15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR [email protected] Lucian Freud’un ‘bilinmeyen’leri Londra’da Lucian Freud’un daha önce görülmemiş işleri Londra Ulusal Portre Galerisi’nde. Sergide sanatçının 194090 arasında yaptığı resimleri ve mektupları yer almakta. “Lucian Freud Unseen” adlı sergi Lucian Freud’un 10 yaşında Berlin’den İngiltere’ye göç etmeden önce yaptığı 162 çocukluk çizimi, 47 eskiz defteri, mektupları, 1980’lerde yaptığı tahmin edilen ve yeni keşfedilen tamamlanmamış bir otoportresini de içeriyor. Sergi 6 Eylül’e kadar devam edecek. Salı 28 Haziran 2016 DEMAMRÇÜEIZL’DDEEI Kİ 1800 yıllık ambarEDİTÖR:EZGİATABİLEN TASARIM: ZARİFE SELÇUK 15 Likya müzesi oldu Lucian Freud’un çocukluk yıllarında yaptığı bir resim. Sanatçının tamamlayamadığı otoportresi 7 yıldır kazılan Andriake Antik Kenti’nin bulguları şimdi müzede Antalya’nın Demre ilçesinde bulunan Andriake Antik Kenti’nde yedi yıldır süren kazılarda edinilen bulguların sergilendiği Likya Uygarlık Müzesi, önceki gün kapılarını açtı. Likya Uygarlığı’nın en büyük beş şehrinden biri olan Myra’nın liman şehri Andriake’de yer alan 1800 yıllık tahıl ambarı Akdeniz Üniversitesi ortaklığıyla müzeye dönüştürüldü. Müzenin içinde sekiz salon var. Yedinci salonunda buluntular ve simülasyonlar sayesinde Likya liman kentinin yeniden canlandırıldığı müzede; kazılarda ortaya çıkan liman yapıları, ticaret agorası, kilise yapıları, hamam, liman çarşısı, 24 metre uzunluğunda, 12 metre genişliğinde ve 6 metre derinliğindeki yeraltı su sarnıcı sergileniyor. Ayrıca müze dışında bulunan alanda ise Roma dönemin Avcı ve Günay açılışta buluştu. Müze binası dışında bulunan alanda Roma döneminden kalma, vaktiyle ambara tahıl taşımak için kullanılan tekne ve taşıma araç gereçleri sergileniyor. den kalma tekne ve taşıma araç gereçleri de bulunuyor. Söz konusu teknenin vaktiyle ambara tahıl taşımak için kullanıldığı belir tiliyor. 2 bin 400 metrekareyi bulan alana yayılan ve günümüze çatısına kadar ayakta kalarak gelen tarihi tahıl ambarının müzeye dönüştürülme projesine, eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğ rul Günay döneminde başlanmıştı. Önceki gün yapılan açılışa Günay ve o dönem yazı başkanlığı görevi yürüten Prof. Dr. Nevzat Çelik’in yanı sıra Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı da katıldı. Çabuksığınlar’ın ‘çocukça’ trajedi Fransız çocuk kitapları ve oyun yazarı Jean Claude Grumberg’in kaleme aldığı, göçmenler ve sığınmacıların zorluklarla dolu hikâyesini anlatan çocuk kitabı “Çabuksığınlar”, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı. Göçmenler ve sığınmacıların yaşadıklarını konu alan eserin en dikkat çekici yanı, söz konusu sorunları çocuklara yine bir çocuğun gözünden anlatması. Üretilen çö zümlerin ne kadar insani olduğunu sorgulayan anlatımlara, Ronan Badel’in çizimleri eşlik ediyor. Pink Martini yine geliyor ABD’li müzik grubu Pink Martini Avrupa turnesi kapsamında İstanbul, Bodrum ve Kıbrıs’ta konser verecek. Topluluk 17 Temmuz’da İstanbul Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda, 19 Temmuz’da Bodrum Xuma’da, 21 Temmuz’da ise Kıbrıs Salamis Antik Tiyatro’da sahne alacak. Konserlerin biletleri Biletix satış kanalları üzerinden temin edilebilir. 1950’lerin sanat ortamı masaya yatırılacak Maryland Institute College of bu galeriler aracılığıyla katılımcı demokrasiye bir si Art’ın (MICA) Sanat Ta yasi kavram olarak yakla rihi, Teori ve Eleştiri şımlarına odaklanacak. Et Bölümü’nde öğretim üye kinlik, bu akşam 18.00’de si olan SarahNeel Smith, gerçekleşecek konuşmanın SALT Galata’da, sanat dili İngilizce olup Türkçe çı Adalet Cimroz ve Bü SarahNeel Smith ye simültane çeviri yapıla lent Ecevit’in 1950’lerde cak. SarahNeel Smith, mo ki kültür projeleri hakkında bir dern Ortadoğu’da sanat, küresel konuşma yapacak. Smith konuş ve karşılaştırmalı açıdan moder masında, Cimcoz ve Evecit’in çok nizm ile müze, sergi ve sergileme partili döneme geçiş zamanında tarihi hakkında araştırmalar yü kurdukları iki sanat galerisine ve rütüyor. ‘Cehennem’e yeni fragman ABD’li yazar Dan Brown’un aynı adlı eserinden beyazperdeye aktarılan “Inferno (Cehennem)” filmi için yeni bir fragman yayımlandı. Daha önce Brown’un “Da Vinci Şifresi”, “Melekler ve Şeytanlar” kitaplarının da uyarlamalarında ana karakter Robert Langdon’ı canlandıran Tom Hanks yeni filmin de başrolünde yer alıyor. Bir bölümü İstanbul’da çekilen filmin, 28 Ekim’de vizyona girmesi planlanıyor. EoÇlukritmapu’ınde‘kmiraelyıkin’ırddrrkkDıeaaiaönotldmnaasmkebmetlioaemıtebkaayrtvviiltliepecra.nsackivluüimabousrtrbrıak.lmeiıaaçbrni(s’şşi,wiaykitılke,eliai1warri1teta5kbytwamliıüiatp.gl.eaz2mebTülmpceyoanaeterlbaa3skconoğite.llkllToau.eaKciLyzyprrnoiaaa’itdangmbaslzakia,auıpbm)lnabaiskyararüinıaı Futbol bahane, şovenizm şahane… Volkan Babacan, zaman içinde hem kişilik, hem de beceri bakımından Volkan Demirel’i geride bırakmış, ulusal takımın kalesine yerleşmişti. Avrupa Futbol Şampiyonası’ndaki Hırvatistan ve İspanya maçlarında bizim savunmanın savunmasızlığının kurbanı oldu, takımını kurtaramadı. Babacan’ı seyrederken, gençliğinde kaleciliğe tutkun olan, dahası Cambridge’de okurken kalecilik de yapan Nabokov’un sözleri geldi aklıma. “Lolita”yla dünyayı sarsan Nabokov, kaleciliği soylu bir sanat, ayrıcalıklı bir uğraş olarak görüyordu. Gerçi futbol onun zamanından bu yana çok değişti, ama Nabokov’un kaleciliği yücelten sözleri özünde bugün de geçerli değil mi? Tapınma nesnesi olarak matador ya da usta pilotla bir tutuyor kaleciyi Nabokov. Kazağı, kasketi, dizlikleri ve şortunun cebinden görünen eldivenleriyle, takımın öteki oyuncularından hemen ayrıldığını vurgularken, onu “yalnız kartal”, “esrarengiz adam”, “son kurtarıcı” olarak niteliyor. “Yıldırım gibi gelen topun yönünü parmaklarının ucuyla değiştirmek için uçtuğunda, fotoğrafçılar o anı yakalamak amacıyla saygıyla diz çökerler” diyor “Konuş, Bellek” adlı kitabında. “Kalesini saldırıdan kurtardıktan sonra düştüğü yerde bir süre dinlenirken, tüm stadyum onun bu hareketini onaylayan kükremelerle coşar.” Evet, değişen futbolla birlikte kalecinin kıyafeti de değişti; ama özellikle savunmayla eşgüdümü koparmaması gerekse de o hâlâ “yalnız adam” galiba. 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda da İngiliz, Rus ve Hırvat holiganlar işbaşında. Onların sokaklardaki ve tribünlerdeki şiddet ey lemlerini izlerken, aklım 29 Mayıs 1985’e gidiyor. Brüksel’deki Heysel Stadyumu’na. Liverpool ile Juventus arasındaki Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası finaline. Holigan terörünü maç öncesinde Brüksel sokaklarında başlatan İngiliz tarafların stadyumda İtalyanlara saldırdığı, çıkan panik sonucunda 39 insanın canından olduğu görüntüler gözlerimin önünde. Bu kez, “Otomatik Portakal” adlı karşıütopya başyapıtının yazarı Anthony Burgess’in Heysel Faciası’ndan sonraki sözlerini anımsıyorum. Burgess, Brüksel’de tek olup bitenin, aşırı hayvansı genç bir enerjinin kendine bir yuva ve hedef bulması olduğunu söylüyordu. Liverpool’lu gençlerin insan hayatını yok etme niyetinde olmadığını, yalnızca düşünme gücünden yoksun oldukları Anthony Burgess: “Günümüzdeyse futbol maçı, aptalların yakıp yıkma isteğinin bahanesi olup çıktı.” nı vurguluyordu. “Eskiden futbol maçına gitmek bir keyifti” diyordu Burgess. “Günümüzdeyse futbol maçı aptalların yakıp yıkma isteğinin bahanesi olup çıktı. Brüksel’de gördüklerimiz aptallığın dikâlâsıydı. Aptallığın üstesinden tanrılar bile gelemez.” Evet, aptallığın üstesinden tanrılar bile gelemiyor belki, ama günümüzde şoven milliyetçilik azıtıp azgınlaştı. Görmek için ille de insanların stadyumlarda ölmesi gerekmiyor. Bizim ulusal takıma “destek veren” kuruluşların TV ekranlarındaki bağnazca reklamlarına bakmak bile yeterli. Başar Sabuncu’ya mektup Sevgili Başar, yapıtlarından ‘Namuslu’ya dönüştürecektin. Karşılaşmalarımızın arasına hep 45 yıl Tiyatromuz, yalnız özgün metinlerinle değil, girmiştir. Son kez görüştüğümüzde bir kim uyarladığın ve sahnelediğin oyunlarla da 1980’li, bilir hangisi İstanbul Tiyatro Festivali zama ‘90’lı, 2000’li yıllara ulaştı. Yalnız kendi yapıtla nıydı. İyi görünüyordun. ‘Ölüyorum ben’ de rını değil, kuşağının parlak yazarlarının oyun miştin oysa. Ölmedin. 2015 Haziranı’na dek larını da sahneye taşıdın. İşte Oktay Arayıcı’nın dayandın. Bir yıl geçmiş... başyapıtı ‘Nafile Dünya’ (İBBŞT 1974), işte Vasıf 2004 yılı baharında Oya Başak Öngören’in benzersiz ‘Zengin Mutfağı’ Sempozyumu’nun açılış yemeğinde, (İBBŞT 1977)... Sonra Edith Piaf’ın yaşa eşin Candan ve Sevda Şener hocamızla möyküsünden uyarladığın ‘Kaldırım Ser nasıl saatler süren bir sohbete dalmış çesi (Gülriz SururiEngin Cezzar Tiyat tık. Bugün gibi aklımda, 12 Eylül döne rosu 1982), sonra da parıltılı Shakespe minde, 1402 sayılı sıkıyönetim yasasıy are derlemesi ‘Bir Ata Krallığım’ (İBBŞT la uzun yıllar emek verdiğin İBBŞT’den 1997). Düşününce şaşırıyor insan. Ya çıkartılmana, sanki taze bir olaymış gibi zar, uyarlamacı yönetmen olarak ne çok öfkeliydin. Tiyatromuza yazaryönetmen dünya prömiyerinde imzan varmış! olarak verdiğin emeğe ihanet edilmişti. Yönetmenlik uğraşında, ‘Kargalar’ oyunun (DT 1962) sahne Başar Sabuncu Shakespeare’den Brecht’e dek uzanan lendiğinde 19 yaşındaydın. Dormen bir çizgide İBBŞT için 1980’de yaptığın Tiyatrosu’nda oyunculuğa başlamıştın. Ardın ‘Bahar Noktası’ndan ‘Brecht’in ‘Şvayk dan ‘Şerefiye’ (1966 DT), ‘Çark’ (DT 1969), ‘Zem Hitler’e Karşı’ (Şan Sineması 1984) yapımına berek’ (Dostlar Tiyatrosu 1971), sonra da en ün ulaşıyordun. Doruk noktalarından biri de lü yapıtlarından ‘Mutemet Ali Rıza Bey’in Yaşan Tiyatro Stüdyosu için 1998’de yaptığın müthiş mış Hayat Hikâyesi’(DT, 1972) geldi. Türk oyun Jean Genet oyunu ‘Balkon’du. yazarlığının 1960’lı, 70’li yıllardaki has temsil Tiyatroya katkıların oyunculuk, yazarlık, cilerindendin. Ali Rıza Bey’in öyküsünü 1984’te uyarlamacılık, yönetmenlikle sınırlı değil. Kat senaryolaştıracak, Ertem Eğilmez’in sinema baş kılarına yabancı dil bilgisini de ekleyen bir St. Joseph liselisin çünkü. Duşan Kovaçeviç’ten çevirdiğin ‘Profesyoneller’ İstanbul DT’te yıllardır oynuyor. Jean Racine’in ‘Bayazıt’ oyununa (İBBŞT 2007) yaptığın sahne tasarımı seni bir kez daha ödül törenlerine taşıdı. Sinemada senarist ve yönetmen olarak aldıkların da kabartıyor gitgide uzayan ödüller listeni. Tadımlık olarak ‘Namuslu’nun yanına, Atıf Yılmaz’ın yaptığı ‘Adak’ (1979) ve ‘Talihli Amele’yi (1980) de koyalım. Toplumunun geleceğine inançlı, başı dik sanat insanı olarak nitelikli işler kotarma yolunda ölesiye çaba harcamışsın, Başar kardeşim. Belgeler yoluyla belleklerde kalacaksın. Şener Şen ekranlarda Ali Rıza Bey olarak gülümseyecek her zaman. Gülriz Sururi’nin dudaklarında uçuşan bir Edith Piaf şarkısı ses kayıtlarında her an canlanmaya hazır. Ve ‘Balkon’un genelev patroniçesi (Zuhal Olcay) oyunun o unutulmaz sahnesinin fotoğraflarında kraliçe kılığında selamlıyor olacak hepimizi... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle