Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Pazar 18 Eylül 2016 10 haber 11TASARIM: İLKNUR FİLİZ Cemaat iki aydır sus pus Hatırlayın, darbe girişimi daha tam olarak bastırılmadan Tayyip Erdoğan bu kalkışmanın Cemaat kaynaklı olduğunu ilan etti. Cumhuriyet yazıişleri ekibi olarak meslek refleksiyle “Bu doğru mu ve ne kadar doğru” sorusunu önümüze koyduk. Farklı kaynaklardan darbe girişiminin sahiden Gülen Cemaati’nin yediği bir halt olup olmadığını doğrulatmak gerekiyordu. Ve bu kolay değildi. Hem her kafadan ses çıkıyor, haber kirliliği kol geziyordu, hem de güvenilir kaynaklar olup biteni açıklayabilecek sağlam bilgilerden yoksundu. Derken galiba darbe girişiminin ertesi günü Fethullah Gülen konuştu. Aralarında BBC gibi güvenilir bir medya kurumunun bulunduğu yabancı gazetecilerin sorularını Pensilvanya’daki çiftlik evinde yanıtlayan Gülen, çok titiz, ancak kaçınılmaz soru işaretleri doğuran cümleler kuruyordu. “Fiilen darbeyi bin defa telin ederim. Darbe teşebbüsünü de telin ederim. Darbe yapalım mı mülahazasına karşı da makas gibi kollarımı açarım. Kanımı içseler bile darbeyle onların üzerine gelen insanların arasına girer, kollarımı makas gibi açarım, ‘burası çıkmaz sokak’ derim.” Geniş zaman kipinde konuşuyor; genel olarak darbelere karşı olduğunun altını çiziyordu. Ancak ortada henüz dumanı tüten, acıları, korkuları dipdiri bir darbe girişimi vardı. O girişimi lanetleyip lanetlemediği pek anlaşılamıyordu. Ancak satır arası okumak her zaman doğru sonuç vermez. Hele bizim meslekte bazen tuzak işlevi görür. O yüzden “Kardeşim lafı geveleme, 15 Temmuz akşamı darbe girişiminde bulunanları lanetliyor musun? Onların demokrasiye kasteden, Meclis’i bombalayacak kadar gözü dönmüş halk düşmanları olduğunu açıkça ifade ediyor musun” gibi soruları erteledik; toz dumanın biraz daha yatışmasını bekledik. Bugün darbe girişiminin üstünden iki ay geçti. İki ay içinde epey gerçek günışığına çıktı. Bilinmezlik perdesi yer yer aralanmaya başladı. Darbeye fiilen katılmış, komutan tutsak almış, jete, helikoptere binip bombalar savurmuş darbecilerin itirafları, polis ve savcılık ifadeleri ortaya saçıldı. Yine de meslek refleksi ve geçmiş darbe yıllarının deneyimleri ile “Bunlar işkence altında alınmış ifadeler olabilir mi” sorularını unutmadık. Ancak özellikle Ankara gazetecisi meslektaşların elde ettiği bilgiler, o itirafların öyle işkence ile alınmış, polis uydurması ifadeler olmadığını gösteriyordu. Görüldü ki darbenin başını cemaatçi albaylar, generaller çekiyordu. Toplumun ve devletin her kesimi için atanmış “imamlar” darbe sırasında kilit askeri kurumlarda talimatlar yağdırıyorlardı. Onlara YAŞ’ta tasfiye edileceğini sezen ihtiraslı generaller ile demokrasiyi bir belâ olarak gören, kerameti kendinden menkul bazı Kemalist subaylar eklemlenmişti. Ancak omurga Cemaat’ti. HHH Bugün darbe girişiminin üstünden tam iki ay geçti. O gün bugündür Gülen’in sade suya tirit bazı açıklamalarını bir yana koyarsak: Cemaat sus pus! Eskilerin “Sükut ikrardan gelir” deyimi tam da böyle durumlar için söylenmiştir desek mi? Çünkü Cemaat kanadından darbecileri demokrasi ve halk düşmanı ilan edecek, ciddiye alınır tek cümle okumadık, duymadık. Hemen hepsinin yurtdışına çıktığı anlaşılan önde gelen Cemaat mensuplarının Twitter hesaplarına erişimin engellenmiş olması bir mazeret olamaz. Şu iletişim çağında sesini duyurmak isteyen için çok kanal ve olanak var. Tabii söyleyecek sözü ve duyurmak istediği bir ses var ise… Bozcaada’da binlerce ölü balık sahile vurdu Bozcaada’da İğdelikPoyraz Limanı kıyılarına binlerce ölü sardalya balığı vurdu. Bazıları, trol çekilmesi sebebiyle balıkların öldüğü ve kıyıya vurduğu görüşünü dile getirirken, su sıcaklığının ani değişiminin de ölümlere sebep olabileceği ifade edildi. Yetkililer, incelemelerde herhangi bir kimyasal maddeye rastlanmadığını ve balıkların boylarının yasal sınırın altında olduğunu belirtti. Balıkları, bir balıkçı teknesinin, Sahil Güvenlik kontrolünden kaçmak için denize dökmüş olabileceği ihtimali üzerinde de duruluyor. l DHA Türkiye’nin Bulgaristan sınırındaki son köyü Dereköy’den 72 yaşındaki Hasan Amca’yı alıp sınıra gittik. Doğa harikası Istranca Ormanları’na bir de sınırdan baktık... BIr orman Türkiye tarafı toz duman HAZAL OCAK Istranca Dağları’nın eteklerinden başlayıp Türkiye ve Bulgaristan’a yayılan Istranca Ormanları’na sınırdan baktık. Türkiye’de Istranca Ormanları’na taşocağından nükleere kadar her yatırıma izin verilirken Bulgaristan tarafında ormanda sigara izmariti atmak bile yasak. Türkiye’nin Trakya bölümünden başlayıp Bulgaristan’a uzanan Istranca Ormanları su kaynakları yönünden zengin ve bünyesinde çok sayıda canlıyı barındırıyor. Istrancalar’da yer alan İğneada’yı da artık turizmden çok 3. Nükleer Santral’ın yapılması planlanan bölge olarak da tanıyoruz. Istrancalar’a Trakya Platformu Yönetim Kurulu Başkanı Göksal Çidem’le giriyoruz. Koruköy’den ormana girer girmez bizi taşocakları karşılıyor. İlk önce terk edilmiş bir taşocağına gidiyoruz. Bu taşocağı 20 yıl önce açılmış ve işleri bitince tamamen temizlemeden bırakıp gitmişler. Yemyeşil ormanların arasından taşocağına girdiğimizde ormanın ortasına meteor düşmüş gibi hissediyoruz. Taşocağından geriye devasa bir çukur kalmış. Çidem gerekli bütün mercilere sahanın temizlenmesi ve ormana kavuşturulması için yazı yazmış fakat olumlu bir dönüş olmamış. ‘Ormanın sesi değişti’ Karşı tarafta ise özel şirketlerin orman içinde işlettiği 4 tane taşocağının tozları yükseliyor. 15 yıl önce izin almışlar. 15 yıldır çalışıyorlar. O an aklımızdan tek geçen ormana verdiği zararın boyutu. Taşocakları en çok Koruköy ve Kapalı bölgesinde yoğunlaşıyor. Çidem bize bilgisayarını açar açmaz otomatik olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın sayfasının açıldığından bahsediyor. “Her gün duyuruları kontrol ediyoruz. Türkiye’nin kalbi Istrancalar’da taşocağı ve ormana zarar veren her proje planına itiraz ediyoruz. Son 5 yılda açılmak istenen çok sayıda taşocağını durdurduk” diyor Çidem. Ormanın sesi kendisini taşocaklarının seslerine bırakıyor. Çidem bize taşocağından geriye kalan malzemeleri gösterip “Buralarda ormanın sesi değişti işte. Nükleer yapmaya gerek yok. Nükleer bombası düşmüş gibi” ifadelerini kullanıyor. Demirköy’deki Dupnisa Mağarası’na geliyoruz. Istrancalar’da çok sayıda saklı mağara var ve bu mağaralar ya Koruköy ve Kapaklı Köyü arasında terk edilmiş taşocaklarından biri. rasaların üreme alanı. Biz turizme açılmış olan tek mağaraya giriyoruz. Bu mağara 400 metre yürüyüş alanına sahip. 2012’de mağaranın 800 metre uzaklığındaki yere taşocağı açmak isteniyor. Çidem itiraz ediyor. Bilirkişi taşocağının mağaraya ve içerisindeki yarasalara vereceği zararı yazıyor. Ve mağaranın da 400 metreden daha uzun olduğu ortaya çıkıyor. İtirazlar sonuç veriliyor ve başvuru iptal ediliyor. Orman ve Su İşleri Bakanlığı da Çidem’e teşekkür ederek hassasiyetinin devamını diliyor. ‘Düşme tehlikesi’ Istrancalar’a doğru devam ediyoruz. Ağaçlar arasında 2 tabela görünüyor. Birinde “Düşme tehlikesi”, diğerinde “Taşocağa sahası” yazıyor. Yolun yanında ise “İnek çıkabilir” tabelası var. Çidem “Buradan kuş bile uçamaz. İneği, danası nasıl geçsin” diyor. Gürültünün geldiği yöne doğru ağaçları aralıyoruz. Derin bir çukur ve taşocağında çalışan kamyonlar. Sanki ormanın ciğerlerini deliyorlar. Ocağın gölgesinde Çidem bizi Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından yapılan Dereköy’deki Doğa Eği tim Merkezi’ne götürüyor. Burası çocuklar ve gençler doğayı tanısın diye Istrancalar’da eğitim veren bir okul. Geçen yıl okula 2 ülkenin hazinesi Istrancalar’ı ve doğayı tanımak için Bulgar öğrenciler bile gelmiş. O kadar taşocağının gölgesinde böyle bir doğa okulunun olması ülkemizdeki doğaya saygı gerçeğini de bir kez daha sorgulatıyor. Türkiye’nin Bulgaristan sınırına gelmeden son köyü olan Dereköy’e doğru ilerliyoruz. Istrancalar’ın içinden köye doğru giderken taşocaklarından yükselen toz bulutlarını izliyoruz. Çidem bize “Balkanlar’dan gelen soğuk hava böyle giderse artık gelemeyecek. Haberlerde artık ‘Balkanlar’dan İstanbul’a radyasyon, toz bulutları geliyor’ diye duyacağız.’ Avrupa gözü gibi koruyor, biz gözünü çıkartıyoruz” diye anlatıyor düşündüklerini. ‘Zenginler yapıyor’ Köye vardığımızda bizi doğma büyüme Dereköylü 72 yaşındaki Hasan Tunalı karşılıyor. Köy kahvesinde oturuyoruz. Hasan Amca mavi gözleriyle derin derin süzüyor bizi. Sonra yüzümüze bakıp “Kızım Istranca Ormanları’nı gezerken bir gelin ve damadın fotoğraf çekimine rastladık. Gazeteci olduğumuzu öğrenen çift, bize ormanın içindeki kapatılan mermer ocağını sordu. Dupnisa Mağarası’nı ziyarete gelen turistler mağaraya giden yolda selfie çekiyor. siz buraları kurtarmak için çabalıyorsunuz ama zenginler istediklerini hep yapıyor. Burası bizim yaşamımız” diyor. Kısa bir sohbetin ardından Hasan Amca’yı da alıp sınıra doğru yola çıkıyoruz. Son köy kurtuldu Köyden çıkar çıkmaz yemyeşil ağaçların arasında sınıra doğru ilerliyoruz. Çidem sağ tarafımızdaki ormanlık alanda geniş bir bölüm gösterip oraya bir şirketin altın madeni sahası izni için başvuru yaptığından bahsediyor. Çevre sakinleri dava açarak durdurmuş. Danıştay’dan bir iki ay önce çıkan karar da kesinleşmiş. Sınıra yaklaştıkça ormanlar sıklaşıyor. Önce sınır kapısına varıyoruz. Sonra ormanlık tarafında kısa bir gezintiye çıkıyoruz. Bir noktaya geldiğimizde iki ülke de net bir şekilde görünüyor. Suriyeli göçmenlerin geçmemesi için yapılan demir teller insan boyunun 2 katı. Tam sınırdan iki ülkeye bakıyoruz. Toprak kokusu, dere sesi, upuzun kayın ağaçları ve teller. Bir ayağımız Bulgaristan’da, bir ayağımız Türkiye’de. 2 taş var. Biri Türkiye’yi biri Bulgaristan’ı simgeliyor. Bizim tarafta Istranca ormanlarına nükleerden taşocağına her yatırım yapılabilirken komşu da yere sigara izmariti atmaktan çiçek koparmaya kadar cezası var. ‘Aynı güneşİN ALTINDA kuruyoruz’ Hasan Amca mavi gözleriyle bize “Burada 4 mevsim de vardır kızım. Sınırda kışsa taşocaklarının orası yazdır. Artık taşocakları diyoruz maalesef” ifadelerini kullanıyor. Çidem ise “Burayı 5 senedir gezerim. Her seferinde âşık oluyorum. Bulgaristan tarafına geçince de her seferinde öfkeleniyorum. Aynı yağmurda ıslanıyoruz, aynı buluta bakıyoruz, aynı güneşte kuruyoruz. Yazık bizim ormanlarımıza, karşıda her yerde hayvanlar. Bizim tarafta hepsi kaçıyor. Niye dursunlar ki zaten. Her yerde kamyon sesi....” diye anlatıyor. Hasan Amca küçüklüğünden beri dere suyundan başka su içmediğinden bahsediyor. Küçükken buraya su almaya gelirmiş, testiyi yolda kırınca da ailesinden kendi deyimiyle ‘sopa’ yermiş. “Başka da su içmem” zaten diyor. Hasan Amca’ya Istrancalar’a yapılan ve yapılması planlanan projeler hakkındaki düşüncelerini soruyoruz. Şu yanıtı veriyor: “Bize gelip sormuyorlar ki... Bana sorsalar ‘tabii ki projelere hayır’ derim.. Doğa âşıklısıyım, niye evet diyeyim? Ben zaten köyümde domates, biber yetiştiriyorum. Alırım köpeğimi çıkar ormanı gezerim.” ölüye de diriye de ‘saygı yok’ Sınırdan ayrılıp ormanın içerisine doğru yola çıkarken güneşin parıltıları ağaçların arasından dereye süzülüyor. Git git bitmeyen bir orman, bir doğa harikası. Üsküp Köyü yakınlarına geldiğimizde RES projesi ormanın her yerinden görünüyor. Çidem, RES projesine ne kadar karşı çıksalar da kuş göç yolunun üzerine yapılmasından bahsediyor. Beğendik Köyü’ne doğru yola çıkıyoruz. RES’ler Üsküp köyünden başlayıp tüm Istrancalar’dan görünüyor. Sağa sapıp tepeye çıkıyoruz. Gözün alabildiği meşe ağaçları arasında kayboluyoruz. Rüzgâr esiyor, ağaçlar bize hikâyesini anlatıyor. Bir tepeye çıkıyoruz. Gene karşımıza 10 yıl önce başlayan ve biten taşocağının kalıntısı çıkıyor. Bir kara delik gibi ormanın ortasında duruyor. Taşocaklarının dışında ormanlara yönelik yeni bir tehditle daha karşılaşıyoruz. ‘Defineciler’ Istrancalar içinde antik çağdan kalma mezarları açıp tahrip etmiş. Göksal beyle inceliyoruz. Göksal Bey bize “Buraya taşocağından da definecilerden de rahat yok. 2 bin yıl önce ölen kişinin kemikleri bile rahat uyuyamıyor” diyor. Bir mezar görüyoruz. Önce başındaki ağaç sökülmüş sonra mezar açılmış. İçinde define aranmış, öylece bırakıp gitmişler. Göksal Bey bize mezarı gösterip şöyle diyor: “Burada ölüye de diriye de saygı yok.” Ikı ulke hazal ocak can erok Istranca ormanları 2 ülkeyi birleştiriyor. Komşuda çadır kurmak bile yasakken Türkiye tarafında bir bir taşocakları açılıyor. Meshkov Sizinkiler için para önemli Bulgaristan tarafındaki Istrancalar’da yer alan Malko ilçesinde yaşayan ve hayvancılıkla uğraşan 33 yaşındaki Nikola Meshkov sorularımızı cevapladı. Meshkov ile Kırklareli’nde buluşuyoruz. Doğma büyüme Malko’lu olan Meshkov, Istrancalar’a dair izlenimlerini bize şöyle anlatıyor: ‘Kelebek tutmak yasak’ “1990’da bizde de taşocağı vardı. Hepsi kapatıldı çünkü kuş, tavşan, yılan kalmadı. 1995’te koruma altına alındı. Şimdi orman içinde sadece arıcılık faaliyeti için 100 bin metrekarede 35 metrekare ahşap ev yapabiliyorsun. Beton kesinlikle yasak. Mantar toplamak, çiçek koparmak yasak. Kelebek tutmak yasak. Sigara atmanın cezası 280 lira. Plastik yoğurt kabını atmanın cezası ise 500 lira. Parka şu anda bir koruma daha yapılarak Natura 2000 ağına dahil edildi. Artık Türkiye’nin Başbakanı gelse taşocağı açamaz, RES yapılamaz. Hiç şansı yok. Zaten buna izin veren kanun da yok. Bana göre burada sadece paraya bakılıyor. Kimse ormanda ne kaldı diye bakmıyor. Herkes sabah kalkıp hesaplarına bakıyor. Çocuklarına da pis hava bırakacaklar. Burada her yer inşaat, her yer büyük kasaba olmuş.” Bulgaristan tarafındaki Gramatikova Köyü’ndeki yöresel şenliklerden bir kare. Komşuda çiçek kopartmak yasak Türkiye’nin ardından Bulgaris tan tarafına uza nan Istrancalar’a bakıyoruz. 1995’te koruma altına alınan Ist ranca Tabiat Par kı aynı zamanda ülkenin en geniş koruma alanı ve Bulgaristan top raklarının da yüz de 1’ini oluşturu Ulusal Park’ın girişinde yer alan tabeladaki yor. yasak işaretlerinden de parkın ne kadar Alan toplamda korunduğu açıkça görülüyor. Parkta 1161 kilometreka ateş yakmaktan çiçek koparmaya kadar re. Türkiye ve Bul birçok eylem yasak. garistan’daki çev re dernekleri Ist rum da ortaya konmuş ol rancalar için 2014 yılında bir du. Istrancalar’ın Bulgaris leşerek Avrupa Birliği’nin tan tarafındaki milli park ara (AB) finanse ettiği bir rapor zisi AB sınırları içinde belir hazırladı. Bu raporun amacı lenmiş bir doğal çevre koru Istrancalar’ı korumak ve doğa ma ağı olan “Natura 2000”e harikası ormanları çocukları de dahil olmuş. Raporda mıza taşımaktı. Türkiye’nin Istrancalar’da Koruma yok ki İğneada Longoz ormanları ve Kıyıköy’ün de yer aldığı Türkiye’de Istrancalar’ın 12 noktanın korunmadığına yer aldığı Kırklareli, dikkat çekilerek Istranca dağ Bulgaristan’da ise Burgaz larındaki onlarca taşocağının bölgesini konu alan rapor her geçen gün arttığına dik da iki ülke arasındaki uçu kat çekiliyor. Bulgaristan, Burgaz tarafı... Raporun en çarpıcı yerlerinden biri olan Bulgaristan ve Türkiye’nin Istrancalar Bölgesi’nde “Fırsatlar Tehditler” başlıklı bölüm özetle şöyle: Fırsatlar AB fonlarının sektörde etkin kullanılması, Doğal kaynakların, arazinin ve biyoçeşitliliğin çok fonksiyonlu ve sürdürülebilir kullanımı, Gelişmiş orman yönetimi ve ahşap kullanımında yüksek verimlilik seviyelerinin başarılması. Tehditler İklim değişikliğinin olumsuz etkisi, Korunmuş ve özel orman alanlarının artışı, kereste orman ürün ve servislerinin arasında artan çelişkiler, Doğal felaket ve orman yangınları riski, Yasadışı kerestecilik ve kaçak avcılığın artması. Türkiye, Kırklareli tarafı... Fırsatlar Zengin ekosistem çeşitliliği ve biyoçeşitlilik, Uluslararası programları ve AB projelerini kullanma fırsatı, AB üye devletleri ile iyi uygulamaların değişimi, Gelişmiş orman yönetimi ve ahşap kullanımının yüksek verimlilik seviyesinde başarılması. Tehditler Istranca taşocakları ve madenleri, Aşırı kerestecilik, Yasa dışı kerestecilik, avcılık, Kurumlar arası iş birliği ve kaynakların eksikliği, Tehdit eden yatırımlar, taşocakları, İğneada Nükleer Enerji Santralı projesi, Bölgesel planlamada katılım eksikliği. ‘Görevimiz Istrancalar’ı korumak’ Sorularımızı ulaştırdığımız emekli Istranca Park Direktörü Petko Nanchev gazetemize şöyle konuşuyor: “Bulgaristan’da şu an 540’ın üzerinde çeşit bitki türü var. Bu bölgenin zengin olmasının sebebi Ege Denizi, Karadeniz’in ve Marmara’nın iklim etkilerinin birleşmesi. Doğal hava akımı bitki çeşitliliğini arttırıyor. Sizin bölgede çeşitlilik daha fazla olabilir. Siz daha fazla bu iklimden etkileniyorsunuz fakat sizde de elektrik santralları, rüzgâr santralları ve birtakım projeler var. Bu çalışmalar arttıkça kaynaklar azalmaya başladı. Bizde de yıllar önce ranta açmak istediler. Merkezlerdeki öğrenciler dahil ayaklandı. Bulgaristan ayaklandı. Istranca bölgesi sadece Bulgaristan ya da Trakya için önemli değil. Dünya için önemli. Önemli bir ekosistem. Bizim görevimiz de bunu korumak.” Nanchev Çidem C MY B Kadınlar solcu sever Bayramda gazeteler tatsızdır. Muhabirler ve gazetelerin mutfağında çalışanlar dönüşümlü olarak izin yapar. Nedense bayramlarda haber de azdır. Okur tatile gittiği için zaten tirajlar düşer. Gazetelerde nöbetçi kalanlar da oflayıp puflamadan bir an önce haberleri sayfalara yerleştirip, eve ya da dışarı eğlenmeye gitmek isterler. Gittikçe anlamsızlaşan, ruhunu kaybeden, sevimsizleşen ülkede bu bayram da aynı şey yaşandı. Haber kıtlığında gazetelerin mutfağında kalanlar, o çok tanıdık soruşturmakovuşturmatutuklama haberlerini sayfalara dizdi, aynı bayram demeçlerini redakte etti, aynı bildik terörle mücadele yeminlerini haberleştirdi. Ne yapsın gazeteciler? Sıkılmadan ülkedeki anormalliklere, kontrolsüz tutuklamalara, tek bir pırıltısı olmayan adamlardan gelen saçma demeçlere normal birer habermiş muamelesi yaparak gazete sayfalarına yerleştirdi... Oysa okur açısından bu bayramda gazete sayfalarında okuduğumuz onlarca ıvırkıvır haberden sadece bir tanesinin anlamı vardı: Tarık Akan’ın ölümü. Hepimizi üzüntüye boğdu bu haber. Tarık Akan sadece Türk sinemasının jönü değil, bir mücadele insanıydı. Kuşaklararası yürüyen bir efsaneydi. O yüzden sevdi bu halk onu. Yakışıklıydı. Sevimliydi. İsyankârdı. Muzipti. Ve en önemlisi solcuydu... Anneannem de ben de Tarık Akan’a hayrandık. Ben küçücük çocuk, anneannem koskoca kadın. Başkasına değil sadece ona bayılırdık... Biliyor musunuz kadınlar aslında sadece solcu erkeklere âşık olur. Gerisi fasa fiso. Sağcı bir adamla çıkabilir, dolaşabilir, hatta yeri geldiğinde pek başarılı bir evlilik yapabilirsiniz. Mutlu da olabilirsiniz. Ama bir kadının yüreğini hoplatan, içini sızlatan, asla unutamadığı hep o mahalledeki serseri solcudur. İşte Tarık Akan, tam da buydu Türkiye’deki kadınlar için. Onlarca jön geçti Türk sinemasından, neden Tarık Akan? Benden duymuş olmayın ama gücü ya da kurulu düzeni savunmak hiçbir erkeği seksi kılmaz. Bratt Pitt bile olsanız, bu hayatla ilgili bir derdiniz, bir kavganız olacak. Bir itirazınız olacak. Tıkır tıkır işleyen bir saat çok faydalı ama kimse için çok ilginç değil. Hak arayan, mazlumu kollayan, adalet diyen, polis kalkanına, copuna, TOMA’sına direnendir her daim daha cazip olan. Tarık Akan bu yüzden sevildi. Tarık Akan’ın son dönemde “ulusalcı” olduğu eleştirisini yapanlar var. Ama unutmayın, adam Dombra değil en baskıcı dönemde Yılmaz Güney’in yasaklı “Yol” filmini yapmış! Köşesinde oturacağına protestolara gitmiş. İtiraz etmiş. Her köşeye korkunun sindiği darbe sonrası günlerde, “mahalledeki solcu genç” rolünü kabul etmiş. İsyanını oyunculuğuyla, film seçimiyle göstermiş. Doğru ya da yanlış ama Türkiye’nin sorunlarını kendine dert edinmiş Tarık Akan. Daha ne olsun. ‘Rainbow Warrior’ Bozcaada’da Greenpeace’in efsane gemisi “Rain bow Warrior”, “Güneşe yelken aç” sloganıyla çıktığı yolculukta önceki gün saat 07.30’da “Daha güzel, daha yeşil, daha umut dolu ve daha güneşli bir gelecek” amacıyla Çanakkale’nin Kuzey Ege Denizi’ndeki Bozcaada Limanı açıklarına demir attı. Rainbow Warrior’u bir tekne ile Bozcaada Forum üyeleri karşıladı. Çevre dostu gemiyi “Hoşgeldiniz” pankartıyla karşılayan forum üyeleri, ardından Rainbow Warrior’u ziyaret etti. Gemiye, Bozcaada Belediye Başkanı CHP’li Hakan Can Yılmaz ve Kazdağları Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı Süheyla Doğan da geldi. Grup üyeleri, Başkan Yılmaz’a, hem gemi hakkında hem de çevre dostu projeler hakkında bilgi verdi. Adalılardan yoğun ilgi Rainbow Warrior’da1255 metrekarelik yelken alanı var. Bu sayede yaptığı yolun yüzde 80’ini rüzgârla kateden efsane gemiye, Bozcaadalılar ve tatil yapmaya gelen yurttaşlar da yoğun ilgi gösterdi.