07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 31 Ocak 2017 EDİTÖR: ALPER İZBUL Basına yasak, ceza bakanlığa serbest Terörist saldırı görüntüleri için televizyonlara ceza yağdıran hükümet, 15 Temmuz için hazırladığı kitapta vahşet fotoğraflarını açık yayımladı Hükümet, terörist saldırılarının ardından fotoğraflara, görüntülere, görgü ta nığı ifadelerine, hatta muhabirle rin anlatımlarına bile “Toplumda korku, panik ve kargaşa oluştur ması, terör örgütlerinin amaçları na hizmet edebilecek olması” ge rekçesiyle onlarca yasak getirip, yasaklara uymayan yayın kuruluşlarını KHK düzenlemesi ile kapatmaya ha zırlanırken, Ada SİNAN TARTANOĞLU let Bakanlığı’nın 15 Temmuz darbe girişimini anlatan kitabındaki fotoğ raflar tepki çekti. Kitapta; AA, İHA ve DHA’dan alınan parça lanmış insan fotoğraflarının hem de sansürsüz olarak ya yımlandığı görüldü. Hükümet 2016 yılı başından bu yana 14 toplumsal olayın ardın dan yayın yasağı kararı aldı. Ya yın yasağı kararları mevzuata gö re, önce Başbakanlık tarafından geçici olarak alınıyor. Ardından geçici yayın yasağı ilgili mahke me kararı ile kalıcı hale getiri liyor. RTÜK Yasası’na göre “sa vaşlar, terör amaçlı saldırılar, do ğal afetler ve benzeri olağanüs tü durumların ortaya çıktığı kriz zamanlarında, milli güvenliğin açıkca gerekli kıldığı hallerde ya da kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasının kuvvetle muhtemel olduğu durumlarda” geçici yayın yasağı getirilebiliyor. Geçici yayın yasakları, “resmi makamlarca yapılan açıklamalar dışında haber, görüntü ve yorum ları” kapsıyor. Verilen yayın ya saklarının uygulama kapsamı ise “Toplumda korku, panik ve kar gaşa oluşturabilecek, terör örgüt lerinin amaçlarına hizmet edebi lecek yayınlardan kaçınılması ve bu çerçevede, yayın yasağı patla Kitapta görüntüler açık olarak yayımlandı. ‘Hükümet 15 Temmuz’dan nemalanıyor’ CHP Grup Başkanvekili Engin Altay Meclis’te, Adalet Bakanlığı’nın 15 Temmuz kitabı için şu değerlendirmeyi yaptı: “Vahşi görüntülerin yayımlanmaması genel bir kuraldır. Bu bir devlet politikasıdır. Adalet Bakanlı ğı bir kitap yayımlıyor ve bu tarz fotoğrafları koyuyor. Muradı nedir bilemem ama; hükümet hâlâ 15 Temmuz’dan nemalanmaya devam ediyor. Çok ayıpladım çok yadırgadım. 15 Temmuz AKP’ye yapılan darbe değildir. AKP’nin işlerini kolaylaştırmak için mi yapılmış bilemiyorum. Bu darbe girişimi tüm Türkiye’ye, demokrasiye yapılmıştır. Adalet Bakanlığı bunu yapacağına Adil Öksüz’ü bulsun. MİT Başkanı ve Genelkurmay Başkanı’nın kimlerle görüştüğünü tespit etsin.” maya ilişkin, patlama anı, patlama sonrası olay yeri, kamu görevlilerinin olay yerinde yürüttükleri çalışmalar, varsa patlama sonucu yaralanan veya hayatını kaybeden kişilere ait görüntü, görsel öğe ve benzeri unsurlara ve bunlarla ilgili abartılı anlatımlara, olayın aydınlatılması, şüphelilerin yakalanması ve irtibatlarının deşifre edilmesinin engellenmemesi için, resmi makamlarca yapılan açıklamalar dışında olaya iştirak etme şüphesi bulunan kişilere, bu kişilerin bulundukları yerlere, kullandıkları araçlar ve benzeri diğer hususlara, yayınlarda kesinlikle yer verilmemesini” içeriyor. Zaman zaman görgü ta nıklarının ifadeleri, muhabirlerin anlatımları bile yasağın kapsamına girebiliyor. Mühür bile var Hükümet “toplumda korku, panik ve kargaşa oluşturmamak, terör örgütlerinin amaçlarına hizmet etmemek” için aldığı yayın yasaklarına uymayan televizyon kanallarına uygulayacağı yaptırımı, kapatmaya kadar götürüyor. Çıkarılan son KHK’yle; yayın yasak ve kısıtlamalarına aykırı olarak yayın yapılması halinde yayını yapan kuruluşun yayınının bir gün durdurulması, aykırılığın tekrarı durumunda kapatma cezasına kadar gidilmesi düzenleniyor. Tüm yayın yasağı ve KHK tartışmaları sürerken, Adalet Bakanlığı’nın 15 Temmuz ile ilgili çıkardığı kitapta kullanılan fotoğraflar tepki çekti. “15 Temmuz: Yüzyılın İhanetiYüzyılın Zaferi” adlı 220 sayfalık kitapta Anadolu Ajansı, İhlas Haberi Ajansı ve Doğan Haber Ajansı’ndan alınan onlarca fotoğraf kullanıldı. Kullanılan fotoğrafların birçoğunun tam da yayın yasaklarının gerekçesine uygun şekilde, “Toplumda korku, panik ve kargaşa oluşturabilecek” nitelikte olması tepki yarattı. Kullanılan fotoğraflar arasında parçalanmış, kanlar içinde insan vücutlarının olduğu görüldü. l ANKARA ‘Anayasasızlaştırma hamlesi’ Sosyal Haklar Derneği Genel Sekreteri Avukat Can Atalay, basın ve ifade özgürlüğü olmayan bir ortamda yapılana anayasa değişikliği denilemeyeceğine vurgu yaptı DBP’li kadınlardan ‘diktatörlüğe hayır’ MAHMUT ORAL DBP Kadın Meclisleri, anayasa değişikliği ve referandum sürecine ilişkin DBP’nin Diyarbakır’daki Genel Merkez Bürosu’nda basın toplantısı düzenledi. DBP Kadın Meclisleri Sözcüsü ve DBP MYK Üyesi Fikriye Aytin, TBMM’den AKP ve MHP ortaklığıyla geçirilerek halkın gündemine getirilen anayasa oylaması için “diktatörlük rejimi olan başkanlık sistemi” nitelemesi yaptı. Aytin, değişikliğin Türkiye’de kaosu ve krizi büyüteceğini belirterek, “İç savaşa ve her türlü müdahaleye açık bir ülkeye hazırlıktır. Bu şartlarda gelecek olan sistem, kadını eve kapatan, özgürlüğünü ortadan kaldıran bir kadın kıyımı olacaktır” dedi. 7 Haziran’dan başlayıp, 15 Temmuz ile devam eden sürecin, referandum ile tamamlanmak istendiğini söyleyen Aytin, “Demokratik ortak vatanda kadınlar olarak özgürlükçü, katılımcı, ekolojik bir sistemde yaşamak istiyoruz. Bunun içindir ki toplumun yarısı olan kadınları yapılmak istenen tekçi milliyetçi, cinsiyetçi yeni bir anayasaya karşı mücadeleye davet ediyoruz. Biz kadınlar bu dikta rejimini hayır cephesini örgütleyerek engelleyebiliriz” diye konuştu. l DİYARBAKIR MEHMET MENEKŞE Sosyal Haklar Derneği Kurucusu ve Genel Sekreteri Avukat Can Atalay, anayasa değişikliğiyle ilgili “Bu bir anayasa değişikliği değil, anayasasızlaştırma hamlesidir” dedi. İktidarın kurucu iktidar gibi davrandığına dikkat çeken Atalay, “Yıl 1923 değil, mevcut siyasi iktidar da yeni bir devlet kurmuyor” diye konuştu. Yurttaşların değişikliğin içeriğini bilmediğe dikkat çeken Atalay, basın ve ifade özgürlüğü olmayan bir ortamda yapılana anayasa değişikliği denilemeyeceğini söyledi. Atalay, hukukçu gözüyle anayasa değişikliğine neden hayır dediklerini madde madde şöyle özetledi: l Bu anayasal hukuk düzeninin sonu olacak: Anayasa değişiklik paketi anayasasız hukuk düzenine atılmış bir adımdır ve mutlaka engellenmesi gereken bir durumdur. l Kuvvetler ayrılığı ilkesi ortadan kalkacak: Anayasal hukuk düzeninde bağımsız yargı ve yargıç önemlidir. Arkadan bir yargıca fısıldanması, bir yargıcın kendi gölgesinden korkar hale getirilmesi o memlekette adaletin önünde bir engeldir ve iktidar çekirdeği içinde yer almayanlar için korkutucudur ve ne ile sonuçlanacağı tahmin bile edilemez. Dolayısıyla güçler ayrılığı ilkesinin işlemesi için hayır demek gerekir. l Padişahın bile bir siyasi partisi yoktu: Bu anayasasız hukuk düzeni ve onun lideri olma iddiasındaki şahsın hem devletin tepesindeki tüm yetkiler elinde bulunacak hem de toplumun bütün katmanlarında örgütlenmiş bir siyasal, toplumsal hareketi sevk ve idare edecek. Bu ne yazık ki 1920 İtalyası’yla, 1930’lu yılların Almanyası’yla karşılaştırılacak bir durumdur. l Paket geçerse kararnameler rejimi olacak: Cumhurbaşkanının kararnameleri her şeyi belirleyecek. 25 yıl önce, AKP iktidarından önce de kararnamelerin ne tür felaketlere neden olduğunu gördük. Vatandaşların şu ana kadar elde ettikleri sosyal haklarına sahip çıkmak, korumak adına hayır demesi gerekiyor. l Böylesi bir anayasasız hukuk düzeni sürdürülemez: İstikrar için böyle yapıldığı söyleniyor. 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarının siyasi iktidar tarafından tanınmamasından bugüne kadar gördük ki bu tür iktidarlar istikrar değil, istikrarsızlık ortaya koyarlar. Bu süreçte yaşanan somut örnekler açık kanıttır. haber 5 Fethullah’ın amacı neydi?.. Fethullah Gülen’e, şeriat devleti kurmak amacıyla yasadışı örgüt oluşturmak suçundan açılan davaların en önemlisi Ankara DGM’de 1999 yılında açıldı... DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, 12 bölüm ve 79 sayfadan oluşan iddianamede, FETÖ’nün sahip olduğu okul, yurt ve dershanelerinde yetiştirdiği iyi eğitilmiş kadrolarla, Atatürk ilkelerini ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırarak şeriat esaslarına dayalı bir devlet kurmayı amaçladığını belirtmişti. Fethullah Gülen hakkında 10 yıla dek ağır hapis istemiyle açılan davada bir sonuca ulaşılamadı. Çünkü Nuh Mete Yüksel’in canından bezdirdi FETÖ’cüler... DGM Savcısı Yüksel, Gülen örgütlenmesini şöyle görmüştü elindeki belgelere göre: “Türkiye içinde en güçlü irticai yapılanma...” İddianamede, devletten de ileri olanaklara sahip olan Fethullahçıların, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sessiz ve derinden sızma politikası da ortaya konulmuştu. Bu politikanın hoş görünme, polisi güçlendirme, Emniyet güçlerini TSK’ye karşı kullanma hedefi bulunuyordu. HHH FETÖ’nün amacı, devletin tüm sistemlerinde İslam hükümlerini egemen kılarak teokratik bir İslam diktatörlüğü kurmaktı en kısa sürede. Ilımlı İslam görüntüsüyle okullarının sayısını artırmak, Gülen’in en büyük hedefiydi. Aynı zamanda medyayı ele geçirmek, tüm siyasi partilerle iyi geçinmek de. Papa’yla görüşmesi salt Türkiye’nin değil tüm İslam ülkelerinin lideri olma amacını taşıyordu. Amacını geliştirmek için eğitimden bankacılık sektörüne, Orta Asya cumhuriyetlerinden Afrika ülkelerine değin, özellikle ABD’de geniş bir eğitim ağı kurmaya başlamıştı FETÖ... Bünyesinde bulunan vakıf, okul ve dershaneleri kullanarak, dış ülkelerdeki siyasetçileri maaşlı “eleman” haline getirip amacına ulaşmaya çalışıyordu. Türkiye’de kimse dokunamıyordu FETÖ’ye... 90’lı yıllarda Türkiye’de sağcısolcu tüm partilerle sıkı ilişkiler kuruyor, medya patronlarını yanına alıp hızlı bir örgütlenme yapıyordu. İyi eğitilmiş gençlerden bir tabanı bu yolla oluşturmuştu Gülen... HHH 2000’li yıllarda yazdığım bir yazıda, FETÖ’yü şöyle anlatıyordum: “Örgütün başı Fethullah Gülen, danışman kadrosu, şehir imamları, esnafı organize eden imamlar, ışıkevleri düzeyinde görevli imamlar, semtlerden sorumlu imamlar, öğrencileri denetleyen imamlar, abiler, ablalar, tecrübesiz öğrencileri eğiten imamlar...” Bugünlerde FETÖ iddianamesinde abileri, ablaları, şehir, semt imamlarını görüyoruz... Bunlar bilinmedik şeyler değil bizim için... 1999 yılında Fethullah Gülen hakkında dava açan DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’e öyle baskı yapıldı ki davayı açtığına deyim yerindeyse neredeyse pişman oldu. İddianamede bulunan ayrıntılar ilginçti... İzmir Maltepe Askeri Lisesi’nde okuyan öğrencilerin cumartesi ve pazar günleri kimi evlere gitmesi, orada eğitim görmesi, DGM Savcısı Yüksel’in iddianamesinde uzun uzun yer aldı. Medyamız bu yaşananlar karşısında savcıyı topa tutup Fethullah Gülen’in safında yer aldı... HHH Gülen’in oluşturduğu örgüt, devletin laik yapısını açık açık yıkmayı amaçlıyordu... 18 yıl önce hazırlanan o iddianameden bir bölüm aktarıyorum: “İstişare kurulu, bölge imamları, şehir imamları, ev imamları gibi illegal yapılanmayla tüm ülkeyi bir ağ gibi sarmıştır. Yine bu yasadışı yapılanmaya bağlı olarak yurtiçinde ve yurtdışında yasal gibi görünen şirketlere, okullara ve vakıflara sahip bulunmaktadır. Bu yapılanmayla büyük ve güçlü bir görünüm arz etmektedir. Örgüt halk üzerinde manevi cebir ve baskı yaratmaktadır.” FETÖ, böyle bir bela işte... Siyasal partilerin ve devletin desteğiyle bugünlere gelindi... AKP iktidara geldikten sonra neler oldu! Anlatmaya gerek var mı?.. Adana’daki oturumda anayasa değişikliği teklifi değerlendirildi. ‘Cumhuriyet adına tehlikeli bir gelişme’ SAVAŞ KÜRKLÜ İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Adana Şubesi “Demokrasi ve özgürlük için, geleceğimiz için, birlikte konuşuyoruz” başlıklı bir panel düzenledi. Adana Barosu’nun eski başkanı Mengücek Gazi Çıtırık’ın moderatörlüğünü yaptığı panelde konuşmacı olan CHP Bursa Milletvekili ve TBMM Anayasa Komisyonu Üyesi Nurhayat Altaca Kayışoğlu, anayasa değişikliğinin toplumu yansıtmadığını belirterek, “Teklif geçerse demokratik rejimin yerine diktatörlük rejimi kurulacak, anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen ilk 3 maddesi de ortadan kaldırılmaya çalışılacaktır. Yasama, yürütme, yargının tek kişiye bağlanarak yok edilmeye çalışılması gayretini sürdüren iktidar, başkana kararname çıkarma yetkisi ile paralel yasama yetkisi veriyor. Bu da demokrasi ve Cumhuriyet adına tehlikeli bir gelişme olur” dedi. Mersin Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim üyesi Doç. Dr. İhsan Kamalak da “Hayır’ların çoğunlukta olduğu anketlerde MHP ve AKP seçmenlerinde kararsızların çok fazla olduğuna dikkat çekici. Önümüzdeki 2.5 aylık sürecin iyi kullanılması durumunda, ‘Hayır’ çıkabilir. Üstelik; yüzde 50+1’in yeterli olduğunu düşünmüyorum. En az yüzde 6570 oranında oy aranması gerekir ve bu referandumun OHAL döneminde olmaması gerekir” diye konuştu. İMO Şube Başkanı Çağdaş Kaya da anayasaların toplumsal uzlaşma metinleri olduğunu vurgulayarak, “Geleceğimizi belirleyecek olan bu değişiklik karşısında göstereceğimiz tepki ve çabamızın düzeyi, bizim kim olduğumuzu da belirleyecektir” ifadesini kullandı. l ADANA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle