” Celal Bayar’ın fikri Lord Curzon’un “Anlaşmadan memnun ayrılmıyoruz, hiçbir dediğimizi kabul etmiyorsunuz” sözü Lozan’ın başarısının en büyük delili. Bu vesile ile Lozan ile ilgili Celal Bayar ile 1980 yılında yaptığım konuşmadan bir bölüm de eklemek yerinde olur. Celal Bayar, Lozan’da delegelerden biridir. Kendisine Lozan hakkındaki fikrini sormuştum ve “Lozan başarı mı hezimet mi?” demiştim. Bayar çok kısa cevapladı: “Lozan’da daha fazla ısrar edemezdik, zaferimizin tehlikeye girmesi ihtimali vardı.” Bütün bunlardan sonra Lozan Antlaşması’nı tartışmaya açmak, Atatürk’ün kurduğu laik, çağdaş, demokratik Türkiye’nin temel taşlarını oynatmak ve şeriat devletine kapı aralamaktır. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle