05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 12 Aralık 2017 10 ABD, Atilla’ya neden karşı? New York Güney Bölge Mahkemesi’nde görülen davanın orijinal adı “US v. Mehmet Hakan Atilla”. Bu “v”, İngilizcedeki “versus” sözcüğünün baş harfi. Türkçesi “karşı” demek. “V”, kimin davacı kimin davalı olduğunu belirtiyor. “ABD, Atilla’ya karşı” adlı davada, ABD’nin tutuklu sanık Atilla’dan davacı olduğunu anlıyoruz. Hukuki değil de siyasi okuma biçimlerine göre bu “v” harfinin ve onu izleyen adın anlamları değişebiliyor. İktidar mahfilleri ve medyasının okumalarında “Atilla” “Erdoğan”la yer değiştiriyor, “Erdoğan” da “Türkiye” ile. Davanın adı dönüşüyor ve “ABD, Türkiye’ye karşı” oluyor. Buradan da New York Güney Bölge Mahkemesi’nde bir “milli dava”nın görüldüğü sonucuna varılıyor. Herkes siyasi ve ideolojik meşrebine göre bir okuma yapabilir ve bu farklı takdim tarzları da elbette tartışılmalıdır. Türkiye’de “Bu bir siyasi davadır” diye kestirip atılıyor ve işin içinden bu şekilde çıkmak için en basit yol bulunuyor. New York’taki dava hakkındaki ilk yazımda “17 Aralık New York’ta devam ediyor” demiştim. “New York’taki davada bir siyasi iradenin hukuki tezahürü söz konusudur” diye yazmıştım. Öyledir tabii. Lakin yanlış anlaşılmasın, bir davanın ardında siyasi irade varsa bu durum o davayı hukuki olmaktan alıkoymaz. Kriterimiz, esasa, usule ve adil yargılama ilkelerine riayet edilip edilmediğidir. Misal, New York’taki mahkemeye sunulan bir kısım delillerin Cemaat’in 17 Aralık operasyonu sırasında toplanmış olması söz konusuysa, bu siyasi bir gerçekliktir. Bunların gerçek delil niteliğini taşıyıp taşımadığını tespit etmek ise hukukun alanına girer. New York’taki davayı Türkiye’nin tamamı açısından “milli” kılan özelliği, içeriği ne olursa olsun ülkemizin utanılacak bir duruma düşürülmesidir. Bu fırsat ABD’ye verilmemeliydi. Böyle utançların farklı biçimlerde tekrar etmesinin önüne geçmek de milli bir görevdir. Ve bu görev, başlıktaki soruya önce yasal çerçevede ve nesnel bir cevap vermekle başlar. Şimdi bunu yapıyoruz... İlk iş olarak İran’a yönelik Amerikan yaptırımlarının çok kısa tarihini aktarmak gerekiyor. ABD’de ekonomi ve güvenlikle alakalı dış tehditlere karşı başkanlara kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veren iki yasa söz konusu. Bunlar, İran’a karşı uluslararası terörü desteklediği ve kitle imha silahları geliştirdiği gerekçesiyle ABD başkanları tarafından kullanıldı. İlk olarak Başkan Reagan 1987’de İran menşeli ürünlerin ABD’ye ithalatını yasakladı. 1995’te Başkan Clinton, İran’da petrol yatırımlarını ve bunun yanı sıra ABD’nin bu ülkeyle her türlü bankacılık işlemini ve ticari faaliyetini durdurdu. Bir istisnayla: Dünyaca ünlü İran halıları ve havyarının ithalatı serbestti. 2010’da Başkan George W. Bush tarafından bu ürünlerin ABD’ye sokulması da yasaklandı. New York’taki davayla ilgili olarak Türkiye’yi alakadar eden kararname 2008’de çıktı. Amerikan mali kuruluşları bundan böyle İran kökenli olmayan bankalar arasındaki İran’la ilgili ABD Doları transferlerine aracılık yapamayacaktı. Buna uluslararası bankacılık dilinde “UTurn Transfers” deniyor; düz çevirisi “U dönüşlü para transferi”... Bunun neticesi, petrolünü ABD Doları karşılığında satmasının güçleşmesi nedeniyle İran’ın ciddi darboğazlara girmesi olacaktı. Malum, uluslararası petrol ticareti Amerikan Doları ile dönüyordu. Dolayısıyla, “ABD, Atilla’ya neden karşı” sorusuna verilebilecek yasal nitelikli cevap şudur: Eski Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla, ABD’nin İran’a karşı tek yanlı olarak uyguladığı ambargo rejimini düzenleyen Amerikan yasalarını ihlal etmekle suçlandığı için... ABD’nin İran’a uyguladığı, BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla desteklenmiş herhangi bir uluslararası meşruiyeti bulunmayan tek yanlı ekonomik ambargo Türkiye’nin menfaatleri bakımından elbette ki kabul edilemez, adil de değildir... Ayrıca sadece Türkiye’ye değil bütün dünyaya ekonomik yüktür, sorundur. Bu madalyonun bir yüzü. Öteki yüzünde de dünyanın katı ve acımasız gerçekleri var. ABD üçüncü taraflara şunu demiş oluyor: “İran’la hangi ticareti yapmak isterseniz yapın, ama bu işlerinizde benim para birimim olan Amerikan Doları’nı kullanırsanız sizi mali araçlarla cezalandırırım, yasalarımı ihlal edenleri ele geçirirsem hapse atarım. Cezası da 20 yıldır.” O halde hem İran’la ticaret yapıp hem de uluslararası mali sistemin hegemon gücü ABD’nin tek yanlı yaptırımlarının hedefi olmamak için Amerikan parasını aradan çıkaran bir yol bulmak lazımdı. Bulamıyorsan da yakalanmayacaksın. İşin kuralı bu. Ama adı “Reza Zarrab” olan yol, yol değildi. Hayattaki her işini yasadışı ve gayri meşru yoldan görmeyi huy edinmiş bir kötü tohumdu. Kullananın başını belaya sokardı, soktu da. İşte gördük. BBC Türkçe servisinin New York’taki davanın tanığı Reza Zarrab’ın verdiği bilgiler ve mahkemeye sunulan kanıtlardan hareketle hazırladığı bir haberde, İran’la altın karşılığı petrol ve doğalgaz ticaretinde Amerikan ambargosunun 10 mali adımda nasıl delindiği anlatılıyor. Merak eden bu linkten okuyabilir: http://www.bbc.com/turkce/ haberlerturkiye42181154 Bu karmaşık adımların 10’ncusunda Amerikan Doları’nın, ABD’deki mali kuruluştan geçerek İran’ın kullanımına uygun hale geldiği görülüyor. Yukarıda bahsettiğimiz, 2008’de yasaklanan aracılık işlemi yapılıyor. Sorunun kök nedenini ortaya koymak için bu yazının son sözünü söyleyelim: Reza Zarrab gibi bir sahtekârı, bir sosyopatı, Türkiye’nin bakanları ve kamu bankalarının yöneticileriyle hemhal eden faktör, ülkeye hâkim olan sorunlu siyasi kültürdür. Bir yönetici sınıf, kontrolsüz gücü ele geçirdikten sonra uydurduğu “operasyonel akıl” ya da “devlet aklı” gibi arızalı mefhumlara meftun olmuştur. Cezasızlık kültürünün de koruması altında büyüyüp genişleyen denetim dışı gri alanlardan, nüfuz ticareti ve usulsüz işlerden elde edecekleri menfaatın cazibesine kapılmışlardır. Türkiye’nin başına Reza Zarrab belasını saran, kontrol ve fren mekanizmalarının yokluğudur. Yazının başlığı, “Reza Zarrab’a neden karşı değildik” de olabilirdi. Ama bu sorunun cevabını da kısaca verdik sanırım. Harp Okulu öğrencileri hukuk mücadelesinden vazgeçmiyor ZEHRA ÖZDİLEK 15Temmuz darbe girişiminden sonra kapatılan Kara Harp Okulu (KHO) öğrencilerinin hukuk mücadelesi sürüyor. 4. sınıf öğrencisiyken okulu kapatılan ve şimdi hukuk okuyan Ö.F.Ç., Ankara 3. İdare Mahkemesi’ne başvurarak, Milli Savunma Bakanlığı ve Başbakanlık aleyhine dava açmış ve KHO’nun kapatılma kararının iptalini istemişti. Dilekçesinde Ö.F.Ç. “FETÖ ile hiçbir bağım olmamasına karşın mesleğim ve geleceğim elimden alındı” dedi. Mahkeme, OHAL Komisyonu’na başvurulması gerektiğini belirterek, talebiyle ilgili ‘karar vermeye yer olmadığına’ hükmetti. Ö.F.Ç., Ankara Bölge İdare Mahkemesi’ne başvururak, karara itiraz edip ‘kanunsuz ceza olmaz’ ilkesine dikkat çekti. Ö.F.Ç., “Bu ilkenin ihlal edildiği görülüyor. Askeri okulda öğrenci olmak suç sayılamaz. Harp okullarındaki öğrencilerin ilişiğinin kesilmesi OHAL’in mantığına da aykırıdır” dedi. Ö.F.Ç. İstinaf Mahkemesi’nin mağduriyeti gidermesini beklediğini söyledi. l İSTANBUL haber EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: EMİNE BİLGET IŞİD sanığına beraat Evinde patlayıcı ve bomba yapımında kullanılan malzemelerle yakalanmıştı Diyarbakır’da 2 yıl önce polis lojmanları yakınındaki evinde çok miktarda patlayıcı, kimya tüpleri, gaz maskesi, elektronik devre kartları, bomba yapımında kullanılan malzeme ve kılıçla yakalanan B.İ. (36), “IŞİD terör örgütüne üye olmak” suçundan beraat ederken, evinde ele geçirilen kılıç nedeniyle 5 ay hapis ve 400 lira adli para cezasına çarptırıldı. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi, bu cezayı da bozdu ve B.İ.’nin beraatına karar verdi. Operasyon sırasında B.İ. cam tüp içindeki kimyasal maddeyi balkonun atık su giderine dökerken gözaltı na alınmıştı. Hazırlanan raporda, evde ele geçirilen asit içerikli madde ve aseton karıştırılması ile TATP adlı el yapımı patlayıcı üretilebileceği, sodyum benzoat ve potasyum klorat içerikli patlayıcı madde karışımının, torpillerin içinden temin edilerek, ana patlayıcı madde olarak kullanılabileceği kaydedildi. Ele geçirilen maddenin “önemsiz tür ve miktarda patlayıcı kapsamında olmadığı” belirtilen raporda, elektronik devre kartları ve dinamit görünümlü, üzerinde elektronik devre kartı bulunan saatli bomba görüntüsü verilen masa saatinin, bir bomba düzeneğin de anahtar sistemi olarak kullanılabileceği ifade edildi. Sınava hazırlanıyordum “Silahlı terör örgütüne üye olma” ve “bıçak veya diğer aletleri izinsiz olarak bulundurma” suçlarından 16 yıla kadar hapis istemiyle yargılanan B.İ, savunmasında IŞİD terör örgütü ile ilgisi olmadığını, hobi amacıyla elektronik malzemeleri bulundurduğunu, amatör olarak kimya ile ilgilendiğini, kimyasal maddeleri internet üzerinden aldığını söyledi. B.İ. mahkemede, “Ulaştırma Bakanlığı’nın düzenlediği tehlikeli madde güvenlik danışmanlık uzmanlığı sınavına hazırlanıyorum. Bakanlığın istediği mecburi eğitim için kayıt yaptırdım. Aramada bulunan cep telefonlarını atmaya kıyamadığım için evde bulunduruyorum. Telefonları bomba düzeneği ateşleme veya uzaktan kumanda olarak kullanmadım. 2 üniversite bitirdim. Halen Almanca bölümünde öğrenciyim. Evde kendimi geliştirmeye dönük çalışmalar yapıyordum. Bilgisayarımdaki görüntüler haber sitelerinde izlediğim görüntülerdir. Terör örgütüne bomba hazırlamak gibi bir niyetim yok” diyerek kendini savunmuştu. l DHA Caniler yargılanıyor Yılbaşı gecesi Reina’da 39 kişiyi öldüren Masharipov ile 50 sanık 11.5 ay sonra hâkim karşısındaydı. Silivri’de geniş güvenlik önlemleri alındı Yeni yıl gecesi Reina isimli gece kulübünde IŞİD’in üstlendiği 39 kişinin öl mesine, 79 kişinin de yaralan masına neden olan katliamı ger çekleştiren Özbek Abdulkadir Mas haripov, katliam dan yaklaşık 11.5 ay sonra hâkim karşısına çıktı. CANAN COŞKUN Silivri Cezaevi’nin karşısında bu lunan duruşma sa lonunda İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından dün görü len duruşmaya anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs, IŞİD üyeliği, 39 kişiyi öldürme ve 79 kişiye de öldürmeye teşebbüs suçlamala rı ile yargılanan 51 tutuklu sanık katıldı. Masharipov, salona 51 sanıktan ayrı olarak getirildi ve diğer sanıklardan ayrı bir sıra ya tek başına oturtuldu. Mashari pov’un eşi Zarina Nurullayeva’ nın da aralarında bulunduğu üç kadın sanık da duruşmaya kal dıkları Bakırköy Kadın Ceza evi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemleri (SEGBİS) aracılığıyla katıldı. Duruşmada Özbekçe, Uy gurca, Kazakça, Rusça, Arapça, Fransızca ve İngilizce olmak üze re yedi dilde çeviri yapıldı. 2. hedef Cumhuriyet Duruşma başlangıcında mahkeme başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, celsenin beş gün süreceğini belirterek iddianamenin özetinde Masharipov’un eylem günü üç hedefinin olduğunu aktardı. İlk hedefin Taksim olduğunu söyleyen Dağ, ikinci hedefin iddianamede geçtiği şekliyle “Peygamber efendimizin karikatürünü yayımlayan gazete olarak tanınan Cumhuriyet gazetesi idi” dedi. Son hedefin de Reina olduğunu söyledi. Masharipov’un avukatı Atanur Demir söz alarak müvekkili ile 3 aydır 10’ar dakikalık sürelerde Masharipov Haremselamlık oturma düzeni Duruşma öncesi tercüman aracılığıyla sanıkların yoklamaları yapıldı. Yoklama esnasında, sanıklara uyrukları da soruldu. Özbek tercüman, bu sırada “Suç işlerken Doğu Türkistanlı, iyilik yaparken de Çin vatandaşıyım’ diyorlar” dedi. Duruşma salonunda dört tane de tutuklu kadın sanık getirildi. Tesettürlü olan kadın sanıklar, erkek sanıklardan ayrı bir yere oturtuldu. Erkek sanıkların pek çoğunun uzun sakallı olması dikkat çekti. görüşebildiğini belirtti. Masharipov ise, Özbekçe tercüman aracılığıyla Türkiye’nin yasalarını yeterince anlayamadığını belirterek, “Avukatımla özel görüşünceye kadar susacağım” dedi. Başkan Dağ bunun üzerine sinirlenerek, “Savunma yapmayacaksan otur” diye bağırdı. İlyas Mamaşaripov ise “Beni böyle olaylar için tasarlanmış emniyet müdürlüğü C Blok 4. kattaki bir odaya soktular. Odada kamera da vardı. 810 kişi işkence yaptı” dedi. Bunun üzerine başkan Dağ, “Burası şikâyet yeri değil. Emniyetteki ifadeni reddediyorsan reddet. Burada baskı yapan yok. Neler olduğunu anlatabilirsin” dedi. Mamaşaripov da emniyetteki ifadesini kabul ettiğini söyledi. Başkan Dağ, Mamaşaripov’a ailesiyle ilgili sorular sordu. Çocuklarının okula gidip gitmediğini soran Başkan Dağ’a Mamaşaripov, İlim ve Diyanet Derneği’nin medresesine gittiklerini söyledi. Duruşmaya Bakırköy Kadın Cezaevi’nden SEGBİS’le bağlanan Abdulkadir Masharipov’un eşi Zarina Nurullayeva da savunma yaptı. Türkçe savunma yapan Nurullayeva, 2012’de evlenmelerinin ardından Masharipov’un aşırı örgütlere eğiliminin başladığını anlattı. Nurullayeva’ya başkan Dağ, “Eşin Afganistan’da çatışmalara katıldı mı? DEAŞ’a biat ettiği yönünde bilgin var mı” diye sordu. Nurullayeva da, “Bir 3 kişi geldiler Duruşma öncesi konuştuğumuz müştekilerden Ömer Basut, Reina’nın ortaklarından Ali Ünal’ın koruması olduğunu söyledi. Olaydan sonra bacağında kalıcı hasar oluşan Basut, Reina’dan 9 ay sonra işten çıkarıldığını, işsizlik maaşı alamadığını, devletin de ilgilenmediğini söyledi. Basut, olay gecesi yaşananları şöyle özetledi: “Saat 19.00’dan gece yarısına kadar telsiz sinyalleri bozuktu. 19.00’dan itibaren telsiz konuşmalarında ‘Yanaşıyoruz kaptan’, ‘Dalga var, yanaşamıyoruz’, ‘Başlıyoruz’ gibi anonslar duyduk. Sayısı yaklaşık 330 olan güvenlik kameralarından 180’i çalışıyordu. Saldırıdan sonra yaralılar üç kişinin saldırdığını, birinin kadın olduğunu, hatta bazıları ‘Kadın neden ateş ediyordu’ diye soruyordu. Kapıda dört tane polis olması gerekirken sadece bir tane vardı. Diğer üçü nerede idi?” iki defa bana bu terör örgütünden bahsetti. Biat etmek istediğini söylemişti” dedi. Nurullayeva, üye hâkimin aynı içerikli sorusuna ise “Zaman zaman şehit olmak istiyorum diyordu” dedi. Nurullayeva’ya, Masharipov’un birlikte gittikleri İran ve Afganistan’da silah eğitimi alıp almadığı soruldu. Nurullayeva ise eşinin Afganistan’da haftada 4 gün medresede ders verdiğini söyledi. l İSTANBUL Ağırlaştırılmış müebbet istemi Ahmet ve Mehmet Altan kardeşler ile Nazlı Ilıcak’ın da yargılandığı davada sanıkların tahliye talepleri ile Başbakanlığın, ‘mal varlıklarına tedbir konulması’ talebi reddedildi Gazeteciler Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilı konulması”na ilişkin talep okundu. Mehmet Altan, esas hakkın cak’ın da aralarında bulunduğu FETÖ’nün medya yapılanmasına daki savunmasını yapmak için süre istedi. Mehmet Altan, Baş ilişkin 6’sı tutuklu 7 sanığın yargılandığı davada, savcı ağırlaştı bakanlığın mal varlığına el konulması talebiyle ilgili de, “Ben rılmış müebbet hapis cezası istedi. Tutuklu sanıkların tahliye devlet memuruyum. Kazancım, mal varlığım zaten devletin kont talepleri ile Başbakanlığın ‘mal varlıklarına tedbir’ talebi redde rolü altında” ifadelerini kullandı. Ahmet Altan da, Başbakanlığın dilirken, kısıtlılık kararlarının kaldırılmasına karar verildi. Duruşma 12 Şubat’a erteledi. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahke Ahmet Altan Mehmet Altan Nazlı Ilıcak düzenin fiilen uygulanmasını ön rüşvet almışsa hesap verme yeri mal varlıklarına tedbir konulması talebini eleştirerek “Bunun gerekçesi, amacı nedir? Sindirme ve korkutma amacı var” ifadele mesi’nde görülen duruşmaya, tu lemeye teşebbüs” suçunu işle mahkemelerdir’ şeklinde beyanı rini kullandı ve esas hakkındaki tuklu sanık Nazlı Ilıcak, Şükrü diklerini iddia ederek, ağırlaştı var. Abdullah Gül bile bilmiyor savunma için süre istedi. Tuğrul Özşengul, Yakup Şimşek rılmış müebbet hapis cezası ve getirildi. Ahmet Altan ve Mehmet rilmesini talep etti. Altan ise tutuklu bulundukları Duruşmada mütalaaya karşı du” diyerek tahliyesini talep etti. Avukatlar da müvekkillerinin Tahliye çıkmadı tahliyelerini talep ederken verilen aranın ardından kararını cezaevinden Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya katıldı. Tutuksuz sanık Tibet Murat Sanliman da duruşmada hazır bulundu. Mütalaasını açıklayan savcı Altan kardeşler ve Ilıcak için, “Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu söz alan, darbeyi önceden bilmediğini, örgütten talimat almadığını, buna ilişkin de delil olmadığını kaydeden sanık Nazlı Ilıcak, “Bana ‘FETÖ’nün amacını 1725 Aralık’ta da mı anlamadın?’ diye sorabilirsiniz. Hayır anlamadım. Bülent Arınç bile attığı tweet’inde ‘Silahlı terör örgütünün Fethullahçı olduğunu o gece öğrendim, bana ahmak diyebilirsiniz’ diyor. Ahmet Davutoğlu da ‘Kim Davanın öğleden sonraki oturumunda tutuklu sanıklara savcının esas hakkındaki mütalaasına karşı beyanda bulunmaları için söz verildi. Tutuklu sanıklardan Şükrü Tuğrul Özşengül, “Tutukluluğumun devamı demek ölüm fermanımı imzalamak demek. Beraatime ve tahliyeme karar verilsin” diye konuştu. Ardından Başbakanlık’tan gelen “sanıkların mal varlıklarına tedbir açıklayan mahkeme heyeti, Başbakanlığın ‘mal varlıkları üzerine tedbir kararı konulması’ talebini reddetti. Mahkeme heyeti, suçun vasfı ve mahiyeti, kuvvetli suç şüphesi gerekçeleriyle sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar vererek, sanıklara ve avukatlara esas hakkında beyanda bulunmaları için duruşmayı 12 Şubat’a erteledi. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle