19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Kadınlar takipte Mor Çatı, Kadın Dayanışma Vakfı ve Muş Kadın Derneği’yle ortaklaşa yürüttüğü proje kapsamında, ‘erkek şiddetiyle mücadele mekanizmalarını’ izleyerek hazırladıkları raporu 8 Mart’ta açıklayacak. Rapor, şiddetle mücadelede yetki ve sorumluluğu olan kamu kurumlarının çalışmalarının bir yıllık takibinin bir sonucu. Mor Çatı, “Şiddeti önleyecek yasaların uygulanmasında ciddi sorunlar var” diyor. “Kadın gibi yaşa!” “Trabzon Cazıları” adıyla bir araya gelen kadınların üç günlük, “1. Kadın Dayanışma Festivali” bugün sona eriyor. Trabzon Sanat Evi’nde “Kadın gibi yaşa” sloganıyla gerçekleştirilen festivalde, feminizm, medya, cinsiyetçilik, görünmeyen kadın emeği, çevre, LGBTİ bireylerin sorunları, savaş gibi çok sayıda konu masaya yatırıldı. Müzik, spor, sanat atölyeleri, söyleşi, birlikte kahvaltı gibi çok sayıda etkinlikte bir araya gelen kadınlar, güne yoga ile başlayacak. Çizim ve beden atölyesinin ardından, 4 Kasım 2015’te hayata veda eden şair, yazar Gülten Akın’ı anacaklar. 4 EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: FUNDA YAŞAR ERDOĞDU Pazar 6 Mart 2016 ÇİKÇEAİVNDRDIENİRLAENREN Loç’un sarı yazmalı kadınları, Sarıkeçililer, Senozlu nineler, Hemşinli, Gerzeli, Dersim’de Munzur için mücadele eden kadınlar, Ovacık’ta, Peri’de, Bergama’da, Aliağa’da, tüm Türkiye’de yaşam için kendilerini iş makinelerinin önüne, gaz bombalarının ortasına atan, ölüm tehditleri alan ama asla yılmayan kadınlar... Yıllar sonra, hâlâ bir ağaç gölgesinde serinleyebilecekse insanlık, çocuklar dere kenarlarında gülücükler saçarak koşturabilecekse, hâlâ nefes alabilecek se dünya, o kadınların mücadelesini büyütmekten başka çıkar yol yok. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü öncesi, çevre mücadelesinde simge isimlerden 5 simge kadınla, konuştuk onların çığlığına kulak verdik... Çocuklar dondurmasız kaldı Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan ‘Yaşam alanlarımıza müdahaleler artınca yetişemedim hem oraya hem buraya. Her 23 Nisan’da ücretsiz dondurma dağıtırdım. Bu yıl dağıtamayacağım, ona üzüldüm’ diyor HAZAL OCAK Artvin’de yaşam alanları için mücadele eden direnişçi kadınlardan sadece biri, Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan.... Artvin’de 14 Şubat 1956’da doğan Karahan çevre mücadelesine eşiyle birlikte on yıllar önce başlamış. Kendisine bu mücadelenin amacını sorduğumuzda kararlı bir yüz ifadesiyle cevap veriyor: “Gövdenizden başınız kesilse, yaşayabilir misiniz?” Artvin Cerattepe’nin maden için işgal edilmesinin ve gaza boğulmasının ardından Neşe Karahan’ın yanındayız. Karahan son zamanlarda günlerini Cerattepe’nin kurtarılması için mücadele ederek geçiriyor. Kahvaltısının ardından tüm gün dernekte görüşmeler yapıyor ve bundan sonraki süreç için çalışıyor. Herkesin birbirini yakından tanıdığı Artvin’de Neşe Karahan’a ilgi de yoğun. Karahan’la dernekte gerçekleşen sohbetimiz bile şehir dışından gelen selamlar ve telefonlar eşliğinde sürüyor. Bir pastane hikâyesi... Karahan 35 yıl önce devlet memurluğunu bırakarak eşiyle birlikte ‘Cennet Pastanesi’ni açıyor. Geçtiğimiz günlerde hem mücadeleye hem de pastanesine yetişemediği için Karahan burayı kapatmak zorunda kalmış. Karahan’a ilk olarak geçen yaz konuk olduğumuz ‘Cennet Pastanesi’ni soruyoruz. Derin bir nefes alan Karahan, “Pastacılık uzun soluklu ve güzel bir iş ama hizmet sektörü... Sabah 5, 6’da kalkacaksınız. Gece yarısına da devam edeceksiniz. Yaşam alanlarımıza müdahaleler artınca yetişemedim hem oraya hem buraya. Her 23 Nisan’da ücretsiz dondurma dağıtırdım. Bu yıl dağıtamayacağım, ona üzüldüm” diyor. Karahan çevre mücadelesine İstanbul’da eczacılık okuyup Artvin’e dönen eşiyle birlikte başlamış. Eşinin 1995 Neşe Karahan günlerini Cerattepe’nin kurtarılması için mücadele ederek geçiriyor. Kâh barikatta, kâh iş makinesinin üzerinde direniyor. yılında trafik kazası sonucu hayatını kaybetmesinin ardından da dört elle sarılmış mücadelesine. Karahan o günleri bize şöyle anlatıyor: “12 Eylül’den sonra Türkiye’de özellikle çevresel anlamda bazı şeyler çok hızlı değişmeye başladı. O daha duyarlıydı, sorgulamalara başlamıştı. Tüm hayatımız burada geçti. 90’lı yıllarda bir ara meyve ağaçlarını kesiyorlardı, biz onlara da karşı çıktık. Sonra tıraşlama kesim yaptılar. Onlar için de mücadele ettik. Orman Bakanlığı da yanlış yaptığını sonra kabul etti. HES’ler ve madenlere karşı doğamızı korumak için mücadele ettik. Davaları kazandık. Tam kurtardık dedik. Şimdi de Mehmet Cengiz çıktı. Dünya mirası ve doğa harikası bir yerde yaşıyoruz. Yüz yıllardır uygulanan yasalarımız var. Yazılı bir emir değil tabi. Sözlüdür. Bu yasaklar yaşam alanlarımızın korunması için. Bu alanlar korunmazsa biz aşağıda yaşayamayacağımızı biliriz. Yasak dağ, yasak vadi gibi... Oraya hiç kimse ne bir tavuğunu bırakır ne de bir çalı koyar. Bazı köy karar defterlerimizde de yazılı.” Yeşil Artvin Derneği ise 20 yıl önce çeşitli insanların Artvin’i korumak için bir araya gelmesiyle oluşmuş. Artvin’in başında her kara bulut dolaştığında dernek çatısı altında toplanılıyor, konuşuluyor. Hukuki süreçte ihtiyaç duyulan yüksek harç paraları ise halk tarafından karşılanıyor. Karahan’a dernek başkanlığı sürecini sorduğumuzda, “Dernek başkanı olmak da çok önemli değil. Hepimiz dernek başkanıyız benim sadece adım başkan. Ben sadece belki, biraz daha fazla mesai harcadım. Madenciliğin temiz bir şey olmadığını biliyoruz. Hepimiz Artvin’in yaşamıyla ilgili mücadale ediyoruz. Çoğu kişi çocuğunun evi, arabası, iyi bir eğitim olsun ister. Biz doğal mirasımızı bırakmak istiyoruz” yanıtını veriyor. Artvin TOMA’yla tanıştı Karahan’ın üniversiteyi yeni bitirmiş iki oğlu var. Biri Ankara’da avukatlık diğeri ise İstanbul’da endüstri mühendisliği yapıyor. Geçen hafta Cengiz İnşaat tarafından çevrilen ve yoğun güvenlik önlemi alınan Cerattepe’ye çıkmak isteyen halk arasında onlar da varmış. Karahan bize o günleri, “Artvin böyle zulüm gör medi ve TOMA’yla ilk kez tanıştı” sözleriyle anlatıyor. Hayatında ilk kez gaz müdahalesine maruz kalan ve ilk kez gözaltına alınan Karahan biber gazı müdahalesi sırasında kendisini ölecek sanmış. Artvin’de ilk kez bu kadar güvenlik önlemi alındığını anlatan Karahan sözlerini şöyle sürdürüyor: “Valiliğin önünde, Cerattepe’de sürekli polis bekliyor. Şehir dışından da destek gelmiş. Cerattepe’de hukuksuzca niye bekliyorlar? Polisin de halkı koruması gerekiyor. Şehirde öylece dolaşıyorlar. Geçen camdan baktım polislere. Okul bahçesinde çocuklarla top oynuyorlar. Biz düşman mıyız? Asla mücadelemizi başka yollarla sürdürmedik hem hukuksal hem de bilimsel verilerle mücadelemizi sürdürdük. Bedenimizle oradaydık. Bu şekilde sürdürmeye de devam edeceğiz.” ‘Artvin halkı yenilmez’ Karahan’a son olarak ömrü boyunca sürdürdüğü yeşil mücadelesinin amacını soruyoruz: “Bu bizim yaşamsal mücadelemiz, yaşamımız... Kafamızı kesecekler, gövdenizle yaşayın diyecekler. Başka bir şey değil bu. Artvin’i karşınıza alın. Gördüğünüz ve göremediğiniz her yer maden alanı. Eğer bir madencilik faaliyeti olursa Artvin olmaz. Huzurlu ve barışçıl yaşamımızı bozmaya çalışıyorlar. Biz buna izin vermeyeceğiz.” Sohbetimizin sona ermesinin ardından Artvin merkezinde ellerinde tencerelerle kadınlar toplanıyor. Karahan meydana çıkıp kadınların arasına karışıyor ve kadınlarla birlikte Cerattepe’de yapılmak istenen maden faaliyetlerini protesto ediyor. Karahan tüm kadınları her gün yürüyüşe çağırıyor. Şehirden ayrılırken Karahan’ın son cümlesi yankılanıyor: “Cerattepe geçilmez, Artvin halkı yenilmez, her ne kadar yenilmiş gibi gözükse de geçemeyecekler.” DEVRİM, KADINA GETİRDİĞİ KİŞİLİK VE ÖZGÜRLÜK KADAR DEVRİMDİR ‘Korkmadım, susmadım’ Kadın; Yangındadır, Kafestedir, Tuzaktadır. Ama aynı zamanda; Aşk biriktirendir, Savaşandır, Tarih yazandır, Güneşi doğurandır, Yarınların yaratıcısıdır ve Cumhuriyet’tir. Bu kitap, güzelliğin kadınlarca tanımlanacağı, aşkın kadınlar tarafından anlatılacağı günlerin özlemiyle yazıldı. HİLAL KÖSE Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) ve ‘Kaçak’ Saray’ın hukuksuzluğunu ortaya çıkaran mücadelesiyle hedef gösterildi, tehdit edildi. Linç edilmek istendi. Soruşturma geçirdi, hakkındaki suç duyurularının ardı arkası kesilmedi. Koruma talebi, komik bir gerekçeyle reddedildi. Ama o korkmadı, susmadı. Devam ediyor, yolunda yürümeye... “Gezisi, AOÇ ve ‘Kaçak’ Saray mücadelesi, Cerattepe ve yeşil yol direnişi olan bir ülke asla karanlığa ve diktatörlüğe teslim olmaz, olmayacak da... Demokrasi, barış, özgürlük için mücadele eden tüm kadınlara yürek dolusu direnişler” diyor. Candan’a göre, AOÇ ve ‘Kaçak’ Saray mücadelesi özgün ve alışılmadık şekilde, aklın, bilimin yaratıcılığında gelişti. Eylem yapmanın başka yolları olacağını herkese gösterdi. “Bizi durdurmak için her yolu denediler” diyor ve ekliyor: “Ama bizi susturmayı başaramadılar. Karşımızda her şeyi elinde bulunduran bir güç var. Bizim sadece bilgimiz, yaratıcılığımız ve haklılığımız var. Haklı bir davayı savunmak insana dayanma gücü veriyor. Bu süreçte her tür baskıyı dayanışmayla aştık.” Candan ve arkadaşlarının bu süreçteki bütün şikâyetleri takipsizlikle sonuçlandı. İtirazları reddedildi. ‘Kaçak’ Saray’daki iftar masasının tahmini maliyetini açıkladığı için ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ten yargılanıyor. Cumhurbaşkanı da 50 bin liralık tazminat davası açmış. Bülent Arınç’ın, Melih Gökçek için “Ankara’yı parsel parsel sattı” sözleri üzerine Gökçek hakkında suç duyurusunda bulunduğu için Gökçek’e hakaret iddiasıyla da yargılanıyor. 18 Mart’ta duruşması Zor dönemlerde, kadınlar öne çıkıyor geleceği yeniden inşa etmek için. Bir ülkede, kadınlar isyana durmuşsa, karanlığı yenmek yakındır’ var. Candan’ın Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuru ise henüz sonuçlanmadı. Tehditlerle ilgili iki kez valilikten koruma istediler. Talep, ‘yasadışı örgütler tarafından güncel tehdit edilmedikleri’ gerekçesiyle reddedildi. Candan, “Zaten tehdit edenler, hedef gösterenler, yasalarla seçilmiş yöneticilerdi” diyor. ‘Kaçak’ Saray’ı ‘hukuksuzluğun, otoriterliğin ve rejim değişikliğinin simgesi’ olarak, ‘toplumun özgürlüklerini, barışını, geleceğini tehdit eden bir kâbus mekân’ olarak değerlendiriyor: “Atatürk’ün vasiyeti ve şartlı bağışı ihlal edilip, hukuk kararlarına uyul madan, vergiler israf edilerek yapılan sarayda, yapılan her şey kaçaktır.” Candan’a göre AKP, Ankara’da neoliberal politikaları uygularken, siyasal İslam ideolojisi ile Cumhuriyet’le hesaplaşıyor. Cumhuriyet’in simge mekânlarının izlerinin silinmeye çalışılmasına tepkili: “Bu durumda direnmek kaçınılmazdı. En güçlü dayanağımız, anayasal ve hukuksal güvencemiz. Umut haline getirildiğimiz bu mücadelede kadın emeği var. Yarın belki isimlerimizi kimseler hatırlamayacak. Ama ‘Mimarlar Odası susmadı’ diyecekler.” Candan’ın çocuk yüreğine direniş tohumlarını eken 12 Eylül faşizmiydi. Yoksul bir ailenin çocuğu olarak hayata başladı. Demokrasiye inandı. Üniversitede, tek tip öğrenci derneği yasasına karşı, paralı eğitime karşı, eğitim şurasında onlarsız alınan kararlara karşı mücadele etti, dayak da yedi: “Soğuk kış günlerinde, okula gidecekken, annemle gözaltında olan babamı emniyetin önünde bekleyerek öğrendik, mücadeleyi... Zorbalık her dönemde vardı” diyor. Candan’ın yaşamında aslında birçok dönüm noktası var. Doğduğu günün baharın başlangıcı olması, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın AOÇ mahkeme kararını tanımadığını söylemesi, sokaklara “lanetliyoruz” yazılı fotoğraflarının asılması... En önemlisi belki de oğlunun doğumu. Çocuklara güzel bir yaşam bırakma isteği, doğumdan sonra zirve yapmış. Candan, ilkokuldayken yaz tatili başlamadan AOÇ’a pikniğe gittiklerini anlatıyor. Orman öylesine büyük gelirmiş ki, kaybolacağını sanırmış. Karadeniz Havuzu’nu görünce, el çırpmışlar sevinçten, Ankara’da deniz varmış diye... Mimar olunca da kendini, Ankara’da, anılarının izinde, ‘yaşam kaynaklarını korumaya’ adamış. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle