19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Panço Mithat’ı kaybettik Barış Manço’nun kurduğu Kurtalan Ekspres’in gitaristi Mithat Danışan vefat etti. Acı haberi Twitter adresinden duyuran şarkıcı Onur Akay, “Barış Manço ve Cem Karaca’nın yanına gitme sırası bende” diye yazdı. ‘Panço Mithat’ lakaplı Danışan, Kurtalan Ekspres’e 1974’te dahil olmuş, 1976’da gruptan ayrılmıştı. Bizi bize sergilediPazar6Mart2016 EDİTÖR: EZGİ ATABİLEN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN [email protected] 19 Reinhard Zich ‘Ankara Yarası’ hep açık Eserin açık (yukarıda) ve kapalı (solda) halleri. “‘Ankara Yarası’ yapıtım katliamın kurbanlarına Türkiye’de sayılardan daha öte bir değer verilmediğini eleştiriyor. Farklı renklerle yazılmış numaralar ve turuncu zemin Ankara’da ölen tüm insanların iyi niyetinin temsili. Yarayı deşip de parmaklarınızla içine ilerlediğinizde, bir ses tüm kurbanların isimlerini listeliyor, sonsuz bir şekilde, ta ki siz o yaranın kapılarını kapatana kadar. Yaranın kapılarını kapatıyorsunuz ve ses kesiliyor; ama yara daima orada duracak: Hafızalarımızda, kalplerimizde... Avusturyalı sanatçı Reinhard Zich, dört yıldır Moda’da yaşıyor. Gezi Direnişi’ne katıldı. Ankara ve Suruç katliamlarını resmetti. Şimdiyse Türkiye gündeminin stresine daha fazla dayanamadığı gerekçesiyle ülkesine dönmeye kararlı Avusturyalı sanatçı Reinhard Zich, dört yılı aş en The Lines” adlı bir ser fazla dayanamayacağını hissetgisi açılmıştı. O sergide il mesi. Zich’le hem sanatını, hem giyi en çok iki işi, “Anka Türkiye’yi konuşuyoruz... n Türkiye’de yaşayan pek çok insan politik nedenlerle ülkeden gitme imkânı yaratmaya kın süredir Türkiye’de yaşıyor. Suriye’nin baş ra Gash” (Ankara Yarası) ve “Promising Darkness” ‘Bizim için öldüler’ çalışırken siz Türkiye’ye yerleşip katliamları yapıtlarınızla kenti Şam’a yerleşmeye niyetlenmişken, orada savaş patlayınca dümeni Türkiye’ye kır EZGİ ATABİLEN (Umut Veren Karanlık) çekti. İlki malum, Ankara; ikinciyse Suruç katliamına dairdi. n Seneler önce neden geldiniz buraya, birisi ya da bir şey için mi? Resim yapmak için Suri anlatmayı seçtiniz, neden? Dört yıldan uzun süredir İstanbul’da yaşıyorum. Gezi eylemlerini çok yoğun yaşadım. mış. İstanbul’un ‘kurtarılmış böl Öğreniyoruz ki, Reinhard hem ye, Şam’a gitmek istedim. Fa Ama ben de şehri benim için çok ge’ misali semtlerinden Kadıköy, atölyesini hem de kişisel ser kat savaş başlayınca gidemedim. daha stresli hale getiren politik Moda’da yaşıyor Reinhard. Ge gi mekânını kapatmış. Ülkesi İstanbul’u ziyaretten sonra bura nedenlerden ötürü ülkeden ay çenlerde Avusturya Başkonso ne geri dönüyor. Sebebi ise, Tür ya taşınmaya karar verdim. Şehir rılmaya karar verdim. Moda’daki losluğu Kültür Ofisi’nde “Betwe kiye gündeminin stresine daha bana ilham vermişti. sergi mekânımı ve atölyemi ka pattım. Suruç katliamı olduğun da, zaten bir resme başlamıştım ama çalışmamın nereye varaca ğından emin değildim. 20 Tem muz 2015’te Suruç’ta bombalı saldırı oldu. Şoke olmuştum, aldı ğım bütün bilgilerden sonra ağla dım. Artık bu katliamda ölen tüm genç insanların adına ithaf ede ceğim yeni eserimin nasıl ilerle yeceğini biliyordum. Ona “Promi sing Darkness” (Umut Veren Ka ranlık) adını verdim. Resmi bitir dikten hemen sonra yeni bir ta nesinin çizimlerine başladım. Er tesi gün Ankara patlaması ya şandı. Çok üzgün, ayrıca çok da kızgındım. Aynı akşam “Ankara Gash” (Ankara Yarası) isimli işi mi boyamaya başladım. Fermuarı kapat sevgimizi teslim ediyor. Fermuarın ardı sürüsüne “Suruç hakkındaki ‘Promising Darkness’ (Umut Veren Karanlık) isimli çalışmam, bu 33 genç insanın her birine hak ettikleri gerçek yeri, bütün saygımızı ve bereket kan ve şiddet. Ama herkes bu şiddettin daha fazla yaşanmaması için fermuarı kapatmakta özgür. Ama fermuarın açık olduğu bölümdeki kırmızı vahşilik üçgenine o 33 insanın hepsinin son seslerini yazdım: Ansızın büyük bir patlama sesi duyduk ve sarsıcı bir patlama bizi yere serdi ve etrafımızda sadece karanlık vardı, ölüydük, insanlık ve barış için verdiğimiz mücadele bitmişti ama sonunda iyiliğin kazanacağından emindik.” n ‘Karanlık’ nasıl ‘umut verici’ olabilir? Kimi zaman karanlık umut verici olabilir. Belki bu bir yandan da bir çelişkidir. Ama özellikle bu durumda değil. Çünkü o mükemmel gençler ‘hiçbir şey’ için ölmediler. Onlar benim, sizin için öldüler. Özgürlük için, insanlık için, demokrasi için. Şimdi sıra Ankara ve İzmir’de! 3 Mart’ı bekleyin… Ankara 3 6 Mart / March 2016 Cinemaximum Armada İzmir 3 6 Mart / March 2016 Cinemaximum Konak Pier iŞstanbul.com #if2016 Tv Sponsoru Tv Sponsor [email protected] Aida Nadeem ‘Geçerken’ (Anadolu Müzik) Besteci, şarkıcı Aida Nadeem için sahip olduğu hikâye ve yaptığı müzikle dünya vatandaşı desek yanlış olmaz. Bağdat doğumlu bir Türkmen. Müzik ve bale akademisinde eğitim görmüş, fagot çalmış. İkinci Körfez Savaşı’nda ülkesini terk etmek zorunda kalmış. Eğitimine Danimarka’da devam etmiş; ardından İspanya ve İngiltere’de... Bir süredir de çalışmalarını ülkemizde sürdürüyor. İlk albümü 2005 tarihli “Out of Baghdad”. İkincisinin adı Türk baskısında “Geçerken”, orijinali ise “Beyond Destruction”. Aida burada en çok etkilendiği şarkılardan oluşan bir repertuvar yap mış. Kendi bestelerinin yanında anonim eserleri ve Birsen Tezer şarkısı “İstanbul”u yorumlamış. Üretken, yenilikçi ve duru bir dili var Aida’nın. Geleneksel Arap müziğini elektronik tınılarla bu luşturmuş, ancak DoğuBatı sentezi ucuzluğundan uzak bir buluşturma bu. Aida’nın dipsiz bir kuyu gibi derine çeken sesinin dışında, özellikle caz armonilerinin kullanıldığı, senfonik etkili çalgısal pasajlar, bu besteleri sıradan olmaktan kurtaran öğelerin başında geliyor. Bu sebeple “Geçerken”, bir şarkıcı albümü olduğu kadar da, yanındaki müzisyenlerin de kendini ziyadesiyle gösterme fırsatı bulduğu, müzikal açıdan hayli zengin bir çalışma. Tolgahan Çoğulu & Sinan Cem Eroğlu ‘Microtonal Guitar Duo’ (Kalan) Evet, klasik gitar gerçekten Ba tı müziğinin seslerine ve ton sis temine göre ayarlanmış bir çalgı dır. Gerek çalma tek ni ği, gerekse de perde aralıkları bizim müzi ğimizdeki makamla ra ve melodilere uy gun değildir. Bu ger çeğe boyun eğip pa şa paşa Batı müziği çalmak yerine, bu nu bir sorun olarak görerek, görmekle kalmayıp çözmeye yeltenen iki müzisyenin; Tolgahan Çoğu lu ve Sinan Cem Eroğlu’nun “Mik rotonal Gitar Duo” isimli ortaklığı, müzik tarihinde bir ilk. Dünyadaki ilk ve tek mikrotonal gitar ve perdesiz gitar ikilisi on lar. Beş yıldır birlikte bu iki müzis yen ve ilk ürünleri ise kendi isim lerini taşıyan 14 parçalık güzel bir albüm. Tolgahan’ın 2008 yılında perdeleri hareket ettirip ayarlanabilir hale getirerek icat ettiği ve Ekrem Özkarpat’a yaptırdı ğı mikrotonal gitarı ile Sinan’ın geleneksel makamlarını dışına çıkan seslerle çaldığı perdesiz gitarının buluşması, müzik sistemleri arasındaki örtüleri kaldıran çok özel ve cesur bir teşebbüs. Hal böyle olunca çok özgür hissediyor kendini iki müzisyen. Halk müziğinden caza, Bülent Ortaçgil’den Charlie Haden’a, Âşık Veysel’den Erik Satie’ye; hepsini aynı samimiyet ve duyarlık içinde çalabiliyor gönül rahatlığıyla... Hem saray dinlesin, hem de halk... Cerattepe’yi katledenler Allah’tan korkmaz mı? Artvinliler direniyor! Kadını erkeği, genci yaşlısı. Hepsi bir olmuş direniyorlar. Bakmayın “Gezi’nin çocukları” falan gibi tanımlamalara. Onlar yıllardır Gezi’den çok önce de direndiler şimdi de kendilerine özgü yöntemlerle direniyorlar! Artvinliler yalnız bugün değil yıllardır direniyor. TOMA’lara, biber gazına, polis şiddetine, saldırganların Atatürk’e, millete küfürlerine direniyorlar. Başbakan söz verdi sanıyorduk. Sözünü ciddiye alır gibi olduk. “Hukuksal süreç bitene kadar çalışmalar duracak” demişti. İnanacak olduk. Sevindik! Yanılmışız. Artvin’den gelen haberler Cerattepe’de madencilik faaliyetlerinin sürdürüldüğünü söylüyor. Günlerdir Artvin Cerattepe’de yaşananları bilip de bu devletten utanmamak hiç olası mı! Orada kimin, kimlerin ne yapmak istediğini artık çocuklar bile biliyor. Çeşitli meslek odalarının, başta Yeşil Artvin Derneği, sivil toplum kuruluşlarının raporlarını okuyorsunuz. İki gün önce ziraat mühendisi Osman Erdem’in “Olaylar ve Görüşler” sayfasında “Cerattepe Mücadelesi” yazısı tüm süreci özetliyordu. Doğanın lanetinden korkun! Artvinliler yeryüzünün en değerli doğa parçasını korumak için direniyor. Türkiye’nin en zengin bitki örtüsüne sahip çıkmak için direniyor... Çam, sarıçam, ladin, kayın, köknar... Kuşların göç yolu... “O tepede 50 bin ağacın kesilmesi söz konusu! Tepe düze inerse doğanın lanetinden kimse kimseyi kurtaramaz!” diye haykırıyorlar. Cerattepe’yi katledenler diyelim ki doğanın lanetinden korkmuyor, peki Allah’tanda mı korkmaz bunlar! Artvinliler azimlidir, çalışkandır, şakacıdır ama en çok da inatçıdır. Dediğim dediktir! 80’ler sonunda Trabzon’la Sarp arasında elbet, Of, Rize, Hopa, Arhavi, Artvin’den geçerek, gülmecenin peşinde diziler hazırlamak için ne çok, ne çok dolaşmıştım Doğu Karadeniz’de. “Biz zaten sinirliyiz. Sen İstanbullusun boşuna sinirlenme. Biz senin yerine de sinirleniriz...” Duya duya alışmıştım: “Ha yağmur yağar biz ondan sinirliyiz... Bu Karadeniz hırçındır, bizi sinirli yapar...” “Havanın sertliğinden sinirliyiz... Dağlar yüksektir ondan sinirliyiz...” “Çağ atladık ama Cankurtaran geçidini atlayamadık ... Yazdırın şu gazeteciye: Ö’zalim çağ atlamaktan vazgeçtik, Cankurtaran tepesini atlayalım bize yeter!” (Özal yerine Ö’zalim denirdi yörede.) Önceki gün Artvin Kadın Dayanışma Platformu üyelerinin protestosunda, akordeon, davul, düdük çalarak, ellerindeki tencere ve tavaları birbirine vurarak yürüyüş yapan kadınları gördüğümde o günlere geri gittim. Artvin’in saz şairleri de çok ünlüdür. Hele bir Huzuri var ki sanki bugünleri önceden görmüş. Başına iş açılmasın diye tersten söylemiş! İşte onun çok ünlü “Ters Öğüt Destanı”ndan birkaç kıta: Ters Öğüt Destanı  “Bir nasihatim var zamana uygun   Tut sözümü yattıkça yat uyanma   Meşhur bir kelâmdır ‘sen kazan sen ye’   El için yok yere ateşe yanma   Her nere gidersen eyle talanı   Öyle yap ki ağlatasın güleni   Bir saatte söyle yüz bin yalanı   El bir doğru söz söylerse inanma   Kime eyi desen darılır, söğer   Merhamet zamanı değildir meğer   Yanında birini kesseler eğer   Bir hançer de sen vur sonra utanma” Huzuri 1886 1951 yılları arasında yaşamış... Bugünleri yaşasaydı, onun ters öğüt diye söylediklerinin günümüzün geçer doğruları olduğunu görüp yeniden yeniden ölürdü! Biz, kâh ölüyoruz, kâh utanıyoruz. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle