15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 12 Haziran 2016 EDİTÖR: CAN DOKER haber 5 SAAT KORDONU YÜZÜNDEN SANIK OLAN UĞUR KURT’UN ANNESİ: Usağautrle’urmfegdearioglseulsnin! Oğlunu polis kurşununa kurban veren, kanser olan anne Güllünaz Kurt, polis avukatının saatinin kordonunun kopması yüzünden sanık sandalyesine oturdu. Anne Kurt, “O polis sadece oğlumu öldürmedi. Tüm ailenin katili oldu...” diyor Oğlu Uğur Kurt’u polis kurşunuyla kaybettikten sonra bir de kansere ya kalanan ve polis avukatının “sa atinin kordonunu kopardığı” ge rekçesiyle sanık sandalyesine otur tulan anne Güllü naz Kurt, “O po lis sadece oğlumu öldürmedi. Tüm CANAN COŞKUN ailenin katili oldu. Tüm kardeşlerim bu olay yüzün den kanserle mücadele ediyor. Uğur’umu geri getirebilecekse o avukata saatler feda olsun” di yor. Baba Kemal Kurt ise o dö nem Başbakan olan Erdoğan’ın kendisini arayarak, “Çocuğunun GBT’si elimde. Tertemiz, hiçbir şeyle ilgisi yok” dediğini aktardı. Fotoğraflar karşılıyor Okmeydanı Cemevi’nde 22 Mayıs 2014’te bir cenaze törenine katılmak üzere beklerken polis Sezgin Korkmaz’ın Uğur Kurt’u öldürmesinin ardından değişmeyen tek şey evi. Uğur Kurt’un evine gelenleri oğlu Kemal’in doğumundan ve nişan töreninden kalma çiçekler, kendi ve oğlunun bebeklik fotoğrafları karşılıyor. Babası gibi koyu Fenerbahçeli olan küçük Kemal ise şimdi doğduğu evden babaannesinin kanser hastalığı nedeniyle ayrılmak zorunda kalmış. Aile fertleri Kemal’in evini kendilerini çok özlediğini söylüyor. Anne Güllünaz Kurt ve baba Kemal Kurt ile oğulları Uğur’un evinde yakalandığı hastalığı ve hakkın da açılan “saat kordonu” davasını konuştuk. n Size saat kordonu yüzünden dava açıldığını duyunca ne hissettiniz? Güllünaz Kurt: Şok oldum. Katil elini kolunu sallaya sallaya geziyor ama beni yargılıyorlar. Beni yargılayacaklarına katili yargılasınlar. Bu ne biçim adalet böyle? Eğer o avukatın saate ihtiyacı varsa, oğlumu geriye getirsin, saatler alayım ona. Gözümün bebeği bir oğlum vardı. 1.5 yaşında çocuğu vardı. Ben şimdi ölüye mi diriye mi yanayım? Yurdu, yuvası dağıldı oğlumun. Ben kansere yakalandım. Getirsin benim oğlumu geriye ben ona ağırlığınca saat alayım. Tedavim biterse gelirim n Yargılamanın başından bu yana hiçbir duruşmayı kaçırmadan takip ettiniz. Sağlığınız el verirse yine takip edecek misiniz? Güllünaz Kurt: Tüm duruşmalara gidiyorum. Son duruşmaya gidemedim. Her duruşmadan çıkınca 1 hafta hasta yatıyorum ama tedavim biterse duruşmalara yine geleceğim. n Olaydan 6 ay sonra polis avukatının aldığı sağlık raporunda yumruk atıldığına ilişkin tespitlerin olduğuna ne diyorsunuz? Güllünaz Kurt: Ben boksör müyüm? Kadınım. Nasıl vurmuşum ona? Sinirlerim boşaldı ne olduğunu bile bilmiyorum. n Hastalık nasıl teşhis edil Güllünaz Kurt, oğlunun katili elini kolunu sallayarak gezerken kendisinin yargılanmasına inanamıyor. Vedat ARIK Adalet çıkmayacak n Dava sonunda sanık polisin hakttiği cezayı alacağına inanıyor musunuz? Kemal Kurt: Bu gidişle bir adalet çıkacağını düşünmüyorum mahkemeden. O dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı beni aramıştı olaydan sonra. Erdoğan, ‘Ço cuğunun GBT’si elimde. Tertemiz, hiçbir şeyle ilgisi yok. Onu vuran polis gereken cezayı alacak’ demişti. Güllünaz Kurt: Kararla birlikte o polis tutuklanmazsa bu bizi yaralayacak. Benim oğlum polis vurmuş olsaydı şimdiye kadar çoktan atmışlardı içeriye. di? Biraz anlatır mısınız? Güllünaz Kurt: 12 senedir kontrol altındaydım. Hiçbir şeyim yoktu. Doktorlar patolojiye gönderdi parçayı, ‘kansersin’ dediler. Tedavi görüyorum şimdi. Bir anda çıktı hastalık. ‘Üzüntüden’ dedi doktor. Tüm aile hastalıklarla boğuşuyor. Narin (Uğur Kurt’un eşi) ilaçlarla ayakta duruyor. Torunum babasını arıyor. Benim yaram soğuyacak yara değil. Geceleri 1 saat anca uyuyorum. O da ilaç sayesinde. Tüm ailenin katili oldu o polis. Evimi, barkımı yıktı o polis. 2 sene geçti. Elini kolunu sallaya sallaya geziyor. ‘Ben vurdum’ diyor. Ne bekliyorlar daha? ‘Gitmek istemiyorum’ n Eviniz oğlunuzun öldürüldüğü cemevine çok yakın. O yoldan geçerken nasıl hissediyorsunuz? Güllünaz Kurt: Oraya gitmeyi hiç istemiyorum. Mümkün olduğunca az kullanıyoruz o yolu. Geçen gün 2. yıldönümü yemeği vardı. Mecburen gittim ona da. AVUKATLARA ADLİYEDEKİ ŞİDDETİN DETAYLARI ORTAYA ÇIKIYOR Talimat ‘başsavcı vekili’nden gelmiş Avukat Şimşek’in belinin kırıldığı olaylarda Cumhuriyet Başsavcı Vekili Bölükbaşı’nın polise telefonla müdahale talimatı verdiği ortaya çıktı HİLAL KÖSE Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde avukat Zeycan Balcı Şimşek’in belinin kırıldığı polis müdahalesinin talimatını, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hacı Hasan Bölükbaşı’nın verdiği ortaya çıktı. ÇHD avukatlar davasının 30 Mart günkü duruşmasına ilişkin açıklama yapmak isterken, adliye önünde polis şiddetine maruz kalan avukatlara ‘izinsiz gösteri’ iddiasıyla soruşturma açıldığını dün duyurmuştuk. Soruşturma dosyasındaki polis tutanağı, olayın sorumlularına dair önemli bilgiler veriyor. Tutanakta, dava öncesi sosyal medyada çağrı yapıldığı belirtilerek, bu nedenle, Güvenlik Şube Müdürlüğü, Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü ve Şişli İlçe Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Büro Amirliği ekiplerinin, adliyenin C kapısında, sabah saat 08.00 ’den itibaren emniyet tedbiri alarak beklemeye başladıkları ifade edildi. ‘Telefonla iletildi’ Avukatların toplanmaya başlamaları üzerine Savcı Vekili Bölükbaşı’nın telefonla arandığı kaydedilen tutanakta, “Konu telefonla Bölükbaşı’na iletildiğinde, avukat grubunun basın açıklaması yapmak amacıyla, merdivenlerde birikmelerine, toplanmalarına izin verilmemesi ve toplandıkları alandan uzaklaştarılması ‘Soruşturmayı yürütemez...’ Olayın talimatını veren Başsavcı Vekili Bölükbaşı, aynı zamanda olayla ilgili soruşturmayı da başlatan isim. Avukat Balcı’ya ifadeye gelmesi için gönderilen çağrı kâğıdında Bölükbaşı’nın imzası var. Bölükbaşı, İstanbul Baro Başkanlığı’nın internet sitesinde ‘Avukata karşı kullanılan şiddet, terör boyutuna ulaşmıştır’ başlıklı duyuruyu da delil olarak soruşturma dosyasına koymuş. ÇHD’nin şikâyeti üzerine soruşturma, başka bir savcıya verilmiş. talimatını vermiştir” denildi. Avukatların, pankart açtıkları ve uyarıları dikkate almayıp slogan attıkları belirtildi. Tutanakta, şu ifadelere yer verildi: “Lütfen eyleminize son verin. Aksi takdirde zor kullanılarak dağıtılmak zorunda kalacaksınız’ şeklinde defalarca ikaz ettik. Kalkanlarla ittirmek suretiyle kademeli kuvvet kullandık. Grup içerisin den avukat cüppeli bir bayanın rahatsızlandığını bildirmesi üzerine, ambulans çağırıldı.” Grup içinden polislere mukavemette bulunulması sonucu, vücudunun değişik yerlerinden yaralanan çevik kuvvet personelinin de hastaneye sevk edildiği belirtilerek, “Bahse konu pankart ele geçirilememiştir” denildi. l İSTANBUL İSYAN BÜYÜYOR 365 liseden ortak bildiri Yandaş müdürlere ve baskılara karşı başkaldıran liselerin yayımladıkları bildirinin ardından, isyan eden liseler hızla artıyor. Türkiye Liseliler Birliği’nin ‘Liselerde Gericiliğe Geçit Vermeyeceğiz’ başlığıyla açtığı bildiriye 365 lise imza attı. İstanbul, Ankara, İzmir, Sakarya, Mersin, Muğla, Diyarbakır, Edirne, Ordu, Adana, Bursa, Afyon, Konya, Antalya gibi Türkiye’nin dört bir yanından liseler baskılara karşı birleşti. İHL’ler de var İmzacı liseler arasında Ankara Fen Lisesi, Kabataş Lisesi, Sainte Pulcherie Fransız Lisesi, Koç Özel Lisesi gibi Türkiye’nin önde gelen liseleri yer alırken, Fatma Talip Kahraman Anadolu İmam Hatip Lisesi ve Keçiborlu Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin de imzacı olması dikkat çekti. Liselerin kamuoyuna sunduğu ortak bildiride şu ifadeler dikkat çekti: “Okullarımızdaki çağdışı uygulamalar, müdür baskıları, engellemeler tüm liselerin ortak sorunu. Parasız, laik, bilimsel ve milli eğitim için mücadeleyi çoğaltmak, geleceğimizi elimize almak hepimizin sorumluluğunda. İstanbul Erkek Lisesi, Galatasaray Lisesi, Vefa Lisesi ve Cağaloğlu Anadolu Lisesi’ndeki arkadaşlarımızı kutluyoruz. Bu mücadelelerin parolası çok açık: eylemlerin ortak paydası ve sırtımızı yasladığımız yegâne kuvvet Atatürk ve Cumhuriyet değerlerimizdir. Bu büyük birlikteliğe güç vermeye sadece liseli arkadaşlarımızı değil, bir zamanlar bu sıralardan yolu geçen mezunlarımızı, ailelerimizi de davet ediyoruz.” l İSTANBUL/Cumhuriyet Ölüdür o çocuklar konuşmaz... Kurşun güneş altında çürüyen ağaçtır hayat... Gülümseyen bir çocuktur bahçede... Aylardan hazirandır! Eski günlerden kalan bir sevda, bir aşk, özlem, tutku! Sesin uzaklardan gelir, bir müzik eşliğinde: “Seni çok özledim çok!” Buz mavisi kesilmiş bir gökyüzünde bir başka kadının kaçışıdır; terk edilişin öyküsüdür, kanla sulanan kadim topraklarda bir hayatın yitip gitmesidir. Tüm aylar, dört mevsim benim yüreğimde acıdır, hüzündür. Gecenin sağır sessizliğinde hıçkırıklara boğulurken, Lice’yi, Sur’u, Yüksekova’yı, Nusaybin’i, Midyat’ı düşünürüm... Gözlerim, ellerim, yüreğim süzülen bir yıl gibidir. Çocukları düşünürüm, Mehmet’leri sınır boylarında, dağlarda, vadilerde. Aşk ve düş parantezleri arasında gözlerini, saçlarını... Yannis Ritsos’un dizelerini mırıldanırım bir ışık sahilinde, Homeros’u anımsarım: “Göklere inanırdım eskiden; ama sen denizlerin derinliğini gösterdin bana; ölü kentleri, unutulmuş ormanları, boğulmuş gürültüleriyle...” O sırada kırmızı bir güneşi yakalamaya çalışırım. Duraklarım... Sesini duyarım o anda: “Seni çok özledim çok!” Kıraç bir toprakta, kül olmuş kentlerde, yoksulluğun boy verdiği topraklarda bebeklerin öldüğüne tanık olurum. İçim acır! Yüreğime bir ateş topu düşer kahrolurum... Dizelerin peşinden giderim o zaman: “Ey, bizi kırbaçlayan kara kanatlı savaş! Ey, aşklarımızı kör eden kara örtülü yaratıklar! Ey, zaman zaman karşımıza çıkan sahte özgürlük kahramanları!..” HHH Homeros’un “Işık Sahili”nde güneşin alev topuna dönüşünü ve batışını görüyorum... Hep o ses kulaklarımda: “Seni çok özledim çok!” Yine soruyorum kendime: “Acının bütün tarihi nedir söyler misin? Neden öldürdünüz evine ekmek götüren polisi, askeri ey kan içiciler? Niye harabeye çevirdiniz o kentleri, o çocukları zalimler? Niçin yaptınız önce Suruç, ardından Ankara, İstanbul katliamla rını kan gölünden beslenen teröristler? Neden o ırkçı yazıları yazdınız evlerin duvarlarına özel harekâtçılar?” Yosun tutmuş bir pencerenin pervazına bakarken aşınmış taş gibi suskunduk... Gökyüzü suskun, kuşlar suskun, ağaçlar suskun, ırmaklar suskun. Hiç konuşmuyordu yıldızlar avuçlarımıza aldığımızda. Yaprakların arkasında aşklar, yaşanmışlıklar, ölümler... Hiç ama hiç konuşmuyorduk, korkuyorduk. Şairin dizelerini okumakla yetindim ben de: “Çünkü Guernica’nın adamları konuşmaz Almeria’nın çocukları sessizdir Badajoz’un kadınları dilsiz Dilsizdir onlar, sesleri çıkmaz, sesleri çıkmaz Boğazlarını tıkamıştır oranın kumu Konuşmazlar, konuşmayacaklar da ve çocuklar Almeria’nın çocukları usludur. Kıpırdamazlar, kıpırdamayacaklar da Vücutları kırık, kemikleri kırık, ağızları Çünkü ölüdür onlar, dilsizdir hepsi.” HHH Büyük acılar çekerek geldik bugünlere... Çocuksu düşler kurduk lacivert gecelerde... Hayatımızı çaldılar bizim, sizin, hepimizin! İşkenceleri de gördük, zindanları da... Yanılgılarımız oldu uzun bir süreçte... Teslim olmadık siyasi vesayete. Aldatıldık, ihanete uğradık, umudumuzu kırmadık buna karşın. Köle, kul olmadık, biat etmedik... Sevdik, sevildik, sevmeyenler oldu... Ağladık ama kimseye göstermeden. Bazı günler Paul Eluard’ın dizeleriyle avunduk: “Hani insanı yaşatan kelimeler vardır, hani yunmuş arınmış sözler... Sıcaklık diyelim, güven diyelim, mesela aşk, adalet, özgürlük kelimesi; çocuk kelimesi, insanlık kelimesi gibi... Ve bazı çiçeklerin, ülkelerin adı, mesela yiğitlik, kardeşlik, arkadaşlık, çalışma kelimesi gibi, sonra bazı kadınların, çocukların, dostların adları gibi...” Biliyor musun ben de seni çok özledim çok! Sen de benim umudumsun sevgili! Anneler, adalet arayışında 585 haftadır Galatasaray Meydanı’ndalar. Cumartesi Anneleri sordu: Hurşit Külter Nerede? Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedi suçunun yaygın ve sistematik bir biçimde yapıldığı len yakınlarının akıbeti vurgulanarak, “Bu suçun et ni sormak ve faillerin yar rafını ören  cezasızlık zırhı, gılanması için sürdürdük etkin bir soruşturma ve yar leri adalet arayışlarının gılama yapılmasını ve fail 585’inci haftasında dün bir kez daha Galatasaray Mey Hurşit Külter lerin cezalandırılmasını önledi. Başta yaşam hakkı ol dan’ında bir araya geldi. mak üzere insan hakkı ihlalleri Cumhurbaşkanı Tayyip ni  teşvik etti” ifadeleri kullanıldı. Erdoğan’ın, “Gözaltında kaybetmeler bizim dönemimizde yaşan Sorumuzu cevaplayın madı” sözlerine tepki gösteren an 16 gündür Hurşit Külter nerede neler, “Sizin döneminizde genç olduğu sorusunun cevapsız bıra bir Kürt siyasetçiden 16 gün kıldığını belirten anneler, “Hurşit dür  haber alınamıyor. Onun or Külter’in yaşam hakkının koru dunun elinde olduğu, işkence gör ması ve akıbetinin açığa çıkartıl düğü, öldürülme riski altında bu masından sorumlusunuz. Susma lunduğu iddia ediliyor. Susmayın” yın; harekete geçin Hurşit Külter ifadelerini kullandı. nerede? Sorumuzu hakikate uy Yapılan basın açıklamasında bu gun bir biçimde cevaplayın” dedi. topraklarda  gözaltında kaybetme l İSTANBUL/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle