25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR 13 yaşındaki Aylin Romanya’nın birincisi Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuarı Klasik Gitar Bölümü öğrencisi 13 yaşındaki Aylin Çelik, Romanya’da düzenlenen Eduard Pamfil Uluslararası Genç Gitar Festivali’nde birinci oldu. Başkent Bükreş’te düzenlenen yarışmaya birçok ülkeden yüzlerce yarışmacı katıldı. Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuarı Klasik Gitar Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Özkanoğlu’nun öğrencisi Aylin Çelik de yarışmada 1113 yaş kategorisinde mücadele etti. Çelik, Jo hann Sebastian Bach’ın “La minör Füg” ile Nikita Koshkin’in “Usher Waltz” adlı eserlerini gitarı ile seslendirdi. Jüriden tam not alan Çelik, dünyanın dört bir yanından gelen yarışmacıları geride bırakarak birinci oldu. l DHA Salı 10 Ocak 2017 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK kultur@cumhuriyet.com.tr ‘İnsan uslanmayan hayvan’ Nâzım Hikmet’in yazdığı, Emrah Eren’in yönettiği Tiyatroadam’ın oyunu ‘İvan İvanoviç Var Mıydı Yok Muydu?’ yarın Afife Jale Sahnesi’nde sahnelenecek ‘Hırs’, fazlası insanı insan olmaktan çıkarmaz mı? Yaltaklık, güçlü olma tutkusu, erdemle rini hiçe sayma... ‘Her şeyden önce ya ni’, önemli olan “insan’ olmak değil mi?... Kimdir bu İvan pe ki soruyorum size sahi “İvan İvanoviç Var mıy dı, Yok muydu?”... Tüm bu soruların sorulduğu, ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK oyundan sonra da kendi kendimize sorduğumuz, hatta sorguladığımız cümlelerle dolu bir oyun. Bir kasaba amiri olan Sergey Kons tantinoviç Petrof, dürüst, yardımse ver, yani sevilen bir insan... Petrof’un erdemleri ve otoritesi arasında yaptı ğı seçimlerin oyunundan bahsediyo rum. Nâzım Hikmet’in “İvan İvano viç Var Mıydı, Yok Muydu?” adlı oyu nu bir süredir sahneleniyor. Emrah Eren’in yönettiği oyunda Petrof’u Fa tih Koyunoğlu canlandırıyor. Tiyatroadam ustaca sahnelediği oyun larla uzun süredir adından söz ettiriyor. Birbirinden başarılı olan ekibi, yine son oyunları “İvan İvanoviç Var Mıydı, Yok Muydu?” için ayakta alkışlamak gerek. Nâzım Hikmet’in Sovyet temalı tek yapıtı “İvan İvanoviç Var Mıydı, Yok Muydu?” Sovyetler Birliği yöneticileri nin bürokratlaşarak halktan kopmasını, giderek sınıflaşmasını ele alıyor. Öküze benzemek için şişen kurbağa lara, arslan postu giyen eşeklere Nâzım Hikmet‘in tiyatro diliyle verdiği bir ya nıt aslında “İvan İvanoviç Var Mıydı, Yok Muydu?”. İskeleti çok doğru kurul muş, karakterleri ustaca betimlenmiş, tansiyonu yüksek, başlangıcından finaline yavaş yavaş tırmanan ivmesi ve güçlü mizahıyla seyir zevkini zinde tutan bir metin... Eren, günümüze ustalıkla uyarlamış oyunu, “Eserin yazıldığı dönem itibarıyla odağında tuttuğu Sovyet bürokrasisi eleştirisini; bugünün ko şullarında merkezde tutmanın doğruluğunu sorgulayarak başladığımız provalarla vardığımız son, metnin çatısını koruyan ama bugünün koşullarıyla yeniden okuyan bir çehreye dönüştü” diyor. Oyunun başında, bulunduğu makamı kasabalıların hizmetinde kullanan Pet Bir ‘totalitarizm üçlemesi’... Eren’e sahnelediği oyunlardaki benzerlikleri soruyoruz, o da bu sarmalın farkına varmış. “Son üç sezondur sahneye koyduğum üç oyunu (George Orwell “Hayvan Çiftliği”, İnci Aral “Kıran Resimleri” ve Nâzım Hikmet “İvan İvanoviç Var Mıydı, Yok Muydu?”) sahnelenme sırasına göre bugün yeniden okuduğumda enteresan bir sarmal oluştuğunu ben de fark ettim. “Hayvan Çiftliği” insan’ın sistem’e; “Kıran Resimleri” sistem içindeki insan’ın insan’a; “İvan İvanoviç Var Mıydı, Yok Muydu?” ise sistem’in insan’a ettiğini paylaşıyor seyircisiyle. Tesadüfi bir “Totalitarizm Üçlemesi”... Dilerim bu üçleme; dörtlemeye, beşlemeye dönüşmeden son bulur ve tarihin ağır şamarı olmaksızın kaçmak üzere olan tramvayın sahanlığına tutunarak vicdanlarımızı yeniden inşa edebiliriz...” Çağdaş sanat Emel Mathlouthi billboardlarda rof, zamanla, hem çevresinin şişirmesi hem de zayıf kişiliği yüzünden o makamın esiri bir ‘otoriter’e dönüşüyor. Bu dönüşümün yarı tatlı hikâyesini seyrediyoruz sahnede. Eren, “Petrof’un dönüşümünün hikâyesi çok ustalıklı yazılmış, evet; ancak sadece bu dönüşüme odaklanmak, oyunu oradan okumak bugünün seyircisi için yeterli olmayacaktı. Sonu az çok kestirilebilir bir dönüşüm çünkü bu. Metne bu dönüşümün hangi ellerce, nasıl bir sistemle gerçekleştirildiği sorusunu sorduğum an gerisi de çorap söküğü gibi geldi açıkçası. Tasarlanmış, kurgulanmış, sayısız kez sağlaması alınmış bir “proje”nin nesnesi haline geldi Petrof” diyor. Eren oyunda, Petrof’un dönüşümüne değil, bu dönüşümün nasıl ve hangi ellerce gerçekleştirildiğine odaklanmış. Bir sistem dahilinde adım adım planlanan bir “proje”nin öznesi haline dönüşen Petrof’un, sunulan seçeneklerden hangisini tercih edeceğini izliyoruz oyun boyu. Petrof’u dönüştüren “proje”nin kullandığı elementler bu “proje” için özel üretilmiş olmalıydı diyen Eren, “Tasarlanan görselin değişen, dönüşen ve en önemlisi Petrof’u bu sarmalla büyüleyen bir plastiği olmalıydı. Kullanılan müzik, ışık, renk ve malzeme seçimleri bu ‘proje’yi Petrof’a uygulayabilmek için hipnotik bir etki yaratma amacı güdüyor” diyor ve ekliyor; “gerisi izleyicinin hayal gücüne kalmış.” Oyunda Aşkın Şenol, Fatih Koyunoğlu, Deniz Özmen, Berk Yaygın, Gökhan Azlağ, Baransel Gürsoy ve Pınar Tuncegil rol alıyor. Dekor, kostüm, ışık, müzik ve oyunculuktaki gerçekliğiyle sezonun en iyilerinden diyebileceğimiz “İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu?” adlı oyundaki ‘İvan’ her yerde, hatta şu an arkanızda... Siz nerede olduğunu bilin, farkında olun yeter. Boşuna söylenmemiş ‘İnsan uslanmayan bir hayvan’... (Oyun, 11 Ocak Çarşamba Ortaköy Afife Jale Sahnesi 20.30, 19 Ocak Perşembe Semaver Kumpanya Çevre Tiyatrosu 20.30, 25 Ocak Çarşamba Ortaköy Afife Jale Sahnesi 20.30, 30 Ocak Pazartesi Yunus Emre Kültür Merkezi Müşfik Kenter Sahnesi 20.30’da sahnelenecek.) İlki geçen eylül aralık aylarında düzenlenen “Çağdaş Sanat Açıkhavada” projesinin ikinci sergisi “İnsan Eli Değmiş Gibi”, ocak ve mart aylarında İstanbul’daki Ströer Kentvizyon billboardlarında izlenebilecek. Artnivo sanatçıları Basako, Özlem Demirel ve Sibel Diker’in çalışmalarına yer veren seçki, geometrik formlar içinde özenle sınırlandırılmış yeryüzü görüntülerini bir araya getiriyor. Yeryüzünü insan elinin değmediği haliyle görmeye alışkın olmayan şehirli gözünün, yeni bir estetik algıyla çevresini yorumladığı düşüncesinden yola çıkan fotoğraflar, İstanbullularla kısa karşılaşmalar yaşıyor. Basako’nun, ismini Haruki Murakami’nin 1Q84 isimli kitabında geçen bir cümleden alan “Ruhumdan başka hiçbir şeyim yok” isimli kolajında, gerçekliğiyle oynanmış doğa ve şehir manzaraları geometrik formlarda iç içe geçiyor. Doğal ve yapay bir arada Yeryüzüyle kurulan ilişkiye başka açıdan bakan Sibel Diker, “Beyaz Bayrak” isimli çalışmasında, beyaz bayrağın teslimiyetin simgesi ola rak kullanılmasından yola çıkarak, ipleri çoktan insana vermiş doğayı düşündürüyor. Buruşturduğu doğa fotoğraflarını tekrar fotoğraflayarak adım adım doğayı kendisinden uzaklaştıran Diker, en sonunda elde ettiği imajı da teslimiyet bayrağı olarak sergiliyor. “Tatilde” serisi ile seçkide yer alan Özlem Demirel ise doğayla kendisi birebir oynayarak yaptığı yerleştirmelerin belge fotoğraflarını sergiliyor. Geometrik şekillerde kesilmiş renkli pleksi parçalarını el değmemiş bir sahile yerleştirip, güneş ışığı ile birlikte etkileşime girişini gözlemleyen Demirel, doğal ve yapayın bir arada yarattığı manzarayı fotoğraflıyor. Üç sanatçının fotoğrafları şehir manzaraları içinde konumlanan billboardlarda ocak, şubat ve mart aylarında İstanbullularla buluşacak. Sergiyi cagdassanatacikhavada.com sitesinde online olarak ziyaret etmek mümkün. Nükhet Duru CRR’de müzik dolu bir hafta İBB Cemal Reşit Rey Konser Salonu, bu hafta Arap dünyasının güçlü sesi Emel Mathlouthi ile klarnet virtüözü Serkan Çağrı’yı aynı sahnede buluştururken İBB Kent Orkestrası, Mehmet Erenler, Ensemble Olivinn ve Nükhet Duru’yu İstanbullu müzikseverlerle bir araya getirecek. Güney Afrika ritimleri ile modern elektronik ezgileri müziğinde harmanlayan Arap dünyasının güçlü sesi Emel Mathlouthi ile dünya ca ünlü klarnet sanatçısı Serkan Çağrı, 17 Ocak Salı günü 20.00’de CRR’de aynı sahneyi paylaşacak. İBB Kent Orkestrası, orkestra şefi Kamil Coşkun anısına 18 Ocak Çarşamba günü 20.00’de özel bir konser verecek. Mehmet Erenler, 19 Ocak Perşembe akşamı 20.00’de bağlaması ve saz arkadaşlarıyla birlikte Anadolu halk müziğinin çeşitli yöresel tavırlarından örnekleri sunacak. Piyanist ve besteci Si nem Altan, solist Begüm Tüzemen, Anadolu sazları ve gitar yorumcusu Özgür Ersoy, perküsyonist Axel Meier, keman virtüözü Daniel Weltlinger ve kontrbas sanatçısı Horst Nonnenmacher’den oluşan, Almanya’nın en ilginç gruplarından biri olan Ensemble Olivinn 20 Ocak Cuma 20.00’de, pop müziğin güçlü seslerinden Nükhet Duru 21 Ocak Cumartesi akşamı 20.00’de CRR Sahnesi’nde müzikseverlerle buluşacak. ‘Ormanlardan Hemen Önceki Gece’ Uniq Hall’de Rıza Kocaoğlu’nun ödüllü performansıyla “Ormanlardan Hemen Önceki Gece” oyunu 11 Ocak Çarşamba akşamı Uniq Hall’de sahnelenecek. Yönetmenliğini Melis Tezkan ve Okan Urun’un üstlendiği, BernardMarie Koltès imzalı tek kişilik oyun, Kocaoğlu’nun canlandırdığı oyun kişisinin anlattığı hikâyelerden oluşuyor. Oyundaki performansıyla Kocaoğlu; Tiyatro Eleştirmenleri Birliği tarafından ‘Yılın Erkek Oyuncusu’, Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema ödüllerinde ‘En Başarılı Erkek Oyuncu’, Magazin Gazetecileri 21. Altın Objektif ödüllerinde ise ‘Tiyatroda En İyi Erkek Oyuncu’ seçildi. Refik Erduran ve Mazlum Göknel uğurlandı Oyun yazarı, gazeteci ve yazar Refik Erduran ile emekli gazeteci Mazlum Göknel son yolculuklarına uğurlandı. Refik Erduran ve Mazlum Göknel için Zincirlikuyu Camii’nde dün cenaze töreni düzenlendi. Kar yağışı altındaki törene Erduran ve Göknel’in aileleri, akrabaları ve sevenleri katıldı. Kılınan cenaze namazının ardından Erduran ve Göknel’in cenazeleri, Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. 15 Şaşırtmacalı Hurrem ‘Gayri Resmi Hurrem’, yazarı Özen Yula’nın rejisiyle Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahneye çıkartıldı. ‘Resmi tarih’in dışına çıkan ve düşsel bir ortamda geçen oyun dönem başından bu yana sunuluyor. Yula’nın ‘Gayri Resmi Hurrem’i, Orhan Asena’nın 1960’ta yazdığı, tarih oyunu ‘Hurrem Sultan’dan yaklaşık kırk yıl sonra, Meral Okay’ın 2011’de başlattığı ve ölümünden sonra da 2014’e dek süren Hurrem karakterinin ve oyuncu Meryem Uzerli’nin magazin gündeminin ilk sırasına yerleştiği TV dizisi ‘Muhteşem Yüzyıl’dan da on üç yıl önce, 1998’de yazılmıştı. ‘Resmi tarih’in yazmadığı öykü İlk kez 2003’te İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından Ayşenil Şamlıoğlu’nun rejisiyle sahnelenen, müziğini Can Atilla’nın yaptığı – çok uzun süre seyirciyle buluşan oyun, yazarına ve uygulamacılarına ödül üstüne ödül getirmişti. Özen Yula, Hurrem’in kişiliğinde erkekegemen Osmanlı dünyasının saray ortamında ‘kadın olma’ olgusunu işlerken, oyununu en sıradan kadınsı duyarlıklardan en korkutucu siyasi tutkulara uzanan geniş bir çerçeve içinde ivmelendiriyor. Oyun, ailesinden, yurdundan, dilinden, dininden, yaşam biçiminden kopartılarak Osmanlı sarayına tutsak edilmiş bir genç kadının duyarlıklarını dile getiriyor. Hurrem’in, en doğal özgürlüklerden yoksun kalmanın yarattığı çaresizliği aşarak, milyonlarca insanın yazgısına hükmetme gücüne ulaşan serüvenini şiirsel bir metinden izliyoruz. Yula’nın metni, iç içe gelişen ‘şaşırtmacalı’ ‘oyun’larla devindirilmiş. Oyundaki, ‘söz’ ağırlığı, böylece, sahne olayını ‘kıvrak’ kılacak buluşlarla dengeleniyor. ‘Minyatür’ konsepti ön düzeyde Topkapı Sarayı’nın, kimsenin giremediği, gizli bir odasında geçtiği izlenimini veren ve Hurrem’in yaşamına ilişkin birçok öykünün, çeşitli ‘oyun çıkarma’ yöntemleriyle dile geldiği, son aşamada da yalnız Hurrem’in değil, çocuk yaştayken Osmanlı dünyasında cariyeliğe yazgılanmış tüm kadınların öyküsü olup çıkıveren bu oyun ‘açık biçim’ tiyatronun modern çeşitlemeleri arasında ön sıralarda yer alıyor. Özen Yula sahne metnini, açık biçim tiyatroya çok yakışan, ‘minyatür’ konseptiyle donatmış: Hem gerçeği yansıtan, hem de ‘gerçekçi perspektif’e uymadığı için ‘oyunsu’ (teatral) bir izlenim veren ‘minyatür’ geleneği, daha salona girmeden karşılıyor sizi. Cariye giysileri içinde, Banu Demir’in koreografisiyle salınan genç sanatçılar, az sonra tüm sahne devinimini belirleyecek olan ‘minyatür’ duyarlığının altını çiziyor. Sonra Hakan Dündar’ın, Osmanlı motiflerini, kendi deyişiyle, ‘hikâyenın ışıltıları’nı sağlamak için kullandığı paravanalar, sandıklar ve yaldız varaklı ağaçların yaşama geçeceği sahne tasarımıyla buluşuyorsunuz. Funda Karasaç’ın giysilerinin albenisi, Hurrem Sultan’ı ve cariye Hurrem’i canlandıran iki sanatçı sahnede devinirken, salona girmeden önce bir moda defilesi izlercesine baktığınız tasarımlardan çok daha öte anlam kazanıyor. Yalnız Karasaç’ın düş dünyasının zenginliği değil, tasarımları gerçekleştiren terzilerin özenli el emeği de değerleniyor. Büyülü gerçekçilik Yönetmen Yula, çeşitli canlandırmaları ve anlatıları ‘ortaoyunu’, ‘kukla tiyatrosu’ ve ‘gölge oyunu’ biçemlerini devreye sokarak hareketlendiriyor. Genel ‘minyatür’ konseptini bu biçemlerle zenginleştiren iki sanatçı İpek Atagün Gezener (Hurrem Sultan) ve Gülin Ersoy (Cariye Hurrem) hem salona yaydıkları trajik/komik enerjiyle, hem de ‘oyun içindeki oyun’lardaki değişik duyarlıkları kusursuz geçişlerle sunarak, oyunculukta ustalığa geçtiklerini kanıtlıyorlar. Yönetmenin amaçladığı ‘büyülü gerçekçilik’ Yakup Çartık’ın ışık tasarımıyla ve Turgay Erdener’in müziğiyle bütünlenirken, biz de kusur bulunamayacak düzeyde incelikle işlenmiş bir Devlet Tiyatroları yapımı izlemenin keyfini yaşıyoruz. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle