05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 12 Aralık 2017 14 ‘Gergedanlaşmak’ üzerinde gezintiler... Bugün her şey 20, 30 ya da 40 yıl öncesinden çok farklı. Gülerken bile dünkü Kemal Sunal ve Hababam Sınıfı’ndan bugünkü “İvedik” gülmecesine nasıl geldik? İnönü, Bayar, Menderes, Demirel, Ecevit üslubundan bugüne nasıl dönüştük? Atatürk devrimlerinden, kadınerkek eşitliğinden, Köy Enstitülerinden kadına şiddete, imamların nikâhına, Diyanet İşleri’nin “boş oluna”, imam hatip okullarının eğitim egemenliğine, Meclis Başkanı’nın bile laikliğe karşıtlığına nasıl savrulduk? Ortaokul çağlarımda Sarıyer’de Sevim adında bir kız kaçırılmıştı. Yılın olayı oldu, herkes onu konuştu, yazdı, çizdi çünkü yılda bir ya da iki defa yaşanırdı. Beyoğlu’nda adı Frangoli olan bir mücevherci soyuldu, o da aylarca konuşuldu, herkes çok şaşkındı, çünkü “alışılmadık” bir olaydı. Ya bugün! Kadına şiddet, vahşet, soygun olağan hale geldi. Günlük ve saatlik oldular. Cumhuriyet’in koskoca Atatürkçü ordusunun içine FETÖ denen örgüt iliklerine kadar yerleşebildi. FETÖ’nün “imamları” Atatürk devrimlerinin ordusuna darbe girişiminde bulunabildi; nasıl oldu, nasıl bugünlere geldik, getirildik? Hitler faşizmi Avrupa’yı işgal ettikten sonra Romen yazar Ionesco, 1958’de Gergedanlar’ı yazmıştı. İnsanların Hitler yönetiminin baskıları sonucu nasıl “gergedanlaştığını” gözler önüne sermişti. Toplumların “toplum olmaktan koparılıp topluluklaştırılması”: hele hele gergedan topluluğu misali baskı, saldırı ve şiddet ortamını “benimseyerek” insanlıktan çıkmalarını Ionesco çarpıcı bir biçimde sergilemişti. Acaba biz de mi? Türkiye içinde ve yaşadığımız coğrafyada FETÖ, IŞİD, PKK, YPG ve diğer dinci örgütler yüzünden toplumların yaşadıkları ve yaşattıkları ortam, Hitler işgali altındaki “Avrupa gergedanlaşmasından” ne kadar farklı ki? Ölüm, şiddet ve baskı yarış halinde: toplumlar topluluk (sürü) haline dönüşmüşler. Sürü olunca da “gergedanlaşmak” alışılan, kabul edilen, olağan sayılan hale geliyor. Sarraf ile ilişkisi olan “güruha” bir bakın, gergedanları görürsünüz. Hukuk dışılık, baskı, şiddet, kadınerkek eşitsizliği, uygarlıktan ve çağdaşlıktan kopuş, radikal dinci örgütleri ve inancı istismar eden emperyalizmin ve dahili uşaklarının gergedanlaştırdığı “topluluklar, kalabalıklar ”aynen Hitler Avrupa’sındaki gergedan sürüleri gibi. Geçen yaz tatil yaparken bir dağın yamacında, bir zeytin ağacının altında ülkedeki gergedanlaşmaktan nasıl koktuğumu karalamaya çalıştım. Aynen bana, 1987 yılında, 1933’te gergedanlaşmaktan korktuğu için Atatürk Türkiye’sine sığınan Prof. Fritz Neumark’ın dediği gibi: “Erol Bey, Hitler Almanya’sında birçok arkadaşım Hitlerleşmeye (gergedanlaşmaya) başlamışlardı. Onlardan biri olmamak için Türkiye’ye sığındım.” Zeytinin gölgesinde bunları düşündüm ve inatla gergedanlaşmaya karşı koymaktan başka yol olmadığına inandım. Her şeyin aynı zamanda hiçbir şey olduğunu düşünerek “Gergedanlaşmak” kitabımı yazdım. Sanatta, kültürde, ekonomide ve siyasette “gergedanlaşmak” bir bütündür. Birleşik kaplar misali birbirlerine “dışsallıklar” sağlarlar. Sanatçıların, siyasetçilerin, işadamlarının, güvenlikçilerin birçoğu da gergedanlaşmaya başlarlar. “Her şeyin, hiçbir şey haline dönüştüğü” bir ortamdır bu, ortalığı gergedan sürüleri kaplamıştır artık. Atatürk devrimleri ve Türkiye’si, ülkemizin Hitler Avrupa’sı gibi gergedanlaşmasına karşı bir direnişti. Ya “toplum” olacağız ya da gergedan sürüleri misali topluluk ve kalabalık olup birbirimize saldırmayı sürdüreceğiz. Herkes aynaya bakıp şu soruyu sormalı: “Acaba ben de gergedanlaşmaya mı başladım?” 12 ARALIK 2017 SAYI: 33669 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:39 06:22 06:42 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:13 13:05 15:22 07:54 12:49 15:10 08:12 13:12 15:37 Akşam 17:45 17:33 18:00 Yatsı 19:11 18:57 19:22 yorum TASARIM: ZARİFE SELÇUK 60’lı yıllarda bir yabancı genç diplomat, bir kokteylde bana “Türkiye’de gündem sıkça değişiyor. İzlemekte zorlanıyoruz!” demişti. Yakındığı alan sakin olan dış siyasa değil, iç siyasa idi... ÖzAgecanr Ortadoğu’da parçalamada, başarımın nedeni, yöredeki etnik mozaiği birbirine karşı kışkırtmamdır!” Şimdi aynı yöntemi ABD Başkanı “Ben süper gücüm... Ben istediğimi yaparım!” havası ile uyguluyor... Bu genç diplomat bugün Irak hükümeti, ülkedeki Türkiye’de görev yapsaydı, acaba şimdi ne derdi? İçeri Kavşak dinci “IŞİD terörünün temizlendiğini” açıkladı... Ne var ki Lavrence ve Trump!de ve dışarıda her gün gün dem değişiyor... Haftada bir gün yazan ben, ABD’nin, Suriye’de IŞİD ile savaşması için PKK terör örgütünün Suriye’deki uzantısı, bugünlerde kendimi o genç 30 bin kişiden oluşan YPG diplomat gibi hissediyorum. terör örgütüne 2018’de 500 Yazımın çıktığı salı gününden milyon dolarlık, silah, araç, başlayarak “Hah! Haftaya mühimmat vereceği açıklandı! bunu yazarım!” diyorum, ama 2017’de YPG’ye 430 milyon çarşamba günü bir başka dolarlık yardım yapılmıştı. haber çıkıyor, ertesi günü Hani, ABD Başkanı, AKP yeni bir olay patlıyor. Günde Reisi Umumisi’ne, “YPG’ye min gerisine düşüyorum... artık silah verilmeyeceğini” Geçen hafta da böyle oldu! söylemişti? ABD Başkanı Kudüs’ü, AKP Amaç Irak’ın kuzeyinde Reisi Umumisi Lozan’ı Kürtlerin devlet olarak or gündem yaptılar. Türkiye’ye taya çıkıp Akdeniz’e bir S400 füzeleri satan, doma koridor oluşturması değil tes almayan Rusya Başkanı mi? Daha sonra bu koridor da dün Ankara’ya geldi. Bu için Türkiye’nin Güneydoğu yıl içinde AKP Reisi Umu Bölgesi’ne yönelmeyecekler misi ile 8. kez buluştu... mi? AKP HHH Reisi Umumisi, ortayaLavrence ve Trump Kudüs’te. Irak ve Suriye’nin bölünmesi kimin işine gelir? İsrail’in yeni bir konu attı. Yine gün 19. yüzyılda Avrupalı bir devlet değil mi? İşte ABD Başkanı’nın demi değiştirip içinde bulunduğu adamı “İşler, içeride kötü gidiyorsa, Kudüs açıklaması, bir noktada iç güç durumun eleştirilmesinden kur halkın dikkatini dışarıya çekecek bir siyasada dikkatleri dışarıya çek tulmaya çalıştı. konu bulunmalıdır!” gibilerden bir söz mek, bir yandan da Lavrence gibi Aynı durum ABD Başkanı için de söylemişti. Bu söz, bugün Türkiye ve Ortadoğu’yu karıştırmak değil mi? geçerli. Gerçekten o da içeride çok ABD’de aynen uygulanıyor... HHH güç günler yaşıyor... Bu nedenle HHH İsrail, 1967’deki “6 gün savaşında” şimdi de tuttu “Kudüs, İsrail’in Sözde arkeolog, ama İngiliz ca Doğu Kudüs’ü işgal etmişti. Oysa Fi başkentidir. Büyükelçiliğimiz oraya susu Yüzbaşı T. E. Lavrence’in listinliler, Kudüs’ü Filistin Devleti’nin taşınacak!” dedi... sözünü anımsayalım: “Osmanlıları başkenti yapmayı amaçlıyorlardı... ABD’nin de daimi üyesi olduğu BM Güvenlik Konseyi, 1980’de 478 sayılı kararıyla İsrail’in Doğu Kudüs’ü başkent ilan etmesini geçersiz saymıştı. Özgen Acar“Ben, benci!” ABD Başkanı, şimdi kalkmış, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını açıklıyor. Elbette, İsrail zevkten dört köşe... HHH AKP Reis’i Umumisi, “Ey Trump!” diye yükleneceğine, kalkıyor “İsrail ile diplomatik bağları koparırız!” diyerek İsrail’e yükleniyor! Bu sözlere İsrail’den yanıt İstihbarat Bakanı Yisrail Katz’dan şöyle geliyor: “Biz Türkiye’nin cumhurbaşkanından emir ya da tehdit almayız. İsrail bağımsız bir devlettir ve başkenti de Kudüs’tür. 3 bin yıldır Yahudi halkının başkenti olan Kudüs’ün bu statüsünün tanınmasından daha adil bir şey olamaz. Osmanlı İmparatorluğu ve sultanlık dönemi sona erdi!” HHH Kudüs, Müslümanlardan, Hıristiyanlardan ve Yahudilerden de önce tarihsel adıyla “Jerusalem” olarak vardı... Bu dinlerin hiçbiri yokken de “kutsal” idi! Çoktanrılı dönemde, baş tanrı El’in ikizleri vardı. Bunlardan birincisinin adı “Şahar (Seher) (Gündoğumu Tanrısı)”; ötekisinin ise “Şalem (Günbatımı Tanrısı)” idi... “Jerusalem” adını, “Günbatımı Tanrısından” alır... Kentin bu adı, gerek Mısır ve gerekse Mezopotamya kaynaklarında geçmektedir. Kudüs’ü 1913’te ziyaret eden Lavrence’ten sonra, Trump da bu yıl Kudüs’te “Ağlama Duvarı” önünde boy gösterdi... Günümüzde tektanrılı dinler Kudüs’te kavga etmesinler Hatay’daki “dinsel mozaik” barışından ders alsınlar... Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] ‘İzin’, siyaset ve yargı SAMİ SELÇUK Prof. Dr., Hukukçu Ceza Yargılaması Yasası’na (CYY) göre savcılık, soruşturmasını bitirdikten sonra, suçun işlendiği hakkında “yeterli kuşku”ya ulaştığı anda, kural olarak, “iddianame düzenlemek” (m. 170) ve kamu davasını açmak zorunda. Çünkü CYY, böyle buyuruyor, iddianame “düzenler” diyor, “düzenleyebilir” demiyor. Hukukta bunun adı, “dava açmada mecburilik dizgesi”dir. Onca kanıta karşın bu ilkeyi çiğneyen bir savcı, doğru adlandırmayla “görevde yetkisini kullanma suçu”nu (TCY, m. 257) işlemiş olur. “Görevi kötüye kullanma” değil. Zira görev kullanılmaz, ama savsanabilir. Hukuk, günümüz insanlarının biricik ortak sığınağı ve değeridir. Çağcıl hukukta düşünce özgürlüğünü suç sayan her yasal düzgü (norm), kesinlikle ahlaka aykırıdır; temelsizdir. Hiçbir dönemde ve özellikle de günümüzde yasa koyucular, Radbruch formülüne göre, artık asla ahlaka aykırı ceza yasaları yapamazlar. Aklı başında, çağcıl bir yasa koyucu ve devlet bilir ki, kimi suçların suçlularını, sözgelimi Sokrates’leri, Voltaire’leri, Sartre’ları, Nâzım Hikmet’leri, Yaşar Kemal’leri çoğu kez tutuklamak tutuklamamaktan ve mahkum etmek etmemekten daha sakıncalı, daha tehlikelidir. Devleti ve toplumu, dünya ölçeğinde güçsüz, küçük düşürür. Hem de yüzyıllarca. Nitekim 2018 yıl önce Atinalı 502 yargıç, Sokrates’i ölümle cezalandırdı. Kurulan yargı, o günkü yasalara uygundu, ama demokratik ahlaka aykırıydı. Tıpkı Nâzım’ınki gibi. Dünya bu tür hükümlülükleri hiç unutmamış ve bağışlamamıştır. İşte TCY’de yer alan (m. 299, 301, 305) “denetlenemeyen tam özgür değerlendirme yetkisi”ne dayanan “izin” yetkisi, bu açmazı aşmak için getirilmiştir. Açıklayalım. “İzin” kurumu, yalnızca yargılama engellerinden ve “kamu davasının zorunluluğu sistemi”ni yumuşatan kurumlardan biri değil, aynı zamanda siyasetle yargının birbirinden özenle ayrılmasının çarpıcı bir örneğidir de. Yargı ve siyaset ayrımı Savcı, soruşturma sonucu “yeterli kuşku”ya ulaştığı noktada siyaset kurumu, yargı mensubu olan savcıya der ki: “Dur bekle. Bu davanın açılması, Türkiye’yi dünyada güç duruma sokabilir. Açılmaması belki daha iyidir. Ancak bu sorun, bütünüyle siya Bir Adalet Bakanı, TCY’nin 301’inci maddesiyle ilgili bir olayda izni verip vermeyeceği sorulduğunda “Elbette vereceğim. Ben ülkeme sövdürmem!” demişti. Bu sözlerden sonra yargıcın çekeceği sıkıntıyı düşünebiliyor musunuz? sal bir değerlendirmedir. Sen ise yargı içinde yer alan bir görevlisin, asla siyaset yapamazsın, yapmamalısın. Bu yüzden siyasal açıdan dava açılıp açılmayacağını değerlendirme yetkisini ancak bir siyasetçi kullanabilir; ondan izin istemelisin!” Tam bu noktada, siyaset vb. yabancı öğeler karıştırarak adaleti kirletmeme kaygısıyla, yargılama hukukunun ve yasal düzenlemelerin “yargı ve siyaset ayrımındaki duyarlılığı”na dikkatleri çekmek isterim. Bu, siyaset ve yargı görevlilerine birinci uyarıdır. Dava açmak gerektiği sonucuna ulaşan savcı, bu durumda dava dosyasını izin makamında bulunan bir siyasetçiye gönderecektir. Yargılama hukukunun ve yasal düzenlemelerin bu konudaki ikinci kez “yargı ve siyaset ayrımındaki duyarlılığı”na tanık olmakta şu uyarıyı yaptığını görüyoruz: “Sakın savcının yargılama işlemlerinin yeterliliğini ya da izin isteğinin hukuka uygun olup olmadığını inceleme. Sadece şu sorunun yanıtını ara: ‘Dava açılması, kamunun/ülkenin yararına mı yoksa zararına mı?’ Hangi yanıt ağır basarsa ona göre yetkini kullan. Ancak gerekçeni de sakın açıklama!” Takdir yetkisi Peki, neden? Çünkü hukukta “takdir ya da değerlendirme yetkisi”nin iki biçimi vardır. Birincisi, 1999/4483 sayılı yasadaki yönetsel yargı tarafından incelenebilen izin yetkisi gibi “denetlenebilen bağımlı değerlendirme yetkisi”dir. İkincisi ise, “denetlenemeyen özgür değerlendirme yetkisi”dir. “Denetlenemeyen özgür değerlendirme yetkisi” de ikiye ayrılır: Denetlenemeyen, ancak bir gerekçesi olan “sınırlı özgür değerlendirme yetkisi” ve gerekçesi açıklanamayan ve bu yüzden de asla “denetlenemeyen tam özgür değerlendirme yetkisi” (pouvoir discrétionnaire, potere discrezionale). Bu yüzden kimi ülkelerde “hikmetinden sual edilemeyen” bu yetkiye “Tanrısal yetki” (pouvoir souverain) denmiştir. Bu sonuncusunun iki çarpıcı örneği vardır: Birincisi, jürilerin kimi ülkelerdeki “izin” yetkileridir. Bu ülkelerde jürilerin verdiği kararın gerekçesi yoktur. Olamaz da. Çünkü kararı halk vermiştir. Halk, halkı denetleyemez. İkincisi de, ancak bir siyasetçinin kullandığı “tam özgür değerlendirme yetkisi”ne dayanan izin yetkisidir. Bu yetkiyi kullanan siyasetçi de asla gerekçe gösteremez. Çünkü kamu yararı (ölçütü) denetlenemez, tartışmaya açılamaz. Dolayısıyla jüriler ve siyasal makamdakiler, izin yetkilerini kullanırken vicdanlarından başka hiç kimseye hesap vermezler. Hiçbir hukuksal sorumlulukları da yoktur. Dahası gerekçe gösterirlerse, yargının alanına girmiş ve ona karışmış olurlar. Bu nedenle izin makamı, yetkisini kullanırken “izin” kurumunun bu özünü iyi algılamak, hiçbir gerekçe göstermeden “izin verdim ya da vermedim” demekle yetinmek, asla yargının alanına girmemek, dosyadaki kanıtlarla ilgilenmemek zorundadır. Yargılama hukukunun ve yasal düzenlemelerin tam bu noktadaki “yargı ve siya set ayrımındaki duyarlılığı”na dikkatleri bir kez daha çekmek isterim. Ancak, ülkemizde TCY’de yer alan (m. 299, 301, 305) “denetlenemeyen tam özgür değerlendirme yetkisi” dayanan “izin” yetkisi, her zaman doğru kullanılmadı. İzin makamı, kendisini savcının yerine koymuş, dosyadaki kanıtları suçun öğelerini irdeleyerek ve de gerekçe göstererek bu yetkiyi kullanmıştır. Bu bir skandaldır. İlkin, bu yetki, yalnızca siyasetçinin tekelindedir. Bu siyasetçi de ülkemizde “adalet bakanı”dır. Adalet Bakanı ve yargıç İkinci olarak, izin verilirken gerekçe de açıklanmaktadır. Bu başlı başına bir skandaldır. Çünkü yargının bu tür açıklamalardan etkileneceği açıktır. Sözgelimi, hukuk öğrenimi görmüş bir Adalet Bakanı, bir zamanlar TCY’nin 301’inci maddesiyle ilgili bir olayda izni verip vermeyeceği basın mensuplarınca sorulduğu zaman şunlar söyleyebildi: “Elbette vereceğim. Ben ülkeme sövdürmem!” Bu sözlerden sonra yargıcın kuracağı yargı konusunda çekeceği sıkıntıyı düşünebiliyor musunuz? Özellikle de vereceği olası bir aklanma kararıyla ülkesine sövdüren bir yargıç konumuna düşmüş olacaktır. Hangi yargıç böyle bir duruma düşmek ister ki? Bu yanılgıları bağışlamak olanaksızdır. Çünkü yaşananlar ve uygulama: 1 Genelde, erkler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ilkelerine, özelde “Yargı yetkisi, (...) bağımsız mahkemelerce kullanılır” ve “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve yargıçlara (...) tavsiye ve telkinde bulunamaz” diyen anayasaya (m. 9, 138/3) aykırıdır. 2 Son çözümlemede, tipik bir “yetki yağması”dır. Yaptırımı da, “hiçlik’in de (butlan) ötesinde “yokluk”tur (inexistence, inesistenza). Tıpkı bir kaymakamın “tutuklama kararı” vermesi, “iddianame” düzenlemesi gibi hiçbir hukuksal sonuç doğurmaz. Yüce Yargıtay, övülesi bir adım atarak, bir kararında Adalet Bakanı’nın yukarıdaki görüşüne yaslanan bir hükmü bozmuş, böylece hem “izin” kurumunun özünü vurgulamış, hem de yargı ile yürütmenin yetki sınırlarını çizmiştir (9.CD, 12.7.2007, 5222/5583). Umarız, bu görüş sürer. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle