15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DUNYA Pazar 7 Ağustos 2016 İsveç Başbakanı Löfven: Türkiye yanlış yolda ilerliyor İsveç Başbakanı Stefan Löfven, Türkiye’nin yanlış yolda ilerlediğini söyledi. Norveç’te konuşan Löfven “İfade özgürlüğü, gazetecilere yapılanlar gözönüne alındığında Türkiye’deki durum endişe verici. Darbe girişimiyle baş edilirken uluslararası hukuk ve insan hakları gözönüne alınmalı. Görünen, insanlar hapse atılıp işlerine son verilirken fazla ileri gidildiği. Tutuklanıp işten atılanların tümünün darbeye katıldığını ispatlamak zor olsa gerek” dedi. Öncesinde Dışişleri Bakanı Margot Wallström, Türkiye ile diyaloğun sürdürülmesi gerektiğini, İsveç’in Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemeye devam ettiğini söylemişti. Nusra, topçu okulundaki çatışmaların İHA ile çekilmiş görüntülerini yayımladı. Ardından cihatçılar okulda zafer konuşması yapıp hatıra fotoğrafı çektirdi. “Kuşatma kırıldı” haberi Halep’in isyancı bölgesinde sokaklarda kutlandı. [email protected] TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ [email protected] Löfven 7 Halep’te kıran kırana Nusra’nın Halep’te kuşatmayı yarma taarruzuyla çok şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Kuşatmanın kırıldığını yalanlayan hükümete göre cihatçılar geri püskürtüldü Suriye savaşının kaderini belirlemesi beklenen Halep’te Rusya destekli Suriye hükümet güçleri ile Nusra (yeni adıyla Şam’ın Fethi Cephesi) liderliğindeki cihatçılar arasındaki çatışmalar tavan yaptı. Hükümet güçlerinin bir ayda tümüyle kuşatmaya aldığı cihatçılar kuşatmayı yarmak için geçen pazardan beri taarruzda. Dün Nusra’nın “Kuşatmayı kırdık” açıklamasını yalanlayan hükümet bölgeye takviye güç yığıyor. Cihatçılar son iki günde güneydeki Halep Topçu Okulu ve Hava Teknik Okulu’nun da bulunduğu askeri akademi, Mahrukat Tepesi ve son olarak güneybatıdan doğuya ulaşma açısından kilit önemdeki Ramuse semtini aldığını duyurdu. Bunu kanıtlar yönde videolar yayımlayan Nusra, kuşatmanın kırıldığını, şehrin dışındaki ve içindeki cihatçıların buluştuğunu, İran, Irak ve Hizbullah milislerinin de bulunduğu hükümet güçlerinden 150 kişiyi öldürdüklerini ileri sürdü. Ardından Rusya’nın yoğun bombardımanı eşliğinde takviyeler karşı saldırıya geçti. Suriye devlet televizyonu hükümet güçlerinin topçu okulunun kontrolünü geri aldığı, onlarca militanı öldürdüğü, cihatçıların geri püskürtüldüğü haberini verdi. Hizbullah’ın TV kanalı da Ramuse’nin düştüğü ve kuşatmanın kırıldığını yalanladı. ErdoğanPutin pazarlığı Muhaliflerin Gözlemevi, 7 günde 500 militan ve hükümet gücü mensubu ile 130 sivilin öldüğünü, sivillerin çoğunun hükümet kontolündeki bölgelerde can verdiğini duyurdu. Gözlemevi Başkanı Abdel Rahman “Bu bir varoluş mücadelesi. Kim kazanırsa Halep’i de kazanacak” dedi. Gözler Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in salı günü St. Petersburg’da yapacağı Suriye odaklı görüşmeye çevrildi. YPG, Mınbiç’i IŞİD’den kurtardı ABD’nin havadan desteklediği YPG liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG), IŞİD’e ağır bir yenilgi daha tattırdı. Londra merkezli muhaliflerin Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, SDG’nin iki ayı aşkındır süren operasyonda Mınbiç’i neredeyse tümüyle kurtardığını duyurdu. Gözlemevi “SDG kentin kontrolünü eline geçirdi ve cihatçı kalıp kalmadığını anlamak için aramatarama yapıyor” dedi. SDG şemsiyesi altında bu operasyonda başrolü üstlenen ve Arap, Türkmen, Kürt savaşçılardan oluşan Mınbiç Askeri Meclisi ise daha temkinli konuştu. “Mınbiç’in yüzde 8090’ını kontrol ediyoruz” diyen sözcüler, kentte az sayıda cihatçı olduğunu, bunların sivilleri canlı kalkan olarak kullandığını, 1015 bin sivilin güvenli çıkışı için uğraştıklarını, çatışmaların devam ettiğini duyur du. SDG’nin kazdığı tünellerden kaçmaya çalışan sivillere IŞİD’in ateş açtığı belirtildi. SDG’li Wietnam Kobane şunları söyledi: “Özgürlük hamlesinde sona yaklaşıyoruz. Buraya halkın talebi üzerine gelmiştik. Amacımız sadece Mınbiç’i kurtarmak değil, başka yerleri de IŞİD çetelerinden temizlemek. Bizi çağıran halka gitmeye hazırız.” Türkiye sınırındaki Karkamış’ın karşısında bulunan Cerablus’un güneyinde kalan Mınbiç, iki yılı aşkın süredir IŞİD’in elindeydi. Pek yolun kesişim noktası olan Mınbiç, Türkiye’den hem IŞİD’in kalesi Rakka’ya hem de IŞİD’in Halep vilayetinde bulunduğu bölgelere uzanan tedarik yolları üzerinde bulunması yüzünden stratejik önemde. Son dönemde bölgede Amerikan hava saldırılarında onlarca sivilin öldüğü haberleri de geldi. ‘Reichstag yangını gibi’ Avusturya’da aşırı sağcı Özgürlük Partisi’nin lideri HeinzChristian Strache, Türkiye’deki darbe girişi mini Nazi Almanyası’nda Hitler ik tidarının kilometre taşlarından Re ichstag yangınına benzetti. Naziler 1933’te Alman meclisinin kun daklanmasını ko münistlerin hü kümeti yıkma gi rişimi olarak sun muş, ardından hak ve özgürlük Strache ler rafa kaldırılıp geniş ölçekli tas fiyeye girişilerek Hitler’in gücü pe kiştirilmişti. Die Presse’ye konu şan Strache, Erdoğan’ın darbe gi rişimini ordu, kamu ve akademide ki muhaliflere baskı ve tasfiye için kullanmasının kendisine Reich stag yangınını anımsattığını söyle di. “Bu güdümlü temizliğin hedefi Erdoğan’ın diktatoryal başkanlığı nı mümkün kılmakmış gibi geliyor” yorumunu yaptı. Viyana elçisi Göğüş’e sorgu Avusturya ile Türkiye arasında tırmanan söz düellosu üzerine Viyana Büyükelçisi Mehmet Hasan Göğüş’ün Avusturya Dışişleri’ne çağrıldığı öğrenildi. Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz’un Göğüş’ü AB Bakanı Ömer Çelik ve Dışişleri Bakanı Mevlit Çavuşoğlu’nun Avusturya’ya yönelik söylemleri nedeniyle görüşKurz meye çağırdığı, sert dille eleştirip izahat istediği aktarıldı. Ardından ORF’ye AB ile Türkiye arasında varılan sığınmacı anlaşmasını eleştiren Kurz, “Geri kabul anlaşması işlemeyecektir. Avrupa’nın yanlış sığınmacı politikasının kartondan evi yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya” dedi. Anlaşmanın yakın gelecekte ortadan kalkacağını savundu. Radikal solcu Ekonomik Özgürlük Savaşçıları, Pretoria ve Johannesburg’da yüzde 10 oy alıp kilit konuma geldi. G. Afrika’da sandık depremi Güney Afrika’da ırkçı rejimin sona erdiği 1994’ten beri iktidardaki Afrika Ulusal Kongresi (ANC), Cumhurbaşkanı Jacob Zuma’nın yolsuzluk skandallarının bedelini sandıkta ağır ödedi. Özgürlük kahramanı Nelson Mandela’dan yadigâr ANC, çarşamba günü düzenlenen yerel seçimlerde yüzde 54 oyla tarihinin en kötü seçim sonucunu elde etti. Başkent Pretoria dahil önemli kentleri kaybetti. Ülke genelinde anamuhalefetteki Demokratik İttifak Partisi (DA) yüzde 27, radikal sol parti Ekonomik Özgürlük Savaşçıları (EFF) yüzde 8 oy aldı. EFF lideri Julius Malema, Zuma ile ters düşüp ANC’den 2012’de ihraç edilmişti. Üyeleri komünist bağlar ve emekçilerin kanına atıfla tepeden tırnağa kırmızı giyinen EFF, tüm siyasi pazarlıklarda kilit konuma geldi. Pretoria’nın bulunduğu Tshwane be lediyesinde DA yüzde 43, ANC 41 oy aldı. Port Elizabeth’in de bulunduğu Nelson Mandela Bay metropolitan bölgesinde DA yüzde 46.7, ANC 40 oy aldı. En büyük şehir Johannesburg’da başabaş yarış da ANC’nin tek başına yönetemeyeceğinin göstergesi. ANC kökenli olmayan DA lideri Mmusi Maimane, seçim sonucunu “ANC’nin mutlak dokunulmazlıkla yönettiği devrin bitmesi” olarak yorumladı. ABD Başkanı Obama’nın kızı Sasha lokantada çalıştı ABD Başkanı Barack Obama’nın küçük kızı Sasha, iş tecrübesi için yazın bir deniz ürünleri lokantasında çalıştı. Martha’s Vineyard Adası’ndaki Nancy’s isimli restoranda garson ve kasiyerlik yapan 15 yaşındaki Sasha, saat başı, bahşiş hariç, 1215 dolar kazandı. Ancak kendisini 6 gizli servis ajanı yalnız bırakmadı. Bir iş arkadaşı “Neden bu kıza altı kişinin yardım ettiğini biz de merak ediyorduk. Sonra kim olduğunu öğrendik” dedi. Sasha, çalışma süresini tamamlamış olacak ki, dün ailesiyle birlikte Martha’s Vineyard Adası’nda tatile çıktı. Merkel’in Partisi CDU: ‘Müzakerelerin amacı üyelik değil’ Almanya Başbakanı Angela Merkel’in liderliğindeki Hristiyan Demokrat Birlik’in (CDU) milletvekili Roderich Kiesewetter, AB’nin Türkiye ile üyelik müzakelerini durdurmasına karşı olduklarını belirtti. “Erdoğan’ın Batı’dan tamamen uzaklaşması ve NATO’dan çıkma riskini engellemeleri gerektiğini” belirten Kiesewetter, Türkiye’ye üyelikle ilgili net açıklama yapılmasının daha doğru olup olmayacağı sorusuna şu yanıtı verdi: “Hayır, mesele Türkiye’nin mümkün olduğu kadar çok AB standardını hayata geçirmesi ve hukuk devleti olabilmesi. Müzakerelerin amacı Türkiye’nin üyeliği değil. Amaç, Türkiye’nin RusyaÇin yerine yönünü Avrupa’ya dönmesi. Sonunda AB’ye katılım bulunmuyor.” Batı ile uzatmaları oynuyoruz Gün geçmiyor ki Batı ile yeni kriz çıkmasın. Hafta başında İtalya ile yaşanan son krizden sonra hafta sonunda da Avusturya ile kriz çıktı. Artık yalnız kâğıt üzerinde sürdürülen Türkiye’nin AB adaylığının sonlandırılmasını isteyen Avusturya’ya karşı Mevlüt Çavuşoğlu’nun yaptığı “Viyana ırkçılığın başkenti” açıklaması, bu kez de Orta Avrupa ülkesi ile iplerin gerilmesine yol açtı. Aşırı sağcı lider Norbert Hofer’in aday olduğu cumhurbaşkanlığı seçiminin sil baştan yenileneceği ülkenin “ırkçılığın çıbanbaşı” olduğu ortada da bunu böyle ifade etmek bir dışişleri bakanına düşmez. Gazeteciler bunları söyler ama bir dışişleri bakanının “kral çıplak” demesi savaş ilanı demektir ki, Çavuşoğlu’nun mevkidaşı da söz düellosundan bu anlamı çıkarmış. Bir sürü gürültü patırtı... Büyükelçi, Viyana Dışişleri’ne çağrılmış v.s v.s... Ama neticede mesele aslında bir TürkiyeAvusturya meselesi olmaktan çok daha büyük. Devam mı tamam mı? 15 Temmuz’un ardından Batı başkentlerinde sıklıkla gündeme getirilen bir soru var. “Türkiye ile yola devam mı tamam mı?” İki görüş ortaya çıkıyor. İlki şöyle: Çekişmeyi tırmandırmak kimseye yaramaz. Türkiye yalnızlaşır. Ama çok sıkışırsa Rusya’ya, Çin’e yanaşır. Yeni bir dünya kurulur. Türkiye de o dünyada yerini alır. Ortadoğu’da jeopolitik ve güvenlik açısından kilit bir ülkeyi kaybetmek Batı’nın işine gelmez. Erdoğan ne kadar despotlaşırsa despotlaşsın, ona katlanmak zorundayız. Bu gerçi Türkiye’de özgür basın ve hukuk devletinin bir anı olması demektir ama hayatın gerçekleri böyle. New York Times’dan, Türkiye’yi iyi tanıyan Stephen Kinzer örneğin perşembe günü bunu yazdı. İkinci görüştekiler “ip inceldiği yerden kopsun!” diyenler. O da şöyle: Türkiye artık zaten şimdiye değin varsaydığımız gibi istikrarlı bir ülke değil. Siyaseten de, ekonomik olarak da bilinmeyenlere gebe. Konumunu güçlendirmiş görünse de orta ve uzun vadede Erdoğan’a ne kerte güvenilebileceği meçhul. RTE’nin baskıları yalnız darbe sonrasında çıkmış değil; laik devleti bitirmek için yıllardır sürüyor. Erdoğan bu baskıları mazur göstermek için sürekli olarak iç ve dış düşman arıyor... Olsa da olmasa da bir Bu görüş de Çizme’nin etkili jeostrateji dergisi “Limes”te yazan ABD dış politika uzmanı John Hulsman tarafından dile getiriliyor. Aynı dergide yer alan bir başka yazıda 15 Temmuz’un en öngörülmeyen sonucunun Türk ordusunun çok yıpranması olduğu söyleniyor. “NATO’nun ikinci ordusu paramparça” deniyor. Türkiye’nin “askeri müttefik” olarak en değerli avantajını yitirdiği belirtiliyor. Özetle “Batı’nın artık yanında olsa ne olur, olmasa ne olur?” demeye getiriliyor. Bu değerlendirmeler beraberinde sorulan iki soru var. “Bu ilişki bir yerde kopacaksa kırmızı çizgimiz nedir?” Bu bir... “Batı’nın, Türkiye’ye alternatif bir Bplanı var mı?” iki. İkinci sorunun yanıtı Avrupa açısından Ankara ile yapılmış mülteci anlaşmasını Atina’ya kaydırmak. Kampları ve de anlaşma için vaat edilen paraları Yunanistan’a devretmek. Türkiye’nin biricik değeri Brüksel için Erdoğan’ın sürekli şantaj konusu yaptığı “mülteci anlaşması” ile sınırlı. Tek “kırmızı çizgi” de idam cezası. İdamın yeniden tesisi, büyük olasılıkla iplerin kopartılmasına neden sayılacak. ABD’nin “kırmızı çizgisi” net değil. Ama başlıca endişesi İncirlik. 15 Temmuz’un hemen akabinde ABD yayın organlarında yankı bulan bir numaralı endişe, İncirlik’teki nükleer bombaların geleceği idi. O gün bugün, her gün güvenlik uzmanlarından “Türkiye gibi siyasi istikrarın olmadığı bir ülkede nükleer silah tutmak iyi fikir değil” değerlendirmelerini okuyoruz. Kısacası artık uzatmaları oynuyoruz. Gözler bundan böyle 9 Ağustos’taki ErdoğanPutin görüşmesinde. Belçika’da polise tekbirli palalı saldırı Belçika’nın güneyindeki Charleroi kentinde emniyet müdürlüğü binası önünde bir kişi, tekbir getirerek elindeki palayla polis memurlarına saldırdı. İki kadın polis yaralanırken, üçüncüsü saldırganı silahıyla vurup öldürdü. İki kadın polisten birinin yüzünde derin kesikler oluştuğu, diğerinin hafif yaralandığı belirtildi. Belçika, 22 Mart’ta başkent Brüksel’i vuran ve 32 can alan cihatçı saldırılarından beri alarmda. C MY B nilgun@
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle