07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 31 Ocak 2017 14 haber / yorum TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 918… Alman ve Osmanlı imparatorları, 1. Dünya Savaşı’nı kaybettiler. İmparator Ö1zgen2. Vilhelm tahtı bıraktı. İhtilal sonrasında Cumhuriyet kuruldu. Acar6. Mehmet Vahdeddin tahtı bırakmadı. 1919… Yunanlar (15 Mayıs’ta) İzmir’i işgal ettiler. Mustafa Kemal (19 MayKısa) vSşaamksun’a çıktı. “Milli Mücadele’nin başlayacağının ilk habercisi” olan “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağı” sözlerini içeren Amasya Genelgesi’ni (22 Haziran) yayımladı. Bir taraftan askeri yapılanma, bir taraftan halkın yönetime katılmasının ilk adımlarını attı. Her ilden “seçilecek” üç temsilcinin Erzurum’a gönderilmesini istedi. “Seçilmiş” temsilcilerle (23 Temmuz) Erzurum Kongresi’ni ve ardından (4 Eylül) Sivas Kongresi’ni topladı. “Kuvayi Milliye’nin” tek kuvvet olarak tanınmasının ve ulusal iradenin egemen kılınmasının temel olduğu vurgulandı. 1920… Adolf Hitler “Alman İşçi Partisi’ne” üye oldu. Partinin 25 maddelik programı açıklandı. Adı “Milliyetçi Sosyalist Alman İşçi Partisi” olarak değiştirildi. Bu örgütlenmeye rakipleri “Nazizm”, Türk Dil Kurumu “Hitlercilik” adını taktılar. Mustafa Kemal, başkent ilan ettiği Ankara’da, (23 Nisan) “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi ile “Büyük Millet Meclisi’ni” açtı. 1921… Hitler partinin başına geçti. Parti üyeleri de asker üniforması giyerek Hitler’in ordusuymuş gibi davranmaya başladılar. Hitler, Alman işçi sınıfını “milliyetçi sosyalizm” söylemleri ile etki altına alıp seçim Hi Hitler Özgen Acar Kavşak Nazizm… Kemalizm… Rabiaizm… (1) arifelerinde büyük destek sağladı. Yunanlara karşı 1. ve 2. İnönü ile Sakarya savaşları kazanıldı. Mustafa Kemal’e “mareşal” unvanı ve “Gazi” adı verildi. 1922… “Büyük Taarruz”,  Kurtuluş Savaşı’nın (2630 Ağustos) son aşamasıdır. (9 Eylül) İzmir Yunan işgalinden kurtarıldı. 1923… Lozan Antlaşması (24 Temmuz) imzalandı. (29 Ekim) Cumhuriyet ilan edildi. 1930… Yabancılarca “Kemalizm” kavramının kullanılmasına başlandı. 1932… Cumhurbaşkanlığı seçiminde Hitler, en güçlü rakibi Paul von Hindenburg ile ikinci tura kaldı. İkinci turda Hitler yenildi ve Hindenburg Cumhurbaşkanı oldu. Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası yapılan genel seçimde ise Hitler’in partisi Mecliste en çok sandalyeyi kazandı. Hükümet kurmak için koalisyon gerekiyordu. Hindenburg, koalisyon hükümetini kurması için Hitler’i başbakan atadı. Ancak koalisyon kurulmayınca Hitler, Alman Ulusal Partisi’nin desteği ile ülkeyi yeniden genel seçim sürecine soktu. Almanya’da o tarihlerde Meclisin toplandığı Reichstag’ta çıkan büyük yangın, Hitler’e diktatörlük kapısını araladı. Yangının Hitler’in partisince çıkartıldığı iddia edildi. Hitler, Hindenburg’a imzalattığı bir çeşit OHAL kararnamesi ile vatandaşların çeşitli kişisel ve siyasal haklarını kısıtladı. Ardından Hitler’in partisi ve Alman Ulusal Partisi dışındaki tüm partilerin seçim çalışmaları durduruldu. Hitler’in partisi, bu koşullarda yüzde 44 oy ile tek başına iktidar oldu, ama salt çoğunluğu elde edemedi. Daha çok yetki isteyen Hitler’e diktatörlük yolu açıldı. 1933… Hitler, Meclisten “geçici” yetkiler istedi. Hitler’e ve hükümetine “Meclisin salt çoğunluğunun onayına gerek görmeden yasa yapma yetkisi” istedi! Bu istemin kabulü için Meclisin üçte birinin “evet” demesi gerekiyordu. Oylamanın yapılacağı gün Hitler’in polisi Meclisi kuşattı. Bazı toplumsal demokrat milletvekilleri Meclise sokulmadı. Seçimlerden önce 81 Komünist milletvekili de gözaltına alındı! 1934… Kadının “vatandaş” sayılmasına bile karşı çıkan milletvekillerinin neredeyse çoğunlukta olduğu bir Meclis’te, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın içinde yoğrulan Türk kadınının ileri toplumlardaki gibi hak sahibi kılmak için ilk adımları attı. Türk kadını (5 Aralık) seçme ve seçilme hakkına kavuştu. Demokrasinin beşiği Fransa ve İsviçre gibi ülkelerde kadınlar henüz bu haktan yoksundular… (Devam edecek…) Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] İddianameyi bekliyoruz ERGİN CİNMEN Avukat Artık tutuklamanın ne olduğu biliniyor. Gerçi şimdi terör, dış politika ve anayasa meselesi daha çok konuşuluyor ama kısa bir süreye kadar ve de yıllarca (Ergenekon, Balyoz, Oda TV kod adlarıyla anılan davalar nedeniyle) televizyon ekranlarında tutuklamanın ne olup ne olmadığı defalarca konuşuldu. Tutuklama nedir? Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için biz de altını çizelim: Tutuklama bir yargılama tedbiridir. Ceza hükmü vermeden insanların cezaevlerinde tutulabilmesi için onun suçluluğunda kuvvetli belirtiyi gösteren delillerin de bulunması yeterli değildir. Tutuklanmadığında haklarında toplanmamış delil varsa onların karartılmasının, ortadan kaldırılmasının önlenmesi için, kaçacağını gösteren belirtiler bulunuyorsa, kaçmasının önlenmesi için ve ancak bu durumda tutuklamaya başvurulabilir. Örneğin, Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, hakkında tutuklama maksadı ile yakalama kararı çıkarıldığını öğrenir öğrenmez ülkesine dönmüş ise, avukat Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör yeri belli yurdu belliyse ve kaçacağını gösteren somut şüphe yoksa tutuklanamaz. Bir profesör dersini verirken, gazeteci yazısını yazarken, karikatürünü çizerken, gazetesini çıkarırken yukarıda yazılı koşullar yok ise masasından alınıp palas pandıras hapse sokulamaz. Yargısız infaz Peki, tüm bunlara rağmen ve ortada hiçbir tutuklama nedeni yokken bir terör savcısı istedi diye, bir sulh ceza hakimi hemen tutuklama kararını bastırırsa ve arkasından bir de o savcı tarafından gizlilik kararı verilip dosya savunmaya kapatılırsa ve bu, o ülkenin tüm adliyelerinde aynı yoğunlukta olursa bunun adı nedir? Söyleyelim: Yargısız infaz. Cezaevlerinde haklarında hangi kanıtların bulunduğunu bilmeden aylardır yatan yüzlerce insan var. Ve biz avukatlar içinde ne olduğunu bilmediğimiz dosyalara dilekçeler koyuyoruz, belki uyar diye. Aslında tutuklanmıyorsunuz bir yerde tutuluyorsunuz. Tıpkı 11 Cumhuriyetçi gibi... Yargısız infaz, çok uğursuz bir hali adlandırır. Otoriter, totaliter ve faşist rejimlerin gidişatının ilk sinyalleri, hukuka aykırı tutuklamak suretiyle yapılan yargısız infazlarla verilir. Yargısız infazlar, medya otosansürüne yol açan gazeteci, yayıncı tutuklamaları ile başlar, sokak arası insan avlarıyla devam eder. Tedavide geç kalınırsa hastalık, geç etkilerini bazen iki üç nesil devam ettirebilir. ‘Tutulanlar’ Ve biz oraya doğru koşar adım gidiyoruz. Terör savcıları ile sulh ceza hâkimleri iktidar medyatörlerinin işaret ettikleri muhaliflerin çoğunu daha bugünden, tutuklamak suretiyle enterne ettiler. Gizli kapalı hiçbir yanı olmayan dosyalarla ilgili gizlilik kararları verdiler. Adliyelerin en üst katlarında kendilerini görünmez, soru sorulmaz kıldılar. Cezaevlerinde haklarında hangi kanıtların bulunduğunu bilmeden aylardır yatan yüzlerce insan var. Ve biz avukatlar içinde ne olduğunu bilmediğimiz dosyalara dilekçeler koyuyoruz, belki uyar diye. Yani aslında tutuklanmıyorsunuz bir yerde tutuluyorsunuz. Artık şu anlaşıldı: Terör savcıları ile anlaşan sulh ceza yargıçlarının birlikte örmüş oldukları bu tutulma duvarı, ayda bir verilen şablon tutukluluk halinin devamı kararlarına yapılan şablon itirazlarla aşılamayacak. İçinde bulunduğumuz rejim, olağanüstü hal rejimini çok aşmış durumda. İki olumsuz karar Tam da “Ama hukukta çare tükenmez, Anayasa Mahkemesi var, anlı şanlı 2010 referandumu ile getirilen Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı denen bir hak var. Nitekim Balyoz, Ergenekon, Can Dündar/ Erdem Gül kararları var, Anayasa Mahkemesi gerçekten de hukuk üretiyor” derken iki olumsuz haber geldi. Birincisi, 15 Temmuz’dan birkaç gün sonra tutuklanan Anayasa Mahkemesi’nin iki yargıcı ile ilgiliydi. Tutuklama üzerine Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu toplandı ve onların tutuklanmasıyla ilgili olarak oluşturulan dosyalarını incelemeden, “sosyal çevre bilgisi” denen bir kıstasla görevden attı. İkinci haber ise Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Aslan’dan geldi. Aslan, “15 Temmuz’dan itibaren önümüzde 80 bin dosya birikti. Benim yargıçlarım süpermen değil” dedi. Yani galiba yalnızca bize mahsus bir deyiş olan “Türkiye’de deniz bitti” haline ulaşmış olduk. Hukukta çare tükenmez diyorsak önümüzde tek yol kaldı: AİHM. Ancak AİHM zaten 15 Temmuz’dan önce tıklım tıkıştı. Önünde yedisekiz yıldır bekleyen pek fazla dosya var. Üstelik yalnızca Türkiye’ye değil 800 milyonluk bir Avrupa nüfusu da onun eline bakıyor. Şimdiden Anayasa Mahkemesi kararını beklemeksizin AİHM’ye giden pek çok dosya var. Türkiye yalnızca kendi hukuk düzenini değil AİHM’yi de çökertme yolunda hızla ilerliyor. İddianameyi bekliyoruz O zaman terör savcılarının bir an önce ellerindeki soruşturmaları bir iddianameye bağlayıp davalarını ağır ceza mahkemelerine açmaları gerekiyor. Yaşanan bu hukuk trajedilerini ancak ağır ceza mahkemelerinin çözeceğine inanıyorum. Nitekim önümüzde Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay örneği var. Bu dava açılmasaydı, ilgili terör savcısı ile ilgili sulh cezalar önünde hâlâ tutuklu bekleyeceklerdi. Evet Cumhuriyetin her gün tekrarladığı gibi iddianameyi bekliyoruz. Hem de çok ivedi. 31 OCAK 2017 SAYI: 33354 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Saldırı tesadüfmüş! Savcı, CHP’li Tezcan’a yönelik silahlı saldırının planlı olmadığını öne sürdü. Saldırgan için 6 yıldan 12 yıla kadar hapis istendi Yol ayrımında ‘hayır’lar ve ‘evet’ler Meclis’ten “geçirilen” referandum önerisinde “evet” ve “hayır”ın ne anlama geleceğini yediden yetmişe, cahilden aydına, zenginden fakire halkın çok iyi anlaması gerek. “Anlasınlar” demek yetmez. AKP, CHP, MHP, HDP, partiler dışındaki tüm sivil toplum örgütlerinin bunu iyi “anlatmaları” Türkiye’nin yarını açısından yaşamsal önem taşıyor. Var olmak ya da yok olmak arasında bir seçim kadar önemli. “Evet” ve “hayır”ları sıralayalım; Yargı düzeninin bir adam tarafından belirlenmesine “hayır”. Dinciliğe ve yobazlığa “hayır”, inanç özgürlüğüne ve laikliğe “evet”. Diktatörlüğe ve antidemokratik düzene “hayır”, demokrasi içinde kuvvetler ayrılığına “evet”. Yönetimlerin “denetim dışı” bırakılmalarına “hayır”, denetim ve şeffaflığa “evet”. Kulluk düzenine “hayır”, hukukun üstünlüğüne “evet”. Kadınerkek eşitsizliğine “hayır”, eşitliğine “evet”. Basında baskı ve kısıtlamalara “hayır”, basın özgürlüğüne “evet”. Irk ve din ayrımcılığına “hayır”, birlikte eşit koşullarda yaşamaya “evet”. Çağdışı ve dinci eğitime “hayır”, çağdaş ve pozitif bilime dayalı eğitime “evet”. Sadece sandık demokrasisine “hayır”, katılımcı demokrasiye “evet”. Partidevlet bütünleşmesine “hayır”, parlamenter rejime “evet”. Üniversite özerkliğini ortadan kaldıran merkezci ve otoriter yönetime “hayır”, üniversitelerin idari ve bilimsel özerkliğine “evet”. Partili cumhurbaşkanına “hayır”, tarafsız olana “evet”. Sanata ve sanatçılara getirilen yasak ve kısıtlamalara “hayır”, sonsuz sanat özgürlüğüne “evet”. Sevr’e “hayır”, Lozan’a “evet”. Her türlü askeri ve sivil darbelere “hayır”, çağdaş demokratik düzene “evet”. Dinci odaklı örgütlenmelerin düzene egemen olmalarına “hayır”, demokratik ve toplumcu örgütlenmelere “evet”. Saydıklarıma eklenecek daha çok şey var: Siyahla beyaz gibi ayrılırlar. “Evet”ler ve “hayır”lar arasındaki karşıtlık çok nettir: biri demokrasiden uzaklaştırır, otoriter ve totaliter bir düzene, yani faşizme götürür, diğeri ise çağdaş ve demokratik bir düzene götürür. ‘İyileri’ dışlayan bir düzen mi? AKP’ye bakıyorsunuz: Abdüllatif Şener gibi çok değerli bir insan partisinden ayrılmak zorunda bırakılıyor: çok olumlu, yararlı şeyleri savunduğu için: ülkenin ulusal çıkarları için çaba gösterirken dışlanıyor. MHP’de Ümit Özdağ’dan Meral Akşener’e kadar cumhuriyeti, Atatürkçülüğü savunan birçok milliyetçi adeta kovuluyorlar, Türkiye’nin yararına görüşleri savundukları için. Bir FETÖ komplosu ile Deniz Bölükbaşı’nın da yolu kesildi. CHP’de bile Onur Öymen, Süheyl Batum, Nur Serter, Umut Oran, Birgül Ayman Güler ve birçokları ayrılıyorlar. Komplo kurulan Deniz Baykal’ın başına gelmedik kalmıyor. Atatürk Türkiye’sinin değerlerini korumaya çalışan insanlar dışlanıyorlar. Partilerin (ve Meclis’in) iç yapısı zamanla değiştirilerek 18 maddelik son öneriyi çıkaracak hale getiriliyor. Hem de kadınların bile fiziki kavga ve şiddete dahil olduğu bir ortam yaratılarak. Ve sonuçta Türkiye nisanda “evet”lerini, “hayır”larını sıraladığım siyahla beyaz kadar zıt, ayrıştırmacı ve keskin bir ortama sokuluyor. Terör, Güneydoğu, Suriye’de çatışmalar ve “OHAL” ortamı içinde yeni bir rejime götürülmek isteniyor. BOP için Lozan’ın tersyüz edilmesine yönelik çok kuvvetli sinyaller var. Irak ve Suriye’de Kürdistan kantonları, Güneydoğu’da çatışmalar, içerde rejim değişikliği: FETÖ, PKK, IŞİD, Irak ve Suriye’de savaş: ülkemiz sanki bir sonuca doğru götürülüyor. Halk bu gerçeği görmek zorunda. Aklı başında kalan insanlar ve kurumlar bütün bunları halka anlatmak yükümlülüğünde. Yoksa ülke yarın Afganistan’a döner. Kimse, “bize bir şey olmaz” diye kendini aldatmasın. Ankara’nın Esad’la savaşı, Suriye Kürt kantonuna neden oldu. Trump, “Suriye’de güvenli bölge” diye Kuzey Irak’taki eski senaryoyu tekrarlıyor. Putin, yeni Suriye anayasası önerisinde bu kantona Kürtlere özerklik ile yeşil ışık yakıyor. Ve iktidar “tek adamlı bir anayasa” istiyor. Sonuç belli değil mi? Televizyonlardaki kimi uzmanlar da, acaba Trump ne istiyor diye saçmalamazlar mı? Aptalı oynaya oynaya bu hale geldik zaten. “Kara mizah” bu olsa gerek… Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.41 06.25 06.47 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08.10 13.24 16.00 07.52 13.09 15.48 08.12 13.32 16.14 Akşam 18.26 18.13 18.39 Yatsı 19.48 19.33 19.58 CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Aydın Milletveki letvekili Bülent Tezcan’ı tasarlayarak vurduğu iddia edilse de bu li Bülent Tezcan’ı silahla yarala na dair yeterli kanıt bulunmadığı yan A.S. için savcı, 6 yıldan 12 ifade edildi. İddianamede, eylemin yıla kadar hapis cezası talep etti. terör ya da örgütlü suç olduğuna İddianamede, zanlının tesadüfen ilişkin de delil bulunmadığı belir saldırının gerçekleştiği lokanta tildi. Sanık A.S.’nin Milletvekili ya gittiği, hayati bölgelere ateş Tezcan’ı imkânı olmasına rağmen etmediği, tek kurşun sıktığı, bu öldürmediği vurgulanan iddiana nedenle de örgütlü ve planlı bir mede, “Atış mesafesi, olayda kul saldırı olmadığı öne sürüldü. CHP’li Tezcan’a yönelik, geçen Bülent Tezcan lanılan silahın niteliği, tabancada başka mermi olmasına ve kendi 29 Ekim akşamı bir restorandaki yemek sini engelleyen kimse bulunmamasına rağ sırasında düzenlenen silahlı saldırıya iliş men ateş etmeye devam etmemesi, müşte kin iddianame tamamlandı. İddianamede, kinin hayati bölgesine ateş etme imkânı ol Bülent Tezcan ve yaklaşık 30 kişilik par masına rağmen bacak kısmına ateş etme tili grubun olayın yaşandığı restorana gi si göz önüne alındığında, şüpheli A.S.’nin deceğinin önceden belli olmadığı, yemek yaralama kastıyla hareket ettiğinin kabulü planının son anda yapıldığı belirtildi. A.S. gerekir” dedi. İddianamede, A.S. hakkında ve diğer şüpheli F.Y.’nin de başka bir res silahla kasten yaralama suçundan 6 yıldan torana gitme planı yaparken son anda ay 12 yıla kadar hapis cezası istenirken, kaç nı restorana gittiği, şüphelilere Bülent masına yardım eden İ.T. ve masadaki çatal Tezcan’ın o restorana gideceği yönünde ve kaşıklardaki parmak izlerini sildiği be bilgi verildiğine dair kanıt olmadığı, HTS lirlenen F.Y. hakkında 6 aydan 5 yıla kadar kayıtlarına (telefon iletişim kayıtları) göre hapis cezası talep edildi. şüphelilerin rezervasyonu 16.47’de yap A.S., Aydın’ın Kuşadası ilçesine bağlı Gü tırdığının tespit edildiği kaydedildi. zelçamlı bölgesinde yakalanmış ve dört Kabul edilen iddianamede, A.S.’nin Mil gün sonra da tutuklanmıştı. l DHA Sanatçı tarafını hepimizin hayranlıkla izlediği İTÜ İnşaat Fakültesi 1951 mezunları dönemi Sınıf arkadaşımız YÜKSEL ÜNSAL’ı kaybetmiş bulunuyoruz. Üzüntümüz sonsuzdur. Ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyoruz. İZZETTİN SİLİER 28.01.2017 tarihinde nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. AYHAN UYSAL C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle