06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Dan Brown’dan yeni roman: ‘Başlangıç’ Dan Brown’ın yeni romanı “Başlangıç”, bugün Altın Kitaplar etiketiyle raflardaki yerini alıyor. Sanat eserlerini, şifreleri ve sembolleri büyük bir titizlikle araştırarak Da Vinci Şifresi, Melekler ve Şeytanlar, Dijital Kale, İhanet Noktası, Kayıp Sembol ve Cehennem gibi kitaplar yazan Dan Brown, yeni kitabında “Nereden geldik? Nereye Gidiyoruz” sorusuna cevap arıyor. Salı 3 Ekim 2017 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK [email protected] 15 24. Adana Film Festivali sona erdi Adana’nın amatartışması, polemiği, şikâyeti devam ediyor. İşte ardından... festivaldenkalanlar 24.Adana Film Festivali 1 Ekim Pazar günü yapılan son gösterim lerle sona erdi. Her yıl olduğu gibi bu yıl da festivale dair çeşitli tartış malar, polemikler ve şikâyetler var. Biz en sondan, yani ödüllerin de sahiplerini buldu ğu kapanış törenin den başlayalım. EMRAH KOLUKISA Meltem Cumbul ve Ayşe Arman’ın sunu culuk görevini üst lendiği tören bir dizi aksaklığa da sahne oldu ne yazık ki. Tören önce si doğru dürüst bir hazırlık yapıl madığı için ödülünü almaya geleme yen birçok ismin bilinmediği gibi ödül vermesi gerekenlerin de salon da olmadıklarının bilinmediği anla şıldı. Uluslararası bir gece olduğu halde çeviri desteği hemen hemen hiç yoktu. İklim Tamkan, Senem Demircioğlu ve Doğan Duru üçlüsü nün verdiği mini konser ise tüm gü zelliğine karşın yanlış bir seçimdi ve salonun neredeyse yarısının boşaldığı bir zaman dilimi oldu. “Daha” filminin yönetmeni Onur Saylak’a Yılmaz Güney Özel Ödülü’nü verdikten sonra mikrofon başına gelen Yılmaz Güney’in oğlu Yılmaz Güney bir süre önce Akit gazetesinde çıkan ve “MHP’li belediye Cumbul Kaplanoğlu polemiği Törende FilmYÖN tarafından verilen ‘En İyi Yönetmen’ ödülüne layık bulunan Semih Kaplanoğlu sahneye çıktığında ilginç bir an yaşandı. Elini sıkmak üzere gecenin iki sunucusundan biri olan Meltem Cumbul’a doğru hamle eden Kaplanoğlu’nun eli havada kaldı, zira Cumbul “Tebrikler” diyerek geriye doğru adım attı ve elini uzatmadı. Sonrasında da başını tam aksi yöne çevirerek Kaplanoğlu’na bir daha bakmadı. Gece boyunca herkesin konuştuğu bu olay Adana dönüşü bir polemiğe dönüştü. Kaplanoğlu, durumdan duyduğu rahatsızlığı bir tweet atarak dile getirdi. “Adana ff’de sahnede maruz kaldığım kabalığın ardından “Bizi yalnız bırakmayan sanatseverlere ve dostlara teşekkürler...” diyen Kaplanoğlu’na Cumbul’un cevabı yine sosyal medyadan geldi: “Eşitler arası bir selamlaşma ve yakınlaşma ritüeli olan el sıkışmayı; kendinden olmayanları ötekileştirenle, fakiri zengine böldürenle, güçlüleri tutup zayıfları hor görenle yapmayı reddediyorum. Yüreğime ve sevgiye düşman olanla, gözlerim ve ellerim dost olamaz.” Öte yandan sosyal medyada Kaplanoğlu’nun 2010 yılında Antalya Film Festivali’nin davetlisi olarak gelen Emir Kusturica’yı yuhalatmasını hatırlatanların sayısı da az değildi. den savcı katiline anıt” başlıklı haberi hatırlatarak sert sözler sarf etti. Gazeteden Akİt olarak bahseden ve haberi yapanlara meydan okuyan Güney gecenin en serT çıkışını yaptı. Başak Köklükaya’dan ‘Direnenlere...’ Gecede En İyi Kadın Oyuncu ödülünü alan Başak Köklükaya sahneye çıktığında bir hayli heyecanlıydı. Heyecanı yatıştıktan sonra konuşmasını yapan Köklükaya “Acıya direndik, korkuya direndik... Bu önemli ve güzel ödülü hâlâ direnmekte olan, onuruyla yaşamayı seçen, onuruyla yaşamak için direnenlere adıyorum” diyerek isim vermese de Nuriye ve Semih adına ödülünü kaldırdı. Jürinin ödül tercihleri çok fazla tepki toplamasa da Ümit Ünal’ın “Sofra Sırları” filminin hiç görülmemesi ve “Aşkın Gören Gözlere İhtiyacı Yok” filminin en önemli ödüllerin bir kısmını alması jüriye yönelik ve görmeye dair esprilerin yapılmasına yol açtı. Aleyna Tilki ve diğerleri Kentte festival sırasında kurulan Sinema ve Kültür Sanat Kasabası ne yazık ki çok işlevsel değildi. İlan edilen söyleşiler ya yapılamadı ya da farklı gün ve saatlerde yapıldı. Bu durumdan en çok da söyleşi ya da konuşma yapacak sanatçılar şikâyetçiydi elbette. İşin ilginç yanı kasabada her akşam yapılan ve Aleyna Tilki, Hadise, Yaşar gibi isimlerin izleyici karşısına geçtiği konserlerdi. Bu konserlerin sinemayla ne ilgisi olduğunu kimse çözemedi ve buralara ödenen yüksek meblağlarla başka ne gibi önemli işler halledilebilirdi, o konuşuldu. Projeksiyon, perde, ses ve altyazı gibi sorunlar muhtemelen bir Aleyna Tilki konserine harcanan parayla rahatlıkla halledilebilirdi. Dizilerin ölümü Farkındayız. Televizyon programları yerlerde sürünüyor. Reality şovlar, yemek gösterileri, karikatürün karikatürüne dönüşmüş komedyenlerin skeçleri, haber değeri olmayan sesler ve görüntüler, bir de diziler var elde. Dizilerin çoğu dibe vurmuş durumda. Sanki yıllarca oynayacakmış gibi, bol sayıda karakter ve entrikayla donatılmış bir ilk bölümle başlayan öyküler, kısa sürede çıkmaza giriyor. Çünkü sunulan malzeme içinden çıkılamayacak düzeyde çeşitli ve çapraşık. Dizinin pek de izleyici toplamadığı ‘rating’ sonuçlarından anlaşıldığında ise, karakterlerden bir bölümü gündemden düşüyor ve bu karakterlerin içinde yer alacağı izlenimi verilen ‘durum’ da unutulup gidiyor. Geriye kalan kişiler ve olaylar da, yapısı bozulmuş bir senaryo tasarımından arta kalanlar olarak birkaç hafta daha sürükleniyor ekranda. Beklenmedik bir anda da ‘Final’ bölümüne ulaşılıveriyor. Kimi benzerleri gibi 10 haftada ‘final’ yapmak zorunda kalan ‘Rüya’ adlı diziden örnek vereyim. Kendini ‘zengin’ gibi gösteren ‘yoksul’ kıza âşık olan bir ‘zengin’ delikanlı gerçeği öğrense de sevdasından vazgeçmiyor. Oysa açgözlü yoksul üvey anne, üvey kızını, yaşını başını almış, hödük bir emlakçıyla iki daire karşılığında evlendirmek için anlaşma yapmış. Sokakta pilav satan karaktersiz kocasını cilveleriyle kandırarak, kızcağızın öz babası eliyle kaçırılarak emlakçıya teslim edilmesini sağlıyor. (Bu arada ‘Baba’nın, şimdiki karısıyla evlenmek için, yoksul kızın annesi olan ilk karısını öldürdüğü de söyleniyor). Bu arada zengin oğlanın çapkın babası, yıllar önceki sevgilisinden bir erkek çocuk sahibi olmuş. Bu oğlan güzel okullarda okutulmuş ve babası olduğunu bilmediği adamın güvenilir elemanların dan biri olarak şirkette çalışıyor. Ne ki kısa sürede gerçeği öğrenecek ve hastanede yatmakta olan annesini yastıkla boğarak öldürecektir. Dahası, yalnız babasından değil, bütün aileden öç almayı planlamaktadır. Zaten bir mafya ekibinin de başı gibidir. Babası tarafından emlakçıya terk edilen yoksul kızı zengin sevgilisi kurtarır ve gençler evlenir. Bu arada öykünün başında tezgâhtar olan yoksul kızımız artık bir ‘moda tasarımcısı’dır ve açık saçık giysilere bürünmüş olarak ortalıkta dolaşmaktadır. Kötü üvey kızkardeş de ‘makyaj tasarımcısı’ ve ‘şarkıcı’ olmayı düşlemektedir. Mafyanın önde gelenlerinden birinin eline düşmek üzeredir. Bu arada, evlilik dışı doğmuş olan kötü oğlan, emlakçıyı yakalatacak ve yoksul kızın işsiz güçsüz öz ağabeyine – mafyanın has bir elemanı olacağı muştusunu vererek öldürtecektir. Ağabey, durup dururken ‘katil’ olurken, mahalleden arkadaşı olan ‘iyi’ delikanlı, yaşananlara sıcak bakmayacaktır. Kısa keseyim. Daha önce zengin anneyi de yolmaya çalışmış olan kötü üvey anne, zengin babanın, evlilik dışı bir oğlu olduğunu itiraf ettiği videoyu eline geçirince, adama şantaj yaparak, satılık bir restoranı üstüne yaptırtır. Kendisi ve karaktersiz kocası artık –pek kolaymış gibi bu restoranı işletip zengin olacaklardır. (Dizi bitiverince, bu arsız ve yüzsüz çiftin cezalandırılması unutulur.) Evlilik dışı doğmuş olan kötü oğlan ise, öç alma planının bir parçası olarak, yeni evli kızımıza tecavüz eder. Amacı, dünyası yıkılan kızı çok sevdiği kocasından uzaklaştırmaktır. Bu gerçeği öğrenen, yoksul öz ağabeyin has dostu, iyi delikanlı, bildiklerini arkadaşıyla paylaşır. İkisi bir olup önce kötü üvey kız kardeşe asılan mafya ileri gelenini, arkasından da zengin adamın evlilik dışı doğmuş, mafya başı oğlunu temizlerler. Aradan bir ay geçer. Bu sürede ne olup bittiğini senaristler de bilmemektedir. Son karede, zengin oğlanla artık yoksul olmayan karısı yüzlerinde gülücüklerle balayına çıkmaktadırlar... Kapalı yerlerde sigara içmek yasak olmasa ‘Buyrun burdan yakın’ diyeceğim amaç... 2. BEYLİKDÜZÜ CAZ GÜNLERİ 5 EKİM’E DEK SÜRECEK Festivalin ilk gününde Tuluğ Tırpan, Seren Akyoldaş ve Erman İmayhan’dan oluşan Alçak İrtifa grubu sahne aldı. Beylikdüzü’nde caz yağmuru var Beylikdüzü Belediyesi tarafından bu yıl ikincisi düzenlenen “Caz Günleri” başladı. Festivalin ilk gününe yağışlı havaya rağmen çok sayıda yurttaş ilgi gösterdi. Festivalin açılış konserinde Alçak İrtifa Feat. Tobias Hug & Kekeça Grubu sahne alarak caz severleri büyüledi. Caz festivalinin uzun yıllar devam edeceğini söyleyen Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Bu organizasyonun ikincisini yapıyoruz bunlar emekleme yılları ama ben uzun yıllar İstanbul’da adından söz ettirecek bir işe başlangıç yaptığımızı düşünüyorum. Caz yağmuruna katılmak isteyen herkes Beylikdüzü’ne caz dinlemeye gelsin” dedi. 5 Ekim’e kadar devam edecek olan festivalde Önder Focan, Ayşe Tütüncü, Serhan Erkol, Ekin Bilgin, Sibel Köse, Sanem Kalfa, George Dumitriu, Tobias Hug & Kekeça Grubu, Kağan Yıldız ve Şenay Lambaoğlu sahne alarak müzikseverlerle buluşacak. ‘Nâzım Hikmet Resimleri’ Çankaya’da Haydar Özay’ın “Nâzım Hikmet Resimleri” başlıklı kişisel sergisi, Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi Eren Eyüboğlu Salonu’nda 4 Ekim Çarşamba günü açılacak. Sanatçının bu yıl haziran ayı başında Nâzım Hikmet’in 54. ölüm yıldönümünde İstanbul’da sergilediği 18 resminin yanı sıra ilk kez izleyiciyle buluşacak olan 26 resmiyle birlikte toplam 44 eserinin yer aldığı sergi, “Salkımsöğüt” ve “Masalların Ma salı” gibi Nâzım Hikmet’in şiirlerinin resimsel yorumlarından, büyük şairin şarkılarının sözlerini yazdığı “Lüküs Hayat” operetinden yapılmış resimlere kadar uzanıyor. Sergi, 15 Ekim’e kadar ziyaret edilebilecek. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle