23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 23 Nisan 2016 EDİTÖR: CAN DOKER haber 19 Devrimci bir adım: 23 Nisan 1920 At arabası, yaylı, kağnı, yük treni, beygir eyeri, katır semeri... Kim ne bulduysa binip Ankara’nın yolunu tutmuştu. Yoksul bir Anadolu kasabasının ışıksız, eğri büğrü, nisan yağmurlarından balçığa kesmiş sokaklarında gözlerinin derinliklerinde “kararlılık” ve bilinemeyen bir gelecekten belli belirsiz “ürkü” okunan adamlar yürüyordu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni oluşturacak “mebuslar”dı. Göze alanlardı. Olmazı olur kılacak cesur adamlardı. Her biri kendi “ulusdevlet”ini kurmak üzere imparatorluktan kopan halkları durdurmak, çağını doldurmuş imparatorluğun “birlik ve beraberliği”ni korumak üzere, tarihin akışına karşı mücadele ettiklerini bilmeden, bilince çıkaramadan Balkan dağlarından, Fizan çöllerine kadar ölümüne savaşmış, yenilmiş ve gözlerine yenilginin utancı ve öfkesi çökmüş subaylar... Alayları bölük, kolorduları tabur mertebesine ufalmış, yılgın ve yorgun ve aç askerleriyle çaresiz paşalar... İşgal edilmiş topraklardan, Yunan, İtalyan, İngiliz, Fransız birliklerinin arasından gizlice geçip Ankara’ya ulaşan tacirler, toprak sahipleri, kaymakamlar, hocalar, öğretmenler, müftüler, 1. Dünya Savaşı’nın yıkımı ve 1917 Devrimi’nin çalkantısı arasında oradan oraya savrulmuş aydınlar... 22 Nisan akşamı Ankara’da buluştular. Azınlıktılar. Azınlık olduklarını biliyorlardı. O “azınlık”a İstanbul’da, tuzu hep kuru birileri “Hain, maceraperest, çılgın, asi, haydut” dedi. Azınlıktılar. Çoğu 2016’nın ölçüleriyle hiç de demokratik sayılmayacak ancak 1920 dünyasında önem taşımayan, kusur sayılmayan yollarla, yöntemlerle seçilmişlerdi. Kimileri kendi kendilerini “milletin vekili” tayin edip, “ateşten gömlekler” giyip Ankara yollarına düşmüşlerdi. Sonunun nereye varacağını kimsenin, önder Mustafa Kemal’in bile bilmediği bir serüven başlıyordu: Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanacaktı. Alnına “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” yazılacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi. 1920’ler dünyasında imparatorluklar çöker, kapitalizm emperyalizm aşamasına sıçrarken bir ulusdevlet kurmak, ulusal bağımsızlık ilan etmek devrimci bir adımdı ve Ankara’da toplanan adamlar devrimci bir adım attıklarını bilmeden devrimci bir adım atıyorlardı. Peki sonra? Sonrası bilinmiyor ama kestirilebiliyordu. Hain ilan edileceklerdi. İstanbul Hükümeti’ne başkaldırmış asiler olarak gıyaplarında idama mahkum edileceklerdi. 600 yıllık bir imparatorluğun sonunda, kuruluş günlerindeki gibi Anadolu’yla sınırlı kalmış toprakları üstünde ilk kez “Padişah efendimizin, Halife hazretlerinin” iradesi ve buyruğu dışında bir siyasal irade oluşturuluyordu: Türkiye Büyük Millet Meclisi... Peki, sonra? Sonrası savaş demekti. Yenilmiş, dağıtılmış, derme çatma silahlarıyla acınacak ölçüde güçsüz düşmüş bir ordu kalıntısıyla sürdürülecek bir savaş. Bir imparatorluğu 600 yıl boyunca taşıyan Anadolu halkına, kendi ulusdevletini kurma hakkını tanımayan “yedi düvel”e karşı verilecek bir savaş. Ankara’da, Osmanlı İmparatorluğu toprakları üstünde “son ulusdevlet”i kuracak adamlar toplandı. Trakya mebusları, Ege mebusları, Kürdistan, Lazistan, Dersim mebusları Ankara’da buluştular, omuz omuza verdiler, el ele tutuştular. Göze alanlardı... Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruldu... 23 Nisan 1920’ydi. Ergenekon kumpasının Amacı Neydi? Ergenekon davasında yargılanan gazetemiz yazarı Erol Manisalı, Yargıtay’ın bozma kararını değerlendirdi. Manisalı şunları söyledi: “Ergenekon kumpası çöktü, bu aslında malumun ilanıydı. Ergenekon ve Balyoz kumpasları şu Erol Manisalı nun için hazırlandı: Bölgede ve Türkiye’de yeniden yapılanma adı altında darbe yapmak isteyenlerin önünde engeller vardı. Demokrasiyi, Cumhuriyet’in değerlerini ve Atatürkçü yapıyı ortadan kaldırmaları gerekiyordu. Atatürkçü aydınlar, demokrasiyi ve çağdaş değerleri savunan akademisyen, düşünür ve yazarların sindirilip ‘tasfiye edilmeleri’ gerekiyordu. TSK de genelde Atatürkçü değerlere sahipti ve Ortadoğu planlarında engeller çıkarıyordu. Bu planlara Kürdistan projesi de dahildi. Ergenekon ve Balyoz kumpasları (darbesi) bunun için hazırlandı. Türkiye’nin bütünlüğünü, çağdaş ve demokratik değerleri ve Atatürkçülüğü savunan çevreler ortadan kaldırılmak istendi. Bugün geldiğimiz noktaya bakın; bütün komşuları ile kavgalı ve iç çatışma sorunları yaşayan bir ülke durumuna sokulduk. Bir anlamda Ergenekon ve Balyoz kumpaslarını düzenleyen odakların amaçları büyük ölçüde yerine geldi. Bugün sormak gerek; Ergenekon mu çöktü, Türkiye mi çöktü?” HSYK BAŞKANVEKİLİ’NDEN İTİRAF GİBİ ERGENEKON YORUMU: Yargının utanç dönemi HSYK çalıştayında konuşan Başkanvekili Yılmaz, 20072013 yılllarının yargı için ‘kara dönem’ olduğunu söyleyerek, “93 yıllık Cumhuriyet’te başka bir utanç dönemi yok” diye konuştu HSYK20172021 Stratejik Plan Çalıştayı Şanlıurfa’da düzenlendi. Çalıştayda konuşan HSYK Başkanvekili Mehmet Yılmaz, yargı dünyasının 20072013 yıllarını “kara dönem” olarak değerlendirdi. Konuşmasına, “Yüreklerinde Allah korkusunu gördüğüm meslektaşlarım. Sizden rica ediyorum; yargının tarafsızlığını hâkim kılalım” diyerek başlayan Yılmaz, “Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı çok karıştırılan birbirinin yerine geçiriliyor. Yargı bağımsızlığı tarafsızlığından daha önemli, aslında birbirinden o kadar ayrı ki elma ile armut gibi. Bağımsızlık yargının tarafsızlığını teminat altına alan yalnızca güvence sağlayan önemli bir argüman ama yargının olmazsa olmazı değil tarafsızlık anlamında. Tarafsızlık ise yargıçlığın en önemli şartı. Tarafsızlığı düştüğü an hâkimlik ve savcılık görevi düşmüş demektir. Bağımsızlığın bulun madığı ortamda da yargı var. Bağımsızlık açısından gidilecek yol olduğu zamanda yargı var” dedi. 1961’e kadar olan dönemde yargı kuralları anayasal yargı teminatı olmadığını söyleyen Yılmaz, “Anayasada teminat alınmış bir yargı yok ama Türkiye’de yargı var. 1961 yılına kadar Türkiye’de hâkimini seçen ve atamasını yapan, Yargıtay’a üye seçen, daire başkanını seçen Adalet Bakanı tek başına. Yargıtay Başkanı’nı ve Yargıtay Başsavcısı’nı belirleyen Bakanlar Kurulu vali atar gibi atıyor. Yani bugünkü anlamda düşündüğümüz bir yargı bağımsızlığı yok ama gurur duy duğumuz, onur duyduğumuz birçok yargıç bu dönemde yetişmiştir Türkiye’de. Yargı bağımsızlığı olmadan gerçek bir anlamda hukuk devleti olmaz. Bunu kabul ediyorum ama iki kavram karıştırılıyor. Tarafsızlık yok ise hâkim ve savcı yok demektir. Adil yargılama için en önemli kavram bağımsız bir yargıdan daha önemli bir kavram tarafsız bir hâkim ve savcı. YarYılmaz gı bağımsızlığı ile tarafsızlık birbirine karıştırılmasın. Tarafsızlık hâkimin olmazsa olmazıdır.” Kaldıralım bu cenazeyi 2007’den bu yana yaşanan süreçte yargıya güvenin yüzde 70’ten yüz de 30’lara indiğini vurgulayan Yılmaz, yargının utanç dönemini yaşadığını belirterek, şunları söyledi: “Bu manzarayı bizler ortaya çıkardık. Bizim dışımızda sebepler var muhakkak. Ama asıl sebebi bizleriz. Bugün gazete manşetleri bizlerle dolu. Neyi yanlış yaptığımızı çok iyi biliyoruz. Yargının sopa gibi kullanıldığı, belli amaçlara alet edildiği 93 yıllık Cumhuriyette başka dönem yok. 20072013 utanç dönemini ilk defa yaşıyor Türkiye Cumhuriyeti. Bu kara dönemin izlerini silmek bizim neslimize nasip olacak. Arkadaşlarımın tümüne sesleniyorum, gücünüzü de iyi biliyorum; kaldıralım bu cenazeyi. Başaracak güç bizde. Vicdanınızı özgür kılınız, beyninizi özgür kılınız. Kul hakkının ne olduğunu lütfen unutmayınız. Bizim dinimiz kul hakkını kutsal saymıştır. Gelecek nesle inanılan, güvenilen ve saygın bir adliye teslim edelim. ” l DHA ‘Savcısıyım diyen de açıklasın’ Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç, Yargıtay’ın Ergenekon davasıyla ilgili kararını, “İyi bir bozma kararı. Bir insanı 5 sene içeride yatırdıktan sonra pardon diyorsunuz ama bunun bir karşılığı yok. Ben pardon diyecek değilim” dedi. Arınç, dün ziyaret ettiği Parlamento Muhabirleri Derneği’nde (PMD) gazetecilerin sorularını yanıtladı. Arınç, özetle şu görüşleri dile getirdi: l Pardon demiyorum: (Siz de pardon diyor musunuz sorusu üzerine) Hayır pardon falan demiyorum. Ben dürüst siyasetçiyim, ağzımdan çıkan her şeye sahip çıkarım. O dönem kim ne söylemişse kendi açısından haklı olduğuna inanmıştır. l Başka davalara örnek olabilir: Bugün bile biz Can ve Erdem tutuklu olmamalı derken bu canhıraş feryadımızı yapıyoruz. Birileri o dönemde suç delili üretmişse, soruşturma kovuşturmaları savcısıyla hâkimiyle kolluk kuvvetleriyle görevini kötüye kullanarak belli bir amaçla hareket etmişse hesabını vermelidir. Ergenekon örgütünün olmadığına yönelik doğru olduğunu düşünerek söylüyorum, ortaya koydukları bozma yarın başka davalar için de geçerli olacaktır. Bugün gizli silahlı terör örgütü ismiyle haklarında dava açılan yargılamaları başlayan ya da başlayacak olanlar, yarın bir Yargıtay kararıyla ‘ortada bir örgüt yok’ derlerse işte o zaman yargıya güven yüzde sıfırlara düşer. Bu Yargıtay kararından alacağımız çok büyük dersler var. l En büyük yanlışlardan biri: Ben masumum arkadaşlar. Bu konuda savcıyım, hâkimim diyen kim ne varsa herkes de kanaatlerini açıkça ifade etsin. Biz en azından var olduğunu bildiğimiz, bazı faaliyetleri, en büyük yanlışlardan biri budur. Herkesi potanın içine atarak esasen bu davayı sulandırdıkları ve içinden çıkılmaz hale getirdikleri aşikâr. l ANKARA (Cumhuriyet) ykEİLeKarEgRrraBleeArŞnlBabUeĞri:ırknoeı tnti BAysŞiYOuaElBersasUrgk,rgiĞlgıhigleaıGuitnnlakieemyaunrç’kaaıenıslkAcdlebignk“İbışalildeYlacinkueelbulreıdmınaearkrrlğeeamm”çrılyroğeatgtreyeiBtnlılamfırıaekaettiaayEarmrlplaigdzşeerdşihBytgaebetarvşaaı’aliieğırhlutetrnyneşbii.anıkğriakgrkuBckadeei,itaşaenlaaçuıikmTunnğlritrkıeowankıkaıikieryrtnldErakbuimasleetıamraumlükitEalknnerya.eateırralizbBnühenrgrykd.a’ednaurdeelraiişınarı.,lne PekI sorumlular kım?ERGENEKON DAVASINDA HAYAT KARARTAN GİZLİ TANIKLAR KAYIP Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin davayı bozmasından sonra 18 kişinin öldüğü, onlarca kişinin hapis yattığı cemaatAKP işbirliğiyle süren 9 yıllık hukuksuzluğun failinin kim olduğu sorusuna yanıt aranıyor Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin Ergenekon davasını “dosyaya göre örgütün varlığı sabit değil. De liller hukuka aykırı toplandı” gerekçele riyle bozmasından sonra yeni bir sürece girildi. Bu noktada, 18 kişinin öldü ğü, onlarca kişinin uzun yıllar cezaevlerinde kal dığı, ağır hastalıklar ge ALİCAN ULUDAĞ çirdiği 9 yıllık “Silivri hukuksuzluğunun” sorumlu su kim sorusu ortaya çık tı. Ergenekon süreci, biz zat cemaatAKP işbirliğiyle yürütülür ken, sürecin başmimarları olarak savcı Zekeriya Öz ve dönemin Başbakanı Tay yip Erdoğan, polis şefleri Ali Fuat Yılma zer, Yurt Atayün’ün isimleri öne çıktı. Davanın gizli tanıkları ise birçok sanı ğın haksız şekilde cezaevinde yatmasına neden oldu. 9 yıllık Ergenekon sürecinden “sorum lu olan” önemli isimler şöyle: Savcı Zekeriya Öz: 2010 öncesinin HSYK’si tarafından özel yetkili İstanbul Savcılığı’na atandı. 12 Haziran 2007’de Ümraniye’de bir evde bulunan el bom baları üzerine Ergenekon soruşturma sını başlattı. Ergenekon operasyonları nın büyük bölümüne imza attı. Türkiye, şafak vakti yapılan ve dalga dalga ya yılan operasyonlarla savcı Öz’le tanıştı. Şüphelileri emniyette 4 günlük gözaltın da tutma uygulaması bu dönemde sıkça başvurulan bir yöntem oldu. Gazetemiz İmtiyaz Sahibi ve Başyaza rı İlhan Selçuk’u gece yarısı gözaltına al dırdı. Ergenekon davalarının ilk üçünün altına imza attı. İktidar partisi, bu süreç te Öz’e sahip çıktı. Erdoğan, zırlı makam aracını Öz’e tahsis etti. Odatv soruştur ması kapsamında gazeteciler Nedim Şe ner ve Ahmet Şık tutuklanınca Öz’e yö nelik tepkiler zirveye çıktı. 17 Aralık operasyonu sonrasında iktidarla yolları ayrılan Öz, önce Bolu’ya sürüldü, ardın dan açığa alınarak meslekten ihraç edil Tayyip Erdoğan Ali Fuat Yılmazer Zekeriya Öz Sadullah Ergin Yurt Atayün di. Hakkında malvarlığı ve Erdoğan’a hakaret olmak üzere birçok dava bulunan Öz, hakkında yakalama kararı çıkarılmadan önce yurtdışına kaçtı. Beşiktaş’ın diğer özel yetkilileri: Ergenekon soruşturması sürecinde Zekeriya Öz’ün yanı sıra savcılar Fikret Seçen, Ercan Şafak, Murat Yönder, Cihan Kansız, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın da görev aldı. İddianamelerin hazırlanması, operasyonların yönetilmesi, duruşmalara çıkılmasında bu savcılar çalıştı. Cihan Kansız, İlker Başbuğ’u tutuklamaya sevk eden savcıydı. Ergenekon hâkimleri: 6 yılı aşkın süren Ergenekon davasında yargılamayı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hasan Hüseyin Özese ve üyeler Sedat Sami Haşıloğlu ve Hüsnü Çalmuk yaptı. Silivri’deki yargılamalarda usul kuralları heyet tarafından ayaklar altına alındı, tavandan mikrofonlar sarkıtıldı. Sanıkların savunmaları kısıtlandı, tanıklar dinlenmedi. Heyetin dava sonunda verdiği kararların tümü, Yargıtay tarafından hukuka aykırı bulundu. Tayyip Erdoğan: 17 Aralık operasyonuna kadar Ergenekon davasını sürekli destekledi. Başbakanlığı döneminde operasyonu yöneten polis şeflerinden, düzenli olarak bilgi aldı. “Ergenekon’un tüm safhalarını operasyon öncesi Başbakan ile görüştüm, bilgi verdim. Hep destekleyici oldu.” diyen Ali Fuat Yılmazer, İlker Başbuğ’un tu tuklanmasını Erdoğan’ın istediğini açıkladı. 16 Temmuz 2008’de, “Evet, Ergenekon davasının savcısıyım” dedi. 17 Aralık operasyonu yaşanınca “Kandırıldık” dedi. Sadullah Ergin: Dönemin Adalet Bakanı’ydı. Ergenekon soruşturmasını yürüten savcı ve hâkimlerin atamalarında dönemin HSYK Başkanı sıfatıyla etkili oldu. Süreçte yaşanan hukuka aykırılıklarla ilgili yapılan şikâyetlerin HSYK’de incelenmesini engelledi. Operasyonların önünü açan gizli tanık yasası, askerlerin sivil mahkemelerde yargılanması gibi düzenlemeler Ergin’in başında bulunduğu Adalet Bakanlığı tarafından hazırlandı. Ali Fuat Yılmazer: 20072011 yılları arasında İstanbul’da İstihbarat Şube Müdürü ve İstihbarattan Sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Ergenekon operasyonlarını bizzat yöneten polis şeflerinin başında geldi. Ergenekon soruşturması kapsamına alınacak şüpheliler, öncelikle Yılmazer’in başında bulunduğu İstihbarat Şube tarafından dinleniyor ve listeye alınıyordu. Yılmazer, kendisine ait internet sitesinde özgeçmişini anlatırken, “İstanbul’da görev yaptığı dönemde Ergenekon ve KCK olmak üzere yürütmüş olduğu soruşturmalarla ilgili olarak dönemin başbakanı R.Tayyip Erdoğan ile yüz yüze çok sayıda görüşme yapmış, bu dönemdeki operasyonları bizzat Erdoğan’ın bil gisi ve talimatıyla gerçekleştirmiştir” dedi. Bir dönem Erdoğan’ın “sır küpü” konumunda olan Yılmazer, Odatv soruşturmasından sonra 2011’de İstanbul’daki görevinden alındı. Yılmazer, 17 Aralık operasyonu sonrasında başlatılan paralel yapı soruşturmalarında tutuklandı. Yurt Atayün: İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürü olarak Ergenekon operasyonlarını bizzat yapan kişiydi. Yargıtay’ın “hukuka aykırı” dediği deliller, Atayün’ün operasyonları sırasında toplandı. Atayün’ün adı 21 Kasım 2008’de ABD Büyükelçiliği’nde Amerikalılara Ergenekon brifingi veren polisler arasında geçti. Amirallere suikast soruşturmasından serbest bırakılan Yarbay Ali Tatar hakkında yeniden gözaltı kararı çıkarılmasına neden yazıyı yazdı. Tatar, ikinci yakalama kararı üzerine intihar etti. Atayün de Yılmazer gibi 17 Aralık sonrasında paralel yapı soruşturmaları kapsamında tutuklandı. Ve gizli tanıklar: Ergenekon soruşturmalarına paralel olarak 27 Aralık 2007’de Gizli Tanık Koruma Yasası, AKP tarafından çıkarıldı. Yasayla birlikte Ergenekon soruşturmasında gizli tanık patlaması yaşandı. Savcı Zekeriya Öz ve ekibi, 60’a yakın kişiyi gizli tanık yaptı. Davada bazı sanıklar hem sanık, hem gizli tanık oldu. Yargıtay 16. Ceza Dairesi Başkanı Eyüp Yeşil, bu durumu eleştirirken “Bir kuzudan 3 post çıkarmışlar” dedi. l ANKARA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle