13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 18 Eylül 2016 TASARIM: SERPİL ÜNAY Biraz haddimizi bilelim! Tarık Akan öldü. Sosyal medyanın kan emicileri, hemen ölünün başına toplanıp, daha çok kan emmek için birbirleriyle yarışırcasına kendi çirkef üsluplarıyla Tarık Akan’ı linç etmeye başladılar. Onlar haklılar çünkü hiçbir zaman bir Tarık Akan’ları olmayacak! Geçmişte de olmadı gelecekte de olmayacak! Çünkü onların sanatçıları ödlek, çünkü onların sanatçıları bu ülkenin en has damadı; paylaşımdan, dayanışmadan, ölesiye mücadeleden habersizler. Onlar parayla iktidarlar tarafından satın alınırlar, işleri bitince de eski bir terlik gibi en çirkef bir lağım çukuruna atılırlar! Buraya kadar tamam, ancak, kendilerini en devrimci, en sosyalist görenlerin Tarık Akan’ın ardın dan kendi ideolojilerinin ucuz propagandası için ettiği sözlere ne demeli, burada biraz duralım. Tarık Akan devrimci değilmiş, sosyalist değilmiş. Nedir devrimci olmak? Bütün büyük sözlerden uzak, kendi işini sapına kadar iyi yapmaktır. Sakin olun bakalım, Sen hep gülümse. siz kimsiniz ki, Tarık Akan devrimci filan değildi sözünü binlerce kişinin izlediği sosyal medyada fütursuzca söylüyorsunuz. Önce dersinizi iyi çalışın. Örneğin özellikle 12 Eylül’ün karanlık günlerinde çekilen, Güneydoğu’daki feodal yapının parçalanmasını en dramatik bir biçimde anlatan Sürü filmini ve bu filmin çekim hikâyesini biliyor musunuz? Pek çoğunuz mışıl mışıl uyurken, senaryosu o günlerde hapis yatan Yılmaz Güney tarafından yazılan bu filmi yönetmen Zeki Ökten, ikinci yönetmen Ali Özgentürk, oyuncular Tuncel Kurtiz, Tarık Akan, Melike Demirağ ve film ekibi dağlarda bu filmi beş parasız, aç kalarak çekiyorlardı. Bir elleri yağda bir elleri balda değildi ve izinsiz bir film çekimiydi. Ekip adeta bir gerilla grubu gibi davranmak ve çekim yerini hemen terk etmek zorundaydılar. Ve Tarık her şey için koşturuyordu. Kaçınız Sürü filmini gördü, şimdi biraz merak edin ve izleyin! Sonra Su da Yanar filmi. Benim senaryosunu yazdığım ve Ali Özgentürk’ün 12 Eylül günlerinde çektiği bu film 12 Eylül’ü eleştiren ilk filmdir. Ve ilk kez Tarık Akan bu filmde işkence gören bir yönetmeni oynamıştır, neden Tarık Akan diye sorabilirsiniz? Çünkü o işini iyi yapmayı, gelecek kuşaklara bu ülkenin gerçeklerini anlatmayı seven bir sanatçıydı. Daha nasıl devrimci olunur bilmiyorum. Sadece bu filmler mi? Gene 12 Eylül günlerinde hapisteki Yılmaz Güney’in senaryosundan Şerif Gören’in çektiği YOL, Yavuz Özkan’ın çektiği Maden, Şerif Gören’in çektiği Derman, Ali Özgentürk’ün çektiği Mektup, Zeki Ökten’in çektiği Ses, Muharrem Hiçyılmaz’ın Bekir Yıldız hikâyesinden çektiği Çark, eğitim düzenimize harbiden giydiren Hababam Sınıfı ve daha niceleri. Tarık Akan bir sinema sanatçısıydı ve satılık kalemlerin, satılık türkücülerin, satılık oyuncuların çirit attığı bir ülkede devrimci bir sanatçıydı. Öte yandan nerede bir haksızlık varsa Tarık oradaydı. Aziz Nesin Vakfı yöneticiliği, Nâzım Hikmet Vakfı kuruculuğu, belgeselciliği, barikatlarda yaptığı dövüşler! Anlaşılan o ki, 14 yıllık AKP iktidarı ülke topraklarının her türlü doğal ve insani değerlerini hallaç pamuğu gibi atarken, bizim de mayamız bozulmuş. Merak duygumuzu köreltmiş, geçmişi bir çırpıda silip atmaya başlamışız. En önemlisi, kendimize olan inancımız azalmış ve bunun uzantısı kendi değerimize köküne kadar sahip çıkmayı unutmuşuz. Üzücü olan bu! Kişisel olarak her vakitsiz ölüm, benim aklıma yitirdiğimiz başka can dostları getiriyor. Sanki hep birlikte bir güzel ülkede yaşadık, güzel işler yaptık, acılar çektik, neşenin dibine vurduk ve o günler birden bitti. Ve bir daha da hiç olmayacak! Çünkü o güzel ülke şimdi zifiri bir karanlıkta, Tarık senin gülümsemen bile bu karanlığı yok etmeye yetmiyor. Ama bir yolu olmalı, Tarık bir yolu olmalı. Bence sen gene gülümse! Ben mucizelere inanırım. Sevgiyle kal... 18 EYLÜL 2016 SAYI: 33219 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler Mine Esen Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.13 05.00 05.24 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.41 13.05 16.31 06.25 12.50 16.16 06.48 13.13 16.39 Akşam 19.17 19.01 19.25 Yatsı 20.37 20.20 20.42 yorum 13 Cüdamların birbirini “adamın dibisin” diye güzellediği yerde, Tarık Akan “adamın zir di ama dönmedi. Silivri’de mahşeri bir kalabalık vardı. Sanatçılar, siyasetçiler, hukukçular, ilkeli insanlar, vesi”, insanlık bilincinin iyilikle bütün inançlı yaşlılar, yiğit gençler... Tüm leşen yücelik örneği, gibisi olmayan cesurlar oradaydı. Aralarında, pek bir vicdandı. çok arkadaşım. Boyuna posuna yakışır bir mangal Doğan Medya grubunun zirveye dı yüreği. en yakın çalışanıyken “çok şey bili Hep doğrulara köz verdi, dürüstle yor, korkutulursa konuşur” endişe re söz verdi; inandığına baş, inanma siyle yurtdışına gönderilip gıyabında #TAyüreğimizdesindığına taş koydu. Çoğunluğun öyle ya da böyle satılmış olup, satılmayanın da yok edildi işten atılan Elif Yıldız da oradaydı... Avukatlarım Suzan, Başar ve Me tin Yaltı da. Bir süre birlikte ilerledik. ği topraklarda kimseye eyvallah de Sonra mahkemeyi kuşatan binlerce meden vardı! zetecinin düzmece olduğunu, masum insanın arasında kaybolduk. Adı konulmamış son efe, beyaz atı insanların çakma suçlarla hapsedildiği Kalabalığın ilerlemesini durdurama olmayan prens, bir eski zaman şöval ni ve bazılarının “sehven” öldürüldüğü yan polis gaz sıkmaya başladı. yesiydi. nü haykırdığı bu davaların alı dökülüp Önümde Orhan Bursalı, Tarık Akan, Daima hakkı yenenleri, ezilenleri sa pulu görülmeye başlamıştı. Ali Sirmen vardı. Gazlanan insanlar ba vunmada hiç gümüş zırh kuşanmadı. rikatlara abanınca izdiham oldu, ara Ama saçı sakalı gümüşlendi. da kaldık. Elbette ki hayranıydım. Daha çok Çi HHH çek Arif’in yerinden tanışır, hiç değiş Tarık Akan en öndeydi, barikatlardan meyen akşam güzergâhında karşılaşır birine yüklenip araladı. Jandarma onu dık. Ama o, masada hep en ciddi olan tanımıştı, Ali Sirmen ve Orhan Bursa dı. Yakın çevresinden olmayan, yani lı geçene kadar müdahale etmedi. Tam benim gibi biri girdiğinde halkaya; içine ben geçecekken tekrar kapatıp yüklen kapanır, susardı. Hal hatır sormak dı diler. Arkamdakilerin baskısıyla önüm şında bir ahbaplığımız yoktu. deki barikat arasında eziliyordum. Sonra bir gün, elimden tutup haya Ve 1.60’lık boyumla soluğumun ke tımı kurtardı. Tarih 13 Aralık 2012, çok sildiği de pek fark edilmiyordu kalaba sayıda kumpas dava arasında 275 sanıklı Ergenekon davasının 270’inci du Tarık Akan lıkta. “Tarık!” diye haykırdım can havliyle. ruşmasıydı. O gün Silivri’ye, Türkiye’nin dört bir Döndü, durumu gördü. Barikata yükle HHH yanından binlerce vicdanlı insan ses nen jandarmalara, “Eziliyor, görmüyor Satılmış hokkalar “Türkiye bağırsak vermeye geldi. musunuz” diye çıkıştı, iki eliyle şakağı larını temizliyor” diye böbürlenir, kira Biz Cumhuriyet çalışanları, gazete mın dayandığı barikatı araladı ve beni lanmış kalemler karakola bavulla sahte den Silivri’ye kalkan otobüse bindik. tutup içeri çekti. kanıt taşır ve çekinmişler ihtiyatla su Ali Sirmen ustamız, aziz annesinin Sonra hep birlikte çay içtik, Silivri’nin sarken; bir avuç, sadece bir avuç ga hastaneye kaldırıldığını yolda öğren kantininde. İlk kez kısacık, sımsıcak bir “G” NOKTASI EYLÜL’E YAZDIM Nasıl koşmuştum kış günleriydi ağaçlarla üşümüştüm kuşlarla düştüm yağmurlar yürüdü kulağıma fısıldadı rüzgârlar kalk bahar geldi müjdeledi kırlangıçlar kıpırdayamadım yazları sevmedim halbuki o zamanlar temizdi denizlerim küçük göçmen çocukların ölüleriyle yüzmüyordu insanlar zalimlerin kalıntıları mazlumlara yağıyordu bıçağım yüreğime saplanmıştı unutmuştum kıpırdayamadım Eylül’e yazdım. A. KADRİ ERGİN sohbetimiz ve onu son görüşüm oldu. O gün, Tarık Akan’ın doğum günüy dü. Mahkeme bittiğinde, Aydınlık gazetesine konuştu: “Gaz filan kokladık ama ben çok mutluyum, tüylerim diken diken oldu!” Sadece hayatımı kurtardığı için değil, yaptığı her şey vicdanı kadar temiz ve aydınlık varlığı, karanlıkta boğulanlara bir ışık olduğu için aziz anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Tarık Akan, bugün sevenlerinin yüreğine defnediliyor. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr Saray trafiği ve siyaseti yeniden mi tanımladı?! Balkonunda sigara içen vatandaşın sağlığını(!) düşünen Cumhurbaşkanımız, bayramda koçlara, danalara paralel olarak trafikte verilen kurbanlara pek aldırmış görünmüyor. Belki de “subliminal nedenleri” vardır. Oğlu Burak’ın yaptığı talihsiz kazada ses sanatçısı Sevim Tanürek’in ölümüne neden olması, kendisi için trafiği belki de yeterince trajik mevzu haline getirmiştir! Ki, benim büyük dayı da belki haklıdır: “O artık bi Başkomutan... Başkomiser değil ki trafiğe de el atsın?!” HHH Oysa iktidarının ilk dönemindeki demeçleri hâlâ arşivlerde: “Siyaset hayat kurtarmaktır!” 12 yıllık Başbakanlığı döneminde trafikte 50 bin 539 vatandaş öldü. Ölenlerin büyük çoğunluğu çok büyük olasılıkla AKP seçmeni. Sorunun bu yönü bile trafiğe el atması için yeterli bir neden değil midir? Bu yönünü ileriki satırlarda açacağız. (50 bin 539 yurttaş sadece olay yerinde ölenlerdir! Ambulansta veya hastanede ölenler bu rakama dahil değil. Bu açıklama ve rakamlar Emniyet Genel MüdürlüğüJandarma G. Komutanlığı’na aittir. Aynı dönemdeki yaralı sayısı ise 2 milyonun üzerindedir. Bunlardan kaçının ömür boyu sakat kaldığını ise bir Allah biliyor, bir de aileleri!) Evet, “Siyaseti, hayat kurtarmak” diye tanımlayan bir lider için biraz yüklü bir bilanço! Bayramın bu son pazarında bu bilançoya, ayrılıkçı veya tarikatçı terör kurbanları ile işmaden kazalarındaki ölü ve ölenleri de şehit ekleyip daha fazla ağız tadı kaçırmanın da âlemi yok! HHH Yasalar, devlet büyüklerine çevre yolları tamamlanmamış köprüler için, uzayın fethini andıran açılış törenleri yapmayı emretmiyor. Ama trafikte yol ve can güvenliğini sağlamak üzere yılda iki kez Karayolları Güvenliği Yüksek Kurulu’nu toplamayı emrediyor. (2918 sayılı Karayolları Yasası Md. 4/1) Belli ki 12 yıl boyunca trafikteki sorumluluğunu kimse hatırlatmaya cesaret etmedi. Bu köşelerde kendisine açık mektuplar yazdık. TBMM’de önergeler verdik. Çıt yok. Cumhurbaşkanı olunca da, zaten o Yüksek Kurul fazlasıyla alçakta kaldı. Ölümleri, kazaları durdurmanın tek yolunu yol inşaatları, köprüler görmek, dünyaya ve ahrete bakış açısıyla ilgili bir keyfiyet: “İnşaat ya Resulullah!” Ama ne yazık ki kaza bilançoları ortada... Duble yollar, köprüler, sayısız alt ve üst geçitler, önlem kazaları ve sakat kalmaları önleyemiyor. Rant aşkıyla ölçüsüz biçimsiz yapılan her yeni yolun sonu misliyle yeni bir trafik yoğunluğu... Çünkü “Her arz kendi talebini yaratıyor!”... Hele o “arz” 3. köprü gibi çevre yolları yapılmadan ve sadece gündeme hâkim olmak ve göz boyamak için gerçekleşmiş ise! HHH Trafik, ülkenin terör kadar kanlı ve tehlikeli sorunudur. 20 milyon dolayındaki çocuğumuz gencimiz taşımalı eğitime maruz! Yol güvenliği önce onların can güvenliği demek. Bu konuda hangi lider, hangi partimiz program ve hangi proje ile halkın karşısına çıktı bugüne kadar? HHH CHP’nin pek yerinde, pek ayrıntılı bir “Seçmen Davranışları” raporu var. “Bir siyasi partide dört temel unsur var: Lider, örgüt, ideoloji ve seçmen tabanı!” Tıpkı trafik gibi... Trafikte de 4 unsur var: Mühendislik, denetim, acil yardım ve sürücü eğitimi. Seçmenin davranışını etkileyebilen parti nasıl iktidar oluyorsa, trafikte de durum aynı: Sürücü adam gibi, kurallara uyarak sürüyorsa, trafikteki sorunlar yüzde 8090 oranında çözülüyor. HHH Soru şudur: Kurallara uymayan sürücüler ile AKP’yi destekleyen seçmenin davranışları arasında bir paralellik var mıdır? CHP asıl bunu araştırmalıdır. İçişleri Bakanı Soylu’nun, sebebi meçhul “Radarları kaldırın!” emri boşuna değildir. Ütopya “Her şeyin herkese ait olduğu bu yerde, insanlar, bütün ihtiyaçlarının karşılanacağından eminler. Orada zengin de yoktur fakir de. Kimsenin hiçbir şeyi yoktur, ancak herkes zengindir. Bundan daha büyük bir zenginlik olabilir mi? Oğlunun sefalet içinde yaşayacağını düşünmeden, kızının çeyizi için endişe duymadan, herkesin; kadınların, çocukların, torunların, torunlarının torunlarının ve daha sonraki kuşakların mutlu bir yaşam süreceğinden emin olarak…” Thomas More o ünlü “Ütopya”yı yazalı 500 yıl olmuş. 1516’dan bu yana teknolojide büyük gelişme kaydettik. Peki daha eşitlikçi, mutlu bir dünya yaratabildik mi? Kaçımız çocuklarımızın, torunlarımızın mutlu bir yaşam süreceğinden emin? HHH Ütopya deyince akla pek çok kitap geliyor elbette: Platon’un “Devlet”i, Campanella’nın “Güneş Ülkesi”, Bacon’un “Yeni Atlantis”i. Bir de karşıt ütopyalar var. Distopya deniyor: Aldous Huxley’in “Cesur Yeni Dünya”sı, George Orwell’in “1984”ü, Ray Bradbury’nin “Fahrenheit 451”i, Yevgeni Zamyatin’in “Biz”i… Fakat “Ütopya” sözcüğünün babası Thomas More. Yunancanın ou (değil) ve topos (yer) sözcüklerinden türetmiş bu sözcüğü. “Hiçbir yerde olmayan” veya “olmayan yer” anlamında. Hani Peter Pan’daki “varolmayan ülke” gibi. HHH du“1yD9d8euv0ğl’euletkradatwyaedwnrawıa“hm.rmaVhsebamtı@tizeratgthanpmneda.acirrola.kamcşoelmöıskdemeymaaşaeaşlimı””ndaıkiytaeiçritanışniılhyaottiıyrydaouçrdk.u bir arkadaşımız, “Böylece kimse paranın gücüne boyun eğmek zorunda kalmayacak. Kimse eğitimini yarıda kesmek zorunda kalmayacak, sevmediği işlerde mecburen çalışmayacak.” Bir başkası şöyle tepki vermişti: “Çok ütopik” Oysa bugün “Evrensel Temel Gelir” bütün dünyada tartışılmaya başlandı. Dünün ütopyası bugünün gerçeğine dönüşüyor. HHH Dünyada gelir dağılımında büyük bir uçurum var. Giderek derinleşen bir uçurum. Üstüne üstlük şimdi de robotların çağı başlıyor. Gelecek bilimciler diyor ki: Robotlar işimizi elimizden alacak. 2025’te bugünkü işlerin dörtte birini akıllı yazılımlar ve robotlar üstlenecekmiş. 2050’de bu oran yüzde 50’ye yükselecekmiş. Peki ortaya çıkacak “büyük işsizliğin” yarattığı sorunların üstesinden nasıl gelinecek? Ayrıca robotların ürettiği ürünleri kim, hangi parayla satın alacak? Yeni Zelanda, Hollanda, Kanada, Finlandiya’da “evrensel temel gelir” yoğun bir şekilde tartışıyor. İsviçre dünyada bu konuda ilk halkoylaması yapan ülke oldu. Gerçi reddettiler. Fakat İsviçre’de temel geliri savunanlar mücadeleden vazgeçmiş değil. HHH “Ya evrensel temel gelir doğru dürüst uygulanmaz, soruna çare olmazsa” diye soruyor bazıları. O zaman belki de Thomas More’un 500 yıl önce yazdıklarına bakılır. Robotların “mülkiyeti” tartışmaya açılır. Robotların herkese ait olduğu bir dünya düşünsenize. Olamaz mı? Çok mu “ütopik”? HHH Alman Felsefeci Theodor W. Adorno’nun Ernst Bloch ile “Ütopya” üzerine yaptığı söyleşide söyledikleri geliyor aklıma: “Freud’a başvurursak, insanlar ‘kendilerini saldırganla özdeşleştirir’ ve ‘bu olmamalı’ derler, oysa olması gerekenin tam da bu olduğunu hissederler, ama dünyanın üzerine saçılmış bir lanetten ötürü insanların olması gereken şeye ulaşmaları yasaklanmıştır.” SAYISAL LOTO 12, 18, 22, 35, 37 ve 45 6 BİLEN: 4 Milyon 787 bin 410 TL (DEVİR), 5 BİLEN: 3 bin 250 TL, 4 BİLEN: 47.35 TL, 3 BİLEN: 7.35 TL C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle