13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Tarık Akan bugün son yolculuğuna uğurlanıyor ğı belgesel gösterilecek. Akan’ın dostlarının konuşmalarının ardın Türk sinemasının unutulmaz aktörü, yazar, aktivist, Nâzım Hikmet dı. Akan’ın sevenleri, sanatçı ve aydın dostları, bugün saat 14.00’de İstanbul dan Akan’ın kurucusu olduğu İstanbul Bakırköy Özel Taş Mektep Ço Kültür ve Sanat Vakfı kurucu üyelerin Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ndeki cuk Korosu, şef İbrahim Yazıcı’nın yö den Tarık Akan bugün son yolculuğu törende buluşacak. Tiyatro sanatçısı Or netiminde bir şarkı seslendirecek. Ayrı na uğurlanıyor. Vakıf, Akan’ın cenaze han Aydın’ın sunumuyla gerçekleşecek ca, gazetemiz köşe yazarlarından, bes 16 Pazar 18 Eylül 2016 töreni için program detaylarını açıkla törende, Nebil Özgentürk’ün hazırladı teci ve piyanist Fazıl Say ve Nâzım Hik Tarık Akan’ı öldüren sancıEDİTÖR:ÖZNUROĞRAŞÇOLAK met Korosu da yine Tarık Akan’ın sanatçı dostlarının katılımıyla kısa bir dinleti sunacak. Tarık Akan, tören sonrasında Teşvikiye Camii’nde kılınacak ikindi namazının ardından, yaşamının büyük bölümünü geçirdiği Bakırköy’deki Zuhuratbaba Mezarlığı’ndan son yolculuğuna uğurlanacak. Unutamadığım bir an var: “Nâzım” belgeselinin montajındaydık. Stüdyoda Genco Erkal, Usta’nın Paris’te yazdığı şiirini okuyor, Fazıl Say, piyanosu başında ona eşlik ediyordu: “Gördüm şükür, gördüm şükür/ Bugünü de gördüm şükür...” Nâzım’ın gördüğü, Paris sokaklarına coşkun sular gibi akan 200 bin işçiydi. Ülkesinde özlediği manzaraya Paris’te tanık olmuş, heyecanla bu şiiri yazmıştı. Moskova’da, Bakü’de, Sofya’da Nâzım’ın izini sürmüştük Tarık Akan’la... Rusya’dan getirdiğimiz bir filmin içinden Şair’in Paris’te çekilmiş görüntüleri de çıkmıştı. Evet, o yürüyüşü izlerken çekilmişti. Gözleri parlıyordu mutluluktan... Genco Erkal’ın sesi, Fazıl Say’ın müziğiyle birleşip görüntülerle eşleştiğinde öyle bir manzara çıktı ki ortaya, Tarık Akan gözyaşlarını tutamadı yanımda... Şiir sürüyordu: “Ah bu yürek, ah bu yürek, ah bu yürek/ Bu enfaktlı, bu mendebur, ah bu yürek/ Koymadı ki aralarına girek...” HHH Tarık Akan’ı günde 4 paket sigara öldürmedi; Tarık Akan’ı “o gün”ü görememenin kahrı öldürdü. Sigaradan, o kahrı emiyordu. “Anne Kafamda Bit Var”ı baskıdan önce okutmuştu birer kadeh rakı içtik. Öksürüklerle bölü nen sohbetimiz boyun ca, eski dostu sigaraya, “Beni bu hale getirdi” diye sitem etti. Tedavi nin ağırlığından söz et ti. Öğleden sonra uyu madan günü tamamla yamadığını söyledi. bana... Okuduklarıma ina Ama pes etmemişti. Son namamıştım: yaptığı belgeselin DVD’sini Beyazperdenin yakışıklı jönü, “Komünizm masası”nın sorgu odasında çırılçıplak soyuluyor, sorgulanıyor, dövülüyordu. 12 Eylül’dü. Almanya’da Türkiye aleyhine konuşmakla, Yılmaz Güney’e yardım yataklıkla, barışa sahip çıkmakla suçlanıyordu. “Seni ezeriz” demişti sorgudaki polis... Sonra da diğer tutsaklara getirtti. “Memleketimden İnsan Manzaraları”nı belgesel yapma hayalinden söz etti. Okulun önünde öğrencilerinin oluşturduğu muhabbet yumağıyla fotoğraf çektirdik. Meğer son fotoğrafmış o. Ardından Ceren Çıplak’la röportaja girdiler. Orada söylemiş işte; “İçimde bir ağrı var” diye... “Şehit haberleri peri şöyle seslenmişti. şan ediyor beni... Bu ülke “Çıkarın çöplerinizi, bu de hiçbir şeyin değişme vatan haini artist toplaya mesi acı veriyor. Ülkemin cak.” günden güne daha kötüye Bu zulümdü, müebbet gittiğini, yokuş aşağı yu kahrının bir nedeni... varlandığımızı görüyorum. O kahır sürüklemişti Feci bir mutsuzluk yaşıyo onu, Silivri’de barikatın en rum.” önüne... Sigara, akciğer filan de Soma’ya, Tekel’e, Gazi’ye, ğil, “ah o yürek” ağrısıydı sonra bizim tutuklandığı Tarık Akan’ı öldüren... mızda protesto yürüyüşü 12 Eylül’deki polis eze ne, mahkemeye... memişti de, uçuruma gi Essen’deki dayanışma ge den ülkesinin kronik sancı cesinde Dilek’in yanıbaşın sı ezmişti onu... daydı. “Gördüm şükür” diyeme Fotoğrafını gördüm ga den giden bir kuşağın onul zetede; kahır, yine sol om maz acısını çekti. zundaydı. Göremeden gitti. Ama na HHH sıl görebileceğimizi, film Hapisten çıktıktan sonra leriyle, belgeselleriyle, gittim ziyaretine... “Yol”uyla öğretti. Ömrünü verdiği Taş Giderayak dediği gibi Mektep’te kocaman kucak “mücadele hiç bitmeyecek” layarak karşıladı beni... ve mücadelede o, her da Hapisten çıktıktan sonra gittim ziyaretine... Okulunu gururla gezdirdi. im yüreğimizin başrolün Ömrünü verdiği Taş Mektep’te kocaman kucaklayarak karşıladı Sonra köşedeki balıkçıda de olacak. beni... Okulunu gururla gezdirdi. Türkiye’nin aktörü bir Türkiye sevdalısı Emel Sayın ‘Mavi Boncuk’ adlı filmde Tarık Akan’la başrolleri paylaşmıştı. Emel Sayın’dan Tarık Akan’a ‘Mavi Boncuk’la veda... EXPO 2016 Antalya’da önceki akşam sahneye çıkan Emel Sayın, seyircilerden gelen ‘Mavi Boncuk’ şarkısı isteği karşısında duygulandı ve aynı adı taşıyan filmde, başrolü paylaştıkları ve önceki gün yaşamını yitiren Tarık Akan’ı anarak “Tarık Akan’ı sevenler alkışlarıyla sevgilerini gönderirler mi? Biliyorum ne kadar çok severdiniz, biliyorum” dedi. Gözyaşlarına hâkim olamayan Sayın, “Kıymetli bir dostumu kaybettim. İtiraf edeyim bugün huzurlarınıza gelmek, sahneye çıkmak biraz zor oldu. Çok üzgünüm. Çok sevgili arkadaşımı, dostumu, kıymetli bir insanı kaybettim. Hepimiz için öyle. Hepimizin başı sağ olsun. Bu şartlarda zordu ama sizler varsınız. Sizler böyle buraya gelirsiniz biz de engel dinleyebilir miyiz? Buna gönlümüz razı olmazdı tabii ki. Ve size teşekkür borçluyum. Size minnettarım. Zaten ömrüm boyunca böyleydi” diye konuştu. Akan’la ‘Feryat’, ‘Yalancı Yârim’ ve ‘Mavi Boncuk’ filmlerinde rol aldığını kaydeden Sayın, filmlere ismini veren bu üç şarkıyı da seslendirdi. Sayın, “Bu şarkıları Tarık’ın aziz ruhuna hediye edelim. Onu böyle analım bu gece” dedi. l DHA Ağabey’in sahnesinin olmadı ğı bir günde, Kordon’da gezi KONUK YAZAR ye çıkmıştık birkaç saatliğine. İmzafoto değil sinemadaki dö nüşüme dair ayaküstü soru NEBİL ÖZGENTÜRK lar soruluyordu Akan’a) O say gı sevgi ki aslında “Ferit’ten, Murat’tan, Köylü Seyid Ali ve İşçi Nurettin yaratan bir Bugün uğurluyoruz Tarık Akan’ı.. “Bizim Sinemalarımız”ın en güzel gülümseyen aktörünü güllerle, şiirlerle, şarkılarla ve yüreklerimizden fışkıran iyi sözlerle ve tabii ki gözyaşıyla uğurluyoruz... Tarık Ağabey’in yiğit, onurlu ve emektar geçmişine yakışacak anlarla... Gönlünden geçenlerle... Muhsin Ertuğrul Salonu’ndaki bugünkü törende; Fazıl Say, piyanosunun başına geçecek, başta bestecisi Zülfü Livaneli, Tarık Akan’ın dostları da “Yiğidim Aslanım”ı yorumlayacak, Özel Taş İlkokulu’nun çocukları Tarık Amcaları için sahneye çıkacak... Nâzım Korosu, İstanbul Çello Grubu vs. Ve tabii ki “binbir renkten, filmi”nden aktör”eydi... Ve o saygı, hem Ferit’e, hem de Seyid Ali’yeydi... O günler Yol da çekilmişti, Sürü de, Maden de... Ve 12 Eylül hiç de uzak geçmiş bir zamanda kalmamıştı.. O gün de bugün de hep şunu düşünmüşümdür: Geçmiş sinema macerasını küçümsemeden değişen bir aktördü Tarık Akan. Solan Bir Yaprak Gibi’deki Ferit’i de seviyordu, Sürü’deki Şivan da gönlünden çıkmıyordu... Ve kanımca dün, bugün, basılısı, görüntülüsü, dijitali ve sosyali, tüm medyada Tarık Akan etrafında muhteşem bir sevgi halesi oluşmuşsa bir nedeni de bu değişimi ince, zarif bir biçimde yapabilmiş olmasındandır. 80’ler, 90’lar ve 2000’ler değişime değişim katarak geçti... Hep memleket meselesi aradı etkilenen, dik duruşuna saygı du yan ülkenin dört bir yanından mil yonlarca seveni de (eminim ki) en samimisinden sevgi göndererek se lam duracak “salon filmlerinin yakı şıklı prensi”ne... “Memleketten insan portrelerinimanzaraları”nı en görke minden sinemaya aksettiren büyük aktöre... Tarık Akan, Türkiye’nin aktörüydü evet... 80’li yılların başında İzmir sokaklarında rehberlik etmişliğim vardır Tarık Ağabey’e... Şahidiyim... Alsancak’ta yolunu sıklıkla kesen kızlıerkekli, gençyaşlı insanların “şöhretten öte” saygıya ve yeteneğe gözleri parlayarak koştuklarını hiç unutmadım.. (Ali Özgentürk’ün Nâzım’a adadığı “Su da Yanar” filmi çekiliyordu İzmir’de, başroldeki Tarık önüne uzatılan her senaryoda ve hep memleket meselesine daldı ülkenin her döneminde... Barış Davası’nda, Sansür yürüyüşlerinde, Gezi’de, Gazi anmalarında, Nâzım’a selam toplantılarında, Nâzım Vakfı’nın her kararında, cezaevi mağdurları için Silivri önlerinde... Tarık Ağabey’i son görüşüm geçen hafta başında bir hastane odasındadır. Hayat arkadaşı Acun, oğlu Barış ve kızları, bir de Nâzım Vakfı yönetimindeki can arkadaşları (Rutkay Aziz, Arif Keskiner, Günay Çapan ve Kıymet Coşkun) kaç zamandır üzerine titremişler, yoğun ilgiyle adım adım takip etmişlerdi hastalık seyrini. Evet, yorgun görünüyordu elbette Tarık Ağabey ama o yüzündeki ifadeyi de unutmam mümkün değil... Sağlam duran, korkmayan, yaşama sarılan... Ki Bakırköy’den, mahalleden bin yıllık arkadaşları vardı odada, yarı şaka yarı ciddi seslendi onlara... “Ne bakıyorsunuz ölecekmişim gibi yahu... Toparlayın kendinizi.. Ya da birkaç söz edin... Susarak beni sinirlendirmeyin...” Sonra, bilindiği gibi her şey... Kaybettik Tarık Ağabey’i... Kazandırdıkları o kadar çoktu ki oysa... Bilin ki seyir defteri tek tek açılıp okunduğunda çok şey bulunacak o el emeğiyle yazılmış satırlarda... İlmek ilmek örülmüş bir hayatı, dünya sinema tarihine geçecek mesleki dönüşümün ipuçlarını ve bükülmemiş bir eli görecekler... Sevgiler sana Türkiye’nin aktörü... Saygılar sana Türkiye sevdalısı... NOT: Tarık Ağabey’le yıllar önce ‘Bir Yudum İnsan’ belgeselinde uzun bir hayat yolculuğu yapmıştık. Yaşamının tüm kırılma noktalarını, coşkularını saatlerce anlatmıştı. ‘Bir Yudum İnsan Tarık Akan’ın hayatını anlattığımız bu belgesel bu akşam 22.00’de CNN Türk ekranında yayımlanacak. ‘Usta’nın anısına... Canım kardeşim... 10gün önce telefonla konuşuyorduk Tarık Akan’la: “Kız beni amma da yüceltmişsin. Okurken hem ağladım hem de mahcup oldum... Sahi bütün bunları yaptım mı ben...” Bu köşede 8 Eylül’de yayımlanan onunla ilgili yazım için söylüyor... Kahkahalarla gülüyoruz telefonun iki ucunda... Yüceltmek mi? Az bile yazmışım... Arkadaşım olduğun için hakkını bile yemişliğim olmuştur... İtiraz ediyorsun... Sesin yorgun, çoook yorgun... Hiç inanmasan da o ışıklı sesin sana ihanet etse de “İyiyim, iyiyim” diyorsun... “Bakarsın Bodrum’a bile geliriz eylül sonu...” Aklın sıra beni kandırıyorsun canım kardeşim... İkimiz de biliyoruz oysa... Günler çoktan kısalmaya başladı... Karanlık gitgide sarmakta çevremizi... O yazıya ne çok, ne çok aşk, sevgi, iyi dilek mesajları geldi. En çok da tedavi önerileri... Mucize yöntemleri... Oysa... Meçhule giden gemi çoktan bu limandan yola çıkmıştı... HHH “Yaşamak ne güzel şey  / Anlayarak, bir usta kitap gibi /Bir sevda şarkısı gibi / Bir çocuk gibi şaşarak yaşamak...” diyor ya o çok sevdiğin şair... İşte canım kardeşim, sen, tüm yaşamını anlayarak, bir usta gibi yaşadın. O nedenle Zonguldak’ta ya da Soma’da maden işçilerinin yanında yürüyordun. O nedenle Barış Derneği davasında ya da Fazıl Say yargılanırken mahkeme kapılarında, duruşma salonlarındaydın. Silivri barikatlarında ya da 1 Mayıs’larda Taksim’deydin. Tüm yaşamını bir sevda şarkısı gibi yaşadın. Senin sevda şarkın aydınlık bir Türkiye’ydi. O nedenle eğitime onca yatırım yaptın. Bir çocuk gibi şaşarak yaşadın 66 yılını Canım kardeşim... Kötülüğün, kin ve öfkenin veba salgınından beter yayıldığı ortamda sen çocuk masumiyetini koruyarak dünyayı, ülkeyi, insanları daha çok öğrenmeye çalıştın... Belgeleyerek, göstererek, örnek olarak, iyiliği, güzelliği, doğruluğu, sevgiyi yaydın... Bugün kitlelerin ardından bunca gözyaşı dökmesi bundandır... HHH Canım kardeşim, hatırlar mısın, 2012’de Almanya’da Nürnberg’de, sana Türkiye’de sinema sanatının gelişimine ve uluslararası alanda tanınmasına yaptığın katkılar için Onur Ödülü veriliyordu ve ben sana uzaktan çiçekler yollamıştım. (Bana da okurlar anımsattı). Bugün de son yolculuğunda sana yeryüzünün tüm çiçeklerini yolluyorum Canım kardeşim benim: Kır papatyaları: Sinema sanatına yaptığın katkılar için. Mor, eflatun hercai menekşeler: Tüm sanatların gücüne inandığın için. Kucak dolusu kırmızı karanfil: Her daim emekçilerin, mağdur olanın, haksızlığa uğrayanın yanında olduğun için.  Kırmızı güller: Çocuklarına harika babalık yaptığın, can yoldaşına iyi bir eş olduğun için. Tonlarca gelincik: Eğitime katkıların ve yatırım için. Her renk laleler: Sahici, gerçek bir Atatürkçü olduğun için. Mavi ve pembe ortancalar: Yıllar boyu eğilmeyen başın, ödün vermeyen dik duruşun için. Rengârenk krizantemler: Direnme gücünü hiç ama hiç yitirmediğin için. Sarı, beyaz, mavi kardelenler: Meslek yaşamınla, meslek dışı yaşamını. Daha güzel bir dünya, daha adil Türkiye özlemiyle, var olma biçimini... Düşüncelerinle söylemini, söyleminle eylemini bir kıldığın için. Muhteşem manolyalar: İnandığın ilkeler doğrultusunda çalışan STK’lere yaptığın yardımlar ve katkıların için. Avuç avuç yasemin: Aydınlık insan örneğini oluşturduğun için. Bodrum yarımadasının tüm bugenvilyaları: Dostlukların değerini bildiğin için.  Bütün bu çiçeklere bir tutam ışık ekliyorum: İnsanlık onurunu her daim savunduğun için Canım kardeşim... HOŞÇA KAL... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle