20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni danışmanı Hidayet Türkoğlu siyasetle değilse de siyasetçiyle hep temastaydı. Türkoğlu nasıl bir danışmanlık yürütecek, memlekete neler katacak? Acaba ‘Yeni Türkiye’nin Selim 20 EDİTÖR: CEREN ÇIPLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Pazar 13 Mart 2016 Sırrı Tarcan’ı mı olacak? Bunları zamanla öğreneceğiz. Siyasette ‘daha uzun’ bir adam Erdoğan’ı ziyaretlerinde Türkoğlu “Maddiyat bizim için her zaman ikinci planda olmuştur, ama desteklerinizi bekliyoruz” demişti. “Uzun adamın kendinden uzun yaveri”... Bir Ekşi Sözlük yazarı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni danışmanı Hidayet Türkoğlu’nu böyle tarif etmiş. Bu işin görüntüsü. Acaba içerikte neler var? Türkoğlu nasıl bir danışmanlık yürütecek, memlekete neler katacak? Acaba ‘Yeni Türkiye’nin Selim Sırrı Tarcan’ı mı olacak? Bunları zamanla öğreneceğiz. Bildiklerimize bakalım... Adı TDK’ye göre “Doğru yol, hak olan Müslümanlık yolu” anlamına gelen Hidayet Türkoğlu, 19 Mart 1979’da İstanbul’da doğdu. Boşnak olan Türkoğlu ailesi, pek çok göçmenin yaptığı gibi Bayrampaşa’ya yerleşmişti. Basketbol hayatına henüz ilkokuldayken girdi. 90’larda Çavuşoğlu Koleji geleceğin basketbol yıldızlarının buluşma noktasıydı, Hidayet’i de okulun koçu Kemal Çalışkan keşfetti. Babası zor ikna oldu Eski adıyla Kemal, yeni adıyla Leyla Çalışkan Milliyet gazetesi için bendenize verdiği söyleşide “Hidayet, Bayrampaşa’da bir okul takımında oynuyordu, maçlarda gördüm” diye anlatmıştı keşfini; “Adresini bulup ailesine gittim. Çok fakirlerdi, gecekonduda oturuyorlardı. Hatta bizi içeri alamadılar. Babası çok inat etti, ‘Benim oğlum ticaret lisesine gidecek, muhasebeci olacak’ dedi. Vermek istemedi. Araya birilerini soktuk, zar zor ikna ettik”. Çalışkan ondaki cevheri görmüştü; Çavuşoğlu Koleji’ndeki ilkokul takımına burslu olarak aldı Hidayet Türkoğlu’nu ve hayatını değiştirdi. Tıpkı Kerem Tunçeri’yi de keşfettiği gibi. Ne var ki şimdi pek sıkı fıkı değiller, merhabamerhaba o kadar. İletişimlerinin kopmasında cinsiyet değiştirmesinin etkisi olup olmadığını sorduğumda “Olabilir” demişti Çalışkan; “Özellikle Hidayet tarafında. Bunu hiç konuşmadık ama sanırım özel durumumun etkisi var”. Hidayet Türkoğlu okul takımıyla ortaokullar arası Türkiye şampiyonluğu, liseler arası Türkiye şampiyonluğu, liseler arası dünya şampiyonluğu ve ikinciliğini elde etti. 1995’te Efes Pilsen’e transfer oldu, 1998 yılında ku lüple dokuz yıllığına yaptığı anlaşmadan sekiz milyon dolar aldı. Ergin Ataman’a göre “Türk basketbolunun yetiştirdiği en büyük oyuncu” olan Türkoğlu, 2000 yılında o güne dek mümkün görünmeyen bir başarı elde etti. Sacramento Kings’in çağrısıyla NBA oyuncusu oldu. Babası ABD’ye gitmesine de pek sıcak bakmadı, “Ne işin var orada?” dedi, yine ikna edilmesi gerekti. Oğlunu Sacramento’ya bizzat götürdü ama “Bir daha gelmem” dedi, dediğini de yaptı. 15 yıl boyunca bir daha ABD’ye ayak basmadı. Kötü oynadığı maçlardan sonra oğlunu arayıp “Seni oraya bunun için mi yolladım?” diye azarlamayı da ihmal etmedi. ‘Maddi’ destekler! Bu süre içinde Türkoğlu; San Antonio Spurs, Orlando Magic, Toronto Raptors, Phoenix Suns ve Los Angeles Clippers’ta oynadı. Slam dergisi tarafından tüm zamanların en iyi 500 oyuncusundan biri seçildi. Hedefi burada 1000 maça çıkmaktı. Sonra ülkesine dönecekti. Bu dönüşü hazırlamak için 2008’de Hidayet Türkoğlu Spor Okulları’nı, 2011’de Olimpik Basket kulübünü kurdu. Aslında NBA dönüşü Fenerbahçe’de oynamak istediğini söylüyordu ama işler farklı gelişti. NBA’de 1000 maça üç kala basketbolu bıraktı, İstanbul’a geldi ve Türkiye Basketbol Federasyonu’nun CEO’su oldu. Sonrasını biliyorsunuz... Cumhurbaşkanı’na danışmanlık edecek. Aslına bakarsanız Hidayet Türkoğlu siyasetle değilse de siyasetçiyle hep temastaydı. Sözgelimi lise aşkı Banu Ergür ile 2005’te evlendiklerinde nikâh şahitleri Kerem Tunçeri, Hasan Arat, Aziz Yıldırım’ın yanında dönemin Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’di. Türkoğlu’nun kaptanı olduğu Milli Takım, 2010 FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası’nda ikinci olduktan sonra Ankara’da devlet erkânını ziyaret etmişti. Kendisi her ne kadar bu ifadeden hoşlanmasa da ‘dönemin Başbakanı’ R. Tayyip Erdoğan’ı ziyaretlerinde Türkoğlu “Maddiyat bizim için her zaman ikinci planda olmuştur, ama desteklerinizi bekliyoruz” demişti. Devletin Milli Takıma teşekkürü epeyce tartışma yaratacak heybette gelmişti: Kişi başı 1.5 milyon liralık prim ile 500 Cumhuriyet altını. ‘aTçemleafyoanyuım mı?’ Erdoğan’la yakınlığı geçen yaz Huber Köşkü’ndeki iftar davetine gittiğinde bir kez daha dikkat çekti. Hürriyet Kelebek’ten İzzet Çapa’nın bu yakınlığa dair sorusuna soruyla cevap verdi: “Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhur başkanı, maçlardan sonra tebrik etmek için aradığında ne yapmamı bekliyorlar? Anlamıyorum ki, ne yani telefonumu mu açmayayım?” Tayyip Erdoğan tarafından seviliyor olmasının neden bu kadar rahatsızlık yarattığını anlamıyordu. Söylendiği gibi Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne gitmemişti, ama “çağırırlarsa da seve seve giderdi”. Fatih Terim Stadı’nın açılışına davet edildiğinde memnuniyetle gitmişti, “Fatih Hoca’yı çok severdi”, ne yapsındı yani? İzzet Çapa’ya verdiği söyleşide haksızlığın olduğu yerde susmayacağını ifade etmişti: “Ben Gezi’de polisin orantısız güç ve gaz kullanmasına da karşı olduğumu yazdım. Berkin Elvan’ın haksız yere öldürülmesinin de suç olduğunu söyledim”. Erdoğan’ın bu konudaki tavrı hepimizin malumu olduğuna göre, Türkoğlu’nun görüşlerini gözden geçirmesi gerekecek. Ancak bir ‘kırmızı çizgisi’ olduğunu söylüyordu. İcabet ettiği davetlerin bir ‘söz’ olduğunu düşünmüyordu besbelli ki, “Spor hayatı aktif devam eden birinin siyasi görüşünü açıklamasını asla doğru bulmuyorum” diyordu. Siyasi albüm Bu cümlenin muhatabı, Gülen hareketine yakınlığını saklamayan ve bu nedenle Milli Takım’dan men edildiğini iddia eden Enes Kanter’di. “Enes’in Allah yardımcısı olsun, Allah ıslah etsin” diyordu, “Bu insanları kimler nasıl yönetiyor, üzülüyorum. Enes’in bazı şeyleri görecek kadar kafası çalışmıyor. Milli Takım’a alınmadığı zaman mı Milli Takım’ın değerini anladı. Herkesin kendi seçimi, o da bunu seçti. Milli Takım üzerinden siyaset yapan ve huzur kaçıran kimsenin Milli Takım formasında olmasına izin vermem”. Tartışma sürdü, Kanter’in cevabı “Türkoğlu, basketbolun siyasi fotoğraf albümü gibi” oldu. Spora siyaset karışalı... Sporun kendini siyasetten azade tutamadığını biliyoruz. Hele ki söz konusu spor futbolsa... Özellikle demokrasi kültürü zayıf ülkelerde futbol kullanışlı bir aygıt. Portekizli diktatör Salazar Lizbon Stadı’nı yaptırırken “Bana on binlerce insanı uyutabileceğim bir beşik yapın” diye boşuna dememişti. Türkiye zaten her meslekten insanı siyasetin kör kuyusuna çekmekte çok mahir. Spor kariyerini siyaset kariyerine devşiren Hakan Şükür’ü de gördük, Saffet Sancaklı’yı da. Deniz Naki, Amedspor olayları henüz çok yeni. Yalnız futbol değil her spor dalı siyasetten nasibini şu veya bu şekilde almadan edemiyor. 1936’da Berlin’de düzenlenen Olimpiyatları bir Nazi propagandasına çeviren Hitler’i çıldırtan, olimpiyatların yıldızının siyahi atlet Jesse Owens olmasıydı. Yine Almanya’da, bu kez Münih’te düzenlenen 1972 olimpiyatlarında Kara Eylül örgütü üyesi sekiz Filistinli 11 İsrailli atleti rehin aldı ve öldürdü. Bugün satranç şampiyonu Garry Kasparov Putin’in sıkı muhalifi. Eski NBA oyuncusu Kevin Johnson, bugün Sacramento Valisi. Brezilyalı futbolcu Romario De Souza Faria, Sosyalist Parti üyesi bir senatör. Neden siyaset? O nedenle Hidayet Türkoğlu’nun spordan siyasete sıçramasına “insan hayret etmiyor”. Ama “Neden?” diye soranların da merakı tatmin olmuyor. Para için derseniz orada durun derim. Bazı haberlere göre Türkoğlu’nun danışmanlık maaşı 60 bin TL olacak. Yılda yaklaşık 240 bin dolar eder. 19 yaşındaki ilk transferinde yılda 1 milyon dolar, kariyerinin son günlerinde ise bunun 10 katını kazanan birini 60 bin TL cezbetmiş olabilir mi, sanmam. Siyasetin o virütik etkisine kapıldı belli ki. Öte yandan da sertliği, dediğim dedikliğiyle babasına benzeyen Tayyip Erdoğan etkisi var. Basketbol oyunculuğunu bıraktıktan sonra antrenörlükle yetinmeyeceğini, yöneticilik düşündüğünü söyleyen Türkoğlu ülkeyi yönetmekten söz etmiş de biz anlamamışız demek ki.Sağlam kafanın sağlam vücutta bulunduğunu biliyoruz. Biber gazı fişeklerinden, çöken madenlerden, terör saldırılarından vücudunuzu korumayı başardınızsa sıra kafanızda... Sağlam kafa demişken... Türkoğlu da tıpkı Erdoğan gibi çocuklarını ABD’de okutmayı tercih ettiğine göre belki çalışmalarına eğitim sisteminden başlarlar, kim bilir? Bİir cinayet binlerce dosyayrrPyuiıynlaedoşİddspnldsntnamıiekaıuvernhrbbaidekrseklaseaumçoiiiscaklymrleoasBsialaıeomnnıdhşıarrrrıriıaışlrdçvbyairpeybkçgieuıoıdrenelliaçel.aiadndrtüıkçnİhmidalaötşnaapoaieykltenar.iadlrseaanlıadKırciülnnrtraıiaOoüeşar.ıanhmtnşüıilmzSkussomaeedloiıtfdzmndlniedaüia. OSMAN İKİZ sveç Başbakanı, Sosyal Demokrat Olof Palme 28 Şubat 1986’da karısı Lisbet ile sinemadan evine dönerken, saatler 23.22’yi gösterdiği sırada caddenin üzerinde kurşunlanarak öldürüldü. Aradan tam otuz yıl geçti. Cinayet aydınlatılamadı. Katili bulma yolunda bir arpa boyu yol alınamadı. Önce PKK üzerinden bir fırtına koparıldı ama, fırtınadan koca bir fos çıktı. Sonra bir alkolik yargılandı. Mahkeme elde elle tutulur bir kanıt olmamasına rağmen uyuşturucu bağımlısını mahkum etti, ama temyiz mahkemesi kararı bozdu. Sonuçtan uyuşturucu bağımlısı alkolik kârlı çıktı. Epey bir süre tüketeceği kadar içki ve uyuşturucuyu satın alabilecek parayı devletten tazminat olarak aldı. Cinayette kullanılan silah bulunmadan olayın çözüme kavuşmayacağı uzmanların açıklamalarından zaten bili ye başlayınca araştırma komisyonu kuruldu. Komisyon yaklaşık bir yıl çalıştı. Sonuç tatmin edici bulunmayınca yeni bir komisyon kuruldu. Komisyonların tuğla kalınlığındaki raporlarından cinayetin aydınlatılmasına yarayan bir şey çıkmadı. İş uzadıkça kamuoyunun dikkati de dağılmaya başladı. Kısacası komisyonlar daha çok bu işe yaradı. Pek çok kişi, cinayetin güçlü bir merkez tarafından tezgâhlandığı, bu yüzden üzerine gidilemediğini düşünmeye başladı. Alkolik zanlı dışında PKK ile ırkçı yük yankı yaptı. Bundan sonra dikkatler hep üzerindeydi. Palme dünyada ve özellikle de Avrupa’da yumuşama politikasının egemen olması için çabalıyordu. Barışı savundu Palme’nin uzak görüşlü bir politikacı olduğunu gösteren bir başka örnek de, Yaser Arafat ile diyalog kurmasıdır. Batılı liderler içinde Arafat’ı muhatap alan ve sorunun diyalogla çözümlenmesi gerektiğini savunan ilk li niyordu. Bu arada neler yapıldı? Güney Afrika rejimi üzerinde çok du der Olof Palme idi. Aynı şekilde, Güney Binlerce dosya ruldu. İsveç polis teşkilatı içindeki Pal Afrika’da hapisteki Nelson Mandela’ya me düşmanı sağcı bir oluşumdan da en büyük destek, İsveç’ten gitmişti. Cinayeti aydınlatmak için oluşturu söz edildi. Vietnam Savaşı sırasında Ameri lan özel polis ekibi binlerce dosyayı ta Katilin kim olduğu yolundaki spekü kan yönetiminin boğazına kılçık gi radı durdu. Cinayeti çözemediler ama, lasyonlar otuzuncu yılında gene med bi saplanan Palme, yaşadığı sürece Be çok özel bir iş yapıyor olmalarından do yanın gündeminde. Gazeteler, cinayet yaz Saray’ın huzursuzluk kaynağı ol layı polis teşkilatı içinde ayrıcalıklı bir romanı gibi kaleme alınmış tezleri ek du. Şili’de Pinochet cuntasını destekle yer edindiler. olarak yayımlıyor. Bu toz duman kafa diği için Amerika’yı eleştirdi. Avrupa’ya Soruşturma için harcanan para on ları daha da karıştırmaktan başka bir Amerikan füzelerinin yerleştirilmesine yılda elli milyon doları geçti. Polis teş şeye yaramıyor. Oysa cinayetle ilgili çe karşı çıktı. Atom denemelerinin durdu kilatı başbakanı koruyamadı ama mü şitli tezler yerine Palme’nin İsveç ve rulmasını, nükleer silahların yok edil dürlerini korumak için işi sıkı tut dünya politikasındaki yerine değinmek mesini savundu. Sovyetler Birliği’nin tu. Soruşturma ekibinin başına ge tetiği çeken ya da çektirenlerin kimler tezleriyle çakıştığından sağcıların ‘’Mos çen Stockholm Emniyet Müdürü Hans olduğu yolunda fikir verebilir. kof ajanı’’ suçlamalarına hedef oldu. Holmer’in ilk on sekiz aydaki koru Palme siyasete atıldıktan sonra yığın Kısacası hem ırkçıların hem de silah ma giderlerinin faturası üç yüz bin do la reform gerçekleştirdi ama isminin için para isteyen askerlerin karşısında lar oldu. bütün dünyada yankılanması Vietnam barış ve dayanışmanın sembolü olarak Palme’ye gönül verenler, onun in Savaşı yıllarına rastlar. Amerika’nın dikiliyordu. İşte tam da bu sırada öldü sanlık için çarpan yüreğindeki sıcaklı yoğun bombardımanını protesto etmek rüldü. Böylece talancı küreselleşme sü ğı hissedenler, cinayetten sonraki ge üzere Stockholm’ün merkezinde Kuzey recinin önüne dikilebilecek, dünya sos lişmeleri izledikçe defalarca yıkıldı Vietnam’ın büyükelçisiyle protesto yü yal demokrat hareketi lidersiz kaldı. Ne Olof Palme ailesiyle birlikte. lar. Polisin soruşturmaları eleştirilme rüyüşüne katılması, bütün dünyada bü rastlantı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle