19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 7 Mart 2016 16 yorum TASARIM: İLKNUR FİLİZ Cami alanı ranta gitti ‘Devlet benim!’ Cumhurbaşkanı, AYM’nin Can Dündar ve Erdem Gül kararı hakkında, şiirsel bir yaklaşımla karara uymuyorum, saygı da duymuyorum diyor. Bunun üzerine son bir haftadır kamuoyunda bir kez daha ve çok yoğun bir şaşkınlıkla karışık olurduolmazdı tartışması yaşanıyor. Perşembenin gelişi! Oysa bunda şaşılacak hiçbir şey yok! Ülke bu noktaya, özellikle 2007’den sonra, köşede AKP’nin 12 Eylülü denilen 2010 anayasa halkoylamasından, özellikle de Cumhurbaşkanı’nın 10 Ağustos 2014’te doğrudan halkoyuyla seçilmesinden sonra atılan hızlı siyasal İslamcı adımlarla taşındı. Gerçekte gelinen nokta vahdet (teklik, birlik) yolunda yeni bir aşamanın müjdesidir(!). Geçmişte ve günümüzde pek çok örneği bulunan bu yönetim anlayışına göre, ümmetin ya da milletin bedeni ve ruhu aynı tavada, birlikte erir; birleşir; bu birleşim, güçlü sultan öncülüğünde olağanüstü bir güce dönüşür; bu güneş gibi büyük güç, ülkeyi uçurur; içeride ve dışarıda düşmanları yok eder. Bu anlayışa göre, nesnel ve ruhsal; doğal ve yapay her şey kayıtsız ve koşulsuz bu birliğin içinde uyumlu bir biçimde yer alır. Öyle bağımsız yargı; yüksek mahkeme; egemenliği içeren yasama organı; özerk üniversite; özgür basın olmaz; denetleme ve düzenleme, hatta bağımsız Merkez Bankası da olamaz, sivil toplum örgütleri de! İster sermaye olsun, ister basınyayın, yandaş olmayan yaşatılmaz! Bu güç ile dünyaya kafa tutulur; BMBirleşmiş Milletler’de ülkelerin eşitliği istenir; AB’ye siz bilirsiniz denir; gerekirse ey NATO diye başlanır; UEFA’ya hukuk dersi verilir. New York Times’dan uluslararası kredi değerlendirme kuruluşlarına dek yerkürede dersini almayan kalmaz. Gerçekte, Fransız Kralı XIV. Louis’nin (16431715) tekçi yönetim anlayışını çok doğru özetleyen devlet benim sözlerinin siyasal İslamdaki tam karşılığı bir bakıma yaşama geçiriliyor; seçimlerde elde edilen çoğunluk gücüne dayanılarak, bir tür sultanlık ya da yeni diye sunulan çok eski bir düzenin oluşmasına tanık olunuyor. Yanlış tanılar İlginçtir, bu kadar açık bu düzenli gidişe bir türlü doğru bir tanı ya da eski deyimiyle teşhis konulamıyor. Hükümet sözcüleri Cumhurbaşkanı’nın söyledikleri onun kişisel görüşüdür diye bu gerçekten önemli olayı halkın gözünde önemsizleştirmek isterken, Afrika ortalarından bu görüşün kişisel değil, kurumsal olduğu vurgulanıyor. Ya bu korkutucu olay karşısında muhalefet? Kendi partisi içinde milletvekili kovduracak kadar devlet benim diyen ana muhalefet partisinin genel başkanı, Cumhurbaşkanı’nın sözlerini yine kişiye indirgiyor; narsisisizm olarak adlandırıyor; olayın bütününü göremiyor; görmek istemiyor. Çünkü kendisi de sonuçtan doğrudan sorumlu! Diğer muhalefet partilerinden biri her anlamda yaşam savaşı veriyor; öbür partisi içinde devlet benim diyen devletliden söz etmeye bile değmez. Sığınak yok! Yürürlükteki anayasanın 153. maddesi Anayasa Mahkemesi kararları, yasama, yürütme ve yargı organları ile idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar diyor. Cumhurbaşkanı bu düzenlemeyi kendisi için bağlayıcı bulmuyor. Sonuçta, anayasanın bu hükmü hukuk devletine sığınak olamıyor; hak ve adaleti şiddetli fırtınadan korumaya yetmiyor. Türkiye demokrasisi, bugün, bir tarafta can çekişen hukuk devletinin, diğer tarafta da devlet benim görüşünün çengeline asılmış; çırpınıyor. 7 MART 2016 SAYI: 33024 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörleri Hakan Çankaya Deniz Tufan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. lMuhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.56 04.42 05.06 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.22 12.22 15.33 06.06 12.07 15.18 06.28 12.30 15.42 Akşam 18.10 17.55 18.18 Yatsı 19.29 19.12 19.34 HAZAL OCAK Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Halkalı Toplu Konutları’ndaki cami alanına ilişkin yeni imar planı hazırladı. Plana göre Halkalı’nın merkezindeki cami alanına bakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı için arşiv binası ve ticari birimler ekledi. Bakanlık ekleme gerekçesine de arşiv binasına ihtiyaç olduğunu belirterek ticari alanlar için de bölgede yer alan hastane ile ka mu binalarının günlük ihtiyaçlarını gösterdi. Plana göre 7 bin metrekarelik alanın 4 bin 700’ü cami, 618’i ticaret alanı, 123’ü meydan, 650’si otopark ve 974 metrekaresi de yol alanı oldu. Ticaret alanının yüksekliği dört buçuk metre olarak belirlendi. Plana 25 Mart’a kadar itiraz edilebilecek. Belediyeden habersiz Küçükçekmece Belediyesi’nin CHP’li Meclis üyesi Er KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK han Aslaner, Küçükçekmece Belediyesi’nin plandan habersiz olduğunu belirtti ve “Bakanlık, belediyeyi kaale almadan imar değişikliği yaptı. Dini tesis alanını ticaret alanına çevirdi” dedi. Aslaner, şöyle devam etti: “Küçükçekmece Belediyesi dışındaki kurumların rastgele imar değişikliği yapması, Küçükçekmece’yi yapboz tahtasına dönüştürdü. Bu alanın rantı da çok yüksek.” l İSTANBUL [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Şu Zaman Meselesi Bu hafta Okur Temsilcisi köşesini, Zaman gazetesine kayyım konusunu tartışan çok sayıda iletiyi dikkate alarak bu konuya ve önemli bulduğum bir okur iletisine ayırmak durumundayım. Laiklik konusu artan bir önem kazandı, medyaya yönelen tehdit ise olağanüstü boyutlara ulaştı. Kafa karıştıran son gelişmeler üzerinde durmayı, tartışmayı zorunlu kılıyor. HHH Zaman gazetesine kayyım atanması, tek başına ele alınabilecek bir mesele değildir. Ama madem ki konu bu grubun geçmişte yaptıkları üzerinden tartışılmaya başlanmıştır, bir saptama yapılmasında yarar var: AKP iktidarının ortağı olarak Cemaat’in yakın tarihimizdeki baskı ve zulümde büyük pay sahibi olduğunu öncelikle teslim edelim. Zaman’ın tetikçilik yaptığını, kirli bir misyon üstlendiğini, bir projenin önemli parçasını oluşturduğunu söyleyelim. Ama bir şey daha söyleyelim; Zaman grubu bu misyonu tek başına üstlenmedi; Taraf gazetesi ve onun şimdi haklarını yemeyelim iktidarla kapışan kimi yazar ve yöneticileri de büyük pay sahibiydiler. Zaman’ın manşetlerini tartışırken Taraf’ın manşetlerini unutmak olmaz. Zaman hızlı geçti. Ortaklık bozuldu, Cemaat iktidardaki ortağı tarafından yargılanır hale geldi. Bu yargılamaların nedeni, tetikçilikleri, Ergenekon davalarında gördükleri işlev değil, “ortağına ihanet”tir. Böyle bir ihanet olmasaydı, yargılama da söz konusu olmayacak ortaklık sürüp gidecekti. Sona ermesinin temel nedeni, “görevin” tamamlanması, ikincisi Cemaat’in ortaklıktaki payının, yani devlet organlarındaki varlığının tanınmasını istemesiydi. Olmadı; kavga büyüdü. Türkiye için hayati önem taşıyan, peşinin bırakılmaması gereken sırlar ortaya döküldü. Başa dönelim. Zaman ve diğerlerine el konulması artık bu iktidar kavgasının değil, daha kapsamlı bir başka kavganın parçasıdır. Türkiye hızla “bize başkanlık lazım” sloganı altında otoriter bir rejime doğru savrulur, bu rejim fiilen yürürlüğe konulurken konu, dişleri sökülmüş Cemaat ile geç kalırsa iktidarı sarsılacak olan AKP’nin kavgası olmaktan çıkmıştır. Gerçek durumu, olup biteni görmek istiyorsak, AKP’nin yalnızca Cemaat’e saldırısına değil, yaptıklarının tümüne bakmalısınız. Güneydoğu’da kentler, kasabalar harabeye dönmüş, hak hukuk kalmamış, PKK terör yöntem leriyle ortaya çıkmış, olan, Kürt siyasi hareketine ve Kürt nüfusa olmuştur. Ülkenin her yerinde ilan edilmemiş bir sıkıyönetim söz konusudur. Toplantı ve gösteri hakkı askıya alınmış, uygulanamaz hale getirilmiştir. Tutuklamaların, gözaltıların haddi hesabı yoktur. Akademisyenlere olmadık zulüm reva görülmüştür. Konumuza dönelim; medya susturulmuştur. Ana akım adı verilen medyada patronlar “yola geldiklerini” açıklama üstüne açıklama yaparak ilan etmekte, “tehlikeli” gazetecilerin programlarını iptal etmektedirler. Bu koşullarda Zaman gazetesine kayyım atanmasını, Anayasa Mahkemesi kararıyla serbest kalabilen, tutukluluklarını Cumhurbaşkanı’nın savunduğu Can ve Erdem’in yargılandığı gülünç “casusluk davası”ndan, Mirgün Cabas’ın programının ve başka programların yayından kaldırılmasından ayırarak tartışmak artık mümkün değildir. Belki inkâr edilmesi, unutulması mümkün olmayan eski suçlar nedeniyle, “onlar da geçmişte bize az çektirmediler” diyebilirsiniz. Öyle der ve orada kalırsanız, yani saptamayla yetinmeyip Perinçek gibi AKP’nin yanında saf tutarsanız, hızla üzerimize gelen baskı ve zorbalık rejimi ile mücadeleyi bir kenara koymuş, kurdun tuzağına düşmüş olursunuz. Gerçekte çok karmaşık görünen durumun basit bir çözümü var: Darbe nereden, kimden geliyor, kime yöneliyor ona bakmak zorundayız. Otoriter bir yönetim tehlikesinin tehdidi altında olan kim? Büyük projenin medya ayağının bir parçası olarak yayınları durdurulan eski tetikçiliği kesin, sonradan demokratlığı kuşkulu Zaman gazetesi mi? Yoksa biz miyiz; Türkiye mi? Unutulmaması gerekeni unutmak 3Mart Cumhuriyet tarihimizin ve kuruluş felsefemizin en temel yasalarının kabul edilişinin 92. yıldönümü idi. Her gün evimize giren Cumhuriyet’te doğal olarak bugünle ilgili bir haber ya da yorum aradım. Gözlerime inanamadım. Bir daha, bir daha... Yok, yok, yok! Oysa bu yasalar, laik demokratik Cumhuriyetimizin en temel devrimleriydi. 3 Mart 1924’te, aynı gün, “3 Devrim Yasası” olarak kabul edilen bu yasaların: Birincisi; Halifeliğin Kaldırılması (23 Nisan 1920’de egemen lik padişahlıktan halka geçmişti. 29 Ekim 1923’te de Cumhuriyet ilan edilmişti. Bu yasalardan sonra halifeliğin devam etmesi olamazdı.) İkincisi; Şeria ve Evkaf Vekâletinin Kaldırılması, yerine Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulması, 3. Öğretimde Birlik (Tevhidi Tedrisat) Yasası’nın çıkarılması. Egemenliğin halka geçmesi, Cumhuriyet’in ilanı arkasından çıkarılan bu yasalar, zincirin halkalarını tamamlayan, devrimin çimentosu idi. AKP iktidarının açıkça laik de mokratik Cumhuriyetimize savaş açtıkları bir dönemde, Cumhuriyet gazetesinin 3 Mart’ta bu yasaların önemine değinmeyişi, herhangi bir etkinliği haber yapmayışı; yine herhangi bir Cumhuriyet yazarının bu konuyu ele almayışı kabul edilebilir, onaylanabilir bir durum değil. Haydi 3 Mart atlandı diyelim. 4 Mart’ta da, bu devrim yasaları ile ilgili tek haber, yorum yoktu! 45 yıllık bir Cumhuriyet okuru olarak, en azından duyarsızlık ve sorumsuzluk olarak kabul ettiğim, bu durumu kınıyorum. Saygılarımla... Mesut İzgili ‘Yer Değiştiren Gölge’ gibi yaşamak… Yaklaşık bir yıldır köşe yazılarım, gazetenin “Yorum” başlıklı sayfasında çıkıyor. Geçen cumartesi, hayatımın yetmiş dört yılı geride kaldı. Ben de bu olayı bir tür ayrıcalığa dönüştürüp bu kez kendimi konu alan bir “yorum” yazmaya karar verdim. Aslında belki bir yıl daha bekleyip bu işi gelecek yıla, yani yetmiş beş yılımı geride bırakacağım zamana erteleyebilirdim. Ama bunlar, kritik yıllar. Yetmiş beş yıl, erişilebileceğinden kolay emin olunabilecek bir eşik değil. O nedenle çabuk davranmak yararlı olabilir. Ve yine bu fırsattan yararlanarak, uzun zamandır kafamda olan bir “hırsızlık” eylemini de gerçekleştirmeye karar verdim. Denemelerinin tiryakisi olduğum Nurdan Gürbilek’in “Yer Değiştiren Gölge” kitabının adına nicedir göz koymuştum. Bu suçu da daha fazla gecikmeden “işlemeye” karar verdim. Çünkü daha sonra ona da zaman kalmayabilir… Taslağı çok önceden hazırlanmış bir yorum… Geride kalan yıllar zinciri uzadıkça hayatım için bir taslak kaleme hazırlama düşüncesi de kafamda hep daha bir pekişmiş. Bunu geçenlerde, yaş günümden birkaç gün önce bir sabaha karşı, birkaç şiddetli kanamanın ardından kendi cankurtaranımı yine! kendim çağırmak zorunda kaldığımda çok daha iyi anladım. Yarı karanlıkta beni hastaneye yetiştirmeye çalışan arabanın sedyesine bağlı yatarken ve bağlı olmama rağmen yerimden kaymayayım diye bedenimi sabit tutmaya çalışan bir çift sevecen ilkyardım görevlisi elinin sıcaklığını iliklerime kadar duyumsarken düşüncelerimin birkaç yıl önceki ilk gece yolculuğundakine oranla çok daha net olduğunu da algıladım. Yine yoldaydım, ama bir yolda olma halinin bilincine çok daha açık varmış olarak. ‘Bu adamcağızın kimsesi yok mu?’ Birkaç yıl önce ilk kez acile getirdiklerinde, gözlerim kapalıydı. Ama çevremde söylenenleri çok açık duyuyordum: “Bu adamcağızın kimsesi yok mu?” Yoktu. Üstelik olmayacağını “Kıyıda Yaşamak” adlı romanımın sonunda yazmıştım da! “…Artık kendini zamanla hiç aldatmıyor. Çünkü zamanın insan boyu bir aldatmaca olduğunu biliyor. Sabahları, güneş yükseldikten epey sonrasına kadar perdelerini açmıyor. İçerisinin külrengini asla bozmuyor. Bir büyükkentte yaşadığını ve o kentlerin taştan yalnızlıklarında sabahların hep külrengi olduğunu biliyor…” Tıpkı birkaç gün önce, kendi cankurtaranımı yine kendim çağırdığım o son sabah da bildiğim gibi. Bu adamcağızın kimsesinin olmadığını, olamayacağını, eğer kendi sonuna kadar bir “kimse” olarak kalmak istiyorsa “olmaması gerektiğini” de çok iyi bildiği gibi… “Kocaman kentlerin ortasında, ama odalarının adacıklarında ölmek zamanı geldiğinde ve nice kahvaltıların yalnızlığından yıpranmış başını o sessiz, sakin, külrengi ölümü karşılamak için mecalsizce kaldırdığında biliyor ki, yaşadığı taşlaşmış kentin ortalık yerinde ölmesin diye koşanlar değil, sadece ölüsünü bulanlar olacaktır…” Gazeteci Altuğ öldü GazeteciYazar Kurtul Yılmaz Altuğ, kalp krizi sonucu 81 yaşında İstanbul’da vefat etti. Altuğ’un cenazesi, 8 Mart Salı günü Ataköy 5. Kısım Camisi’nde öğle namazının ardından kılınacak cenaze namazından sonra Bahçeşehir Gülvadi Mezarlığı’nda toprağa verilecek. 1935 yılında İzmir’de doğan ve gazeteciliğe “Son Posta”da başlayan Altuğ, Akis Dergisi ve Hürriyet gazetesinde çalıştı. Sözcü gazetesinde yazan Altuğ, basın şeref kartı sahibiydi. Okul gezisinde facia Gevher Hatun Lisesi’nce düzenlenen okul gezisi kapsamında Karaman’dan bir grup öğrenci, piknik yapmak için öğretmenleriyle Konya Hadim’deki Yerköprü Şelalesi’ne geldi. Lise birinci sınıf öğrencisi Süleyman Uğuz (15), şelalenin kenarında iken dengesini yitirip suya düştü. Boğulan Uğuz’un cansız bedeni, düştüğü noktanın yaklaşık 500 metre ilerisinde dalgıç ekipleri tarafından çıkartıldı. l KONYA/DHA İstanbul karanlık İstanbul’da özellikle Anadolu Yakası’nda bazı bölgeler 9 Mart Çarşamba günü karanlıkta kalacak. Anadolu Yakası Elektrik Dağıtım AŞ’den yapılan açıklamaya göre, Kartal’da 11.0015.00’da, Ataşehir’de 01.0002.00’da elektrik kesintileri yaşanacak. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle